Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AKP’li yıllara içeriden bakış (15): Kanlı kampanya

FETÖ ile hükümet arasında silahlar çekiliyor ve iki tarafın da kazanacağı hayaliyle başlayan kısa süreli ortaklık, sonunun kestirilemeyeceği çirkin bir savaşa evriliyor. 3 Şubat’ta Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) Bank Asya’nın Bankacılık Kanunu kapsamında “kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması” şartını ihlal ettiği yönündeki kararı üzerine Bank Asya yönetiminin yüzde 63’üne el koyuyor. Bazı AKP’liler ve FETÖ taraftarları “Durun siz kardeşsiniz” diye haykırıyor, bu savaşın sonunda ikisinin de kaybedeceğini anlatmaya çalışıyorlar ama heyhat. İktidarını sadece şahsına bağlamak için tek tek dava arkadaşlarını saf dışı bırakan Erdoğan, FETÖ’den de kurtulup kendi polis devletini kurmakta kararlı. Kendisinin kontrol edemediği hiç kimseye muhtaç olmamalı. Artık FETÖ ve AKP arasındaki bütün köprüler yıkılabilir.

11 Şubat’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde Psikoloji Bölümü 1. sınıf öğrencisi Özgecan Aslan okulundan evine gitmek için ilçe minibüslerine biniyor. Şoförün güzergâh dışına çıkarak ana yoldan uzaklaşmasından şüphelenen Özgecan şoförle tartışmaya başlıyor. Şoförün kendisine saldırma girişimine biber gazı ile direnen Özgecan, şoför tarafından önce bıçaklanıyor ardından demir çubukla dövülerek vahşice katlediliyor. Olayın ardından durumu anlattığı babası ve arkadaşıyla birlikte olay mahalline geri dönen katil Suphi Altındöken, kendisine direnirken yüzüne tırnaklarını geçirmesi sebebiyle ardında iz bırakmamak için Özgecan’ın ellerini kesiyor ve yakarak delilleri yok etmek istiyor. Şehre dönerken polislere yol sorduğu için dikkat çeken zanlının takip edilmesi ve minibüsünde bulunan Özgecan’ın şapkasının babası tarafından teşhis edilmesi sonucu yakalanan zanlı cinayeti itiraf ediyor. Olayın ardından yapılan otopside tecavüz bulgusuna rastlanmıyor.

Özgecan’ın arkadaşları minibüslere binmenin her zaman zor olduğunu, yolculuk sırasında şoförler ve yolcular tarafından sürekli gözlendiklerini, bu yolu kullanmak zorunda olan öğrencilerin korkuyla yolculuk ettiklerini aktarıyorlar.

Olayın ardından tüm yurtta protesto gösterileri düzenleniyor. Artan şiddet olaylarına rağmen hükümetin kadın cinayetleri konusunda etkili bir önlem almaması, birbiri ardına işlenen cinayetlerde hükümetin parmağı olduğuna işaret ediyor. Katillerin mazur görüldüğü sistemde hükümet, cinayet gözcüsü durumunda kalmaya devam ediyor. Olaydan bir yıl sonra katil Suphi Altındöken ve babası cezaevinde saldırıya uğruyor. Katil hayatını kaybederken babası ağır yaralanıyor. Katilin cenazesini annesi haricinde kimse teslim almıyor, belediyeler taşımıyor, mezarlıklar kabul etmiyor. Adana, Mersin ve Tarsus’ta oğlunu defnedecek hiçbir yer bulamayan anne kendi köyüne defnetmek istiyor ancak köyün muhtarı “Kadavra yapılsın köyümüzde istemiyoruz” diyerek reddediyor. Cenaze en son Mersin’de adı açıklanmayan bir mezarlığa defnediliyor.

17 Şubat’ta Türkiye’yi polis devletine dönüştüreceği gerekçesiyle kamuoyunda tepkilere sebep olan “İç Güvenlik Paketi” TBMM Genel Kurulu’nda görüşülüyor. Yasaya göre polis, molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı silahlarla saldırı gerçekleştiren veya teşebbüs edenlere karşı silah kullanabilecek. Yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin dağıtılmasında boyalı su kullanabilecek ve bu, mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılanlardan, kimliklerini gizlemek için yüzlerini tamamen veya kısmen kapayanlara 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanacak. Kapalı oturumda yapılan görüşmede çıkan kavgada beş muhalefet milletvekili yaralanıyor. Kanun tasarısı 27 Mart’ta kabul edilerek yasalaşıyor.

