TİP’in kaçırdığı ve yakaladığı fırsatlar

Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili adaylarını tanıttı. Öne çıkan adaylar arasında sürpriz bir isim yer almadı. Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim edilen listeye göre Erkan Baş, Ahmet Şık, Sera Kadıgil, Mısra Öz İstanbul’dan, Barış Atay Antalya’dan, İrfan Değirmenci İzmir’den, Can Atalay Hatay’dan, Mehmet Aslantuğ Muğla’dan aday oldu. Liste tartışmalarının odağındaki TİP’in kaçırdığı ve yakaladığı fırsatları Ruşen Çakır yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Türkiye İşçi Partisi’ni biraz konuşalım istiyorum. Bugün öğlen izleyicilerin, sizlerin katılımıyla yaptığımız yayında da bu konuyla ilgili çok soru geldi. Orada kısaca değindim ve bu yayına gönderme yaptım. Evet, ilginç, Türkiye İşçi Partisi bu seçimin en dikkat çekici partilerinden birisi ve baktığımızda –ben baktığımda, öyle söyleyeyim–, Türkiye İşçi Partisi’nin kaçırdığı ve yakaladığı fırsatlar var. Kaçırdıkları artık geride kaldı, onlardan geriye dönüş pek mümkün olmaz. Ama daha çok yakaladığı fırsatlara değinmek gerekir. Yine de kaçırdıklarına kısaca değinmek istiyorum, bunlardan da bahsetmek istiyorum. Aslında başından îtibâren gerek sizlerle yapılan yayınlarda, gerek başka yayınlarda, gerek Mirgün Cabas’ın Gain’de yaptığı bir yayın oldu –izleyenler olmuştur–, Özlem Akarsu Çelik ve Bekir Ağırdır ile berâber katıldığım yayında da söyledim; Türkiye İşçi Partisi ayrı liste karârıyla bence yanlış yaptı. Ama kendileri başından îtibâren bunda çok ısrarcıydı ve her seferinde de, “Herhalde vardır bir bildikleri” dedim. Ama çok da fazla bilinecek bir şey olduğuna açıkçası emin değilim. Çünkü şöyle bir husus var: Her durumda ortak listeyle girdiğiniz zaman daha fazla milletvekili kazanma şansınız var. Ama ortak listeden ayrıldığınız zaman fazla kazanma imkânı yok. İşte orada, Erkan Baş’ın bir açıklamasında söylediği gibi “en az kaybı” hesaplayarak bir şeyler yapmanız söz konusu olabilir.

Şu hâliyle bakıldığı zaman İşçi Partisi bâzı bölgelerde aday göstermedi – meselâ İzmir’de ve Ankara’da. Buralarda, Yeşil Sol Parti –daha doğrusu HDP aslında, o partiyi öyle görmek lâzım–, HDP ve diğer müttefiklerinin şansını artırmak için birkaç yerde çekildi. Ama meselâ bir Hatay’da, İstanbul bölgelerinde, Antalya’da, Muğla’da iddialı adaylarla seçmenin karşısına çıkıyor. Buralarda bir şekilde esas olarak HDP’yle bir… yarış demeyelim de… HDP ile berâber girmeleri durumunda milletvekili kazanmanın ya da daha yüksek sayıda milletvekili kazanmanın söz konusu olduğu yerlerden bahsediyoruz. Şimdi özellikle İstanbul’da her iki parti de; Yeşil Sol Parti ile Türkiye İşçi Partisi bölgelerin 1. sıralarında çok iddialı isimlerle çıkıyorlar ve nasıl bir yarış olacak açıkçası merak ediyorum. 

Buradaki husus, TİP’in bir ısrârı. Aslında EMEP de ısrar ediyordu, sonra EMEP son anda vazgeçti ve Yeşil Sol Parti’nin ortak listesinden girmeyi kabul etti. TİP de vazgeçer mi diye beklendi, vazgeçmedi. Aslında başından beri bu konuda çok ısrarlıydılar. Bunun birçok nedeni var. Bir kere her şeyden önce her siyâsî parti kendi gücünü görmek ister. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Çok anlaşılır bir şey. Fakat Türkiye gibi bir ülkede, hele böyle bir seçimde sâdece güç görmek değil; onun dışında da birtakım değişikliklerin gerçekleşmesine katkıda bulunmak söz konusu. Dolayısıyla riskli bir hamle yaptı Türkiye İşçi Partisi. Hem kendisi için hem Emek ve Özgürlük İttifâkı için hem de genel olarak Türkiye, özellikle de Türkiye’deki muhâlefet için riskli bir hareket yaptı.

