Katılımcı geldi haanııım, katılımcııı.
Politik görüşlerim, ince sezişlerim, komplo teorilerim vaaar, katılımcııı…
Katılımcının kim olduğunu bilmiyoruz ama yerel seçimler öncesi CHP’de değişime dair bir ekibin ciddiyetle çalıştığını gösterdiği için kendisine teşekkür ederiz. “Katılımcı” Kemal Bey çıksa hiç şaşırmam, her masada olmak istiyor ne de olsa.
Kimseden gizli değilmiş bu toplantılar ki evet, duyuyorduk. Söylentileri dolaşsa da açıkça mahiyeti nedir bilmiyorduk. Videonun içeriğine bakınca, halka açık bile yapılabilirmiş aslında, o kadar normal gündemleri. Bu toplantının ihanetle uzak yakın ilişkisi yok. Seçimi kaybettiğinde derin bir depresyona sürüklenen muhalif seçmenin şuan en büyük umutsuzluğu Kemal Bey’in inadı. O yüzden bu hareket Kemal Bey ve çevresindeki küçük bir ekip haricinde ihanet değil, umut demek. Yalnız burada rahatsız olduğum tek bir nokta var. Keşke böyle istemeden ortaya çıktığı için haberdar olmasaydık da şöyle yürüseydi işler:
Ekrem Bey, yenilik isteyen aktörlerle belli bir mekânda standart görüşmeler gerçekleştirseydi. Herkes bilseydi ki bir ekip, giderek kalabalıklaşan bir ekip, ciddi ciddi çalışıyor değişim için. Zaman zaman kısa açıklamalar yapsalardı, gerçekten dişe dokunur. Değişim derken ne kastediyorlarmış? Yol haritaları neymiş? Açıkça meydan okusalardı Kemal Bey’e ve iktidara. Böylece yeni bir hikâye yazılıyor diye umutlanırdık. Ha şimdi de umutlanıyorum ama o zaman daha karizmatik olurdu. Üstelik halkta bir umut ve beklenti oluştukça Kemal Bey üzerinde bir psikolojik baskı olurdu –işte bundan pek emin değilim, sinirleri çelik gibi maşallah- ve belki de yeni ekibi kabullenmek zorunda kalırdı. Saflar ve cümleler netleşirdi ve ülke gündeminde nihayet ne yapacaklarını merak edeceğimiz gerçek bir muhalefet doğacak mı beklemeye koyulurduk.
AKP’nin meydanı boş bulduğu için yıllardır dilediği gibi at koşturduğu alanlarda ayağına taş değerdi belki. İktidar, kendi kendine yıkılacak diye bekleyen muhalefet sayesinde o kadar uzun zamandır dilediği gibi hareket ediyor ki, her seferinde sağdan, soldan ufak desteklerle ayakta kalmayı başardı Erdoğan. Kendi kendine yıkılmadı elbette ama çürüdü yıllardır. Malatya’da ağır hasarlı bir binayı taş atarak yıkan vatandaş gibi artık birileri taş atmaya başlarsa yıkılabilir bu zulüm düzeni.
Muhalif liderler demeye dilim varmıyor, Cumhur İttifakı haricindeki parti liderlerinin tuzları kuru tabii ama halkın fena halde yaş. Keşke birileri muhalif seçmenlerin arasına katılsa da hepimizin hikâyesi artık muhalefetin hikâyesi olsa. Öyle yalnızız ki, bilemezsiniz, öyle zordayız. Elimizden tutan yok, halimizi soran yok. Hükümet vuruyor, muhalif partiler “Nasıl, böyle iyi mi?” diyor.
Bu devrin muhalefeti, bugünün muhalefetini yaparak işe başlamalı. Hiç susmadan, dır dır dır sürekli şikâyet etmeli, her şeyden. İşçi eylemlerinde yer almalı ve gündem haline getirmeli. Sanatçılara uygulanan ambargolardan şikâyet etmeli, yaşam tarzlarımıza müdahaleden şikâyet etmeli. Kiralardan, pahalılıktan, hayvanlara yapılan işkencelerden, talan edilen koylardan, Boğaziçi Üniversitesi kıyımından, Uşak Üniversitesi’nin hadsizliğinden, Milli Eğitim Bakanı’nın yobazlığından, her şeyden ama her şeyden şikâyet etmeli ve yerine neyi koymak istediğini anlatmalı peşin peşin.
