Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Almanya seçimlerine doğru (2): Olaf Scholz ve Sosyal Demokratlar bu kez başarıyor mu?

Almanya’da 26 Eylül’de düzenlenecek seçimlerle yeni bir döneme giriliyor. Federal seçimlerle Şansölye Angela Merkel’in 16 yıllık görev süresi sona erecek. Ülkede yapılan son anketlerde Merkel’in koltuğu için öne çıkan isim Olaf Scholz ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) oldu. Olaf Scholz kimdir? Almanya’nın en eski partisi SPD’nin birinci parti olması durumunda Almanya’yı nasıl bir gelecek bekliyor? Almanya seçimleri serimizin ikinci bölümünde Olaf Scholz ve SPD’yi inceledik.

Almanya’da 16 yıllık Angela Merkel dönemi 26 Eylül’de sona erecek. Merkel’in devredeceği şansölyelik makamı için şimdiye kadar öne çıkan isim Almanya’nın en eski partisi Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı Olaf Scholz oldu.

Olaf Scholz

Olaf Scholz kimdir?

63 yaşındaki Olaf Scholz, Almanya’nın kuzeybatısındaki Osnabrück kentinde doğdu, Hamburg’ta büyüdü. Üniversitede hukuk eğitimi alan Scholz, iş hukuku alanında uzmanlaşarak kariyerini devam ettirdi. Scholz ve eşi Britta Ernst’in çocukları yok. Britta Ernst ise Brandenburg’da eğitim bakanı.

Scholz’un SPD geçmişi ise oldukça eskiye dayanıyor. 1975 yılında bir lise öğrencisiyken SPD’ye katılan Scholz, SPD’nin gençlik örgütü Jusos’un genel başkan yardımcısı olarak görev yaptı. 1998 yılında ilk kez Alman Federal Meclisi’ne (Bundestag) seçilen Scholz, 2001 yılında beş aylık bir süre için Hamburg eyaleti içişleri bakanlığı görevini üstlendi. 2002’de Bundestag’a geri dönerek aynı yıl Gerhard Schröder’in liderliğindeki SPD’nin genel sekreteri oldu. Bu görevinden 2004’te istifa eden Scholz, 2007-2009 yılları arasında çalışma bakanı olarak görev yaptı.

Olaf Scholz genç yaşlarından itibaren SPD’nin içinde.

63 yaşındaki deneyimli siyasetçi, 2011-2018 yılları arasında Hamburg eyaletinin belediye başkanı olarak başarılı bir sınav verdi. Scholz, 14 Mart 2018’den beri Merkel’in liderliğindeki koalisyon hükümetinde maliye bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yapıyor.

Scholz için SPD içindeki durumu idare etmek ise her zaman kolay olmadı. Nitekim Scholz, 2019 yılında parti başkanlığı için Klara Geywitz ile birlikte verdiği mücadeleyi kaybetti. Parti, Scholz ve Geywitz yerine daha solda yer alan Saskia Esken ve Norbert Walter-Borjans ikilisini parti başkanlığına getirdi.

SPD, 9 Mayıs 2021’de dikkat çeken bir hamle ile daha önce parti içindeki başkanlık yarışını kaybeden Scholz’un başbakanlık adaylığının oyçokluğuyla resmen kabul edildiğini duyurdu.

“Scholzomat” nasıl biri ve neler vaat ediyor?

SPD’nin şansölye adayı Olaf Scholz, pek karizmatik bir lider değil ve “yeteri kadar konuşması” ile biliniyor. Scholz’a sert görünümü, duygusuz ve monoton konuşmaları nedeniyle “Scholzomat” lakabı takılmış. Yakın çevresindeki meslektaşlarına göre duygusallık Scholz’un işi değil. 

“Scholzomat” lakabı her ne kadar olumsuz bir nitelendirmeye işaret etse de Merkel döneminin istikrarını sürdürmek isteyen ve riskten kaçınan Almanlar arasında Scholz’un bu kişiliği bir güven duygusu yaratıyor.

