Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: Hakikate borcumuz nedir?

Birkaç yazıdır iyi niyet, dayanışma, muhabbet, çoğulculuk ve erdem gibi meseleleri demliyoruz. Belki bir ince ayar ya da aykırı örnekleri düşünme zamanı gelmiştir. Şöyle bir yol ayrımı her durumda önümüzde: Biz bütün değerleri, bize kazandırdığı için – başka bir ifadeyle, araç oldukları kazanımlar nedeniyle – mi önemsiyoruz, yoksa bu hasletlerin değeri kendisi mi? Bu değerleri ilk hayal kırıklığında ya da sonuç alamama halinde terk edecek miyiz? Sabrımız, inadımız, inancımız ne kadar? Bunların kolay meseleler olduğu iddiasında hiç değilim. Tek önerim, eğer kabul ederseniz, birkaç sınamayla başlamak. Bu iri sorular için uzun soluklu cevaplar üretemeyebiliriz ama bir ihtimal, bir-iki kerteriz noktası buluruz. 

Aravak’ları duyanınız ya da hatırlayanınız var mı bilmiyorum. Aravaklar, 15. yüzyıl öncesinde Haiti civarındaki adalarda yaşayan bir halk. Bilebildiğimiz kadarıyla birkaç haftadır konu ettiğimiz iyi niyet, dayanışma, misafirperverlik hakkı gibi değerler onlar için de önemli, belirleyici. Kristof Kolomb bugünün iri guletleri boyundaki üç gemisiyle onların sularında belirdiğinde, Kolomb ve adamlarına pazarlıksız, müdanasız bir iyi niyet ve misafirperverlikle yaklaşıyorlar. Gıda, su gibi ihtiyaçlarını ve ötesini onlara hemen sağlıyorlar. Kolomb ve ekibi ise uzun ve belirsiz yolculuk sonrasında güçlerini topladığında Aravaklar’ı öldürmeye başlıyorlar. Avrupalılar’ın o bölgeye yerleştiği ilk yüzyılın sonunda Aravak nüfusunun yüzde doksanının ortadan kalktığı düşünülüyor.

Eğer bu örnek fazla eski ve uzak diyar tınılı ise sonuçlarını hala yaşadığımız Gorbaçev ve tercihlerini konuşabiliriz. Gorbaçev, malum, Sovyetler Birliği’nin son lideri ve birkaç gün önce vefat etti. Bugünden geriye baktığımızda Sovyetler Birliği’nin sonu kaçınılmaz gibi görünse de o dönemi yaşayanların yaptığı çok önemli tercihler ve tercihlerin ardındaki dünya görüşlerini anlamak önemli. Mesela daha Berlin Duvarı yerindeyken Gorbaçev’in Avrupa Konseyi’nde yaptığı çok önemli ve ilginç bir konuşma var. “Ortak evimiz Avrupa’dır” temalı bu konuşmada Gorbaçev, çevre meselelerine de duyarlı bir tür Avrupa sosyal demokrasisi etrafında Soğuk Savaş’ın ideolojik kamplaşmasının bitirilebileceğini, nükleer silahlardan arınılabileceğini, son derece alicenap bir şekilde anlatır. Soğuk Savaş sırasındaki fikri ve fiziki mücadele düşünüldüğünde bu hakikaten çok büyük ve cesur bir adımdır. O dönemi hatırlayan iyi niyetli Ruslar için Avrupa Konseyi konuşması ve aldığı tepki, ileride verecekleri kararları belirleyecek önemde bir olaydır.

1980’lerin Batısı, Gorbaçev’in alicenaplığını bir güçsüzlük belirtisi olarak algılamayı seçer. Bölünmüş Almanya’nın NATO üyesi Batı Almanya çatısı altında birleşmesine izin vermesi için Gorbaçev’e NATO’nun doğuya doğru 1 cm bile genişlemeyeceği sözü (sözlü olarak) verilir. Hitler’i yenmek için Rusya’nın ödediği bedel düşünüldüğünde ve Avrupa haritasına bakıldığında Gorbaçev’in bu birleşmeye “evet” demesinin önemini abartmak imkansız.

Gelin görün ki NATO doğuya genişler. Batılı şahinler Gorbaçev’e verilen sözü yadsır ve bunun bir Rus yalanı olduğunu iddia ederler. Çok sıkışırlarsa, sadece sözlü olarak verilmiş ve bağlayıcılığı zayıf bir söz olduğunu kabul ederler. Böylece büyük ölçekli bir nükleer savaş olasılığını ortadan kaldıran, dünya ölçeğinde işbirliklerinin önündeki engelleri yok eden, hepimizin refah ve barış potansiyeline önemli katkısı olan bu kişi kendi ülkesinde saf dilli bir romantik olarak bilinir. Yakın zamanda yapılmış bir röportajda Gorbaçev’e mezar taşında ne yazmasını istediği sorulduğunda, biraz düşünüp “Denedi” (“He tried”) cevabını verir. Gorbaçev’e yapılan muameleyi gören Rusya’nın tercihini Putin gibi bir liderden yana kullanması ise hiç şaşırtıcı değil. 1990’larda kendilerini gayet akıllı ve muzaffer gören Batılı şahinler hakkında tarihin ne tür bir hüküm vereceğini hep beraber göreceğiz.

