Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan ile yeni bir çözüm süreci mümkün mü?

HDP İstanbul Milletvekili Prof. Erol Katırcıoğlu Kronos Haber’e verdiği söyleşide, “Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yönde adım atsa HDP tekrar AKP ile uzlaşır mı?” sorusuna “Tabii ki” cevabını verdi. Ardından “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile müzakere edilir ve çözülür diyor musunuz?” sorusunuysa şöyle yanıtladı:: “Evet. Çözüm konusunda bir adım atmayı düşünürse tabii ki konuşuruz. Ben bunun doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü Kürt sorunu sadece Kürt sorunu değil. Türkiye’nin hem eksik demokrasisinin sorunu hem de ekonomik bir sorun. Kürt sorununu çözen bir Türkiye ekonomik sorunlarına da çözebilir.” Prof. Katırcıoğlu’nun sözleri tüm HDP’yi bağlamayabilir ama onunla benzer düşünen çok kişi olduğu muhakkak. Peki bu yaklaşım ne derece isabetli?

Yayına hazırlayan : Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. HDP milletvekili Prof. Erol Katırcıoğlu’nun Kronos Haber’e verdiği bir söyleşi, çok büyük yankı uyandırmasa bile, ilgili çevrelerde belli bir ilgi uyandırdı. Özellikle, Erdoğan’la yeniden, HDP olarak uzlaşabilme ihtimalinden bahsetmesi üzerine yorumlar yapıldı. HDP içerisinden çok fazla ses gelmedi. Birkaç ses var, ama bu konuda şöyle söyleyeyim: Aslında öteden beri HDP ile Erdoğan arasında her an yeniden bir şeyler olabileceğine inanan epey bir kesim var, kişi var, odak var. Onları bir anlamda haklı çıkarır gibi bir açıklama oldu. Şimdi burada da, Erol Katırcıoğlu HDP’nin ana hareketinin içerisinden değil, sol hareketten olup HDP’yle beraber hareket eden bir isim. Aslen ekonomist; sol harekette deneyimi çok daha güçlü. Onun bu söylediklerinin bütün HDP’yi, HDP tabanını birebir temsil ettiğini söylemek mümkün değil. Fakat yine de onun parti içerisinde bir ağırlığı olduğu, her şey bir yana bir milletvekili olduğu gerçeği de ortada ve bu söyledikleri, doğru ya da yanlış, üzerinde tartışılmasında yarar olan bir konu. Aslında bu konuyu önümüzdeki günlerde daha sık konuşacağı benzeriz; bir anlamıyla bu Erol Katırcıoğlu’nun verdiği bu röportaj bir tür işaret fişeği işlevi görmüş olabilir. 

Söylediklerine gelmeden önce bir not düşmek isterim: Bunu Kronos’a söylemiş olması, Fethullahçılar’la irtibatlı olduğunu bildiğimiz bir yayın organına yapmış olması mânîdar; çünkü söyleşinin bir yerinde, çözüm sürecinin akamete uğramasından doğrudan bölgede görev yapan FETÖ’cü subayları suçluyor. Kronos’çular da bunu olduğu gibi koymuşlar, bir sorun olmamış. Şimdi böyle garip bir olay da var; sonuçta bir dönemin faturasının kesilmesinde Fethullahçılar’ı da bir şekilde gündeme getirmek bence de hiç asılsız bir iddia değil. Yani o dönemde çözüm süreci başladığı andan itibaren, AKP ile ittifak halindeki Fethullahçılar’ın nedense bu süreci baltalamak için ellerinden geleni yaptığını biliyoruz. MİT Krizi de bunun bir yansımasıydı, Diyarbakır’daki KCK operasyonu da… Erol Katırcıoğlu buna, “Bölgedeki FETÖ’cü subayların zaten büyük bir kısmı şu anda tutuklu” diyor. Bunları da bir not olarak düşmekte yarar var. Tabii burada anlamlı olan, sonuçta Fethullahçılar’a yakınlığıyla bilinen bir yere bunları söylemiş olması. Onu da bir not olarak düşmekte yarar var. 

Tabii esas mânîdar olan husus da, yurtdışında yayın yapmaya çalışan Fetullahçılar’ın da, bir zamanlar günahları kadar sevmedikleri ve bunu gizlemekten çekinmedikleri Kürt hareketinin değişik kesimlerine ya da Türkiye’deki sol hareketin değişik kesimlerine mikrofon uzatmaları, onlarla yayınlar yapmaları ya da röportajlar yapmaları. Bunu da bir şekilde kaydetmekte yarar var. Niye yapıyorlar onu kestirmek mümkün. Fethullahçılar böyle yapar zaten; ama bu kişiler neden kabul eder bunu? O konuda açıkçası bunu yadırgadığımı en azından söyleyebilirim. 

