Ruşen Çakır yazdı: On soruda iktidarın yeniden nükseden Öcalan aşkı

Medyascope yayınlarında Selahattin Demirtaş’ın adını geçirdiğimde bir grup izleyici “O ki ‘Apo’nun heykelini dikeceğiz’ demişti” diyerek öfkelerini dile getirirken muhtemelen onların siyasi olarak tercih ettiği liderler, öncelikle Recep Tayyip Erdoğan ardından Devlet Bahçeli, ne zaman başları sıkışsa Öcalan’dan medet umabiliyorlar. Son yerel seçimler öncesi bunu yaşadık ve Cumhur İttifakı’nın kardeş Osman Öcalan’ı da katarak açık ettiği Öcalan sevdasının bir işe yaramadığını gördük. Fakat en geç bir yıl içinde seçime gidecek olan Türkiye’de siyasi iktidarın “Öcalan kartı”nı bir kez daha kullanma ihtimali öne çıkıyor. Sorularımızı sormaya başlayalım.

1) İktidarın Öcalan’ı devreye sokma ihtimali neden yine gündeme geldi?

Erdoğan ocak ayındaki bir TBMM grup konuşmasında Edirne’den hesabını İmralı’nın soracağını söylemişti. Edirne’den kastı Selahattin Demirtaş, İmralı’dan kastı Abdullah Öcalan’dı ve Demirtaş’ı bir anlamda Öcalan eliyle korkutmaya kalkmıştı. O andan itibaren beklemeye geçtik. Her an Öcalan’dan, iktidarın elini güçlendirecek ve Demirtaş’ı (ve onun çizgisindekileri) zor durumda bırakacak bir açıklama, çağrı gelmesi söz konusuydu. Olmadı.

Haziran ayında Kürt hareketi, Öcalan’a yönelik tecritin kaldırılması içine ülke çapında eylemler düzenledi ve kendilerini “muhalif” olarak tanımlayan bazı kişi ve çevreler iktidarın bunlara müdahalesini “yumuşak” buldu (demek ki sert müdahale istiyorlarmış!) ve bunun ardında bir çapanoğlu aradı.

Karar Gazetesi’nde Yıldıray Oğur 15 Haziran’daki yazısında Erdoğan’ın “pozitif” bir kampanya yürütüp Kürt sorunu ve Öcalan konularını öne çıkarabileceğini yazdı. Ondan iki gün sonra da Hürriyet’te Abdülkadir Selvi, her ne kadar Öcalan’ı kullanma stratejisini yanlış bulduğunu vurgulasa da, İmralı’ya akraba ziyaretlerinin yeniden başlayabileceğini yazdı. Her iki yazarın da Erdoğan’ın geçen sene temmuz ayında önce Diyarbakır, ardından Van’da halka “Bunları gördüğünüz her yerde yakalarına yapışın, sorun, sorgulayın. ‘Çözüm Süreci’ni bitirmek için kim size talimat verdi?’ bunu sorun. ‘Hendek ve çukurlarla ülkeyi iç savaşa sokmaya çalışma talimatını kimden aldınız?’ diye sorun” demiş olduğunu hatırlatmaları da ilginçti.

2) İktidar Öcalan’ı devreye sokmak ister mi?

Kesinlikle ister. Aslında Cumhur İttifakı, her geçen gün kazanması daha da imkansız hale gelen seçimlerin gidişatını tersine çevirebilmek için her şeyi yapabilir. Bu noktada Kürt seçmenin konumu çok kritik. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde ilk turda HDP adayına oy atmış olanların tercihi her şeyi belirleyecek. (Bir diğer ihtimal HDP’nin ilk turda aday göstermeyip baştan muhalefet ortak adayını desteklemesi)

Erdoğan HDP seçmeninin tabii ki kendisine oy vermesini, veremiyorsa da sandığa gitmemesini ister. Yani, “Muhâlefete vermesin de ne yaparsa yapsın” şeklinde bir stratejisi var; ama bu seçmene doğrudan kendisinin, hele Devlet Bahçeli’nin seslenme imkânı yok. Sürekli saldırdığı HDP’yi yanına çekmeyi hayal bile edemez. Kandil apayrı bir sorun. Geriye tek koz olarak Öcalan kalıyor.