22 Şubat’ta Türk Silahlı Kuvvetleri “Şah Fırat” operasyonu ile Suriye’ye giriyor, IŞİD tehdidi altındaki Süleyman Şah Türbesi’nde bulunan 40 Türk askeri, Süleyman Şah’ın naaşı ve diğer manevi değeri bulunan eşyaları çıkararak türbe ile yakınındaki karakolu patlayıcı ile imha ediyor. Operasyonda bir asker hayatını kaybediyor. Operasyonun ardından hükümet sert bir şekilde eleştiriliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu:

“Teröristin önünde eğilen, vatan toprağını satan hükümet, yarın karşılaşılacak diğer tehditlere karşı ilk işinin ‘kaçmak’ olacağını gösterdi. Güçlü devlet, karşılaşılan ilk tehditte topraklarını bırakıp kaçmakla değil, teröristlere dersini vermekle olunur. Bu utanç Türkiye’ye fazla! Kendi karakolunu yıkıp, kendi askerini geri çekip, kendi toprağını terk etmeyi ‘başarı’ diye sunmak danışıklı bir dövüşün kanıtıdır. Süleyman Şah’tan kaçma talimatını verenler yarın bu ülkeden de kaçacak ancak Türkiye’ye yaşattığınız her türlü utancın hesabını soracağım.”

Devlet Bahçeli:

“Türk tarihinde böyle bir pespayelik, böyle bir nankörlük, böyle bir mağlubiyet psikolojisi görülmemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, ülke gündemini değiştirecek ve yakın tarihin en vahim çürümüşlüğü olarak yorumladığı geri çekilme vakasının üstüne tavizsiz gidecek, konuyla ilgili gelişmeleri titizlikle takip edecektir”.

***

İstanbul zor, işsiz daha da zor. Tanışma, nişan, nikâh, toplam dört ay içinde evlendiğim için haliyle hemen iş bulamamıştım. Sabiha Gökçen’de bir şirkete başvurmuştum, sonucunu bekliyorum ama iki ay geçmiş ses soluk çıkmayınca mecburen başka işler arıyorum alelacele, bir çağrı merkezinde hemen iş buluyorum. Çağrı merkezleri en sık sirkülasyon yaşanan sektörlerden biri. Sizi sıkıp günün sonunda geriye sadece posanızı bırakıyorlar çünkü korkunç bir iş. Telefonla konuşmayı zaten sevmezdim, şimdi tüm gün hiç susmadan ve dinlenmeden, bir GSM şirketinin faturalarını ödemediği için takibe girmiş müşterilerini borcunu ödemeye ikna etmeye çalışıyorum. Belediyede çalıştığım dönem insanlarla uğraşmaktan öyle bıkmıştım ki en sonunda “İnsan görmeyeceğim bir işim olsun, sadece kağıtlarla ya da bilgisayarla muhatap olayım” diyordum. Şimdi bir günde yüzlercesiyle muhatap oluyorum, ofistekiler cabası. Tanrının bizi kendi handikaplarımızla vurduğu soğuk esprilerine her zaman istemsizce gülmüşümdür, mecbur kalayım da ona dua edeyim diye zorluyor beni kendince, yemezler..

