Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Demirtaş’ın mektubu 21 Mayıs öncesine denk geldi

Küresel gelişmelere ve dönüp kendi durumumuza bakıldığında, yüzyılın ortalarına doğruyu da ufuk çizgisi alırsak, ülkemizin küme düşme sakıncasının çok ciddileştiği belirtilmeli. Bunun kaçınılmaz bir kader olmadığı da öyle. Ne yaparsan boş göklerden gelen bir karar filan yok. Nasıl yerkürenin yaşanılamaz bir gezegene dönüşmemesi insanın elindeyse, Türkiye’nin de her yönüyle çorak ve kurak, yaşanılamaz ve sıradan bir toprak parçasına dönüşmemesi bizlerin, yutttaşların elinde. Salt dış politka açısından bugünlük çözüm yahut seçenek diye önümüze konulanın, ki onda da “liyakat” dışında pek elle tutulur bir önerme yok, o da eğer tutarsa ancak “asansör takım” kimliğine bürünmeyi veya lige güç belâ tutunmayı sağlayabileceğini de korkarım çekinmeden belirtmek gerek.

Güzel bir betimleme, dış politikada doğal patikaya dönmek. Öyle de o “doğal” olduğu varsayılan patika, kendi de esasen belki en az 1808’den 1920’ye, 23’e evrilen ama sonunda bir kopuş hamlesiyle taçlanan bir olağandışılığa dayanıyor. Kimlik ve yönelimde güncel kafa karışıkılığına bakarken, kuruluştaki olağandışı vizyonun görkemini yadsıyamayız. “Şimdi fazla da şey etmemek lazım”, “hassasiyetlerimiz-değerlerimiz” kafasına eğilinse, ne saltanat gider ne laiklik gelirdi. Hatta ne halk şûraları kurulur, ne çifte başkent, çifte ordu olurdu. Olağanüstü olabilmenin yolu, önce olağandışı olabilmeye cüret etmekle başlıyor. Demek doğal denilen patika da kendiliğinden olağandışılığı benimsemek durumunda.

Örnekse Fas’ın Cezayir’in, Mısır’ın hatta Ürdün’ün de gayet nitelikli hariciye kadroları var. Halbuki Fransa devlete kadro yetiştiren seçkin yükseköğrenim kurumu ENA’yı kapatıp, diplomat sınıfını ortadan kaldırıyor. Rusya’nın yalnızca dışişlerinde değil hariciyede bizim nüfusun toplamından Rusça bilenden fazla türkolog vardır belki ama orası da Putin yönetiminde bir bürokratik güvenlik devletine dönüşmüş durumda. Yani? Bizde devlet tapıncını başlıca yordam bellemiş olan kimi muhalifler doğal patikaya dönmekten ne anlıyor acaba? Gerçi cuma selâmlığında ayaküstü İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı olduğumuzu açıklayıveren bir cumhurbaşkanından sonra daha ne olabilir ki?

Bir resimde ne çok katman var; bize, geldiğimiz yere dair. Laik cumhuriyetin cumhurbaşkanı cuma selâmlığında. Küresel önemde, tarihsel dönüm noktası Ukrayna işgali, NATO genişlemesi gibi bir konuda açıklama en tepeden ayaküstü yapılıyor. “Nedir o ‘zeitenwende’ mi, al sana zeytin bende” dercesine. Olumlu bakmıyormuşuz çünkü PKK bu iki ülkede yuva edinmiş, üstelik Hollanda vs. bütün buralarda (İskandinavdan felemenke geçiyoruz ama önemli değil olsun) affedersiniz Meclis’e filan giriyormuş bu bölücüler. “Önceki yönetim” (12 Eylül darbecileri) hata yapmış zamanında Yunanistan konusunda. Hani şu mahut Rogers Planı, “asker sözü verdi” vs. Alıyor haliyle kefere yedi düveli bir telâş: “Ankara’nın tutumunu aydınlatmaya çalışıyoruz” falan filan. Merak buyurmayın aslanım tez vakitte aydınlanırsınız, bir aloya bakar, bizde her şey her zaman tamamen duygusal.    

Bağlam? Montevideo’da yaptığı bozkurt işaretiyle -teşbihte hata olmaz- 1972’de apansız Paris’ten Ankara’ya dönen Büyükelçi Işık misali tarihe geçen Çavuşoğlu’nun 14-15 Mayıs’ta Berlin’de NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılmasının hemen öncesinde. Ve mevkidaşı Blinken’in epeydir kovalanan davetiyle nihayet 18 Mayıs’ta Vaşington ziyaretinin de hemen öncesinde. Batı’daki ender tutamaklardan Britanya Başbakanı Johnson’un İsveç ve Finlandiya’yla ortak savunma antlaşması yapmasının hemen ardından. ABD, Fransa, Almanya tasarlanan üyeliği destekler ve bu olasılık işgal başladığından beri güçlü biçimde konuşulurken. MSB Akar’ın Rammstein’de ABD önderliğindeki 40 üyeli (NATO+) Ukrayna’ya destek uluslararası koalisyon toplantısına katılmasının ardından. ABD yönetimi Kongre’ye F-16 satışı ve modernizasyonu için yazılı olumlu görüş bildirmişken.

