Aydın Selcen yazdı: Sayın Akşener ve Sayın Kılıçdaroğlu’na açık mektup

Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu,

Bu açık mektubun masalarınıza, bilgisayar ekranlarınıza geleceğini sanmam.

Umarım, hasbelkader gözlerinize ilişirse de “genç arkadaş pek fevri” diyerek dudaklarınızı büzmez, “acı acı” gülümsemezsiniz.

Zira genç de değilim, heyecanlı hiç değilim.

Bu tür cümlelerin devamı kimi değerler ve/veya kurumlar sıralanarak “… adanmış bir ömür…” diye, kendi kendini methederek devam eder genellikle.

Benimkine “adanmış bir ömür” diyemem.

Ne “adanmış”, ne onun ikiz kardeşi “rehin” olmadığım gibi, “satılmış” olduğumu da sanmıyorum.

Ama yarısı Irak’ta ve Irak üzerine geçen yirmi yıllık memuriyetimde iki yıl Cezayir’de ve üç yıl Bağdat’ta iç savaş ortamı gördüm, terör saldırıları da yaşadım, ölüm tehlikeleri de atlattım.

Elli yaşımı geçtim, benim geleceğim geçmişimde kaldı.

Deyim yerindeyse “fişi çekmek” için erken, sil baştan yapmak içinse geç bir yaş bu.

Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu,

Teslim edersiniz ki Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli.

Yalnızca HDP’nin kazandığı belediyelere atanan kayyumları, Demirtaş ve Kavala’yla simgeleşen siyasi mahkûmiyetleri, Gezi davasını anımsamak yeterli. 

Şimdi İmamoğlu’nun görevden alınıp muhtemelen hapse atılması, HDP’nin kapatılması, TBMM’ye sevk edilen fezlekeler gündemde. Ne olacağı da belli.

Yeni yıla girdik, seçime bilemediniz dört buçuk-beş ay süre kaldı.

Seçmenin yüzde onu küsüp, yılıp, öfkelenip, umutsuzluğa kapılıp sandığa gitmese, bu “armağan” kara düzenin sürmesine yeterli olacak.

Bazı projeksiyonlar AKP-MHP’nin toplam yüzde kırk oranında oy almasının TBMM’de milletvekili çoğunluğunu kazanmasına da yeterli olacağını gösteriyor.

Artık ‘70 model, ‘80 model siyaset döneminde değiliz.

Gençlerimiz için Menderes’i, 27 Mayıs’ı geçtim, değil 12 Eylül, Özal, daha dünkü Gezi bile tarih öncesinde kaldı, belleklerde ya yok ya silik.

Siyaset erbabı olmakla, siyasetin farkını en iyi sizler bileceksiniz.

Ezberci laf ebeliğiyle, ikna edici içten düşünce tartışmasının farkını da öyle.

“Hukuka güven”, “yargı süreci”, “liyakatlı bürokrasi” gibi iri ama basmakalıp sözlerin bugün burada safsatadan ibaret olduğunu da herhalde.

“Devlet başka, siyaset başka”; “devlet başka, iktidar başka”; “devlet başka, hükümet başka” demeyiniz.

Aynı yemeğin farklı sosla ısıtılıp, temcit pilavı gibi önümüze sürülmesinden nefis körelteceğimizi sanmayınız. 

Ortak amaç “yüzüncü yılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak” ise gerisi gerçekten teferruat.

Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu,

Bize umudun yanında idman vermeniz gerek.

Yirmi yıldır yürümeyi unutmuş seçmenden, zamanı gelince birden bire koşmasını beklemek hayal.

Kaldı ki günü gelip o seçmen kendiliğinden koşmaya başlarsa, affedersiniz en başta sizleri önüne katıp nefesi yettiği yere dek kovalayacağı açık.

Gelecek seçimin sıradan bir seçim olmadığının sizler de farkındasınız.

Gelecek seçim, yine affedersiniz, adeta davar gibi güdülmekle insan gibi yaşamak, uygarlıkla ilkellik arasında bir halkoylaması olacak.

Dolayısıyla 5 Ocak’ta Davutoğlu’nun evsahipliğinde yapacağınız ilk toplantıda bize ne diyecekseniz deyiniz artık.

Bizim için hükümet programları, anayasa taslakları, ekonomik vizyon toplantıları, parlamenter sisteme geçişin adımları inanınız bir anlam ifade etmiyor. Zira bunlar seçim kazanıldıktan sonraki işler.

Gördüğümüz Altılı Masa’nın ne koalisyon, ne seçim ittifakı olduğu.

Altılı Masa’nın başat siyasal işlevi bir ORTAK ADAY üzerinde anlaşıp, onu bize duyurmak ve o adayın kazanması için canla başla, uyumla çalışmak. 