Eşimle, evle ilgili sorumluluklarını yerine getirmediği için çatışıyoruz sık sık. Üzerine gitmesem hiç yapmıyor, gidersem sen ataerkil bir evde yetişmedin mi, alışkın olman lazım, neden benden medeniyet bekliyorsun demeye getiriyor. Aynıyla iade ediyorum cümlelerini. Ama her geçen gün daha fazla alanda kendimi savunmak zorunda kalıyorum. Sosyal medyamı kontrol etmek istiyor, başlarda kabul etmiyorum ama o kadar lafını ediyor ki nasıl olsa çekineceğim bir şey yok diye izin veriyorum. Her gün “Bu sefer seni köşeye sıkıştırdım işte” der gibi yeni bir şey soruyor. Ortak arkadaşlarımızla arkadaşlıklarımın altında başka şeyler arıyor. Bir yandan modern diye evlendiğim adamın maçoluklarıyla tanışıyorum, bir yandan kendi kurduğum dünyamın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Evimizde televizyon yok. Salonun bir duvarını ekran olarak boş bıraktık, akşamları projeksiyonla film izliyoruz. Varoluşsal sorularımızı tartışıyoruz. Tam “Ne güzel sohbet ediyoruz, oh be düzelecek galiba zamanla” derken pat bir sosyal medya sorusu daha geliyor. “Filancanın fotoğrafını beğenmişsin.” “O kızlarla arkadaşlık ediyorsun ama onlar sana göre değil aslında” vs. her şeyimle ilgili yorum yapıyor. 

***

24 Şubat – Malatya 7. Ana Jet Üssü’nden gece uçuş eğitimi için havalanan iki Fantom RF-4E tipi keşif uçağı Akçadağ ilçesi İkinciler köyü yakınlarında iniş için alçaldıkları sırada çarpışarak düşüyor. Dört subay hayatını kaybediyor. Kullanıldıkları 35 yıl boyunca 12 uçak kazasında RF-4E’ler 12 pilotun hayatını kaybetmesine sebep oluyor. Gövde ömürlerini doldurmaya başlayan uçaklar emekli ediliyor.

28 Şubat’ta Abdullah Öcalan HDP heyeti ile gönderdiği açıklamada silah bırakmak için kongre yapılması çağrısında bulunuyor. Bu çağrının ardından yıl boyu ağır can kayıpları verilecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir miting sırasında Berkin Elvan’ın annesini yuhalatması ve Berkin Elvan’ı terörist ilan etmesiyle birlikte kamuoyunda Berkin Elvan davası konusunda hassasiyet oluşuyor. Olayın ardından iki buçuk yıl geçmesine rağmen Berkin Elvan davasında bir sonuç alınamıyor. Eylül 2014 tarihinde bu soruşturmaya atanan beşinci savcı olan Mehmet Selim Kiraz’ın döneminde Adli Tıp raporu dava dosyasının içerisine giriyor. Raporda Berkin Elvan’ın sert bir cismin kafasına isabet etmesi sonucu yaralandığını ve hastanede tedavi görürken hayatını kaybettiği yazıyor. Başka bir raporda ise fotoğraf incelemeleri sonucu üç polisin şüpheli olabileceği yazıyordu. Savcı kimlik tespiti için olay yerinde görev yapan polislerin bilgilerini istiyor. Emniyet’ten verilen 21 polisin açık kimlikleri ve fotoğraflarıyla üç şüpheli tespit edilemiyor. Kiraz aynı zamanda 2014’ün Ekim ayından bu yana Taksim Gezi Parkı protestoları davalarına da bakıyordu.

31 Mart’ta İstanbul Adalet Sarayı’nda yasadışı DHKP-C örgütü üyeleri Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alıyor. DHKP-C militanları Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol, İstanbul Adliye Sarayı’na avukat cübbeleri ve sahte avukat kimlikleriyle gelerek aramaya tabi tutulmadan içeri giriyor. Savcının odasına giren iki militan panik butonuna basan savcıyı etkisiz hale getirerek odayı içeriden kilitliyor ve odaya güvenlik görevlileri müdahale edemiyor. Savcıyı 12:30’da rehin alan saldırganlar olayı 12:36’da sosyal medyada duyuruyorlar. Olay yerine müdahaleye gelen polis ekipleri saldırganlar ile müzakereye başlıyor. Militanların Berkin Elvan cinayetinin sorumlusu polislerin getirilmesini istemesi üzerine görüşmeler tıkanıyor. Saat 20:30’da Özel Harekat Timleri operasyona başlıyor. Özel Harekat Timleri’nin düzenlediği operasyon sonrası iki DHKP-C militanı öldürülürken savcı ağır şekilde yaralanıyor. Çatışma sonrası Florence Nightingale Hastanesi’ne getirilen savcının Adli Tıp raporuna göre üçü baş, altısı göğüs, biri bacak bölgesine olmak üzere vücudunda toplam 10 kurşun yarası tespit edilmiş. Savcı çatışma öncesi teröristler tarafından vurulduysa neden bedeninde bu kadar kurşun yarası var?

