Türkiye’de işsizlik ve yoksulluk at başı gidiyor. Geçen hafta mafyayı besleyen damarın işsiz ve eğitimsiz gençler olduğunu anlatan Sedat Pişirici, bu hafta Ekonomi Tıkırında’nın 123. yayınında da Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”nın sonuçlarından hareketle memleketteki yoksulluk ve yoksunluk ile bundan yakınan TÜSİAD’ın tavrını değerlendirdi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen hafta salı günü (15 Haziran 2021), “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2020”nin sonuçlarını açıkladı. Buna göre, Türkiye toplumunun en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubunun toplam gelirden aldığı pay, bir önceki yıla göre 1,2 puan artarak %47,5’e yükselmiş. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,3 puan azalarak %5,9’a düşmüş. Sizin anlayacağınız, memleketin kazandığının yarısı zengine gitmiş, zengin daha da zenginleşmiş, fakir daha da fakirleşmiş.
“Toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelire sahip” bireyleri “yoksul” kabul eden TÜİK’in hesaplamalarına bakılırsa, “hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50’si” dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, memleketteki yoksulluk oranı %15. Ama “hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %60’ı” dikkate alınarak bir hesap yapılacak olursa, memleketteki yoksulluk oranı %21,9. Ancak “hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %70’i” dikkate alınarak yapılan başka bir hesaplamada memleketteki yoksulluk oranı %29. “Hanehalkı kullanılabilir fert geliri”, bir hanedeki her bir ferdin elde ettiği kişisel yıllık kullanılabilir gelirlerin toplamı. Bu gelirleri azdan çoka ya da çoktan aza sıraladığınızda ortaya denk geleni ise “Hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri”.
Gördüğünüz gibi memlekette çeşit çeşit yoksulluk var. Lakin beterin beteri de var. TÜİK bir de “sürekli yoksulluk”un hesabını tutuyor. Dört yıllık veri kullanılarak hesaplanan sürekli yoksulluk oranı, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %60’ına göre son yılda, aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde yoksul olan fertleri gösteriyor. Buna göre, 2020 yılı anket sonuçlarında sürekli yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 1 puan artarak %13,7 olmuş. Yani toplumun %13,7’si sürekli yoksul .
Yoksulluk yetmez, bir de “yoksunluk” var, “maddi yoksunluk”. Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden “maddi yoksunluk”, çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hanehalklarının algılarını yansıtıyor. Yukarıda saydığım altı maddenin en az dördünü karşılayamıyorsanız maddi olarak yoksunsunuz. İşte memleketteki maddi yoksunların oranı, 2019 yılında %26,3 iken 2020 yılı anket sonuçlarında 1,1 puan artarak %27,4’e yükselmiş.
Yoksulluk, yoksunluk, bir de üzerine eşitsizlik… “Gini katsayısı” diye bir şey var. 20. yüzyılın başında, İtalyan Ekonomist Corrado Gini’nin icadı. Bir “gelir dağılımı eşitsizliği” ölçüsü. Eğer Gini katsayısı, sıfıra yakınsa gelir dağılımında eşitliğe yakısınız demektir. Katsayı “1”e yaklaştıkça anlıyoruz ki gelir dağılımı bozuk. TÜİK’in 2020 araştırmasına göre Türkiye’nin Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,015 puan artarak 0,410 olmuş.
“0,5 bile değil, 1’e daha çok var” mı diyorsunuz. Bakın o zaman, yoksul ya da yoksun olmayan, hem de toplumun gelirden en fazla pay alan %20’sinden biri ve o %20’dekilerin derneği TÜSİAD’ın başkanı Simone Kaslowski, TÜİK “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2020”nin sonuçlarını açıkladıktan iki gün sonra, TÜSAİD’ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısında ne diyor: “TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları 2020 anket sonuçlarına göre, en yüksek gelir sahibi grubun toplam gelirden aldığı pay artarken, en düşük gelire sahip grubun aldığı pay giderek azalmakta. Gelir dağılımındaki adaletsizlik derinleşiyor. Geniş tanımlı işsizlik %25-30 bandında. İşsizlik rakamlarındaki artış ve geniş tanımlı işsizliğin artık neredeyse toplumun üçte birini sarması yangının hızla yayıldığını gösteriyor.” TÜSİAD’ın başkanı dahi “yangının hızla yayıldığını” söylüyor.
TÜİK’i araştırmasına göre, eğitim azaldıkça yoksuluk da artıyor. Okur-yazar olmayan fertlerin %26,7’si, bir okul bitirmeyenlerin %25,7’si yoksul iken, bu oran lise altı eğitimlilerde %14’e, lise ve dengi okul mezunlarında ise %8,3’e geriliyor. Yükseköğretim mezunları ise %3,2 ile en düşük yoksulluk oranının gözlendiği grup. TÜSİAD Başkanı ne diyor: “Nitelikli eğitim alamayan nesillerin geleceğe güvenle bakabilmeleri çok güçtür. Soru sorma, analitik düşünme, iletişim, fen-matematik, dijital gibi alanlarda beceri kazandıramadığımız çocuklarımızın, yetişkin olduklarında dünyadaki akranları ile başa baş konumda olma olasılığı çok düşüktür. Türkiye eğitim sistemi, tüm katmanlarında, eleştirel düşünceden ürkmeden, yaratıcı düşünceye ket vurmadan, özgür bireyler yetiştirmeye odaklanmalıdır.”
Aklı başında, olup bitenin farkında herkes için manzara ortada. Bu manzara kasvetli, bu manzara karanlık. Muhalefetin “Yalan söylüyor, yanlış bilgi veriyor” dediği TÜİK bile aslında mızrağı çuvala sığdıramıyor, sivri uç açıkta kalıyor. İş geçimini temin etmekten çıktı, hayatını kazanmaktan uzaklaştı, hayatta kalmanın başarı sayılacağı bir yere doğru gidiyor. Eli taşın altında, ticari riskin farkında, büyük veriye hakim, gidişattan tedirgin yüzde 20, elbette bunu benden sizden önce, ayrıntısı ile görüyor, biliyor, o yüzden çıkıp derneğinin toplantısında da söylüyor. Söylüyor da kime söylüyor? O lafların hedefi kim? Kime sesleniyor? Adını koymadıkça bütün bu mesajlar subliminal olmaktan öteye geçmiyor; alınmıyor, algılanmıyor, duymazdan geliniyor. Bakın millet elden gidiyor. Fabrikada şirkette çalışacak eğitimli insan kaynağı olmazsa üretileni satınalabilecek insan bulunmazsa, işçi memur açlıktan masa-tezgah başında yığılır kalırsa, bir sonraki aşamada elden gidecek olan, memlekettir.
Korkunun ecele faydası yok. Meseleyi ortaya koyanın, mesulünün de adını koyması lazım. Bu kötü yönetimin neden olduğu hasardan işçi, çiftçi, memur, esnaf, yoksul, yoksun, dar gelirli, bol gelirli, orta direk, sağcı, solcu, orta yolcu, herkes payını aldı, herkes bedelini ödedi. Yanılan yanıldı, kaybeden kaybetti, ölen öldü, kalan kaldı. Gizli, utangaç, mahcup değil, açık açık, adını koyarak, sorumlusunu göstererek mücadele sırası, şimdi yüzde 20’de.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.