Ruşen Çakır yazdı: Meral Akşener “Abla” olarak kalabilecek mi?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, bu haziran ayında iki ayrı şehirde yaptığı propaganda çalışmalarını izleme imkanı buldum. Bunların ilki 9 Haziran Perşembe günü Sakarya’nın Kocaali, Karasu ve Ferizli ilçelerinde; ikincisi 23 Haziran Perşembe günü Tekirdağ’ın Süleymanpaşa, Malkara ve Hayrabolu ilçelerindeydi. Akşener’in benzer faaliyetlerini daha önce izlememiştim. Buna karşılık başta Milli Görüş partileri olmak üzere birçok partinin ve siyasi liderin özellikle Anadolu’daki propaganda ve seçim çalışmalarını yerinde izlemiş bir gazeteciyim. Dolayısıyla bu yazıda hem Akşener ve partisinin neyi nasıl yaptığını anlatmaya, hem de bunları diğer parti ve siyasetçilerle kıyaslamaya çalışacağım.

Önce halk, sonra esnaf

Akşener, Sakarya ve Tekirdağ’ın ilçelerinde miting yapmadı. Nüfusu fazla kalabalık olmayan ve İYİ Parti’nin çok da güçlü olmadığı bu ilçelerdeki faaliyetlerine “esnaf ziyareti ve halka hitap” diyebiliriz. Akşener önce seçim otobüsüyle ilçenin merkezi bir noktasına geliyor ve orada parti görevlilerinin toplamış olduğu halkın arasına girip kısa bir konuşma yapıyor. Konuşmasında özel olarak esnafa hitap etmeyi ön plana çıkarıyor. Sonra yan yana üç-dört dükkanı ziyaret ederek sahipleri ve çalışanlarıyla sohbet ediyor.
Bu dükkanlar büyük ölçüde rasgele seçilmişe benziyor. Benim izlediklerim içerisinde açıkça İYİ Parti taraftarı olan kimseye denk gelmedim; Akşener ile belli bir mesafeden ama saygıyla konuştuklarına tanık oldum. Tanık olduğum bir diğer husus da Akşener’in mesafeli davranan esnafa daha fazla samimiyet göstermesiydi. Örneğin Sakarya’da bir dükkanda aslen Rizeli olan üç orta yaşlı erkekle sohbet etti. Bunlar muhtemelen AKP’ye oy vermiş kişilerdi. Akşener onlarla çok rahat sohbet edebildi, şakalaştı. Onların da başta ürktüklerini ama kısa sürede Akşener’e aynı samimiyetle karşılık vermeye çalıştıklarını gördüm.

Akşener’in Tekirdağ ziyaretinden

Tabii ki önce kadınlar

Gerek sokakta, gerekse ziyaret ettiği dükkanlarda Akşener’e en fazla ilgiyi her yaştan kadınlar gösteriyor ve Akşener de kadınlarla daha rahat ve doğal bir ilişki kuruyor. Akşener’in İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kadınları doğrudan ilgilendiren hayati konularda çok açık tavır aldığını bildiğimiz için bu durum şaşırtıcı olmayabilir fakat yine de sahada kadınların ona daha fazla sahip çıktığını gözlemek ilginç.
Bu ilgi karşılıklı: Akşener kadınlarla hızlı bir şekilde sarmaş dolaş oluyor ve çoğunun kulağına bir şeyler fısıldıyor. Bu arada erkek parti kadrolarında resmiyet ve ciddiyet ön plana çıkarken, sayıları hiç de az olmayan partili kadınlar daha ziyade heyecan ve coşkularıyla dikkat çekiyorlar.

Akşener’in diğer muhalif siyasetçilerden farkı

Akşener’in düzenli bir şekilde yürüttüğü bu “esnaf ziyareti ve halka hitap” faaliyetlerini kısa bir süre sonra başlayacak olan seçim kampanyasının ön hazırlıkları olarak görmek mümkün. Nitekim diğer muhalefet partileri (ve liderleri) de benzer şekilde ülkeyi her fırsatta geziyor. Ancak arada bazı ciddi farklar var. Örneğin Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu da sokakta, halkın arasında olmaya çalışıyor ve bunu büyük ölçüde başarıyorlar fakat üzerlerinde hâlâ geçmişin yükü var. Diğer bir deyişle, gördükleri ilginin ne ölçüde desteğe dönüşeceği kuşkulu.

Kemal Kılıçdaroğlu da Türkiye’yi dolaşıyor ama onun programlarının merkezinde çoğunlukla kendisi değil partisi (ve bazılarında CHP’li belediyeler ve başkanları) var. CHP lideri partisine mesafeli olduğunu bildiği çevrelerle temas kurmaya özel anlam atfediyor fakat bunu sokaktan ziyade önceden çalışılıp hazırlanmış, kapalı buluşmalarda yapmayı tercih ediyor.