Her neyse, şimdi burada Erol Katırcıoğlu’nun söylediği birtakım hususlar var ki bunu tartışmakta çok ciddi bir şekilde yarar var. Şöyle bir iktidar ilişkisi resmediyor — ki bunu düşünen çok kişi olduğunu biliyorum; HDP içinde de var, başka yerlerde de var: Erdoğan esir alındı, rehin alındı; MHP tarafından ve birtakım derin devlet unsurları tarafından esir alındı. Buna karşı fazla bir şey çıkartamıyor, ama buradan çıkmak isteyebilir. Şimdi, mesela buradan alıntılayayım ki sonra yanlış olmasın. İzmir’de yapılan ve Deniz Poyraz’ın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırının esas mesajının HDP’ye verildiğini, ama aynı zamanda Ak Parti’ye ve Erdoğan’a bir mesaj özelliği olduğunu söylüyor. “Onlara ne denmiş oldu?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Sakın demokratik bir yola doğru evrilme, burada dur” denmiş oldu. Bunu söylediğiniz zaman Erdoğan’ın demokratik bir yola evrilme ihtimali olduğunu da varsaymış oluyorsunuz — ki zaten devamı gelen soruda, “Cumhurbaşkanı Erdoğan demokrasi yönünde adımlar mı atıyordu da bu engellenmiş oldu?” diye sorulduğunda, “Böyle bir şey söyleyemem, ama kendisine yöneltilen bir teklif var. Bu da, eğer varsa, söylediği doğruysa Biden’ın böyle bir teklifi var.” Bu da Amerikan Başkanı Biden’ın Erdoğan’la görüşmesinde, ona Kürt meselesi konusunda bir şeyler söylediği yolundaki tevatür bu — zaten Katırcıoğlu da “Eğer varsa” diye not düşüyor. 

Bir diğer husus da PKK’nın önde gelen isimlerinden Murat Karayılan’ın 9 Haziran’da yaptığı bir açıklamaya referans var. O ne demişti? “Birkaç ay önce Türk devleti bize bazı dostlar vasıtasıyla, ‘ateşkes ilan edin, o zaman biz de yapacağız; hiçbir şeye müdahil olmayız’ dediler” diye bir iddia dile getirmişti. Bu hatırlatılıyor ve buradan hareketle Erol Katırcıoğlu diyor ki: “Bu haber doğruysa, Tayyip Erdoğan’ın hâlâ bir çözüm arayışı içerisinde olduğuna işaret eder” diyor. Dolayısıyla benim söylediğimi biraz destekleyen bir hâdise. Tahmin ediyorum ki Erdoğan şunu görüyor: MHP ile birleşiyor, halbuki kendisi, “Bütün milliyetçiliği ayağımın altına aldım” demişti vs.. Yeniden çözüm masasına oturulur mu? “Keşke olsa, benim gönlümden geçer” diye devam ediyor. 

Şimdi Erdoğan tekrar çözüm süreci ister mi? Bence istemez. Artık o tren çoktan kaçtı. Zamanında o tren gerçekten vardı, ama sonra kaçtı. Bunun sorumlularından, birinci derece sorumlularından birisi de Erdoğan’ın kendisidir. Tek sorumlu olmayabilir, ama Erdoğan’ın buradaki sorumluluğu çok ciddi bir şekilde vardır; o başlattı, o bitirdi — öyle söyleyeyim. Ona rağmen bitmiş bir süreç olduğunu sanmıyorum. Neden başlatmıştı, neden bitirdi? Bunları daha çok konuşacağız. Şimdi Erdoğan’ın tekrar çözüm süreci isteyeceğini sanmıyorum. Erdoğan rehin olabilir. Tamam, diyelim ki MHP vs. diğerleri tarafından rehin alındı, buradan çıkmak isteyebilir, bu da doğru; çünkü Erdoğan şu âna kadar hep değişik ittifaklar kurdu. Değişik değişik ittifaklar kurdu ve belli bir aşamadan sonra o ittifakları bozdu ya da bozulmasına izin verdi –öyle diyelim– ve birçok eski düşmanı dostu oldu, birçok eski dostu da düşmanı oldu. 