2018’den bu yana maliye bakanı olarak görev yapan ve mali anlamda titiz disiplinden taviz vermeyen Scholz’un kampanya sloganı ise #ausrespekt (saygıdan ötürü). Scholz, bu kampanya sloganı çerçevesinde sosyal konut yardımları ve asgari ücretin artırılması gibi vaatlerde bulunuyor.

Scholz aynı zamanda, Almanya’da asgari ücreti halihazırda 9,50 eurodan 12 euroya yükseltmek istediğini sürekli vurguluyor.

Wirecard skandalı

SPD’nin şansölye adayı, Alman ekonomi tarihindeki en büyük finansal skandallardan biri Wirecard hadisesi nedeniyle oldukça eleştirildi. Scholz’un bakanlığına rapor veren Federal Mali Denetleme Kurumu’nun (BaFin), 2020’de kaybolan 1.9 milyar euroyu fark etmemesi nedeniyle Scholz, Wirecard skandalı sırasında ayakta uyutulduğu iddialarıyla karşı karşıya kaldı.

Die WELT gazetesi, Scholz’u “Vatandaşları arkasında ancak geriye dönüp baktığında partisi olmayan yalnız bir savaşçı” olarak nitelendirdi.

Scholz’un Wirecard skandalı dışındaki bakanlık performansı ise alkış topladı. Zira Scholz, koronavirüsün önde gelen dünya ekonomilerini harap ettiği bir dönemde hükümet tarafından Alman işletmelerinin ve işçilerinin salgının etkilerinden kurtulmasına yardımcı olmak için sunulan 750 milyar euro değerindeki acil yardım paketinin mimarı olarak öne çıkıyor. Bu anlamda, Alman maliyesini ve işletmelerini zorlayan koronavirüs sürecinde Scholz’un iyi bir performans gösterdiği Alman kamuoyunda genel olarak kabul edilen bir görüş.

Televizyon münazaralarında da öne çıkan isim Scholz

Almanya’da, 26 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde yarışacak başbakan adaylarını canlı yayında karşı karşıya getiren televizyon münazaralarının ikincisi 12 Eylül’de yapıldı.

Almanya’daki televizyon münazaralarının galibi SPD oldu.

Yaklaşık iki hafta önce yapılan ilk televizyon münazarasında SPD’nin başbakan adayı Scholz, Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin başbakan adayı ve Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Armin Laschet ve Yeşiller Partisi’nin başbakan adayı ve partinin eşbaşkanı Annalena Baerbock karşısında sakin kalarak seçmenlerin takdirini kazanmıştı.

İki hafta önceki münazarada vergiler ve emekli aylıkları gibi mali konulara odaklanarak diğer iki adayın atışmaları arasına girmeyen ve sakin kalan Scholz, “saygıya değer veren bir toplum” sözü vermişti. Söz konusu münazarada konuşan Scholz, “Ve bu yüzden daha iyi maaşa, daha yüksek bir asgari ücrete ve tabii ki istikrarlı emekli maaşlarına ihtiyacımız var. İnsan yapımı iklim değişikliğini durdurmalı ve 10, 20 ve 30 yıl içinde hâlâ iyi işlere sahip olmamızı sağlamalıyız” demişti.

İkinci münazarada da “meşhur” sakinliğini koruyan Scholz, Laschet’in kendisine yönelik aşırı solcularla (Die Linke) işbirliği yapacağı iddiası ile ilgili olarak iki parti arasında çok büyük farklar olduğunu ancak öncelikle seçmenlerin son sözü söylemesi gerektiğini belirtti.

İki parti arasındaki farklara değinen Scholz, NATO ve AB konusunda aşırı solcu Die Linke ile tamamen farklı pozisyonlarda olduklarını belirtti. Scholz, Almanya’yı yönetecek hükümetin net pozisyonlara sahip olması gerektiğini ve bu noktada NATO’nun ülkenin güvenliği için vazgeçilmez bir partner olduğunu, güçlü bir AB’nin hedeflenmesi gerektiğini söyledi. 

Scholz böylece ikinci televizyon münazarasını da seçmenlerin en favori adayı olarak atlattı. Elde edilen verilere göre Scholz’un ardından Baerbock gelirken, en az tercih edilen isim Laschet oldu.