Öğrendiğim kadarıyla ayrı listelerle girmeye ek olarak, HDP ile bâzı bölgeler için özel birtakım çalışmalar yapmak istediler. Hattâ bunu daha da öteye götürüp Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın Millet İttifâkı’yla milletvekili seçimlerinde bir tür dayanışma içerisine girmesini de hesapladılar; ama daha ilk başta Emek ve Özgürlük İttifâkı’nda bu gerçekleşmedi. Yani birtakım seçim bölgeleri için ince işçilik… Benzer bir olayı CHP ile İYİ Parti bâzı seçim bölgelerinde yaptı biliyorsunuz. 11 bölge deniyor. Bunların bâzılarında CHP bâzılarında İYİ Parti aday göstermedi, seçime girmiyor. Ama birbirlerinin listelerinde yer alıyorlar. Buna benzer birtakım önerilerin İşçi Partisi tarafından götürüldüğünü, ama kabul görmediğini duydum. O taraflar bunun detaylarını daha fazla biliyorlar. 

Normal şartlarda Türkiye İşçi Partisi eğer HDP ile sıkı bir pazarlık yapıp, iyice tartışıp garanti yerlerden milletvekilleriyle bu seçime ortak listede girmiş olsaydı, Meclis’te grup kuramazdı belki; ama şu hâliyle 4 milletvekiliyle yaptıkları muhâlefeti önümüzdeki dönemde çok daha yüksek sayıdaki milletvekiliyle, diyelim ki 10 civârında milletvekiliyle yapma şansına sâhip olacaklardı. Tabiî bu, öncelikle ortak listeyi kabul etmeleri ve ortak listede güçlü bir şekilde temsil edilmeyi HDP’ye kabul ettirebilmeleriyle mümkündü. Olmadı; kendileri istemediler büyük ölçüde, öyle gözüküyor. HDP de tam tersine sürekli olarak herkesin ortak listede girmesini istedi. Bunu farklı farklı yerlerden, cezâevinden de; meselâ Gültan Kışanak, Selahattin Demirtaş da bu konuda baskı yapmaya çalıştı, ama olmadı. Burada kaçan bir fırsat var.

TİP bunu niye yapmadı? Burada hem kendi gücünü görmek dedik, ama bir başka husus da şu: Yükselişte olan bir hareket söz konusu. Yükselişte olan bir hareketin yükselişini sürdürmesi için kendi ayakları üzerinde durması daha akıl kârı geldi onlara ve yükselirken de özellikle kendilerine yönelik birtakım seçmen teveccühünün, ilgisinin aynı zamanda HDP konusunda önyargılı olduğu ya da HDP’ye çok sıcak bakmadığı gibi birtakım gözlemler, özellikle büyük şehirlerde HDP’ye oy vermeyi düşünmeyen; ama CHP’den de çok memnun olmayan sol bir seçmen söz konusu. Normal şartlarda CHP’ye vermeleri beklenen, meselâ 2015 Haziran seçiminde HDP’ye vermiş olan –bâzıları tabiî, hepsi değil– ama sonraki dönemde, 2015 Haziran seçiminden sonra yaşananların ardından HDP’ye daha eleştirel bakan bir kesim var. Bunların TİP’e yönelmesi söz konusu. Bir diğer kısmı da tabiî ki genç kesimde, özellikle muhâlif düşüncelere sahip olan gençlerin var olan partilerin hemen hemen hiçbirisinden tatmin olmaması nedeniyle ve TİP de esas olarak genç isimlerle kamuoyu karşısına çıkmasıyla bir ilgi uyandırıyordu. Bunları değerlendirmeyi ve bir fırsat yakalamış olduklarını düşündüler. Ve bunu yaparak bence önemli bir fırsatı kaçırdılar.