3) İktidar Öcalan’ı devreye sokmakta neden tereddüt ediyor?

Bu sorunun çok basit bazı cevapları var: Öncelikle son yerel seçimler fiyaskosu var. Son anda İmralı’ya akademisyen Ali Kemal Özcan’ı, Osman Öcalan’a da TRT Kürdi’yi yolladılar ama bir işe yaramadı. Geçen seferki gibi yine Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir; aldığı oydan çoğunu kaybedebilir. Ayrıca Öcalan’ın tabanda ne derece etkili ve Erdoğan’ın arzuladığı gibi belirleyici bir aktör olduğu muamma. Son olarak -ki bana göre en önemlisi- Öcalan’dan istedikleri gibi bir açıklama, çağrı elde edebilecekleri kuşkulu. (Bu hususa sonra yine değineceğiz)

4) İktidar Öcalan’ı devreye sokmada bu sefer nasıl bir yol izler?

Yerel seçimler öncesi son dakikada Öcalan kartı devreye sokuldu. Fakat ilk olarak İmralı’ya gitmelerine izin verilen avukatlar iktidarın istediği gibi davranmadılar. Bunun üzerine apar topar, kamuoyunun pek tanımadığı Ali Kemal Özcan yollandı. O da ne Öcalan’ın mesajını kamuoyuna ulaştırabileceği zeminler bulabildi/yaratabildi, ne de o mesajı anlaşılır bir şekilde ifade edebildi.

Eğer iktidar bu seçimler öncesi Öcalan’ı devreye sokmak istiyorsa öncelikle çağrının bizzat onun tarafından yapıldığının tartışmasız bir şekilde anlaşılması, kabullenilmesi şart. Daha önce de söylemiştim: İktidar İmralı’ya güvendiği bir gazeteciyi ya da gazetecileri yollamayı düşünebilir, hatta geç bile kaldı. Yani Öcalan’ı yarın öbür gün, pekâlâ iktidar havuzundan bazı kanallarda görebiliriz. Tabii bu Öcalan’ı alabildiğine meşrulaştırmak anlamına geleceği için iktidarın göze aldığı riski iyice artırmak olur; ama çâresizlik arttıkça iktidarın göze almak zorunda kaldığı risklerin de arttığını görüyoruz.

Olmayacak dua ama daha önce dile getirmiş olduğum bir temennimi tekrarlamak isterim: Keşke, gerçekten tarafsız, bağımsız gazetecileri, mesela beni yollasalar ve gidip Öcalan’la röportaj yapsam, ona sorsam, onunla konuştuklarımı kaydederek ya da görüntülü ya da her türlü, not alarak oturup anlatsam, böyle bir tartışma olsa…

5) Öcalan devreye girmek ister mi?

Kesinlikle evet. Egosunun ne kadar güçlü olduğunu bildiğimiz (zaten gizlemeyen) Öcalan, seçimlerin kaderinin kendi elinde olduğunu görmeyi bir zafer olarak telakki eder. Ancak tam da bu noktada iktidar çevrelerinde çizilmek istenen “yerli ve milli Öcalan” imajının nasıl yanlış, aldatıcı ve tabii ki ikiyüzlü olduğunu vurgulamak lazım.

“Öcalan içeride mahsur, birazcık rahat nefes almak için her türlü şeye râzı olabilir, dolayısıyla Öcalan devletle uyum sağlayabilir, ama diğerleri bunu engelliyor” şeklindeki önermenin sık kullanıldığını biliyoruz ama yanlış olduğu da Öcalan’ın ne zamandır tecrit altında tutulmasından anlıyoruz. Böyle olsaydı herhalde devlet onun sürekli olarak kamuoyuna seslenmesine izin verirdi. Mesela Yeni Şafak’ta “Öcalan’ı Kandil ve HDP içeride izole etti, onu bir şekilde yaşayan ölü hâline getirdiler” diye yazanlar oldu. Neredeyse işi “devlet, Öcalan’ı Kandil ve HDP’den korumak için tecrit ediyor” diyecekler.