Son olarak 19 Eylül’deki üçüncü televizyon münazarasında da önceki münazaralara benzer şekilde Scholz’un ismi öne çıktı. Scholz, CDU/CSU’nun karşı çıktığı SPD’nin asgari ücreti saat başına 12 euroya çıkarma hedefini özellikle vurguladı.

Olaf Scholz, Annalena Baerbock, Armin Laschet

Scholz ayrıca asgari ücreti artırma vaadinin seçim kampanyası özelinde ortaya atılmış bir vaat olmadığının ve bunun kendisi ile Laschet arasındaki en büyük fark olduğunun altını çizerek “Bay Laschet, aramızdaki fark bu olabilir. Şu anda bir seçim kampanyası olduğu için bunu yapmıyorum. Yıllardır bu talepte bulunuyorum. Bana göre bu vatandaşların onuru ile ilgili. Ancak bu konuda bizi farklı kılan belki de budur” dedi.

Toplumdaki liyakat, en çok kazananlarla sınırlı kalmamalı”

Merkel’in koltuğu için en güçlü aday olarak görülen Scholz, The Guardian’a verdiği röportajda da dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Scholz’un ifadelerinden en öne çıkanı, tecrübeli siyasetçinin “Avrupa’nın merkez solunu on yıllık uykusundan uyandırabileceğini” söylemesi oldu. Scholz, bunu nasıl yapabileceği konusunda ise iki aşamalı bir strateji belirlediğini, bu aşamaların ülkesinin devam eden ekonomik başarısını garanti altına almak ve bireysel başarının her zaman kendi kendine yapıldığı efsanesine son vermek olduğunu belirtti.

Röportajda Scholz, erişebileceği siyasi zaferi, mesleki ve sosyal liyakatin nasıl yeniden tanımlanacağı konusunda yeni bir tartışma başlatmak için kullanacağını söyledi. İnsanların taşıdığı kaygılara vurgu yapan Scholz, “İngiltere kendi çıkarına aykırıysa neden Brexit’e oy kullandı? ABD neden Trump’a oy vermedi? Bunun nedeninin insanların derin sosyal güvensizlikler yaşamaları ve yaptıkları işten zevk almamaları olduğuna inanıyorum” dedi.

Sözlerine devam eden Scholz, “Aynı memnuniyetsizliği ve güvensizliği sadece Amerika Birleşik Devletleri (ABD) veya İngiltere’de değil, aynı zamanda Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Avusturya veya Almanya’da gibi dışarıdan bakıldığında hiçbir sorunu yokmuş gibi görünen ülkelerde de görüyoruz” diye konuştu.

Seçim kampanyasını “saygı” kelimesi etrafında şekillendiren 63 yaşındaki şansölye adayı, “Bazı meslek sınıfları arasında, insanların başarılarının tamamen kendi kendine yapıldığına inanmalarına neden olan meritokratik bir coşku vardı. Sonuç olarak, işlerin devam etmesini sağlayanlar saygıyı görmüyor. Bu değişmeli” diyerek olası bir seçim zaferinin ardından yapmayı düşündüklerine dair ipucu verdi.

Liyakat meselesine ayrıca değinen Scholz, “Liyakat konusunda yanlış bir şey yok. Ancak bu sadece en çok kazananlar ve üniversite mezunu olanlarla sınırlı değil. Bir güvenlik görevlisinin de bir değeri vardır. Beden işçileri akademisyenlerden daha az saygıyı hak etmiyor” ifadelerini dile getirdi.

Merkel döneminde bir istikrar unsuru olarak öne çıkan ekonomi konusunda izleyeceği yola dair mesaj veren Scholz, “Almanya hâlâ çok güçlü bir endüstriye sahip. Bazıları 300 ila iki bin çalışana sahip orta ölçekli şirketlerden oluşan küresel rekabete sahip bir sektör. Dünyada bu geleneğin bu kadar derine gittiği çok az ülke var. Araba, uçak veya uydu yapımında hâlâ iyiyiz” dedi.