Bize bizi anlatmayın, bizi bu durumdan nasıl kurtaracağınızı biliyorsanız onu anlatın. Sadece ekonomi değil, özgürlükler sorununu sürekli gündemde tutun. Siz de o mağdur edilmiş insanlar kadar kederli olun. Osman Kavala’yı, Selahattin Demirtaş’ı, Gezi mahkûmlarını, tutuklanan gazetecileri ziyaret edin ve Türkiye hapishanesinin gardiyanlarını uyarın. Hapishanede ziyaret edin etmeye ama nasıl bir zulme uğradıklarını da dillendirin. Çünkü siz dillendirmedikçe dünyadan haberi olmayan kalabalık bir halk, kim bilir ne yaptı da içeride, bu muhalifler de hükümete karşı olduğu için onlara destek veriyor diyor. Siyasi mahkûmlar nasıl o noktaya gelmiş, neden bu zamana kadar yalnız kalmış ama artık yalnız kalmayacakmış bunları haykırın işte.
Bir muhalefet yaratmak lazım, bu devrin muhalefetini.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bu devrin muhalefeti, hikâyesini halka eklemlemeli. Aslında işleri öyle kolay ki… Kurumlarda AKP’li olmayanların sıradan halk, AKP’lilerin özel vatandaş muamelesi gördüğü kayırma vakalarını anlatın ve sizin muhatap olduğunuz muameleyi ekleyin. Artan suç oranları, hakkını arayan vatandaşın AKP-MHP suç ortaklığı karşısında yaşadığı çaresizlikle birleştirin öykünüzü. “Tıpkı sizin gibi biz de engelleniyoruz işte” deyin. “Bu mafya düzenini ancak birlikte engelleyebiliriz” diyerek halkın desteği istenmeli, inanın koşarak gelinir çünkü biz zaten hep koştuk, elimizden tutan olmadı. Kemal Bey eski AKP’lilerle kurduğu empatiyi onu yıllardır destekleyen muhalif seçmenle hiç kurmadı. Kendisine hakaretler yağdıranları aradı ama onu koşulsuz destekleyenleri hiç anmadı. Onun için çalışan kendi adaylarını arka sıralara yerleştirip, AKP eskilerini ön sıralara yerleştirdi. Bu bile başlı başına bir adaletsizlik. Bu hakareti gören seçmen bir daha size güvenir mi? Asla.
Son seçimdeki liste rezaletinden sonra kim şu anki muhalif parti örgütlerine üye olup siyaset yapmak ister? Kemal Bey’in liste haksızlığı karşısında, her gün öteki muamelesi gören halk gidip bir de CHP örgütünde ezilmek ister mi? Hiç sanmıyorum. Neden eski AKP’lilere destek olmak için kendimi parçalayayım? Evet, elbette halk barışmalı, kamplaşmamalı. Ama bunun yolu CHP’yi Kemal Baba tekkesine çevirmek değil. CHP uzlaşmak yerine hamilik rolü üstlendikçe o meşhur CHP kibri asla yerini sempatiye bırakmayacak. İnsan eşit şartlarda muhatap alınmak ister, seçmen en azından. Siz kimsiniz ki bana hamilik yapmaya kalkıyorsunuz, ben seçilmek değil, seçmek isterim demez mi halk? Dedi işte. Liderler bunu göremediği için halk sağ liderleri ciddiye almadı ve onları muhatap almadı. Kemal Bey’in başörtüsü açılımını da bu sebepten hatalı bulmuştum. Başörtüsü çıkışını CHP’nin başörtüsü açılımı yerine özgürlükleri savunduğu bir çerçeveye oturtsaydı, daha çok ciddiye alınacaktı.
Peki, ittifaksız muhalefet mümkün mü?
