Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Akademik enflasyon – Prof. Altuğ Yalçıntaş: “İstihdam yaratmadan mezun sayısının artması, diplomaları değersizleştiriyor”

Türkiye’de üniversitelerde çalışan akademisyenler profesör, doçent, doktor öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi gibi kadrolarda istihdam ediliyor. Ancak meslek yüksekokulları ve üniversitelerde akademisyen olma yolunda ciddi değer kayıpları yaşanıyor. 1973’te profesör olabilmek için iki dil şartı gerekirken, 2022 yılında ise doçent, profesör olmak için iki dil şartı aranmıyor. İki dil şartı artık aranmazken, istenilen yabancı dil (İngilizce) puanı da 55’e düşürüldü. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Politika ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altuğ Yalçıntaş, akademisyen olmak için gereken şartların dünü ve bugününü Medyascope’a değerlendirdi. 

Türkiye’de 2021 yılı itibariyle 129 devlet, 74 vakıf üniversitesi ve dört vakıf meslek yüksekokulu bulunuyor. 2020-2021 öğretim yılı için Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından açıklanan öğrenci sayısı ön lisans için üç milyon 114 bin 623 olurken, lisans öğrencilerinin sayısı dört milyon 676 bin 657. Yüksek lisans yapan üç milyon 435 bin 69 öğrencinin yanında, bir milyon 61 bin 48 öğrenci de doktora yapıyor. YÖK rakamlarına göre toplamda 12 milyon 287 bin 397 kişi ön lisans ve doktora düzeyinde yüksek öğrenim süreci içinde yer alıyor. 2001-2002 eğitim öğretim yılında ise toplam öğrenci sayısı bir milyon 656 bin 18’di.

Akademideki yabancı dil sınavı serüveni

20 Haziran 1973 tarihli 1750 sayılı Üniversiteler Kanununa göre profesör olabilmek için iki yabancı dil gerekiyordu. İki dil bilme şartı 4 Kasım 1981’de kadırılarak tek yabancı dil şartı getirildi. 11 Temmuz 1983 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği’ne göre ise doçent olabilmek için yabancı dil sınavından 100 üzerinden en az 70 puan almak gerekiyordu. Doçentlik için gerekli olan 70 dil puanı 1 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği ile 65’e ve son olarak da 22 Şubat 2018’de 55’e indirildi ve doktor öğretim üyeliği için dil şartı konulmadı. 

“İngilizce konuşamayan, yayın yapamayan akademisyenin olması kabul edilebilir değil”

22 Şubat 2018’de 55’e indirilen dil puanı ve doktora öğretim üyeliği için kaldırılan dil şartına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Politika ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altuğ Yalçıntaş şunları söyledi:  

“Dil puanın neden 55’e düşürüldüğünü gerçekten bilmiyorum. Bu çağda İngilizce konuşamayan, yayın yapamayan akademisyenin olması kabul edilebilir değil. Akademik istismar var burada. Bu istismar kadrolaşmayla alakalı. Akraba ve politik akrabalarının kurumların içerisine yerleştirilmesi ile alakalı. İngilizce meselesi o kadar önemli ki bir Türkiyeli olarak Almanya’daki bir dergide yayın yapmak çok önemli. Çünkü o derginin editoryal sürecine müdahale edemiyorsun. Ve onlar birtakım hakemler atıyorlar, yayınınız o hakemlerin onayından geçiyor. Diğer yandan hükümetle bağlantılı bir akademisyen Türkiye’deki bir dergide yayın yapmak istediğinde hakem sürecine müdahale edebiliyor. Buradaki mesele tanımadığın insanların önünde kendini ispat etmek. Amaç kötü akademisyeni içeri almak ve iyi akademisyeni kovmak.

“Kaliteli istihdam yaratılamadığı sürece diplomalar değer kaybediyor” 

Prof. Dr. Altuğ Yalçıntaş, herkesin üniversite okumasının olumlu olduğunu ancak bununla birlikte üniversite talebini karşılayacak altyapı, akademik kadro ve mezuniyet sonrası iş imkânının oluşturulması gerektiğini vurguladı:  

“Aslında bu akademik enflasyon. Elimizdeki diplomaları ekonomideki para miktarı olarak kabul edelim, eğer ekonomi büyümeden para basarsanız enflasyon olur. Bu da reel olarak elinizdeki paranın değersizleşmesi anlamına gelir. 25 yaşındaki genç bireyler için kaliteli istihdam yaratılmıyorken, diplomaları artırırsanız, bu diplomanın reel değerinin düşmesine neden olur. Çarpık gelişmenin bir ürünü. Üniversite kurumları adapte olamıyor, intihalleri tespit edemiyor veya tespit edildikten sonra da yapılması gerekenler yapılamıyor. Mobbing, cinsiyete dayalı ayrımcılıklar, kadınlar ve azınlıklar eksik temsil ediliyor ve buna çözüm bulunamıyor.”  

“Gençler en verimli oldukları 17-22 yaş aralığında katma değer üretmeden geçiyor”

Akademiye aşırı bir yatırım yapıldığını vurgulayan Yalçıntaş, üniversitelere planlama yapılmadan “gelişigüzel yağdırılan para” neticesinde çarpık bir büyüme oluştuğunu söyledi. Açılan üniversitelerde akademik altyapının, internet altyapısının, kütüphanenin olmadığını aktaran Yalçıntaş şöyle devam etti:  

“Gençler en verimli oldukları 17-22 yaş aralığını katma değer üretmeden geçiyor. Gençler ‘dört sene kendime yatırım yapıyorum ve bu ülke ekonomisine bir seviye atlatacak’ beklentisinde, ancak mezun olduklarında karşılaştıkları gerçeklik bu değil. Demek ki üniversite denen kurum dışarıdan reklamı yapıldığı gibi bir kurum değilmiş. Tabii ki herkes üniversite okusun, ancak daha sonra katma değer üretebileceği bir işte istihdam edilsin. Piyasada iş bulamadığında bireyler ‘benim diplomamın değeri yok’ diye düşünüyor. Diplomanın değeri yok tabii, bunun nedeni ise hocanın değerinin olmaması. Bütün akademinin zayıf yönlerini bir sonraki kuşağa aktaran kişilerin öğrencisi olduktan sonra nasıl verimli çalışabilirsin.”

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.