Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Helalleşmenin detayları: 28 Şubat, 6-7 Eylül, Roboski, Soma, Çorlu…

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 13 Kasım’da Twitter’dan bir video paylaşarak yaptığı helalleşme çağrısını partisinin dünkü (16 Kasım) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) grup toplantısında yineledi. 

Toplantının sonunda “Türkiye’ye yazdım” dediği mektubu okuyan Kılıçdaroğlu, ülkenin yakın tarihinde yer etmiş bazı olayları ve bu olayların mağdurlarını sıraladı.

Bunlar 28 Şubat postmodern darbesinin etkilediği kişiler, Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz bırakılan mahkûmlar, mahalleleri “soylulaştırılan” Romanlar, Varlık Vergisi ödeyen ve 6-7 Eylül olaylarında taşınmazları yağmalanan ve saldırıya uğrayan azınlıklar, Gezi eylemleri sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi ve Roboski katliamının, Soma maden faciasının, Çorlu tren kazasının geride bıraktıklarıydı.

Kılıçdaroğlu, Sivas ve Maraş katliamlarının mağdurlarıyla da “helalleşeceklerini” söyledi.

CHP lideri, paylaşımındaki “helalleşme” ifadesi için “Bununla hukuku karıştıranlar oldu. Hukuk başka. İnsanlara devlet tazminat ödeyecek. Açık yaralar var. Biliyorum, zor olacak ama kesinlikle yapacağız ve başaracağız” dedi.  

Peki, Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşeceğiz” dediği olaylar nasıl yaşanmıştı? 

28 Şubat postmodern darbesi 

Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında 28 Haziran 1996’da Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi’nce (DYP) kurulan 54. Hükümet, “rejimi tehdit ettiği” iddiasıyla tartışmaların hedefi oldu.  

Tartışmaların yoğunlaştığı dönemde, 4 Şubat 1997’de askerler 20 tank ve 15 zırhlı araç ile Ankara’nın Sincan ilçesinde gövde gösterisi yaptı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, “tankların yürütülmesi” olarak anılacak olay hakkında “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık” dedi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel‘in de 3 Şubat 1997’de “kişiye özel” damgasıyla Erbakan’a mektup gönderdiği ve rejim konusunda “endişelerini” belirttiği daha sonra ortaya çıktı.

Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Demirel’in başkanlığında 28 Şubat 1997’de toplandı. Bu, MGK tarihinin en uzun toplantılarından biriydi ve sekiz saat 45 dakika sürdü. 

Toplantının ardından yayımlanan dört maddelik MGK bildirisinde, “Anayasa ve cumhuriyet yasalarının uygulanmasından taviz verilmeyeceğine” dair ifadeler kullanıldı. 

Ardından, 1 Mart 1997’de askerlerin MGK toplantısına getirerek hükümetten hayata geçirilmesini istediği 20 madde kamuoyuna yansıdı. Erbakan, bu maddelerdeki bazı ifadeleri kabul etmeyip kararları imzalamadı.

Koalisyon hükümetinin ortağı DYP’nin bazı önde gelen isimleri hükümetten çekilme çağrısında bulundu. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Başbakanlık’ta bir araya geldiği Erbakan’ı “MGK kararlarını imzalaması” konusunda ikna etmeye çalıştı. Bu süreçte bir basın toplantısı düzenleyen Erbakan, yeni hükümet arayışlarına tepki göstererek “Hükümet TBMM’de kurulur, MGK’de kurulmaz” dedi. 

MGK kararları nedeniyle ortaya çıkan tartışmalar, DYP ve RP arasındaki ayrılığı hızlandırdı.

Türkiye’nin içinde bulunduğu krizden seçimle çıkabileceğini savunan Cumhurbaşkanı Demirel, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kuruluş yıldönümünde (25 Nisan), “Kimse laik cumhuriyete alternatif aramaya kalkışmasın” diye konuştu.   

MGK, 26 Nisan’da toplandı ve 28 Şubat’ta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için “İzleme Komitesi” kurulmasına ve bu komitenin her ay MGK’ye rapor sunmasına karar verdi. 

Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997’de “Anayasanın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı” gerekçesiyle RP’nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.

İkna odaları

28 Şubat sürecinde öğrencilerin başörtülerini çıkarmaları için İstanbul Üniversitesi’nde kurulan ikna odaları dönemin öne çıkan uygulamalarındandı.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu‘nun yardımcısı Nur Serter, öğrencilere okula başörtüsüz gireceklerine dair taahhütname imzalatmaları hakkında “Eğer öğrenci bu belgeyi imzalıyorsa, fotoğrafı açık fakat başı kapalı olmasına rağmen imzalıyorsa, biz şöyle bir beklentiye giriyoruz: Bu öğrencimiz bu belgeyi imzaladığına göre koşulları biliyor, düşünecek, erişkin bir insan olarak kararını verecek ve umuyoruz ki üniversitemize başını açarak gelecek” dedi.