1 Nisan’da İstanbul Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü binasına biri kadın iki terörist tarafından saldırı düzenleniyor. Kadın saldırgan öldürülüyor. Bir el, barışa uzanan eller kırılsın diye uğraşıyor.

6 Mayıs’ta Balyoz davasına ait gerekçeli karar Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açıklanıyor. Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı üzerine yeniden yargılama yapılan Balyoz Ana Davası’nda 31 Mart 2015 tarihinde, “yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması” nedeniyle sanıkların beraatine karar verilmesinin ardından gerekçeli kararın yazımı 36 günde tamamlanıyor.

Yedi bölümden oluşan 750 sayfalık gerekçeli kararın son bölümünde “delillerin tartışılması, değerlendirilmesi ve sonuç” kısmı yer alıyor.

Özetle, “Sanıkların dijital verilerin başkaları tarafından kasıtlı olarak sahte olarak düzenlendiği yönündeki iddialarının ihtimal dâhilinde olduğunu düşünülmüştür” deniliyor. Daha sonra FETÖ üyeliğinden tutuklanacak hâkim ve savcıların oyun alanında yıllarca süren yargılamalarda yüzlerce asker tutuklanıyor, hapsediliyor, kimisi sağlığını, kimisi hayatını kaybediyor. Bütün bu hukuksuzlukların ortaya çıkmasının ardından bu hukuksuzluğun sorumluları hiçbir şey yokmuş gibi kimseye hesap vermeden hayatlarına devam ediyorlar. Şimdilik.

***

Artık başımı açabilirmişim, bir kocam varmış ne de olsa, kim ne diyebilirmiş ki? Henüz hazır değilim, sanki onlardan bunun için kaçmışım gibi. “Zamanla ama şimdi değil” diyorum. Bu size tuhaf gelebilir ama ailenizle ilişkinizi tamamen kesmeyi göze almadıysanız bu adım gerçekten çok zor. Asla kabullenilmeyecek, görüşülmesi teklif dahi edilemeyecek bir şey baş açmak bizim evde. Aslında eşimden çok ben istiyorum başımı açmayı ama bunu ona dayanarak yapmak istemiyorum, başaracaksam kendim başarmalıyım. Bunu bana teklif etmesine çok sinirleniyorum, bu ne hadsizlik. Yıllardır bu günü beklemişim, bırakır mıyım ulan sana o ödülü?

Okuduğum kitapları bazen övüyor, çoğunlukla eleştiriyor, otorite olarak görüyor kendini demek, hımm, sorarım ben sana. Önce ufak ufak başlayan sonra taarruza dönüşen eleştiri ve sorgulamalar fark etmeden kendimi savunmaya çekmeme sebep olmuş. Sürekli bir şeyleri izah ederken buluyorum kendimi. İster istemez kendimi bir koruma çemberine almaya başlıyorum ama kendimi geri çektikçe bu sefer kendimi geri çekmemden rahatsız olup daha fazla üzerime geliyor. Uff, nefes alınamayacak bir hayat daha. Ailemi eleştiriyor, arkadaşlarımı eleştiriyor, beni eleştiriyor, kitaplarımı eleştiriyor, müzik zevkimi eleştiriyor, izlemediğim filmlerden dolayı ayıplıyor, her şeyin altında bir anlam arıyor. Sürekli siyaseti takip ediyorum diye benimle dalga geçiyor. Ben mi kurtaracakmışım memleketi? Kurtarırım belki beli mi olur?

