Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kandil’deki savaş lordlarına rağmen

Dün (1 Ekim), “Fethullahçı savaş lordlarına rağmen” başlıklı yayınından sonra sosyal medyada Kandil’de değişik zamanlarda PKK liderleri ile yaptığı röportajlardan fotoğraflar ve kesitler paylaşıldığını söyleyen Ruşen Çakır, “Ben sanki onlara sırtımı dayıyorum da Fethullahçıları eleştiriyorum gibi bir algı yarattılar” dedi. Yıllardır Kürt sorununun çözümü için PKK’nın silah bırakması gerektiğini söyleyen Çakır, “Dün Ankara’da yaşananlar da bu söylediğimi teyitliyor” diye konuştu.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Dün “Fethullahçı savaş lordlarına rağmen” diye bir yayın yaptım. Bugün “Kandil’deki savaş lordlarına rağmen” diye bir yayınla karşınızdayım. İşin ilginç yanı, ben Fethullahçılara yönelik eleştiri yaptığımda, onlar da sosyal medyada benim değişik târihlerde Kandil’de PKK liderleriyle yaptığım röportajların fotoğraflarını yayınladılar — sanki onlara sırtımı dayayıp Fethullahçılara eleştiriyormuşum gibi. Ama burada, bir kısmını tanıdığım, röportaj yapmış olduğum kişilere yönelik, son Ankara’da yaşanan olaydan hareketle, onların bu yaptıklarının yanlış olduğunu; savaşı, çatışmayı tırmandırmanın, kutuplaştırmanın Türkiye ve özellikle Kürtlerin hayrına olmadığını bir kere daha söylemek istiyorum. 

Bunu yıllardır yapıyorum: Örneğin 3 Haziran’da daha yeni PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalı diye bir yayın yaptığımda, birçok kişi bana, “Ne alâkası var şimdi?” demişti. Bazıları da –kendilerini PKK’ya yakın gören ya da onun eylemlerini meşrû bulanlar–, beni devlet ağzıyla konuşmakla suçlamıştı. Ama 3 Haziran’daki yayında da söylediğim gibi, ben yıllardır bu konuda benzer bir tutumdayım. PKK’nın kayıtsız şartsız silâh bırakmasını, Kürt sorununun çözümü için önemli olanın yasal siyâset, meşrû siyâset olduğunu defalarca söylemiş birisiyim. Dün yaşananlar da bu söylediklerimi bir kere daha tekrarlamamı zarûrî kılıyor. 

Şöyle ki; Meclis yeni yasama dönemini açacaktı dün öğle saatlerinde. Onun öncesinde, Yeşil Sol Parti bu sabah Meclis grubunu toplayacaktı ve orada, hazırladıkları Kürt sorununun çözümü hakkındaki manifestoyu açıklayacaktı. Biz bunu beklerken, Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü önündeki patlamanın haberi geldi. Sonra detaylar netleşti, görüntüler de yayınlandı. İki kişi bir arabayla geliyorlar, birisi elinde lav silâhıyla, kendisi de belli ki vücuduna bomba sarmış bir şekilde, kendisini orada, kağıda patlatıyor. Diğer silâhlı olan kişi de ateş açıyor, sonra çatışmada öldürülüyor. Netîce itibârıyla iki kişi ölüyor. Bunlardan birisinin adının Hasan Oğuz olduğu açıklandı, diğerinin de adı saptanacakmış. Bu arada, bu kişilerin kullandıkları arabayı Kayseri’de gasp ettikleri ve arabanın sâhibi veteriner hekim Mikail Bozlağan’ı öldürdükleri de ortaya çıktı. Üç kişinin hayâtını kaybettiği, bâzı polislerin hafif yaralandığı, ama tüm Türkiye’nin çok derinden yaralandığı bir olayla karşı karşıyayız.

Sonuçta ne oldu? Yeşil Sol Parti, birkaç saat sonra açıklamasını yaptı, ama tabiî ki saldırının gölgesi vardı. Nitekim partinin sözcüsü ilk olarak böyle bir saldırının, şiddet eyleminin asla kabul edilemeyeceğini söyleyerek sözlerine başladı. Belli ki parti de bundan ciddî bir şekilde rahatsız. Buradaki hedef çok doğrudan Emniyet Genel Müdürlüğü. İddialı bir şey tabiî ki; ama sonuçta saldıranların hayâtını kaybettiği, saldırılan binânın sembolik olarak hasar gördüğü bir olay. Zâten saldırıyı PKK’nın ilgili birimi üstlendi — muhtemelen bugün yarın hayâtını kaybedenlerin resimlerini ve hayat hikâyelerini de paylaşacaklardır. 