Altılı Masa’nın ikincil işleviyse seçim bölgelerinde üçgenler kurup, karşılıklı ödünlerle kazanılabilecek milletvekili sayısını en azından 360’a getirmek, mümkünse üzerine çıkartmak. 

Altılı Masa’nın olmazsa olmaz işlevi sandık güvenliğini sağlamak –ki verili durumda yalnızca ıslak imzalı tutanak almak da bu defa yeterli olmayacak.  

Altılı Masa’nın belki sizler için zor ama kaçınamayacağı demokrasi ödevi ise HDP ve/veya Emek ve Özgürlük İttifakı ile uygun yollardan eşgüdüm sağlamak, hiç yoktan düzenli iletişim kurmak.

Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu,

Kızım 14 yaşında. Bu mektupta sözünün geçtiğinden haberi yok.

Ama onun yüzü suyu hürmetine kendimi bu denli küçültüyorum, kalan üç kuruşluk onurumu ayaklarımın altına alıyorum ve sizlere dizlerimin üzerinde yalvarıyorum.

Hayatında bir portakal sandığını ters çevirerek üzerine çıkıp da topu topu elli kişiye bile seçim konuşması yapmamış bir amatör olarak sesleniyorum.

İstirham ederim akıllarınızı, sağduyularınızı, uzgörülerinizi başlarınıza devşirin ve kalan ne varsa –duygular, ego, ikbal kaygısı, iktidar hırsı vb.- geriye itin.

Çevrenizdeki profesyonel siyasal danışman, tanıtımcı, iletişimci kim varsa hepsini de kapı dışarı edin.

Yeniden kuruluşun mimarları olarak tarihe bırakacağınız o olası muhteşem mirasa odaklanın.

Bugün varımızı yoğumuzu, hem heyecanımızı hem aklımızı ortaya koyma zamanı.

İlla futbol benzetmesi yapılacaksa, kaleciyi de rakip ceza sahasına gönderip uzatma dakikalarında gol arama zamanı. 

Ağlama duvarı önünde ileri geri sallanıp Tanrı katında kabul buyurulmayacak dualarımızı terennüm etmekten inanın bıktık.

Ve lütfen artık bize “Bekleyin” veya “İzlemeye devam edin” demeyin.

Bize çıkışmayın, serzenişte bulunmayın, bağırmayın. 

“Haydi” deyin, “Hep birlikte harekete geçiyoruz” deyin.

“Önce otur dinle” değil “Artık kalk konuş” deyin.

Her kafamızı kaldırdığımızda, her gözlerimiz parladığında umudumuzun, öfkemizin, heyecanımızın üzerine kendinize iktidar otoyolu açmak varsayımıyla asfalt dökmeyin.

El ele tutuşalım birlikte yürüyelim.

Toplumsal muhalefet olarak lenduha gibi üzerimize yıkılmış, gırtlağımıza basmış, ışığımızı kesmiş bu ceberrut ve o denli kibirli ve yılışık ve yağmacı güruhun karanlığının karşısına omuz omuza dikilelim.

Onların pespayeliklerini, düşkünlüklerini ifşa ve teşhir edelim. 

“Biz de evsahibiyiz, konuk değiliz, bu ülke hepimizin” diyelim.

Yan yana değil, iç içe yaşamayı hedefleyelim.

Vasatın tasallutundan, cahilin cüretinden, bu mutsuz görücü usulü evlilikten kendimizi kurtaralım.

Hassasiyetler, değerler gibi muğlak safsataların karşısına eşit yurttaşlığı, hukukun üstünlüğünü, anayasayı koyalım.

Sayın Akşener, Sayın Kılıçdaroğlu, 

Kazanacaksanız, ilk kez oy kullanacaklar, kadınlar ve Kürtler ile kazanacaksınız.

Onlarla ve onları kazanırken, ne başkalarını ne başkalarıyla kaybedeceksiniz.

Bizler inandık, siz de inanın:

Özgürlüğe susadık.

Bizleri alanlardan salonlara, meydanlardan ekranlara, forumlardan kulislere, siyasetten adalete çekmeyin.

Siz sandığınız denli yalnız değilsiniz, biz de sanmadığınız denli kalabalığız.

Yol yoksa birlikte yaparız, yol yoksa bizi araziye sürün, yine yürürüz.

O yola koyulmak için 5 Ocak 2023 bile çok geç.

Biliyorsunuz “Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir” ama yarın artık bugündür. 

“Dinledik, anladık, ikna olduk” demeseniz de en azından “İşittik” diyeceğiniz umuduyla.

Mutlu yıllar dilerim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.