Alkol durumu daha da çekilmez kılıyor. Tedavi süreçlerini deniyoruz bir süre ama nafile. Düşe kalka ilerleyen bir ilişki işte, zaten kolay olacağını düşünmemiştim ama bu kadar zor olacağını da düşünmemiştim. Kendime güvenmekle hata ettim, her şeyi de başaramazsın ya. Elinde olmayan bir şeyi başaramazsın, haddimi bilmeliydim, bilmedim. Her şeyin üstesinden gelirim zannettim ama şimdi çoğu zaman öyle la havle kalıyorum ki oturup sadece kederimi yaşamaktan başka bir şey kalmıyor geriye, öyle bir çaresizlik. İşte bu yüzden otuz yıl boyunca evlenmemiştim ben diyorum. Hiç uzatmadan kabulleniyorum durumu, kötü bir evlilik yaptım. Ne kadar erken kabullenirsem o kadar iyi, ancak o zaman düzeltebilmek için mücadeleye başlayabilirim. Madem bir halt ettik, yürütebilmek için sonuna kadar mücadele edeceğim.

***

7 Haziran’da 2015 genel seçimi yapılıyor. Seçim sonuçlarına göre, hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 276 sandalye sayısına ulaşamıyor. 2002 yılından beri iktidarda olan AKP, Meclis çoğunluğunu kaybediyor fakat yüzde 40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile birinci parti oluyor. CHP oyların yüzde 25’i ile 132 sandalye elde ediyor ve 2011 genel seçimlerine göre daha düşük bir oy alarak ikinci parti oluyor. MHP oyların yüzde 16,3’si ile 80 milletvekili çıkarıyor ve oy oranını bir önceki seçimlere göre yüzde 3,28 oranında, milletvekili sayısını ise 27 artırıyor. Kapatılan BDP’nin ardından seçimlere ilk kez katılan HDP yüzde 10 seçim barajını geçerek, yüzde 13,1 oy oranı ile 80 milletvekili çıkarıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldığı hükümeti kurma görevi üzerine ana muhalefet partileri ile görüşen Ahmet Davutoğlu koalisyon hükümetini kuramıyor. Anayasa’da belirtilen hükûmeti kurmak için tanınan 45 günün dolması üzerine cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’la görüşerek seçimlerin yenilenmesine karar veriyor. Bu kararın ardından Erdoğan Meclis’te en fazla milletvekiline sahip olan AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na seçim hükûmeti kurma görevi veriyor. 1 Kasım olarak belirlenen yeni seçim tarihine kadar Erdoğan’ın halkını bir kez daha kendisine mecbur hissettirmesi gerekiyor. Ve kanla yazılmış bir seçim kampanyası, atılan tek el silah sesi ile başlıyor.

9 Haziran’da Diyarbakır’da Yeni İhya Der’e düzenlenen silahlı saldırıda dernek başkanı Aytaç Baran ile birlikte dört kişi öldürülüyor. HÜDA PAR’a yakınlığı ile bilinen derneğe yapılan saldırının ardından HDP olayın provokasyon olduğunu belirtiyor ve itidalle davranılması çağrısı yapıyor. 

20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde aralarında Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerinin de bulunduğu 300 kişinin Amara Kültür Merkezi bahçesinde IŞİD’in Kobani kuşatması sonrası, Kobani’nin yeniden inşa çalışmaları konusunda basın açıklaması yaptığı sırada bombalı intihar saldırısı düzenleniyor. Patlama sonucunda 32 kişi hayatını kaybediyor, 100’den fazla kişi yaralanıyor. Olayı IŞİD üstleniyor.

Suruç saldırısının ardından TSK önce Suriye’deki bazı IŞİD mevzilerini, ardından Kuzey Irak’taki PKK mevzilerini bombalıyor. Hava saldırılarında 190 PKK’lının öldürüldüğü açıklanıyor.

22 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde görevli polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar sabaha karşı yataklarında uyurken öldürülüyor. Suruç katliamı ile ilişkilendirilen bu saldırıyı PKK üstlenmiyor.

23 Temmuz’da Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde trafik polisi ekibine ateş açılıyor, bir polis memuru hayatını kaybediyor, bir polis memuru ağır yaralanıyor.

Kilis ilinin Elbeyli ilçesinde, Suriye sınırında görev yapan askerlere, sınırın karşı tarafından IŞİD mensupları tarafından ateş açılıyor. Çatışmada bir astsubay hayatını kaybediyor, iki uzman çavuş yaralanıyor. TSK, IŞİD mevzilerine ateş açarak karşılık veriyor.