Bu neden oluyor? Biliyoruz ki bir süredir Millî İstihbârat Teşkîlâtı, Suriye’de ve Irak’ta PKK’nın örgütlü olduğu yerlerde birtakım operasyonlar yapıyor ve bunları da sürekli açıklıyor, isimler veriliyor. Değişik yerlerde öldürülen çok sayıda PKK ya da YPG yöneticisinin haberlerini görüyoruz. Onun dışında da birtakım operasyonlar yapılıyor; havadan bombalamalar sürüyor. Nitekim dünkü saldırının ardından da misilleme olarak yine Irak’ın kuzeyinde birtakım noktalara havadan saldırılar oldu. Bütün bunlara karşılık olarak yapıldığı anlaşılan bir eylem bu. Peki, ne işe yaradı? PKK’nın hâlâ “Biz varız” demesine yaradı — bu ne işe yarayacaksa? Ama yasal alanda siyâset yapanların, Kürt sorununu çözme iddiasında olan siyâsetçilerin, hak savunucularının, birçok kişinin zâten zor olan durumlarını daha da zorlaştırdı. Açıklanacak olan, Kürt sorununun çözümü hakkındaki manifesto bu saldırıdan sonra kimin ilgisini ne kadar çeker? Düşünün: Umarım olmaz, ama bu saldırılar devam ederse –özellikle büyük şehirlerde–, Yeşil Sol Parti yoluna nasıl devam edebilecek? Çok acı bir durum. 

Notlarıma bakıyorum: 3 Haziran’da söylediklerimin bâzılarını tekrarlamam gerekecek. Belki aynen de okuyabilirim. Bu saldırıların bir yönü de şu: Artık “Kürt hareketi” diye bir hareket var, bu hareketin değişik yerlerde değişik ayakları var, bunu kabul etmek lâzım: İmralı var, tabiî ki Abdullah Öcalan var, Kandil var, PKK örgütlenmesi var, siyâsî parti var… Ama bütün bunlara ek olarak da –her ne kadar aktif siyâsetten elini çektiğini söylese de– Edirne Cezâevi’nde Selahattin Demirtaş var. Selahattin Demirtaş gerçekten Kürt hareketinin yasal ayağının öne çıkmasının sembol isimlerinden birisi oldu. Demirtaş son seçim yenilgisinden sonra –ki bu yenilgi aynı zamanda HDP’nin de yenilgisiydi, mâlûm– kendini geri çekti. Şu hâliyle bakıldığı zaman Türkiye’de Kürt hareketi esas olarak yasal zeminde cereyan ediyor. Kandil’in ve belki de İmralı’nın –İmralı’nın sesi uzun bir süredir çıkmıyor, çünkü bir tecrit söz konusuİ tecritten dolayı Öcalan’ın ne düşündüğünü bilme imkânımız yok– bu durumdan çok da memnun olmadığını kestirmek hiç zor değil. Bu son olay, bir anlamda hâlâ bu hareketin merkezinin kendileri olduğu iddiasını tekrarlama anlamına geliyor. Yasal alanda siyâset yapanlar istedikleri kadar, “Hayır, öyle değil” desinler, ama görüyoruz ki ipotek aynen sürüyor ve bu olay da bunu gösteriyor. 