Erdoğan’ın halkla arasına mesafe koyma tercihi

İktidar partilerinin durumuysa tamamen farklı. Onlar sokağa çıkmıyorlar. “Çıkamıyorlar” demiyorum zira Devlet Bahçeli zaten mitingler dışında bu tarzı benimsemiş bir siyasetçi değildi. Erdoğan ise çıkmak istemiyor. Bunun asıl (ya da tek) nedeninin güvenlik kaygısı olduğu önermesine katılmıyorum. Fotoğraf vermek gerektiğinde halkın içinde olduğunu gösterme iddiasındaki bazı mizansenleri saymazsak Erdoğan artık toplumla arasına bilinçli olarak mesafe koymayı, kendini “devlet” olarak göstermeyi tercih ediyor.
Siyasi kariyerinin başlarında Erdoğan da halkı önemser, özellikle kendilerine mesafeli olan kesimlere ulaşmaya çalışırdı. O tarihlerde kendisini çok izledim: Halkın arasına girerdi, fakat bugünkü Akşener gibi yoğun, sıcak ve samimi bir ilişki kurduğunu hatırlamıyorum. Halkın içindeydi, ama sanki halkla, özellikle kendisine yakın olmadığını düşündüğü kesimlerle arasına hep bir mesafe koyuyordu. Galiba dünkü Erdoğan’ı “halkın içinde”, bugünkü Akşener’iyse “halkla iç içe” şeklinde tanımlamak doğru olur. Yani Erdoğan’ın halkla Akşener gibi “eşit” bir ilişki kurmadığını, kurmayı da pek düşünmediğini söyleyebiliriz.

Tansu Çiller örneği

Bir siyasetçinin muhalefetteyken “halkla iç içe” görüntüsü vermesi nispeten kolaydır, önemli olan iktidara gelmesi halinde bunu içselleştirip içselleştirmeyeceğidir. Çok büyük yerlere gitmeye gerek yok, örneğin Refah Partili belediye başkan adayları 1994 seçimleri öncesinde “şeffaflık”, “başkanın odasının kapısının her daim açık olması”, “halk meclisleri” gibi doğrudan demokrasi uygulamaları vaat etmişti, birkaç ay sonra görülen lüzum üzerine bunları iptal edip vatandaşla aralarına duvar örmüş ve ilginçtir ki seçmen desteğini de uzun bir süre koruyabilmişlerdi.

Akşener’in “halkla iç içe” olma iddiasının sembolü kendisine “Abla” diye hitap edilmesi. Peki Akşener iktidara gelmesi halinde “abla” olmaya devam edecek mi? Önümüzde birebir aynı olmasa da Akşener’in yanında ilk ciddi siyasi kariyer sıçraması yaptığı Tansu Çiller kötü örneği var. Çiller hiçbir zaman “abla” olmadı, olmak istemedi ama her vesileyle “Ben sizin ablanızım” demekten de geri kalmadı.
Akşener’in iktidara gelmesi halinde toplumla eşitlik ilişkisini muhafaza etmesi hiç de kolay olmayacak. Zira önünde birçok sorun var ve iktidara gelmek bu sorunlardan biri değil, hele ilki hiç değil. Tam tersine iktidara gelmesinin pek zor olmayacağı ama iktidarla birlikte bugün onu halkın belli kesimleriyle buluşmasını sağlayan yönlerin ortadan kalkmaya aday olduğu kanısındayım.

Siyaset yapmadan siyaset yapmanın sınırları

Erdoğan’ın iktidarını korumak için kutuplaştırmayı tırmandırdığını, devlet imkanlarıyla siyasetin alanını daralttığını biliyoruz. Bu bağlamda Akşener ve diğer muhalif siyasetçilerin halkla buluşmaları, siyasetin alanını genişletmede çok işlevsel. Akşener’in kutuplaşmanın tuzağına düşmemek ve her kesime ulaşabilmek adına ülkenin sert siyasi tartışma konularından uzak durması anlaşılır bir şey. Hatta konuşmalarını sadece ekonomik sıkıntılarla ve siyasi iktidarın yolsuzluk, usulsüzlük gibi yanlışlarıyla sınırlamasının akılcı olduğu da söylenebilir. Fakat bu “sert” siyasi konulardan iktidara geldiğinde kaçınması mümkün olmayacak. Ve o an geldiğinde “devlet kadını” Akşener’in “abla”dan görevi devralmasını tanık olacağız muhtemelen.

İkinci olarak, siyasi iktidarla olan farklarını bile alabildiğine yumuşak bir şekilde dile getiren Akşener’in şu an birlikte hareket ettiği diğer muhalefet partileri ve liderleriyle arasındaki, olması kaçınılmaz anlaşmazlıklarını bugünden gündeme getirmemesi makul fakat iktidar olunduğunda bunlar gündemin ön sıralarına gelecek.

Akşener “ben başbakanlığa adayım” diyerek cumhurbaşkanlığı adaylığı polemiklerinden kendisini bir ölçüde uzak tutabildi ancak yapılacak ilk seçimde başbakan seçilmeyeceği ortada. Eğer Erdoğan’ın yerini muhalefetten bir isim (mesela Kılıçdaroğlu) alırsa Akşener ne olacak? İYİ Partili isimler yeni iktidarda hangi konumlarda olacaklar?

Son sorudan hareketle üçüncü kaçınılmaz sıkıntıya gelelim: İYİ Parti içinde daha kuruluş sürecinde başlayan, dönem dönem ciddi kopmalarla süren, bir süredir donmuş gözüken iktidar mücadeleleri, hele bir de muhalefet iktidara gelirse nasıl gelişecek? Bir zafer havasıyla bütün çekişmeler rafa mı kaldırılacak ya da tam tersi bir şekilde iktidar nimetlerinden daha fazla pay kapma adına iyice tırmanacak mı?

Özetle söyleyecek olursak, ülkenin, muhalefet ittifakının ve kendi partisinin sahici sorunlarını geri plana itebildiği ve halkla içiçe olabildiği ölçüde Akşener’in önü açık ama iktidara geldiği andan itibaren bunlar ayrı ayrı ve çoğunlukla da hep birlikte karşısına çıkacağı için işi çok ama çok zor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.