Almanya’nın endüstrisinin ne kadar değerli olduğuna atıfta bulunduktan sonra yeşil ekonomiye geçiş noktasını da es geçmeyen Scholz, “En büyük zorluğumuz, bunun yerine elektrikli araçlar üretmede başarılı, endüstrimizin iklim koruma hedeflerimize zarar vermeden kimya, çelik veya çimento ürettiği ve bunu ancak 25 yılda gerçekleştirdiğimiz bir otomobil ülkesi olarak kalmamızdır” diyerek hem Alman endüstrisinin değerini azaltmamak hem de iklim koruma hedeflerine ulaşmak gerektiğinin altını çizdi.

Özel teşebbüsün Alman otomobil endüstrisinde elektrikli araçlara geçişi zaten sürdürdüğünü savunan Scholz, bir sonraki hükümete düşen görevin altyapıyı genişletmek olduğunu belirtti. Scholz, “Bu yeni başlangıç için yatırım sermayesi sıkıntısı olmayacak. Ancak her benzin durağında bir şarj istasyonu olması gerekecek” diye konuştu.

Öte yandan SPD’nin adayı, küresel ısınmanın etkilerinin sadece hafifletilemeyeceği, aynı zamanda “iklim değişikliğini durdurmak için önemli adımlar atabileceği” ve hükümetinin bunu Almanya’nın borçtan kaçınan mali kültüründen radikal bir kopuş olmadan yapabileceği konusunda ısrarcı.

İdolü Helmut Schmidt

1974’ten 1982’ye kadar Almanya’nın Sosyal Demokrat şansölyesi olarak görev yapan Helmut Schmidt, Scholz için bariz bir idol olarak öne çıkıyor.

Helmut Schmidt ve Olaf Scholz

Schmidt’ten ilham aldığını belirten Scholz, “Sonuçta, G6 ve G7’nin mimarı. Onun zamanında finansal sistemin çöküşünden sonra, en büyük sanayi ülkelerinin ekonomik politikalarını koordine etme ihtiyacı doğdu. Bugün de aynısı geçerli: mevcut zorluklara ortak bir yanıt bulmalıyız” diyerek Schmidt’in geçmişte uyguladığı politikaların kendisine ışık tuttuğunu söyledi.

Scholz için AB ve değerleri çok önemli

Scholz’un selefi Merkel’e göre AB konusunda daha tutkulu bir isim olduğu belirtiliyor. Merkel her ne kadar AB’nin en önemli figürü olarak öne çıkmış ve entegrasyon konusunda kendi partisinin sesi olmuş olsa da Scholz’un devletlerin birliğini derinleştirmek için daha farklı bir rota izleyebileceği konuşuluyor. Scholz’un bu konuya dair görüşleri şöyle: “Bu yüzyılın ortalarında, dünyanın 10 milyar nüfusu olacak. AB hâlâ sadece 400 milyona sahip olacak. Gelecekte Avrupa’da önemsediğimiz şeyleri – demokrasi, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlükler, piyasa ekonomisi, refah devleti – korumak istiyorsak o zaman birlikte çalışmalıyız. Bu yüzden AB için ilerlemenin şu anda Almanya’nın en acil misyonu olması gerektiğine inanıyorum.”

Koronavirüs döneminde Almanya’nın öncülüğünde kendisinin başında olduğu Maliye Bakanlığı tarafından koronavirüsün vurduğu üye ülkeleri desteklemek için hazırladığı kurtarma paketinin önemine değinen Scholz, “Birlik olarak AB, devletlerin bu krizi yönetmesine yardımcı olmak için ortak krediler alıyor. Bu borçların eninde sonunda geri ödeneceği konusunda anlaştık. İşte yeni anın geldiği yer burasıdır: Bu borçlar, her bir üye devletin gayri safi yurtiçi hasılasına dayalı ulusal katkılardan değil, yeni Avrupa öz kaynaklarından geri ödenecektir. Bu, Avrupa’nın gelecekteki gelişimi için büyük bir fark yaratacaktır” dedi.

SPD: Küllerinden “yeniden” doğmaya çalışan Almanya’nın en eski siyasal partisi

Almanya’nın en eski partisi olan SPD, şansölye adayı Olaf Scholz ile küllerinden doğmak istiyor. Peki SPD’nin Almanya siyasetindeki yeri nedir, nasıl bir geçmişe sahip?

