Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Bir hışımla geldi geçti Truss Liz Hanım

Kolay değil, İngiltere tarihinin 45 günle en kısa iktidarını süren başbakan biz gariplerin ömr-ü hayatına denk geldi. Öyle ki, merhume Kraliçe Elizabeth hakka yürümese, Truss belki ancak bir ay başbakanlık yapmış olacaktı, görünen o. Eğlenceli olmaya eğlenceli, hele bizler gibi uzaktan bakışla. Ancak “Truss’ın başbakanlık sprinti, bakmayı bilen gözler için sayısız siyasal dersler barındırmaktadır” yaklaşımıyla bir şeyler söylemek isterim burada. Esasen, benzer soruları değerli konuğum Prof. Dr. Emre Erdoğan hocamıza son “Dünya ve Biz” yayınımın hemen başında yöneltmiştim, arzu edenlere dinlemelerini öneririm.

Hikâyemiz demokrasinin beşiği İngiltere’de geçmektedir. Temsil, hukuk devleti, kurumlar, hak ve özgürlükler, neo-liberalizmin geleceği gibi çeşitli güncel konularda düşünce filizleri barındırmaktadır. Başlangıcı 2016 yılının Haziran ayında Britanya’nın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararının çıktığı Brexit referandumuna (Prof. Dr. Erdoğan’a göre 2008 küresel finansal krize) dayanmaktadır. O gün bu gün ağırbaşlılığıyla tanınıp, pek çok yönüyle örnek alınan, öyle kabul edilen İngiltere demokrasisinin giderek bir tür vodvil tiyatrosuna dönüşmesine ilişkindir.

Bu anlatı yine Prof. Dr. Erdoğan’ın şu bilgece betimlemesinin bir bakıma sağlaması niteliğindedir: “İdeal demokrasiyi vatandaşın iradesinden ülkenin idaresine uzanan bir yol olarak tasvir etmek doğru. Bu yol ne kadar kavissiz, inişsiz çıkışsız ve kusursuz bir zemine sahipse; o kadar iyi bir demokraside yaşarız.” İşte o huzurlu olması gereken demokrasi yolu Brexit halkoylaması, Johnson’un seçim zaferi ve istifası derken, Truss’ın kırkbeş günlük serencamıyla ne denli dolambaçlı, yokuşlu hal almıştır, bunu konuşalım. Biraz da ardından ne gelebileceğine ve hangi dersleri çıkarmamız gerektiğine bakalım.

David Cameron

İktidar zaten Muhafazakâr Parti’deydi (MP). Dönemin başbakanı David Cameron bir kumar oynadı ve bir de kural ihlâli yapmış oldu. Demokraside referandum yapmak katılımcılık göstergesi değil aksine demokratik süreçleri sakatlayabilen bir gereç. Nitekim Brexit kararıyla ilgili bir referandum yapmasına gerek yoktu. Ama o AB’de kalma yanlısıydı ve AB’de kalma kararı çıkacağından emindi. Tersi oldu, istifa etti ve siyasal hayatı bitti. Cameron kumarı kaybetti ve belki masada İngiltere’nin ta 1215’te kabul edilen Magna Carta’ya dek tarihçesi geri götürülen demokrasisini de bırakmış oldu.

Ardından MP liderliğine seçilen Theresa May Temmuz 2016’da başbakan oldu ve o da bir kumar oynadı. Erken seçim (Haziran 2017) kararı alarak AB ile Brexit müzakerelerinde elini güçlendirmek istedi. Aksi gerçekleşti ve MP’nin parlamentodaki sandalye sayısı 330’dan 317’ye indi. May de Mayıs 2019’da istifa kararı aldı. Brexit çorabını Britanya’nın başına (belki Trump’ın ABD’de başkanlık yarışına girme kararı gibi “gırgırına” ören ve AB’den çıkma sonucuna kendi de şaşan) Boris Johnson (şimdiki Maliye Bakanı Jeremy Hunt’ı yenerek) MP kongresini kazanınca, Temmuz 2019’da başbakanlığa geçti.

Boris Johnson

Yaptığı Brexit’i uygulayarak AB’den çekilme anlaşmasına parlamentoda gereken desteği bulamayınca Johnson da Aralık 2019’da erken seçime gitti. Bu defa maya tuttu. Johnson, MP’ye 1987’den bu yana en yüksek sandalye sayısını kazandırdı. Hatta öyle ki 20.yüzyıl başlarından beri banko İşçi Partisi’ne mührü alnıyla basmış seçmenin dahi gönlünü çelmeyi becerdi. Onun sonunu da büyük ölçüde kendi hokkabazlıkları ve pandemi yönetimindeki yetersizliği hazırladı. Parti içi bir darbeyle, kabinesinden pek çok bakan birlikte bu yılın Temmuz ayında istifa edince devrildi. İşte Liz Truss MP kongresinin çok turlu seçim yöntemiyle liderliği kazanınca, böylece Eylül ayında başbakan atandı: 45 günlüğüne.