26 Temmuz’da Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, PKK örgüt üyelerinin yol kesmesi üzerine olay yerine giden jandarma ekibinin geçişi sırasında, patlayıcı yüklü otomobil patlatılıyor. İki asker hayatını kaybediyor, dört asker yaralanıyor.

İstanbul’da, Sultangazi ilçesinde polise ateş açılıyor, ağır yaralanan polis memuru hayatını kaybediyor.

27 Temmuz’da Muş ilinin Malazgirt ilçesinde, ilçe jandarma komutanı, eşi ve çocuklarının içinde bulunduğu otomobile silahlı saldırı düzenleniyor. Binbaşı Arslan Kulaksız hayatını kaybediyor, eşi yaralanıyor.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın “Biz sırtımızı Rojava’ya, Kobani’ye, IŞİD vahşetine karşı direnen halklara, insanlık mücadelesi yürüten YPG-YPJ’ye dayıyoruz” açıklamasının ardından bir dokunulmazlık tartışması başlıyor. 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli:

“Türkiye bölücü, yıkıcı, ayırıcı, aynı zamanda silah ve şiddete sırtını yaslamış her türlü terör ve cinayet örgütünün hedefindedir.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan:

“Daha önce yapmış olduğum açıklamalar var. Ben parti kapatılması olayını doğru bulmuyorum. Fakat bu partinin yöneticilerinin bedelini ödemesi gerekir diyorum. Dokunulmazlık zırhından bunları sıyırarak bedelini ödetmeli. Parlamento gerekeni yapmalı ve bunların dokunulmazlıklarını kaldırmalı, bedelini ödetmeli”

29 Temmuz’da HDP mensubu 80 milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM Başkanlığı’na dilekçe veriyor.

HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken bir açıklama yayınlıyor:

“HDP’ye saldırmayı marifet sayan AKP ve MHP’ye çağrı yapıyoruz. Buyurun cesaretiniz, yüreğiniz, samimiyetiniz varsa tüm dokunulmazlıkları kaldıralım. Yolsuzluk, hırsızlık dosyaları dâhil herkesin dosyası açılsın.”

***

Aylar sonra Sabiha’dan arıyorlar, mülakata çağırıyorlar, işte sonunda iyi bir haber. Daha iyi bir işim, nispeten daha iyi bir maaşım olacak. Yolcu hizmetleri görevlisi olarak çalışacağım. Bambaşka bir dünya, her şeyin tıpkı uçaklar gibi hızlı ama sistematik işlediği, yüzlerce kuralın olduğu ama hataya yer olmayan, kendi alfabesi olan bir dünya. Kısa sürede başarılı olduğum için ufak tefek sorumluluklar veriyorlar. Bu işte en önemli şey her daim soğukkanlı ve güler yüzlü olabilmek. Yolculara alabildiğine fazla ve doğru bilgi verebilirseniz başınız ağrımaz. Ancak öyle ince bir ayar tutturmalısınız ki otoritenizi de sarsmaya cesaret edemesinler yoksa oyuncak olursunuz. Bu iş sayesinde insanlarla iletişimim müthiş gelişti. Ancak müthiş yorucu bir iş, bütün hayatınızı ipotek altına alıyor. İş işleri, ev işleri, ilişki işleri, bana ait bir şey yok bu hayatta. Zaten kredi çekip evlenmiştik, üzerine kira, faturalar, yetmezmiş gibi bir de alkol bizi hem ekonomik hem psikolojik olarak çok yoruyor. Aileme de anlatamıyorum çünkü meseleyi çözmek yerine direkt dine bağlayacakları için çözümsüzlük yumağıyla daha da karmaşık bir sürece girerim.

