Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: “Hele bir seçim ilan edilsin de bakarız…”

Türkiye siyasetinde en başından beri partiler siyasetin başat aktörleri oldular. Ancak bir süredir ittifaklar, partilerin bu rolünü ele geçirmişe benziyor. Nitekim önümüzdeki genel seçimlerde hangi partinin yüzde kaç oy alacağından ziyade, iktidar ya da muhalefet bloğundan hangisinin üstün geleceği belirleyici olacak.

Bu değişiklik ise yaygın kanının aksine sadece başkanlık sistemine geçmemizden kaynaklanmıyor. Artık mesele daha derin. Zira Türkiye’nin önünde kabaca iki seçenek var. Ya bedelini hali hazırda ödüyor olduğumuz, ülkeyi dünyadan koparan “düzenin” devamı ya da buradan çıkmak ve normalleşmeye doğru adım atmak… Dolayısıyla seçmenin önündeki iki bloklu seçenek, ülkenin de kaderini belirleyecek.       

Partiler ve programlardan ziyade blokların yarıştığı bu koşullar altında, siyasetin de mutlaka bu şekilde kurgulanması gerekiyor. İktidar bloğu hem program hem de strateji seviyesinde bunu yapıyor. Ancak muhalefet, programdan stratejiye yani somut alana geçmekte halen zorlanıyor. Bir yandan her bir muhalefet partisi topluma ancak cumhurbaşkanlığı ve Meclis’in ezici çoğunluğu kazanılarak gerçekleştirebilecekleri programlar açıklıyor, vaatler veriyor. Ancak seçimlerin kazanılıp, bu vaatlerin nasıl yerine getirileceği konusunda ortak bir strateji ve yol haritası henüz ortada yok. Nitekim muhalefet partileri, siyasetlerini büyük ölçüde halen kendi kurumsal kimlikleri üzerinden kurguluyor.

Bunun sebebi ise basit. Her bir muhalefet partisi, iktidar bloğunun seçmen desteğinin hiç olmadığı kadar düştüğü bu ortamdan maksimum faydayı elde etmek istiyor ve bu sebeple de seçimler sebebiyle mecbur kalıncaya kadar ortak bir yapıya ve yol haritasına angaje olmak istemiyor. Gelen eleştirilere ise mevcut seçim mevzuatındaki ittifakların yalnızca birer seçim ittifakı olduğu, dolayısıyla seçimler ilan edilmeden bu ittifaklara girmenin çok da anlamlı olmadığı yaklaşımıyla cevap veriliyor. “Hele bir seçim ilan edilsin de bakarız” yaklaşımı…

Bu yaklaşım, partilerin her biri gözünden rasyonel gözükse de, ülkedeki siyasetin geçirdiği değişimi ve meselenin bir rejim meselesi olduğunu gözden kaçırabiliyor. Evet, muhalefet partileri Erdoğan sonrası dönemdeki ağırlıklarını arttırmak istiyorlar. Bu en doğal hakları ve eşyanın tabiatına uygun. Ancak bu durumun, Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim meselesini yok sayan ve buradan çıkışın tek ve biricik çaresi olarak Erdoğan’a karşı seçmenin önüne kazanabilir, yönetebilir ve güvenilir bir seçenekle çıkılması hedefini sıkıntıya sokacak bir rekabete de yol açmaması lazım.

Böyle bir rekabetin muhalefet aleyhine iki önemli sonucu var. Birincisi, muhalefetin önümüzdeki seçimleri kazanabileceği ve ülkeyi bugünden çok daha iyi yönetebileceğine dair inandırıcılığını zedeliyor. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 yıllık iktidarı boyunca yarattığı “kazanabilir” ve “yönetebilir” algısı sayesinde ülkeyi saran krizler yumağına rağmen oy desteğini yüzde 44’te tutabiliyor.

Buna karşılık, hiçbir muhalefet partisi tek başına seçmenin çoğunluğunu heyecanlandırıp, iktidarı elde edecek durumda değil. Bu durumda muhalefetin hem “kazanabilir” hem de “yönetebilir” olduğuna dair seçmeni inandırmasının yegâne yolu, şu an için anketlerde görünen çoğunluğunu Türkiye’nin en acil sorunlarını ustaca ele alabilecek bir geçiş hükümetine dönüştürebileceğini olabildiğince somut olarak göstermekten geçiyor. Ancak Erdoğan sonrası geçiş sürecinde neyin nasıl ve kim tarafından yapılacağına dair somut bir ortak plan olmaksızın muhalefetin bu hedefi gerçekleştirmesi o kadar kolay olmayacak. Anketlerde görünen farkların çok büyük olmadığını; seçimlerin ve kampanyanın hangi şartlar altında yapılacağının tamamen iktidarın inisiyatifinde olduğunu unutmamak lazım.   

Bu yaklaşımın diğer bir sorunu ise ortak strateji ve yol haritası yokluğunda ister istemez muhalefetten bazı aktörlerin kendi partileri hatta kişilikleriyle öne çıkması. Seçmenin önüne kazanabilir, yönetebilir, kapsayıcı ve dolayısıyla güvenilir tek bir seçenek koyulmadığında, seçmenin kendi başına kazanmaya en yakın gördüğü seçeneğe yönelmesi şaşırtıcı değil. 24 Haziran 2018’de seçimleri önce esen Muharrem İnce rüzgarının sebebi tam olarak buydu. Fakat geçen haftaki yazımda ayrıntılı ele aldığım gibi İnce, bu rüzgârı seçimi ona kazandıracak seçmene ulaşmaktan ziyade kendi seçmeninin coşkusunu arttırmak için kullanınca hikâye büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı.   

Bugün de Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kadar öne çıkması sadece kendisi ve partisinin iradesi sonucunda olmadı. Eğer İYİ Parti, CHP’nin Mersin’de ortak miting çağrısını kabul etmiş olsaydı, Kılıçdaroğlu ve Akşener “Milletin Sesi”ni meydanlardan beraber haykırabilselerdi, bugünkü tartışma Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve kazanabilirliğinin ötesine taşınabilirdi. Bu durum diğer partileri de Millet İttifakı’yla olan diyaloglarını arttırmaları konusunda teşvik edebilir; güçlendirilmiş parlamenter sistem için tüm partilerin katılımıyla oluşturulan komisyonun bir benzerinin ekonomi ve dış politika gibi alanlara genişletilmesi çoktan gerçekleşebilirdi.    

Bunlar için halen geç sayılmaz. Ancak, anlatmaya çalıştığım gibi, muhalefet partilerinin seçimler ve seçim sonrası geçiş süreci için ortak strateji ve yol haritası konusunda geç kalması, sonuçları yine kendilerinin aleyhine olan sorunlara yol açıyor. Hiçbir muhalefet partisi topluma verdiği vaatleri seçimler sonrasında tek başına hayata geçiremeyeceğine göre, beraber atılacak adımların hazırlığını bugünden yapmanın ne gibi bir zararı olabilir? Bu başarılabilirse, “Hele bir gelsin de bakarız” denilen seçimlerde muhalefet, kazanabilir ve yönetebilir bir seçenekle seçmen karşısına çıkıp, kazanabilir.  

Edgar Şar’ın önceki yazıları:

Kılıçdaroğlu, İnce’nin yaptığı hatayı yapar mı?

Ekonomik yıkım karşısında muhalefetin elinden ne gelir?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.