6) Öcalan devreye girer mi?

Eğer devlet ister ve izin verirse muhakkak girer. Çünkü devlet onu devreye sokarak meşru bir siyasi aktör olduğunu tescil etmiş olur. İleride geri almaya kalksa da bu meşruiyet hafızlarda kalır, tıpkı Çözüm Süreci’nin bütün uğraşlara rağmen unutturulamaması gibi. Fakat Öcalan’ın devreye girmeyi kabul etmesi iktidarın sorunlarının çözüleceği anlamına gelmez. Şu sorular da peşisıra gelir: a) Öcalan iktidarın memnun kalacağı bir açıklama yapar mı? b) Kandil bu açıklamaya destek verir mi? c) HDP bunu yeni siyasi çizgisi olarak benimser mi? d) HDP tabanı buna göre seçmen tercihlerini değiştirir mi?

Bu soruların cevabı a şıkkı için “zor”, b şıkkı için “daha zor”, c şıkkı için “çok daha zor”, d şıkkı için “en zoru” diye gidiyor. Sırayla ele alalım.

7) Öcalan iktidarın istediği çağrıyı yapar mı?

Yapmış gibi yapar ama yapmaz. Yapması halinde liderliğini ciddi bir şekilde tehlikeye atmış olur. Muhtemelen kendisini önemseyen kitlelere muhalefetin de pek bir şey vadetmediğini söyler. Fakat HDP tabanı zaten bunun farkında, ama tıpkı yerel seçimler öncesi Demirtaş’ın dediği gibi “bağrına taş basarak” muhalefete yönelmiş durumda. Yani “Erdoğan’a oy verin” demediği müddetçe Öcalan’ın seçimleri boykot olarak yorumlanabilecek bir çağrı yapması sonuçlarda pek etkili olmaz. Ama o pazarlıkta üstüne düşeni yapmış olur.

Öte yandan, her ne kadar tecritte olsa da Öcalan Cumhur İttifakı’nın kaybetmekte olduğunu herhalde görüyordur ve kendisini sonraki döneme hazırlıyordur. Bu nedenle de Erdoğan iktidarına alenen aşırı angaje olması beklenemez.

8) Öcalan açık çağrı yapsa da Kandil destekler mi?

“Mış gibi yapar” ama iktidarı tatmin edecek bir destek vermekten kaçınır. Çünkü en az Öcalan kadar, hatta ondan daha fazla Erdoğan iktidarının ömrünün çok da uzun olmadığını görüyor olmaları gerekir. Öte yandan seslendikleri tabanı akıllarına yatmayan “talimatlar” ile yönlendiremeyeceklerini çoktan kavramış olmaları gerekir.

9) Öcalan açık çağrı yapsa HDP politikasını değiştirir mi?

HDP yönetiminin böylesi bir gelişme yaşanırsa çok zor durumda kalacağı muhakkak. Ama parti içinde birileri bunu Kürt hareketi özelinde ve Türkiye genelinde demokratikleşmenin bir fırsatı olarak görüp buna göre hareket ederlerse işler çok değişir. Bu noktada gözlerin Demirtaş’ta olacağı muhakkak. O İmralı ve Kandil’i (ve tabii ki HDP’yi) alenen karşısında almadan onlara taban taban zıt bir politikayı seslendirirse Kürt hareketindeki iktidar dengeleri de altüst olur.

10) HDP tabanı ne yapar?

Türkiye’nin en politize tabanının alabildiğine politik davranarak İmralı, Kandil, HDP ne derse desin büyük ölçüde bildiği gibi hareket edeceği kanısındayım. Zaten İmralı, Kandil ve HDP yönetimi de bunu bildikleri için iktidarın aleni kurtarıcısı olmaya kalkışmayacaklardır. Fakat muhalefetin onlara ve daha önemlisi Kürt sorununa kayıtsız kalması, onları bir tür “çantada keklik” görmesi az da olsa iktidarı ümitlendiriyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.