Bu kadar yükü taşımakta zorlanıyorum ama bir yandan da milim milim ilerleme sağlıyoruz. Bazen tam her şey düzelmeye başlayacak derken hop başa sarıyoruz. Eşim çocuk sahibi olmak istiyor, hoppala. Hani çocuk istemiyordun? Enikonu düşünüyorum ve o zamana kadar defansta, savunmada olduğum ilişkide ilk defa net bir şey söylüyorum. “Ben senden çocuk yapmam, alkol sorunu varken sana güvenemiyorum.” İşte bu söz hiçbir işe yaramayan kutu kutu ilaçları çöpe attıracak kadar etkili oluyor. Eşim bir anda alkolü bırakıyor. Çekiştire çekiştire sorumluluklarını hatırlattığım adam beni çekip çevirmeye başlıyor. Gergin sorgulama seansları yerini sohbete bırakmaya başlıyor. Benim iteklemelerimle arkadaş edinmeye başladığı için ilişkimizi ve kendisini kıyaslamaya başlıyor ve sorunları kendi kendine çözmeye başlıyor. Bizim de mutlu bir yuvamız olacak galiba.

***

5 Haziran’da Diyarbakır’da düzenlenen Halkların Demokratik Partisi mitingi sırasında meydana gelen patlamadan iki kişi hayatını kaybediyor. Patlama sonrası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız “Patlama trafodan kaynaklı değil. Trafoya dışarıdan müdahale söz konusu” diyor. Olay nedeniyle miting alanındaki vatandaşlar dağılıyor. 

Selahattin Demirtaş, sağduyusu çağrısı yaparak “Kimse provokasyona gelmesin. Hiçbir yerde gerginlik istemiyoruz. Demokratik hakkımızı sandıkta kullanacağız ve gereken cevabı vereceğiz.” diyor.

Gezi olaylarının ardından yarattığı gerilimle cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimleri birkaç ay arayla çıkaran Erdoğan, kutuplaştırıcı üslubunun zehirli meyvelerini toplayacağı bir seçime daha hazırlanıyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşecek ilk seçimde partisini Ahmet Davutoğlu temsil edecek.

20 Ağustos’ta Siirt’in Şirvan ile Pervari ilçeleri arasında devriye görevi yapan zırhlı askeri araç geçerken yola döşenen mayınların uzaktan kumanda ile patlatılması sonucunda sekiz asker hayatını kaybediyor.

4 Eylül Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Yasak 12 Eylül’de sona eriyor. Türkiye adeta darbe günleri gibi günlerden geçiyor. Özellikle muhafazakâr seçmenin zihninde kötü anılar canlandırılırken, AKP’yi destekleyen Kürt seçmene de gözdağı veriliyor, “Kurmuşuz işte bir düzen, macera aramayın” deniliyor.

Gerilimin artarak devam etmesi üzerine 22 Eylül’de HDP’li Avrupa Birliği Bakanı Ali Haydar Konca ve Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan görevlerinden istifa ediyor. Boşalan hükûmet üyeliklerinden Avrupa Birliği Bakanlığı’na Beril Dedeoğlu, Kalkınma Bakanlığı’na ise Cüneyd Düzyol atanıyor. AKP’nin en çok güç kazandığı eylem tipi bu sanırım. Haksızlıkla muamele gören onurlu insanların istifaları AKP’ye alan açıyor.

10 Ekim’de Ankara’da düzenlenen “emek, barış, demokrasi” mitinginde iki ayrı patlama meydana geliyor. IŞİD’in üstlendiği saldırılarda 109 kişi hayatını kaybediyor; 48’i ağır olmak üzere 246 kişi yaralanıyor. Göstere göstere gelen bu saldırı sonrasında açılan dava halen sürüyor. 23 Mart 2023’de görülen son duruşmada söz alan müdahil avukatlarından İlke Işık şunları söylüyor:

“Bu dosyada hala sanıkların suç tasnifiyle uğraşıyoruz. Altı buçuk yıldır dosyaya talep ve delil sunuyoruz. Biz 10 Ekim katliamını hep böyle anlattık: 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım seçimlerini değiştiren gündür bu katliam. Siyasi iktidarın, kazandığı ve iktidar tesisi için korku ikliminin yaratıldığı dönem ve gündür. ‘Herkes sussun, tek adam herkesin geleceği için karar versin’ düşüncesi karşısında tüm zorluklara rağmen müvekkillerimiz duruşmalara geldi ve takip etti. 14 Mayıs’ta bir seçim var ve seçimden sonra bu davanın seyrinin ne olacağını göreceğiz. Seçim sonrasında siyasi dengeler değiştiği takdirde yargının ve heyetin tavrını izleyeceğiz.”