Buradan çıkma imkânı nasıl olabilir? Normal şartlarda Yeşil Sol Parti’nin bu ay sonu yapacağı kongre, bu anlamda çok ciddî bir fırsat olarak görülebilir. Ama şu an öne çıkan isim yok. Meselâ eş genel başkanların değişeceği söyleniyor, ama kim çıkacak ortaya? Çok fazla bir isim yok. Duyduğumuz zaman şaşıracağımız isim yok. Öne çıkan fikirler de pek yok. Yeşil Sol Parti ve HDP şunu yaptı: Tabana gitti, tabandan seçimle ilgili eleştirileriler aldı ve bu konuda çok yoğun bir çalışma içerisine girdi. Bunun ışığında da birtakım kararlar aldı. Meselâ yerel seçimlerde kendi adaylarıyla girme kararı alındı; ama bu, tek başına hareketin merkezinin nerede olduğu tartışmasını sonlandırabilecek ya da geliştirebilecek bir karar değil. Zâten böyle bir tartışmaya girişen bir hareket, bir parti de yok. Şimdi bu tür saldırıların ardından genellikle başka saldırılar da gelebiliyor. Tekrar söylüyorum, umuyorum, inşallah olmaz; ama olma ihtimâli de olabilir, daha önceki örneklerde bunu gördük, ama yine de bu ihtimâli vurgulayalım. Dolayısıyla yasal alanda siyâset yapanlar bayağı bir zorlanacaklar. Nasıl olacak, yerel seçimde ne diyecekler? Yerel seçimde ne diyeceklerinin ötesinde –her şart altında kazanacaklarını biliyoruz ama– Güneydoğu’da çok sayıda belediyelere daha önceki örneklerde olduğu gibi kayyum atanmasının önüne nasıl geçebilecekler? Bu anlamda Kandil, bu stratejisini tekrar hayâta geçirmekle, yani büyükşehirlerde sembolik hedeflere yönelik silâhlı saldırılar stratejisini tekrar gündeme getirmekle, yasal alanda siyâset yapanların alanlarını iyice daraltıyor. Zaten siyâsî iktidar alabildiğine daraltmış bir durumda, işleri zâten çok zor; ama buna rağmen yine de bu hareket çok politize ve çok deneyimli olduğu için bu alanı genişletme imkânını bulabiliyor. Ama bu tür saldırılar, bu hareketin elini kolunu iyice bağlayacak. 

Bir diğer olay da şu tabiî ki: Son seçimlerde gördük ki siyâsî iktidar propagandasını esas olarak birtakım kurmaca kasetlerle, muhâlefetin ve Kılıçdaroğlu’nun PKK ile ilişkili olduğu iddiasını öne çıkararak kazandı. Belki bu sâyede kazanmadı, ama bu da çok işine yaradı. O târihlerde, seçim öncesinde PKK’nın böyle büyük şehirlerde eylemleri, saldırıları yoktu. Buna rağmen iş gördü Murat Karayılanlı kurmaca videolar. Şimdi bir de birtakım saldırılar var, belki devamı gelecek. Böyle bir ortamda, gerginliği artıran bir ortamda seçime girmek, özellikle Yeşil Sol Parti’nin –ya da daha sonra alacağı ad her neyse onun– ama genel olarak da muhâlefetin işini çok ciddî bir şekilde zorlaştıracaktır. 2015 seçimlerini hatırlayın; Haziran-Kasım arasında yaşananları… HDP’nin Haziran’daki olağanüstü başarısı ve Kasım’da tekrar Erdoğan’ın tek başına iktidârı kazanması… Geçen gün burada birlikte yayın yaptığım Ömer Laçiner, bunu özel olarak HDP’nin önünü kesmek için Kandil’in stratejisi olarak tanımlamıştı. Tartışmalı bir konu; ama şunu biliyoruz ki, eğer o hendek olayları olmasaydı, tek başına o IŞİD saldırılarıyla, IŞİD’in yarattığı ortamla seçimi kazanması o kadar kolay olmayabilirdi; ama onun üzerine bir de bunlar eklenince, yaratılan istikrarsızlık ortamından Erdoğan çok ciddî bir şekilde istifâde etti ve otoriter rejimini iyice kuvvetlendirdi. 

Şu hâliyle baktığımız zaman, siz Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne saldırdığınız zaman otoriter rejimi zayıflatmıyorsunuz. Tam tersine otoriter rejimin eline varsa bir meşrûiyet –ki bu çok tartışmalı bir konu; bence yok, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasının hiçbir meşrû tarafı yok– alanı sağlıyor. Dolayısıyla demokratik yollarla, meşrû yollarla mücâdele eden insanların da elini çok ciddî bir şekilde zayıflatıyor. Dolayısıyla, Kandil’deki PKK yöneticilerine –bugünkü başlıkla diyelim: “Savaş lordları”na– seslenmek ne anlama gelir bilmiyorum. Daha önceki yıllarda “PKK kayıtsız şartsız silâh bırakmalı” yazılarıma Murat Karayılan’ın cevap vermişliği vardır, bu sefer verirler mi çok önemli de değil, ben söyleyeceğimi söyleyeyim: Bu savaşı tırmandırma çabalarından vazgeçip yasal siyâsetin önünü açacak, onları rahatlatacak, onların üzerindeki ipoteği kaldıracak tutumlar takınmaları gerekiyor. Bu hâliyle bakıldığı zaman kendileri belki bir şey kazanıyor olabilirler, bilemiyorum; ama Türkiye ve Kürtler –tabiî ki doğal olarak belki de en çok Kürtler– çok şey kaybediyor ve Kürt sorununun zâten çok zor olan çözümü iyice zorlaşıyor ve iyice gecikiyor. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.