Ama iş tabiî ki orada bitmiyor. Sonuçta kendi adaylarını çıkarttılar. Çok parlak isimler var: Mısra Öz var meselâ, Mehmet Aslantuğ var, Can Atalay var. Ayrıca kendileri var zâten, milletvekili olan isimler var. Başka isimler de var; genç kesimden ve orta yaşlı, sanat dünyasından ya da akademiden isimler var. Çok sayıda genç ve kadın var. Dinamik bir listeyle kamuoyunun karşısına çıktılar. Peki nasıl bir fırsat yakaladılar? Bu noktada gerçekten önemli bir fırsat yakalamış olduklarını düşünüyorum. Bundan 13.00’deki yayında da bahsettim. CHP’nin listelerine Gelecek, DEVA, Saadet ve Demokrat Parti’den çok sayıda ismi seçilebilecek yerlerden yerleştirmiş olması, zâten CHP’ye karşı birtakım soru işâretleri olan, onu artık çok da fazla heyecanla desteklemeyen, mesâfe koymak isteyen sola yatkın seçmende iyice bir kırılma yaratabilir. Bunun mutlak bir kırılma olduğunu sanmıyorum. Sâdece Sadullah Ergin’in Ankara 1. Bölge 4. sıradan aday gösterilmesinin bile yarattığı bayağı bir tepki var. Bunu başka yerlerde de görebiliriz. Ve burada açıkçası çok sayıda sağcı adaya, isme ve yarın öbür gün CHP’den ayrılacağı kesin olan isimlere oy vermek yerine; Türkiye İşçi Partisi gibi daha kendine yakın gördüğü genç, dinamik isimlere vermeyi pekâlâ tercih edebilecek çok sayıda insan var.

Burada çok ince bir denge var. Bu insanların, bu seçmenin oyunu nasıl alabilir Türkiye İşçi Partisi? Tamam, ülke barajı diye sorunları yok. Bunu ne ile aşıyorlar; HDP’nin oylarıyla aşıyorlar. Yani Türkiye İşçi Partisi kaç alırsa alsın baraj sorunu olmayacak. Ama seçim bölgelerinde bir ya da birden fazla milletvekili çıkarabilmek için belli bir oy almak gerekiyor. Eğer o oyu alamazsanız sizin aldığınız oylar çöpe gidiyor. Ya milletvekili çıkarıyorsunuz ya da hiçbir işe yaramıyor. Burada ülke barajı değil, bölgelerdeki bir tür baraj söz konusu. Diyelim ki İstanbul’da bir bölgede 25 milletvekili var. 25 milletvekilinden birini, ikisini kazanabilmek için belli bir oy almanız lâzım. O da hiç de öyle kolay değil. Yüzdeler düşük oluyor; ama İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerler kalabalık olduğu için her milletvekili için belli bir sayıda seçmenin oyunu alabilmeniz gerekiyor. 

Şimdi TİP’in seçmeninin, özellikle büyükşehirlerde nispeten daha eğitimli seçmen olduğunu, daha bilinçli bir şekilde hareket ettiğini varsayarsak o zaman bu seçmenin önünde şöyle bir olay yaşanıyor, çok tanıdığım insanlarda gördüm bunu: “Tamam, Türkiye İşçi Partisi’ne vereceğim, ama TİP burada milletvekili çıkarabilir mi? Çıkaramazsa benim bu oyum ne olacak? Çöpe gitmiş olacak. Bu seçim çok önemli. Ne yapıp ne edip oyumun karşılık bulmasını sağlamam lâzım. Onun için gönlümden geçse de TİP’e vermeyeyim, CHP’ye vereyim, hattâ Yeşil ve Sol Parti’ye vereyim” diye düşünenler var, olacak. Ve işte TİP’in bunu bir şekilde anlatabilmesi gerekiyor. Bu da çok çetrefil bir konu. Siz kalkıp, “Merak etmeyin, oylarınız çöpe gitmeyecek” diye propaganda yapmaya başladığınız anda böyle bir ihtimâli de dillendirmiş oluyorsunuz. Yani insanları oy vermeye çağırırken aynı zamanda kulaklarına kar suyu kaçırmış oluyorsunuz. Böyle bir riski de var. Gerçekten çok ince bir denge var. Eğer bu dengeyi tutturabilirlerse, CHP’den kaçmayı düşünen –ki bir kısmı Memleket Partisi’ne, Muharrem İnce’ye gidebilecek oyların önemli bir kısmını, kaçmayı düşünen diyorum ama– yani özellikle büyükşehirlerde; İstanbul, Ankara, Adana, Antalya gibi büyükşehirlerde özellikle listelere tepki olarak CHP’ye vermekten vazgeçecek olan muhâlif seçmenin oyunu alabilme potansiyeli, fırsatı Türkiye İşçi Partisi’nin önünde var. Bunu yapabilmek için, bunu anlatabilmek, bu konuda kampanya yapabilmek için TİP’in elinde çok fazla imkân yok. Biliyoruz, maddî imkânları çok kısıtlı, medya imkânları çok kısıtlı. Genellikle sosyal medya üzerinden varlık göstermeye çalışıyorlar. Ama şunu da biliyoruz ki dinamizm yakalamış bir hareket söz konusu. Bir ilgi yaratmış bir hareket söz konusu. Var olan diğer partilerin çoğundan daha farklı, daha radikal bir duruşu olduğu konusunda herkes hemfikir. Beğenen beğenmeyen herkes hemfikir. Dolayısıyla TİP aslında bugün bu seçimden sürpriz bir şekilde çıkabilir.