Şu anda kurmuş olduğu ittifaktan çıkmak isteyebilir. Ama buradan çıkmak istemesinin ideolojik-politik gerekçelerle olduğunu sanmıyorum. Yani “Bunlar beni çok esir aldılar, beni milliyetçi kıldılar. Ben MHP’lileştim. Halbuki böyle olmamam lâzım” diyerek bir arayış içerisinde olduğunu sanmıyorum. Buradaki mesele, bu ittifakın artık yetmediği meselesi, yani yüzde 50+1 oyu artık MHP sağlayamıyor ve diğer –her kimse?– ortaklar sağlayamıyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın yeni birtakım müttefikler araması anlaşılır bir şey; ama bu arayışa girmesinin nedeni ideolojik-politik değil; tamamen iktidarını korumak ve orada kalmak, iktidar ömrünü uzatmak için olur. Bir diğer husus ise, böyle bir seçenekte tekrar HDP ile ve daha ötesinde Kandil’le, İmralı’yla böyle pazarlıklara, müzakerelere vs. gitmek isteyeceğini hiç sanmıyorum. Tabii ki şunu ister: Kendileri çok fazla bir şey vermeden HDP tabanının diyelim ki ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine oy vermesi; ya da kendisine oy vermese bile, kendi adayını çıkartıp, Millet İttifakı’nın adayının kazanmasını engellemesi. Diyelim ki ikinci tura kaldığında da sandığa gitmeyip, Millet İttifakı’nın adayı her kim olacaksa onun kazanmasına izin vermemesini isteyebilir. Ama bunu isterken çok ciddi kendini bağlayacak garantiler verebilme ihtimali olduğunu sanmıyorum. Böyle bir şey düşüneceğini de sanmıyorum. 

Dolayısıyla Erdoğan’lı yeni bir çözüm süreci seçeneğinin gerçekçi olduğunu sanmıyorum. Böyle bir şeye başlıyor olsa bile, çok kısa bir sürede bunun, o trenin yolda kalacağını, hatta hiç yola bile çıkamayacağını düşünüyorum; ama daha önemli bir sorun var. Buradaki esas mesele bence, Erol Katırcıoğlu’nun dile getirdiği, ama birçok kişinin de açık ya da dolaylı bir şekilde dile getirdiği şöyle bir husus var: Türkiye ile ilgili gelecek tasavvurlarında –yakın gelecek, orta vâdeli gelecek, uzun vâdeli gelecek tasavvurlarında– Erdoğan’ı hâlâ ana aktör olarak, hatta merkezdeki aktör olarak görüyor olmaları. Şöyle söyleyeyim: İlk çözüm süreci döneminde Öcalan’ın –ve hatta Kandil’in de belli ölçüde ama esas olarak Öcalan’ın–, Erdoğan’ı merkeze koyan ve onunla müzakere ederek Kürt sorununu çözme perspektifine yönelmelerinin belli bir anlamı vardı. Başarılı oluyor gibi de oldu; ama sonra o meşhur Dolmabahçe görüşmesinde tam pazarlık aşamasına geçileceği ilan edildikten sonra, Erdoğan oyunu bozdu, masayı dağıttı. 

Bugün Türkiye’de, artık bence Erdoğan ülkenin siyasî geleceğinin merkezinde olabilecek bir aktör değil. Yani burada, Türkiye’de, bir HDP’nin, bir başkasının, herhangi bir muhalefet partisinin, hatta ve hatta AKP’lilerin kendilerinin ve MHP’nin gelecek tasavvurlarında hâlâ her şeyi Erdoğan’a endekslemek istemelerinin çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Burada tabii şöyle bir sorun var: Muhalefetin diğer aktörlerinin HDP’yle açık bir işbirliğine hâlâ yanaşmıyor olmaları, HDP’yi hâlâ örtük müttefik görmek istemeleri nedeniyle, HDP’nin içerisinde çok da haksız sayılmayacak bir tepki var. Dolayısıyla muhalefetin kendilerine kapı açmaması durumunda bir seçenek olarak her zaman için Erdoğan’ı ve AKP’yi düşünüyor olmaları bir yere kadar anlaşılabilir, bir tepki olarak anlaşılabilir. Fakat burada, şunu özellikle vurgulamak gerekiyor: Yirmi yıla yakın süredir ülkeyi yöneten Erdoğan’ın ülkeyi getirdiği bu noktadan sonra, Türkiye’nin önünün açılabilmesinde öncelikle Erdoğan’ın artık kenarda durması, en iyi ihtimalle ana muhalefet lideri olarak durması, hatta belki de siyasette yerini başkalarına bırakarak kendini emekliye çekmesi gibi bir seçenek bence söz konusu. 