Bugün, çizgiyi Aravak ve Gorbaçev örneklerinin altına çekip bilanço yapacak olursak; iyi niyet, dayanışma, erdem için hayırlı bir sonuç çıkmayabileceğini kabul etmemiz lazım. Ne zaman ve nasıl işbirliği yapıyoruz sorusu sosyal bilimin üzerine düşündüğü, çalıştığı bir konu. Amerikan sosyal bilimci Robert Axelrod’un “Evolution of Cooperation”ı (İşbirliğinin Evrimi) bu alanda önemli bir referans nokta. Detaylarla ilgilenenler için Ayla Göksel ve Zülfü Livaneli’nin derlediği “İyiliği Düşünmek” kitabı bu konuyu tartışan bölümler içeriyor. Özet olarak birbirimize ihtiyacımız olduğunda, muhataplarımızın bize zarar verebileceğine – başka bir deyişle işbirliği yapmamanın bedelinin bizim için yüksek olacağına kanaat getirdiğimizde, işbirliği sandığımızdan da kolay oluşuyor. Aravak ve Gorbaçev örneğindeki kritik mesele, Kolomb’un ve Batılı şahinlerin muhataplarının kendilerine zarar veremeyeceği sonucuna varması. Peki bu durumda, iyi niyet, erdem gibi kerterizlerimizden vaz mı geçeceğiz? Bence hayır… Hatta yeni bir değer daha eklemeyi önereceğim. Hakikate Şahitlik Etme Sorumluluğu. Aravaklar’ın başına gelenlerden daha acısı hem başlarına bunların gelmesi hem de bunu kimsenin bilmemesi olurdu. Kolomb’un gemilerindekilerden bazılarının akranlarının yaptığı katliamlara şahitlik etmesinin kritik önemi konusunda herkes hemfikir olsa gerek. Gorbaçev’in alicenaplığının kötüye kullanılmasının engellenememiş olması (dürüstlük adına bunu deneyenler olduğunu, NATO’nun doğuya genişlemesinin Batı’nın çıkarına olmadığını gayet ikna edici şekilde dillendiren ağır topların olduğunu teslim etmem lazım) ona ve Rusya’ya yapılan haksızlığa şahitlik etmemizin önemini, hakikate sadık kalmanın değerini sıfırlar mı?

Hakikatin azımsadığımız niteliği, bizden sonrakilerin daha iyi bir dünya mayalama olasılığını, umudunu içinde barındırması. Bu yüzden, hakikate ihanet gelecek nesillere ihanet anlamına geliyor. Aravaklar nesiller boyunca damıttığı ve Kant’ın “misafirperverlik hakkı” dediği reflekse sahip olduğu için zararlı çıktılar. Ama insanlık onları andıkça, katillerini lanetledikçe, bir sonraki iyi niyet suistimali zorlaşıyor. Gorbaçev’in neyi, niçin ve nasıl denediğini bilmek ve unutulmasına izin vermemek, bir sonraki sınamaya o sınavın bilgisiyle girmemiz anlamına geliyor. Daha evvel de değindiğimiz üzere akran olmak, kaderdaş olmak, birbirimizin sicil amiri olmak hiç azımsanmayacak, ciddi sorumluluklar içeren bir mesele. Hakikatle küçümseyici, kurnaz, seçici bir ilişki kurmanın bu sorumluluğa uymayacağı aşikar. Birçok hukuk geleneğinde, Türkçe’de yalancı şahitlik denen perjury gayet ciddi bir suçtur. Lewinsky meselesinde Bill Clinton stajyeriyle uygunsuz ilişki yaşadığı için değil, yalancı şahitlik nedeniyle başkanlıktan azledilmek üzereydi. Malum, İslamiyet’in öncelikli şartı olan kelime-i şehadet, Allah’a ve Hz. Muhammed’e dair şahitlik edebilme ifadesidir. Bugün doğruya, hakikate olan sadakatimizin, şahitliğimizin bu kadar örselenmiş olması, temel erdemlerden ne kadar savrulduğumuzun acı bir göstergesi olsa gerek. 

İnsanlığın yolculuğunda bizim dönemimizde önemli bir ilerleme olmamış olabilir ama hakikate şahitlik etmemeye, onun aktarılmasındaki zinciri kırmaya hakkımız yok. Hakikatle hoyrat, kurnaz, ihmalkar bir ilişki bizden sonrakilerin ufkunu karartmayı içerdiği için hakkımız değil.

Mektup adresi:
Ali Hakan Altınay
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü
Semizkumlar Mah. Çanta Cad. No: 162
Silivri Kapalı Cezaevi (9 no’lu Cezaevi), Koğuş: A47
İstanbul

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.