AKP, seçmenini kamplaşma üzerinden konsolide ettiği için aksi mümkün değilmiş gibi duruyor ama bence durum öyle değil. Altılı Masa’nın yanlış bir fikir olduğunu, bunun masadaki tüm partileri bloke eden ve onları siyasetsiz kılan bir sistem olduğunu defalarca yazdım. Yani evet, seçimlerde bazı bölgelerde, bazı adaylarda ittifak sağlanabilir ama birkaç parti bir araya gelip ittifak olmak büyük bir hata. AKP bunu başarıyor, çünkü Cumhur İttifakı farklı seslerden oluşan bir demokratik çoğunluk değil, Erdoğan’ın lider kabul edildiği bir biat hareketi. Tüm partiler aynı adam için oy istiyor, kendi kitlesini o adam için ikna ediyor. Siyasetinin nihayetini onun ufuk çizgisine bağlıyor. Siz bu tek sesliliği kendi ittifakınızda sağlayamadığınız müddetçe ayakları birbirine bağlanmış, hepsi ayrı yöne gitmek isteyen bir grup insan olarak ayaklarınız birbirine dolanıyor ve devriliyorsunuz. Muhalefet için en makul yol, her partinin kendi seçmeninin anladığı dilden sert bir muhalif dil ve üslup kurması, seçim döneminde de aday üzerinde anlaşıp veya bölgesel antlaşmalar yapıp birbirlerini desteklemeleri. Bu sebeple de seçim dönemi haricinde ittifak kurmadan sürekli iyi ilişkiler kurmalı ve geliştirmeli. Eylemlerde bir araya gelmeli, herkes kendi üslubunca meseleyi bir ucundan tutmalı. Böylece herkes AKP-MHP kaos rejimi karşıtlığında birleşebilir ve seçimlerde birbirine destek görüntüsü vererek kurtuluşu örgütleyebilir.
Hadi, bize bir umut yaratın gözünüzü seveyim, yoksa o işi de kollarını sıvayıp muhalif seçmen başaracak. Açık söyleyeyim, Ekrem İmamoğlu kendisinden beklenen cesareti biraz daha ertelerse, tıpkı Ali Babacan gibi işi ağırdan alıp, tüm enerjiyi boşa çıkardıktan sonra ortaya çıkarsa, ortaya çıktığı anda, yere ayak basan bir paraşütçü gibi paraşütü başına kapanacak. Bu yüzden demiri tavında dövmeli. Açıkçası bu yılgınlığın ardından büyük bir hareketlenme bekliyorum muhalif seçmende. Yani şimdi bir lider çıkmazsa, 2024 yerel seçimleri de kaybedilir ama sonrasında halkın içinden bir güç mutlaka çıkacaktır. Çünkü biriken inanılmaz bir öfke var ve ortadaki hiçbir parti çare olarak görülmüyor, bu biriken güç bir noktada mutlaka patlayacak.
NOT: Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Erdoğan ile mücadelesinde samimi ama siyasi olarak yetersiz bulduğum için elimden geldiğince yol göstermeye çalışarak sonuna kadar Kemal Bey’i destekledim. Ekrem Bey siyasî yasak alabileceği için, Mansur Bey de ülkücü kökenli olduğu için mafya düzeninde hiçbir şey değiştiremeyeceğinden, adaylıklarını riskli buluyordum. Bu yüzden tüm hataları ve eksiklerini sayıp, şunları yaparsa başarılı olur diye kendimce yol göstermeye çalışarak “aday Kemal Bey olmalı” dedim. Aklıma gelen tek çözüm, ona destek olarak iktidarın değişmesini sağlamak, daha sonra da o yönetimi eleştirilerimizle yönlendirerek düzlüğe çıkmaya katkı sağlamaktı. Ancak seçim öncesi liste belirlemedeki hataları, Ümit Özdağ’a verdiği tavizler akıl alır gibi değil. Seçim sonrası ise olağanüstü kurultay ilan ederek demokratik bir ortamda kurultay sürecinin yürütülmesini sağlayıp, partiyi yeni bir ekibe devretmek yerine seçim dönemi boyunca yapılan hatalara rağmen hâlâ yerel seçim sürecini de yürütme inadı kabul edilemez. Şimdi geri dönüp baktığımda, açıkçası onun haricinde hangi siyasi parti liderini destekleyecektik, hâlâ başka bir alternatifim yok. Meral Hanım mı aday olmalıydı? Daha neler, kendi partisini bile yönetemiyor. Babacan’ı mı destekleyecektik, ürkekliği ve siyasetsizliği ortada. Keşke bu kadar çapsız siyasetçilere güvenmek zorunda kalmasaydık, bu kadar çaresiz olmasaydık. Adaylık sürecinde hatalarını açıkça yazsam da, Erdoğan karşısında ehveni şer olarak desteklediğim ve ona inanmaları için insanları ikna etmeye çalıştığım için beni ciddiye alan herkesten özür dilerim.