Artık bugünün Türkiye’sinde, Erdoğan’ın rızasını almak ihtiyacı olabilir. Türkiye’nin önümüzdeki süreçteki birtakım dönüşümlerinde, ileriye doğru dönüşümlerinde Erdoğan’ın olurunu almak, Erdoğan’ın direncini kırmak, onu bazı konularda ikna etmek gerekebilir; ama önümüzdeki dönemde Türkiye’yi yenilemek için, ya da benim bir zamanlar kullandığım ve maalesef son dönemde azalttığım “Yepyeni Türkiye” için, burada Erdoğan2ın merkezde olduğu bir yeni siyasî dizaynın, yeni bir iktidar dizaynının böyle mümkün olabileceği kanısında değilim. Yani öncelikle denklemin içerisinde eğer Türkiye’nin gerçekten bir çözüm sürecine ihtiyacı varsa –ki var–, Türkiye gerçekten Kürt sorununu çözmek istiyorsa –ki bence istiyor– ve bunu bir an önce yapmak zorundaysa –ki bence zorunda–, burada artık çok daha çoğulcu bir yapı gerekiyor; bir kişiyle pazarlık üzerinden giden, onunla al-ver ilişkisi üzerine kurulmuş bir süreçle bu işin olması kesinlikle mümkün değil. Daha önceki olay bize bunu gösterdi. 

Bir kere her şeyden önce daha şeffaf ve daha geniş katılımlı, sivil toplumun doğrudan dahil edildiği birtakım mekanizmaların devreye girmesi gerekiyor. Aksi takdirde, eskiden denenen neydi? Ankara’da HDP’li milletvekilleri, Ankara’da devletten isimlerle görüşüyorlardı, ondan sonra İmralı’ya gidiyorlardı. İmralı’dan Ankara’ya tekrar gidiyorlardı. Ankara’dan Kandil’e gidiyorlardı, sonra tekrar gerisin geri Ankara’ya, İmralı’ya vs.. Böyle acayip bir trafik vardı ve bu trafik boyunca olanların bize ancak aksettirdikleri kadarını biliyorduk. Onun ötesinde bazı şeyleri hiçbir şekilde genel kamuoyu bilmedi öğrenemedi ve sonunda karşılıklı neler vaat edildi ve nerede işler çözümsüzlüğe uğradı, bunları öğrenme imkânımız da olmadı ve bir gün baktık: “Harç bitti, yapı paydos!” Öyle oldu ve her şey noktalandı. Ve sanki bütün bunlar yaşanmamış gibi, Türkiye bambaşka bir yere doğru evrildi ve devletin bilgisi dahilinde yapılan ziyaretler, o ziyaretler sırasında çekilen fotoğraflar vs. yine aynı devlet tarafından, hatta aynı aktörler tarafından o kişilerin kriminalize edilmesinde araç olarak kullanıldı vs..

Artık Türkiye’nin böyle bir sürece bir kere daha tahammülü olduğunu sanmıyorum ve “Erdoğan’ı bağlarsak bu işi hallederiz” anlayışından HDP’nin ve diğer ilgili aktörlerin artık uzaklaşması gerekiyor. Erdoğan ya da herhangi bir tek adam, tek kadın, her neyse, yani Erdoğan’ın yerini alacak olan… diyelim ki başkanlık seçimi oluyor ve yerine başka birisi geliyor. Parlamenter süreç vs. ayrı bir husus, ama buradaki mesele artık bu tek kişi ile çözülebilecek bir mesele ya da işte, bir tarafta devlet adına tek kişi, bir tarafta örgüt adına tek kişi… ama çözdükleri ne? Türkiye’nin Kürt sorunu. Bu, Türkiye’nin yapabileceği bir şey değil. Her şey bir yana, Erdoğan’ın insafına bırakılacak bir şey değil. Kaldı ki Erdoğan’ın böyle bir şey isteyeceğini de açıkçası sanmıyorum. Ama istese bile, bu onunla olabilecek bir şey değil. Artık Türkiye olabildiğince geniş katılımlı ve aktif bir şekilde insanların, farklı görüşlerin katıldığı süreçlerle bu işi çözebilirse çözecek; aksi takdirde yine bir yere kadar giden ve ondan sonra yarı yolda kalan trenlere bakmakla ömrümüz geçip durur. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.