Tırmanan gerilimin ardından KCK eylemsizlik kararı alıyor:

“AKP Hükümeti politikaları, tutum ve söylemleriyle seçimde baskı ve hile yapacağını açıkça ortaya koymaktadır. Böylesi bir kuşku Türkiye kamuoyunda da hiçbir zaman olmadığı kadar artmış bulunmaktadır.”

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 15 Ekim’de CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu “Tarafsız Bölge” programına katılıyor ve Hakan’ın sorusu üzerine “PKK terör örgütü değildir” diyor. Bu sözlerin ardından Ahmet Hakan, Baro Başkanı Elçi’ye tepki gösteriyor. Gerilimin had safhada olduğu bir dönemde bu soru, Elçi’yi hedef haline getiriyor. 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Hendek operasyonları sırasında zarar gören Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaptığı sırada, açıklamanın yapıldığı Yenikapı Sokak’ta çatışma çıkıyor. Çatışmalar sırasında açılan ateş sonucu başına isabet eden bir kurşun sebebiyle yaşamını yitiriyor. Tahir Elçi’nin ölümüne yol açan kurşunun hangi silahtan çıktığı ve kim tarafından ateşlenmiş olabileceğine dair bir rapor hazırlayan İngiltere merkezli Forensic Architecture kuruluşu, Elçi’nin üç polisten birinin silahından çıkan kurşunla öldürüldüğü sonucuna varıyor. Elçi’nin öldürülmesine ilişkin Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bir sonraki durşması 5 Temmuz 2023’de yapılacak.

Uğruna hiç göz kırpmadan yüzlerce insanın kanının döküldüğü seçimler gerçekleşiyor. 

1 Kasım’da Türkiye’de gerçekleştirilen seçimlerde Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi oyların yüzde 49,50’sini alarak birinci parti oluyor ve 7 Haziran’da 258 vekil çıkarmışken bu seçimde 317 vekil çıkarıyor. CHP yüzde 25,32 oy oranı ile ikinci parti oluyor ve ilk seçimde 132 vekil çıkarmışken bu seçimde 134 vekil çıkarıyor. MHP ciddi bir düşüş yaşıyor ve 7 Haziran’da 80 milletvekili çıkarmışken AKP’nin milliyetçiliği kimselere bırakmayan seçim kampanyası sebebiyle bu seçimde 40 vekil çıkarabiliyor. Kutuplaşmanın hedefindeki parti HDP, 7 Haziran’da 80 vekil çıkarmışken bu seçimde 59 vekil çıkarabiliyor.

Gezi’nin ardından ortak akılla karar alma vasfını tamamen yitiren AKP, 2015 seçimlerinden sonra artık yalnızca Erdoğan’ın partisi oluyor. Devlet, Şahsımın Devleti’ne dönüyor. Ne davaymış ama değil mi?

Serinin önceki yazıları:

AKP’li yıllara içeriden bakış (14): Better Call Erdoğan

AKP’li yıllara içeriden bakış (13): Gezi

AKP’li yıllara içeriden bakış (12): Kurda merhamet etmek kuzuya zulümdür

AKP’li yıllara içeriden bakış (11): Hayaldi, gerçek oldu

AKP’li yıllara içeriden bakış (10) – Metastaz

AKP’li yıllara içeriden bakış (9) – İlk kurban

AKP’li yıllara içeriden bakış (8) – Bitmeyen kavga

AKP’li yıllara içeriden bakış (7): Bizim derdimiz başka

AKP’li yıllara içeriden bakış (6): İnşaat ya Resulallah

AKP’li yıllara içeriden bakış (5): Cumhuriyet yaptı, AKP sattı

AKP’li yıllara içeriden bakış (4): Dünyada mekan, ahirette iman

AKP’li yıllara içeriden bakış (3): Herkesin başbakanı

AKP’li yıllara içeriden bakış (2): “Ayrı bir parti değil, yeni bir parti”

AKP’li yıllara içeriden bakış (1): Partinin doğuşu

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.