Ama sürprizi çok da abartmamakta yarar var. Özellikle büyükşehirlerde, İstanbul’da meselâ her bölgeden birer milletvekili, çok zorlarsa belki bâzı yerlerde iki milletvekili, belki İzmir’de İrfan Değirmenci’nin kazanması gibi, umarım Hatay’da Can Atalay’ın kazanması gibi ihtimaller var. Bunların her biri kendi oyuyla kazandığı milletvekili ve TİP için bir tür kendini kanıtlama olacaktır. Sayının bir yerden sonra çok fazla önemi olmayacak. Çünkü şunu biliyoruz; şu anda var olan 4 Türkiye İşçi Partisi milletvekilinin üçünü HDP sâyesinde kazandılar. Sera Kadıgil de CHP’den kazanmıştı, TİP’e geçti. Sonuçta bu milletvekilleri olmasaydı da Türkiye İşçi Partisi diye bir parti muhakkak olacaktı; ama bugünkü gibi herhalde konuşmayacaktık. Bu milletvekillerinin varlığıyla kendini göstermiş, onların Meclis’teki faaliyetleriyle, daha sonra sosyal medyayı kullanma başarılarıyla ve en son deprem dönemindeki dayanışma faaliyetleriyle kendini göstermiş bir hareket söz konusu. Bir de şunu unutmayalım; Türkiye’de sosyalist sol tek bir partiden ibâret değil. Türkiye İşçi Partisi bunların sâdece bir tânesi. Onun dışında Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, birçok parti var, grup var. Bunların bir kısmı ayrı bir ittifakta seçime giriyor. Bir kısmı Emek ve Özgürlük İttifâkı içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla TİP Türkiye’deki sosyalist hareketin merkezi değil. Ama işte bu seçim, Türkiye İşçi Partisi’ni Türkiye’deki sosyalist solun ana câzibe merkezi yapma fırsatını ona sunuyor.

Bakalım, kendi listeleriyle girme tercihi –ki kendi ısrarları, bunu biliyoruz– bu hedefe ulaşmalarını sağlayacak mı, kolaylaştıracak mı? Yoksa bu hedefe ulaşmalarını imkânsız mı kılacak? Şunu kabul etmek lâzım: Bu kadar çok konuşulduktan sonra TİP’in şu ya da bu nedenle milletvekili çıkaramaması ya da çok az çıkarabilmesi hâlinde, şu hâliyle önünde açık gözüken fırsat kapılarının çoğu kapanmış olabilir. Dolayısıyla riskli bir tercih yaptılar, bir risk aldılar; bu riski bir fırsata çevirme ihtimalleri CHP’nin ortak liste hamlesinden sonra iyice arttı. Fakat bu fırsatı karşılayabilecek, bunun sunduğu imkânlardan yararlanabilmek için yeterince güçleri var mı açıkçası çok emin değilim. Türkiye İşçi Partisi’ni zor bir süreç bekliyor. Eğer umduklarını bulamazlarsa başta HDP ve HDP seçmeni olmak üzere ve diğer sosyalist sol gruplar da dâhil olmak üzere, onların bir anlamda “Biz demiştik, biz söylemiştik” şeklindeki tepkilerine marûz kalacaklar. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.