Roboski katliamı 

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski Köyü‘nde 28 Aralık 2011 gecesi Irak sınırından geçen köylüleri bombaladı. Grupta, bazıları çocuk 38 köylü ve en az 50 katır bulunuyordu. Bombardıman sonucu 34 kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerden 19’u çocuktu, yarısından fazlası da Encü ailesindendi.

Katliama ilişkin iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine, yaşamını yitiren 34 kişinin yakını olan 281 kişi, Ağustos 2016’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuruda bulundu. AİHM, Roboski için yapılan başvuruyu “iki gün geciktiği” gerekçesiyle reddetti.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, katliamdan sonra ailelere verecekleri tazminatı “Hayatını kaybeden her bir kardeşimiz için yasal 23 bin 150 lirayı Şırnak Valiliğimiz emrine gönderdik. Buna ek olarak Başbakanlık hesaplarından yine hayatını kaybeden her kardeşimiz için 100 bin lirayı da Şırnak Valiliğimiz emrine tahsis ettik. Yani şu an itibariyle her aileye 123 bin TL ödüyoruz” diyerek anlattı.

Adalet arayışlarını yaklaşık 10 yıldır sürdüren aileler, Başbakanlık tarafından Şubat 2012’de gönderilen toplam 4 milyon 182 bin lirayı kabul etmedi.

Soma maden faciası

Manisa’nın Soma ilçesinde Soma Holding’e bağlı Soma Kömürler İşletmeleri’ne ait maden ocağında 13 Mayıs 2014’te yangın çıktı. Madende 800’e yakın işçi mahsur kaldı. 301 madenci yaşamını yitirdi, 486 işçi yaralandı.

13 Nisan 2015’te başlayan Soma davası, yerel mahkemede 11 Temmuz 2018’de sonuçlandı.

Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’a “taksirle insan öldürmek” suçundan 15 yıl hapisle cezalandırılmasına ve madencilikten üç yıl süreyle men edilmesine karar verdi.

Daha sonra İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin beş tutuklu sanığa verdiği 15 ila 22 yıl altı ay arasında değişen hapis cezalarını yerinde buldu. Daire, şirketin yönetim kurulu başkanı Can Gürkan’ın ise yurtdışı yasağı konularak tahliye edilmesine karar verdi.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi de 20 Ocak’ta yerel mahkemenin kararıyla ilgili yaptığı temyiz incelemesinde Can Gürkan’ın da aralarında bulunduğu dört sanık hakkında verilen kararları “bilinçli taksir derecesinde kusurları bulundukları” gerekçesiyle bozdu.

Dört sanık, bozma kararının ardından Manisa Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nce yeniden yargılandı. Sanıklardan Can Gürkan’a 20 yıl hapis verildi.

Şirketin Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Evinç beraat etti. Maden mühendisleri Efkan Kurt ile Adem Osmanoğlu ise 12’şer yıl altışar ay hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların hiçbiri tutuklanmadı.

Diyarbakır Cezaevi’nde tutulan mahkûmlar

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 41 yıl geçmesine karşın “işkence” denilince hatırlanan hapishanelerin başında Diyarbakır Cezaevi geliyor.

The Times gazetesinin 2008’de yayımladığı “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” listesinde de yer alan Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül 1980’de Sıkıyönetim Komutanlığı emrinde Askeri Cezaevi olarak hizmete açıldı ve 5 Mayıs 1988’de Adalet Bakanlığı’na devredildi.

Aradan yıllar geçince Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde yatanlar, cezaevinin müze olması için çalışma yürütmek amacıyla ve yüzleşme talebiyle 78’liler Derneği’ni kurdu.

Ancak AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz’ 2021’de Diyarbakır’a yaptığı ziyarette, cezaevinin yakında boşaltılacağını ve “kültür merkezi olarak hizmete sunulacağını” açıkladı.

Yerlerinden edilen Romanlar

İstanbul’daki Sulukule, Tarlabaşı, Kuştepe ve Fikirtepe mahalleleri başta olmak üzere daha çok Romanlar‘ın yaşadığı yerler, geçen yıllarda soylulaştırıldı. Kentsel dönüşüm projelerinin hayata geçirildiği bu mahallelerde bugün artık siteler, gökdelenler ve alışveriş merkezleri yükseliyor.

Bunlardan en çok öne çıkan ise Sulukule’ydi. Fatih Belediyesi, mahalleyi 2005’te 5366 sayılı yasanın kabul edilmesiyle yenileme alanı ilan etti. En başta surlara ve bu alanda anıtsal yapılara dikkat çekildi, yenileme projesiyle bölgenin tarihi dokusunun korunacağı savunuldu. Tüm itirazlara ve davalara karşın Sulukule’nin yıkımı 2009’da tamamlandı.

Varlık Vergisi’ne tabi tutulan azınlıklar

Varlık Vergisi, 11 Kasım 1942’de TBMM’de kabul edildi ve 12 Kasım 1942’de yürürlüğe girdi. 

Kanun, İkinci Dünya Savaşı döneminde olağanüstü kazanç ve servete sahip olan kişilerden bir kerelik vergi alınmasını öngörüyordu.

Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu, TBMM’deki bir konuşmasında verginin amacını “Türk parasını kıymetlendirmek” olarak açıkladı.

Kanunda vergi oranıyla ilgili doğrudan bir ifade yer almıyordu. Vergi miktarını tespit hakkını ilgili komisyona bırakan kanuna göre, tahsil için verilen süre 15 gündü.

Uygulamada ise bu verginin mağdurları Rumlar, Ermeniler, Yahudiler oldu.

6-7 Eylül olayları

İstanbul’daki azınlıklar, 6 Eylül 1955’te gazetelerde çıkan yalan bir haberle hedef gösterildi. Haberde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı yazılıyordu.

İstanbul Pangaltı’da Rum bir yurttaşa ait Haylayf Pastanesi’ne yönelik saldırıyla başlayan olaylar, tüm kente ve yurda yayıldı.

Haberin kışkırtma için tasarlandığı daha sonra ortaya çıktı. Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, yıllar sonra saldırılar hakkında “Mükemmel bir özel harp harekâtıydı, amacına da ulaştı” dedi.

6-7 Eylül’de, resmi rakamlara göre 30 kişi, gayri resmi rakamlara göre ise en az 300 kişi yaralandı. Ayrıca 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı.

Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesi

İstanbul-Taksim’deki protestolar, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa edilmesi kararına yönelik bir itiraz olarak 27 Mayıs 2013’te başladı.

Bugün Türkiye tarihinin önemli direnişlerinden biri olarak anılan Gezi, yaşandığı tarihte tüm yurda yayıldı.

Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz (19) da bu protestolara katılan gençlerden biriydi. Korkmaz, 2 Haziran’da Eskişehir’de katıldığı protestolarda polisler ve onlara destek veren kişiler tarafından dövüldü.

Kaldırıldığı hastanede 38 gün komada kalan Korkmaz, 10 Temmuz 2013’te yaşamını yitirdi.

25 kişinin öldüğü Çorlu tren kazası

İstanbul-Halkalı’dan Edirne-Uzunköprü’ye giden “hızlandırılmış” tren, 8 Temmuz 2018’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Sarılar Köyü yakınlarında devrildi. Kazada 25 kişi yaşamını yitirdi, en az 300 kişi yaralandı.

Kazanın yaşandığı alanda iki yıl sonra, 16 Temmuz 2020’de, bilirkişi heyetince keşif yapıldı. Zira kaza günü keşif yapan heyetin taraflı olduğu ailelerce ve avukatlarca davanın tüm duruşmalarında belirtildi.

Söz konusu heyet, olayın yaşandığı günün gecesinde, henüz yaşamını yitiren yurttaşların cansız bedenleri devrilen vagonların altından çıkarılmamışken, helikopterle olay yerine gitti. Hemen ertesi sabah da olay yerine taş taşındı ve alan “düzenlendi.”

Kazaya ilişkin davada ise Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) 1. Bölge Müdürlüğü’nde görev yapan Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım ve Hat Bakım ve Onarım Memuru Celaleddin Çabuk yargılanıyor. Dört sanığın, “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak” suçundan ikişer yıldan on beşer yıla kadar hapsi isteniyor.

Mısra Öz’ün oğlu Oğuz Arda Sel (9) de kazada yaşamını yitiren yedi çocuk arasındaydı.

Ahmet Kaya

Şarkıcı Ahmet Kaya, Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesinde sahneye çıkarak ödül aldı. Kaya, törendeki konuşmasında Kürtçe klip çekeceğini açıkladı.

Kaya, bu açıklama nedeniyle törene katılan bazı ünlüler tarafından protesto edildi. Burada Kaya’nın üzerine çatal-bıçak fırlatanlar da oldu.

Bu olayın ardından yurtdışına gitmeyi tercih eden Kaya, 16 Kasım 2000’de geçirdiği bir kalp krizi sonucu Fransa’nın başkenti Paris’te yaşamını yitirdi.

Kahramanmaraş ve Sivas katliamları

Kahramanmaraş’ta 1978’de yaşanan ve en az 100 kişinin yaşamını yitirmesine, çok sayıda kişinin de yaralanmasına neden olan saldırıların hedefi Alevi yurttaşlardı.

12 Eylül darbesine yol açan olaylardan biri olarak görülen Maraş katliamı nedeniyle toplam 804 kişi hakkında dava açıldı.

Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991’e kadar devam etti. Sanıklardan 29’u idam, yedisi müebbet, 321’i de bir ile 24 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı.

2 Temmuz 1993’te ise Sivas’taki Madımak Oteli’nde bulunan yazar ve sanatçılardan oluşan 33 kişi, radikal İslamcı bir grup tarafından yakılarak öldürüldü.

Sivas davası 2014’te zamanaşımına uğradı ve kapatıldı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, davanın zamanaşımına uğradığı ifadesini yanlış bulduğunu belirtip “Sadece beş kişi ile ilgili zamanaşımı olmuştur. Müebbet hapis cezası ile içeride olan onlarca insan var” dedi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.