SPD, 1863’te kurulan Genel Alman İşçi Derneği (ADAV) ile Marksist fikirlerin takipçisi Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (SDAP) 1875’te Gotha’da yapılan bir konferansta birleşmesiyle kuruldu.

Öncesinde adı Almanya Sosyalist İşçi Partisi olarak belirlenen parti, 1878’de Bismarck yönetimi tarafından kapatıldı. Parti, şimdiki adı Alman Sosyal Demokrat Partisi adını alarak 1890’da yeniden kuruldu.

1890’dan 1930’a kadar tüm parlamento seçimlerinde birinci gelen SPD, Almanya cumhuriyet tarihindeki ilk devlet başkanını da kendi içinden çıkardı. Weimar Cumhuriyeti döneminde (1918-1933) SPD’li Friedrich Ebert, Almanya cumhuriyet tarihindeki ilk devlet başkanı oldu.

Friedrich Ebert

1933’te Naziler’in iktidara gelmesiyle yasaklanan SPD, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Ekim 1945’te yeniden kuruldu. Kitlesel anlamda büyüklüğünü her zaman muhafaza eden parti, 1966’dan 1982’ye, 1998’den 2009’a ve 2013’ten sonra belirli dönemlerde tekrar tekrar federal hükümetlerde yer aldı. SPD, 1949’da başlayan Federal Cumhuriyet döneminde 37 sene iktidarda kalırken, bunun 21 yılında koalisyon liderliğini üstlendi.

Almanya tarihinde Willy Brandt, Helmut Schmidt ve Gerhard Schröder ile  şimdiye kadar seçilen sekiz federal şansölyeden üçü SPD’den çıktı. Partinin mevcut eşbaşkanları ise Saskia Esken ve Norbert Walter-Borjans. 

SPD’nin ilk başbakanı ve Batı Almanya’da 1969-1974 yılları arasında iktidardaki Willy Brandt, CDU ile koalisyon ortağı olduğu dönemde dışişleri bakanı sıfatıyla İkinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa ile ilişkilerde uzlaşmacı bir ortamın oluşmasında kritik bir rol üstlendi. Brandt’ın ardından SPD’nin liderliğine gelerek Başbakanlık yapan Helmut Schmidt, Brandt ile birlikte beğenilen siyasetçiler arasında yer alıyor.

Willy Brandt, Aralık 1970’te başbakanlık görevini sürdürürken Almanya-Polonya ilişkilerinde yeni bir başlangıç yapmak üzere Polonya’ya gitmiş, Varşova Gettosu’ndakilerin Naziler’e başkaldırısını sembolize eden anıtın önünde diz çökerek çelenk bırakmış ve tarihe geçen bir poz vermişti.

Willy Brandt

SPD, siyaset sahnesinde var olduğundan bu yana sosyal altyapıya vurgu yapan sosyal politikaları ön plana aldı. Nitekim 2021 seçimlerinde SPD’nin şansölye adayı Scholz da tarihi geleneğe uyarak altyapı yatırımlarına, asgari ve emekli ücretinin yükseltilmesine vurgu yaptı.

SPD tarihinde geleneksel çizgiye ters düşen tek dönem ise Gerhard Schröder döneminde oluşturulan “2010 Ajandası” adlı program oldu. Söz konusu program, istihdam pazarında reform yapılmasını, işsizlikle mücadele için sosyal kesintiler yapılmasını, ekonominin liberalleşmesini öngörmesinden dolayı partinin geleneksel tabanındaki desteğin düşmesine neden oldu.

2010 Ajandası kapsamındaki reformlardan sonra büyük kan kaybeden SPD, 13 Haziran 2004’teki Avrupa seçimlerinde yüzde 21,5 oy alarak Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana bir seçimde elde ettiği en düşük oy oranını elde etti. 

2005-2009 yılları arasında CDU/CSU ve SPD, Angela Merkel’in başbakanlığında “Büyük Koalisyon” adı verilen koalisyon hükümetini kurarak ülkeyi bugüne kadar getirdi. Son federal ve eyalet seçimlerinde tarihinin en düşük oy oranını alan SPD, 26 Eylül’de yapılacak seçimler öncesinde kamuoyu yoklamalarında uzun zamandan sonra ilk defa birinci parti olmayı başardı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.