Johnson’un Brutus’u kendi maliye bakanı Rishi Sunak’tı. Ancak devirenin kendiliğinden yöneten olamayacağı kuralı işledi. Son son ikiye kalsa da MP parlamento grubunda gördüğü teveccühe partide mazhar olamadı. Şimdi yine bu defa o çetrefilli çok turlu düzen işletilmeden MP milletvekillerinin tercihiyle yeni lider ve başbakan (en geç Cuma’ya dek) belirlenecek. Önceki denemesinde aradığını bulamayan Sunak, günümüzün parlamento başkanı Penny Mordaunt’la birlikte en ciddi iki adaydan biri olarak görülüyor. Brutus’luğun, sezarlığa giden yolu açıp açmadığı bir kez daha görülecek. Karayipler tatilinden (!) apar topar geri dönen Johnson da yarışta sürpriz arayışında.

Rishi Sunak ve Penny Mordaunt

Gelinen aşamada Downing St. 11’in sakini, yukarıda anımsatıldığı üzere zamanında MP liderliği yarışını Johnson’a kaptıran Maliye Bakanı Hunt bir bakıma gölgelerin prensine dönüşmüş durumda. Hunt koltuğunu Truss’ın Johnson’un yerini alma tezgâhını birlikte kurduğu Kwasi Kwarteng’den aldı. Truss’ın sonunu hazırlayan ve en zenginlerin vergilerini indirmeyi öngören mini-bütçeyi Kwarteng hazırlamıştı. O görevden alınırken, U-dönüşü keskin oldu. Yönü tam terse çeken Hunt’ın parlamento konuşmasını Truss’ın sessizce dinlemekle yetinmesi, fırtına bu denli sert eserken dümende kimsenin oturmadığı izlenimini güçlendiren başat etmenlerdendi. Ayrıca Ukrayna’nın işgali ve nükleer tehlike sınamaları, bu liderlik yarışlarına teşvik edilse de pek ilgi göstermeyen güvenilir savunma bakanı Ben Wallace’un da hem kabinede hem siyasetteki yerini sağlam kılıyor. 

Demek, demokrasilerde meşruiyet kaynaklarını çoğullaştırarak olur olmaz halkoylamasına gitmek sağlıklı değil. Seçimden alınacak meşruiyetin yerini de kongre kazanarak parti lideri seçilmek tutmuyor. Truss’ı eninde sonunda ikiyüzbin MP üyesinden seksenbin kadarı başbakan yapmış oldu. Truss da gitti, kendini oraya getirenlere kabine üyelikleri dağıttı. MP’nin kendi içinde de varolmadığı halde Brexit hakkında bir görüş birliği varmış gibi bir göz aldanmasından meşruiyet devşirmeye kalkıştı. Yol arkadaşı Kwarteng’le birlikte güçlü finans lobisi gruplarının desteklediği toplantılarda benimsenen kenar görüşleri sanki bunlar ortayolmuş gibi politikalarının omurgası kılmayı denedi. Seyirlik bir başarısızlığa uğradı.

Truss’ın öyküsü bize temsili demokrasilerdeki yaygın tıkanıklığı anlatıyor. Bununla birlikte, demokrasinin seçimden ibaret olmadığını, kurumların, görenek ve geleneklerin, hukukun ne denli yaşamsal önemi haiz bulunduğunu da herhalde gösteriyor. Kulislerde fiskosla belirlenen adayların siyasetin er meydanında çoğunlukla duvara tosladıklarını da kanıtlıyor. Demirtaş’ın dolaşıma soktuğu “krala dayanma düşersin” meselini de, o dolayımla yetersiz kişiliklerin ödül olarak getirildikleri bakanlık koltuklarında yararsız kaldıklarını da doğruluyor. Lideri sırtından bıçaklama işine girişenlere liderin yerini almanın o mecazi bıçağı saplamaktan çok daha zor olduğunu da anımsatıyor. 

İngiltere özelinde Brexit depreminin artçı sarsıntılarının bir süre daha yaşanacağını öngörebiliriz. Somutlaştırırsak, verili durumda (istifa ettiği gün) kamuoyu desteği yüzde 10’ların altına inmiş gözüken Truss denli, bugün seçim olsa MP’nin parlamentodaki sandalyelerini onlarla değil yüzlerle ölçülecek oranda yitireceği de anlaşılıyor. Seçimden kaçarak mevcut siyasi ve iktisadi bunalımı yönetmenin olanaksızlığı belli, seçime gidilse iktidarın çarpıcı biçimde yitirileceği de. Temel çelişki bu. Yine bugün halka sorulsa ezici çoğunluğun derhal seçime gidilmesini talep edeceği de ortada.

Kuşkusuz yanılabilirim ama ben İngiltere’yi yeniden istikrara kavuşturacak yöneticinin ne iktidarını güç belâ koruyan MP’nin öne çıkan isimleri arasında, ne İşçi Partisi lideri Keir Starmer olduğu görüşündeyim. Gerçek güçlü adaylar bence gölgelerde biraz “yesinler birbirlerini” havasında zamanın ve hava durumunun yüzlerine gülmesini bekliyor. Yani henüz vakit erken. Ancak çok bekleyen şarap da, pek azı dışında, yıllanmaz sirke olur malûm. Bu yönleriyle İngiltere’nin krizine bakıp, burayı, azami sekiz ay sonraki gelecek seçim yarışını da düşünmeliyiz. “Biz biriciğiz, biz bize benzeriz, başka hiçbir ülkeye de coğrafya, tarih, kültür, toplum, siyaset vs. hiç bir bakımdan benzemeyiz, ders almayız, ders veririz” kafasının muhalefette egemen olmadığını umarım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.