Öte yandan bunlara Savunma Sanayii Başkanı Demir’in ikinci parti S400 alım konusundaki kararlılık beyanı da eklenebilir. Erdoğan’ın Macron ve Draghi ile SAMP-T konusunda görüşmelere başlamak üzere uzlaşması da. Ukrayna Savunma Bakanlığı’nın TB2 Bayraktar SİHA’larının Rus hava savunma sistemleri karşısında ne denli başarılı olduğunu belgeleyen neredeyse gündelik paylaşımları da. TRT World’un tam da “9 Mayıs Zafer Günü” Rus silâhlı kuvvetlerinin Ukrayna’daki kayıplarını oldukça iğneli bir dille sosyal medyada sıralaması da. Erdoğan, 2 Mayıs cuma selâmlığında büyük ihtimalle dostu Putin’le “bu hafta” bir telefon görüşmeleri olacağını duyurmuşken, on küsur gündür telefon hatlarının çalışmaması da. Babam keldi, kel kafasına her sabah lavanta kolonyası boca ederdi her neyse, “tut kelin perçeminden” derdi sık sık.        

Öncelik sırasına girmeden bazı başka gelişmeler: Sosyal medyada “dijital faşizmin önlenmesi” -Ukrayna’nın “denazifikasyonu” meselesini anımsattı mı size de, olur öyle. Kaftancıoğlu’na verilen ceza. İmamoğlu’nun davasının 1 Haziran’a çekilmesi. Meclis’e gelecek HDP milletvekilleri fezlekeleri. HDP kapatma davası. RTÜK’ün gemlenemeyen sansür coşkusu. Yağmanın katmerlenerek sürmesi. Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğerlerine 18’er yıl hapis cezaları. İlk başörtülü vali ataması. İçişleri Bakanı Soylu’nun gönlünün çektiğine doyasıya yağdırdığı hakaretler. EGM’den eski İstihbarat Genel Müdürü Uzun’a “ahlâksızlık” ayarı. İvmelenen yeşil dönüşümü ıskalama hevesini de arkaplana ekleyelim. Ukrayna’nın işgalinin getirdiği diplomatik temas bereketinin ve Yunanistan, Mısır, İsrail, BAE, Suudi Arabistan açılımlarının verdiği özgüven duygusunu da. Üzerine ister doktora tezi yaz, dilersen köşeyazısı. 

Yahut çok daha somut, çok daha yalın, çok daha güncel birkaç şey söyleyelim: Selahattin Demirtaş’ın T24’te yayımlanan son yazısındaki “Ortak paydamız demokratik cumhuriyettir, ortak evimiz Türkiye’dir, ortak devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir” cümlesini şuraya koyalım. Demirtaş’ın mektubundaki “Bir Hayalimiz Var’ adıyla bir konferans düzenler ve hepimizi, siyasal ve toplumsal muhalefeti o konferansta, o hayal etrafında buluşturur, birlikte mücadele ve beraber inşa ortamı yaratırsınız.” cümlesini peşine yazalım. Değerli Murat Sabuncu’nun yazısından da “İstanbul Mitingi sadece Kaftancıoğlu için değil tüm adaletsizlikler için düzenlense ve tüm liderler katılsa çok daha etkili olur. Adalet Yürüyüşü’nden Adalet Mitingi’ne. Ve o mitingde: ‘Can da bir Canan da. Demirtaş da Kışanak da. Yanlış tartan terazi sadece bir kesimi değil herkesi yanlış tartar’ denilebilse keşke.” bölümünü alalım.

Sonra dönüp ister istemez başat muhatap olarak Sayın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na bakalım: Sayın Başkan, 21 Mayıs’a bir hafta zaman var. Düzenleyeceğiniz Büyük İstanbul Mitingi’ni bir çoğulculuk, ortak gelecek, demokratik cumhuriyet, özgürlük buluşmasına; yepyeni gür bir başlangıca dönüştürmek ister misiniz? Sayın Kaftancıoğlu’nu podyumda en öne merkeze alıp arkasında başta siz ve Sayın Akşener ile sair altılı masa ve HDP eş genel başkanları/Sol İttifak ile elele omuz omuza güleç yüzle bir resim vermek istemez misiniz? Sizlere destek olmaya oraya gelmiş bizlere “size ne yapmanızı söylemeye değil sizi dinlemeye geldik” der misiniz? Hep birlikte “korkmuyoruz, bir yere de gitmiyoruz, bizler de konuk değil evsahibiyiz” der miyiz? Ortak geleceğimizin temellerinin laiklik, çoğulculuk, hukuk devleti olduğunda hemfikiriz sanırım. Bakarsınız içinizden gelir bizleri bir yürüyüşe de çıkarırsınız o gün: Maltepe’deysek Kadıköy’e, Yenikapı’daysak Taksim’e. Belki ortak birleşik iktidar yürüyüşüne Sayın Başkan.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.