Erdoğan’ın “Hamas terör örgütü değildir” çıkışının muhtemel sonuçları

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü sözleri gündeme bomba gibi düştü. Erdoğan, Hamas’ı “terör örgütü” olarak değil, “kurtuluş ve mücahitler grubu” olarak nitelendirdi. Türkiye ile İsrail arasındaki iyiye giden ilişkileri hatırlatan Erdoğan, “Ben hayatımda bir kere bu Netanyahu denilen adamın elini sıktım. Tabi iyi niyetimiz vardı suiistimal ettiler. İsrail’e gitme projemiz vardı iptal ettik. İyi niyetimizi suiistimal ettiler” dedi.

Erdoğan’ın bu açıklamasına başta İsrail olmak üzere İsrail’e destek veren Batılı ülkelerden tepkiler gelmeye başladı. Borsada da düşüş yaşandı. Düşüş yüzde 7’ye ulaştı. Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi ikinci kez devre kesti. Ruşen Çakır, Erdoğan’ın sözlerinin olası sonuçlarını değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Altuğ Yerlisu 

Merhaba, iyi günler. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında ağırlıklı olarak Filistin meselesine ve Gazze’de yaşananlara değindi. İlk kez açık ve net bir şekilde Hamas’ın yanında durdu. Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını, tam tersine oradakileri terörist değil mücâhitler olarak tanımladığını söyledi. Mücâhit deyince, tabiî ki olayın dinî bir boyutu da oluyor ve Filistin halkının kurtuluşu için mücâdele verdiklerini söyledi. İsrail’le olan ilişkilerde tekrar bir kopuşa işâret etti. “Çok şey yaptık, iyi niyet gösterdik, ama karşılığını alamadık. İsrail’e gidecektim, artık gitmeyi düşünmüyorum” dedi. Bunun devâmı da gelebilir. Tekrar yıllar sonra karşılıklı atanan büyükelçiler tekrar geri çağrılır mı? Bunları şu anda kestirmek mümkün değil; ama Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmenin artık resmen durduğunu da Erdoğan îlân etmiş oldu. 

Neden böyle oldu? Bundan sonra ne olur? Bunlar çok önemli sorular. Bugün iki saat önce “Transatlantik”te bunu Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la uzun uzun tartıştık. Her ikisi de olaya farklı boyutlardan yaklaştı. Özellikle Gönül’ün söylediği, “Erdoğan böyle bir mîras bırakmak istiyor” sözlerini özellikle vurgulamak lâzım. 

Yani Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamasından bir gün önce İstanbul’da bir miting var; bunu geçen konuştuk, biliyorsunuz. Büyük Filistin mitingi var ve Cumhuriyet’in 100. Yıldönümü’nün bir gün öncesinde Erdoğan’ın orada bir çıkış yapması bekleniyordu. Bu çıkışla ümmetin, İslâm âleminin lideri olarak kendisini Cumhuriyet’in 100. yılının bir gün öncesinde kayda geçirmek istediğini söyledi Gönül — ki hiç yabana atılacak bir analiz değil. 

Şimdi, bugünkü çıkışını da Cumartesi günkü mitingin zeminini hazırlamak olarak görebiliriz. Onu özellikle vurgulamak lâzım. İlk başta, miting açıklandığı zaman, Erdoğan’ın Filistin’deki dikkatli politikasıyla mitingin arasında bir çelişki olduğunu söylemiştik. “Bakalım nasıl bir miting olacak?” diye vurgulamıştık, başkaları da vurguladı. Şimdi, nasıl bir miting olacağını biliyoruz. Esas olarak İsrail’in lânetleneceği ve Hamas’a sempatiyle yaklaşılacağı, en azından Hamas’ın hiçbir şekilde hedef alınmayacağı bir mitingle karşı karşıyayız. Tabiî ki Erdoğan’ın bugünkü sözleri daha ilk andan îtibâren özellikle Batı dünyasında çok ciddî yorumlara, tepkilere neden olmaya aday. Nitekim birkaç kişi konuşmaya başladı bile. Bâzıları da, söylemeseler bile, Erdoğan’la ve Türkiye’yle kuracakları ilişkide bunu çok ciddî bir şekilde not etmişlerdir. Yine “Transatlantik”te İsveç meselesine değinirken söylediğimiz gibi, İsveç’in NATO’ya üye olmasına Erdoğan kapıyı açtı; ama aynı Erdoğan, “Hamas terör örgütü değildir” diyerek örneğin ABD ile olan F-16 pazarlıklarının üzerine yine birtakım gölgeler düşürdü. Aslında çok zor bir çıkış Erdoğan’ın yaptığı. Zâten Erdoğan böyle diyor, böyle düşünüyor diyebiliriz. Gerçekten Erdoğan’ın bugüne kadar izlediği Hamas politikasıyla, yani 7 Ekim’e kadar izlemiş olduğu Hamas politikasıyla bugün yaptığı açıklamalar arasında çok büyük bir uyumsuzluk yok. Ama aradan geçen yaklaşık 20 gün içerisinde Erdoğan’ın izlediği çizgi farklıydı. Hattâ Erdoğan’la hiç alâkası olmayan kişiler bile bu çizgiyi olumlu bulduklarını, serinkanlı yaklaşımını doğru bulduklarını söylediler. Şimdi onlar da bir anlamda Erdoğan’ın bu çıkışıyla ofsayta düşmüş oldular. 

Şimdi ne olacak? Mitingde bunu göreceğiz. Bayağı büyük bir çıkış olacak. Orada çok net bir şekilde, demin de söylediğim gibi esas olarak İsrail karşıtı ve Filistin dâvâsının yanında, ama aynı zamanda Hamas’ın yanında ve bir anlamda da Filistin dâvâsıyla Hamas’ı özdeşleştiren bir yaklaşım egemen olacak. Daha önceki yayında şunu söylemiştim, hatırlayacaksınız: Muhâlefet partileri de bu mitinge katılabilir demiştim. Ama bu sabah önce Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu mitingi eleştirdi, dedi ki: “Devlet miting yapmaz, devlet olaya müdâhil olur.” Miting yaparak topu taca atıyorlar demeye getirdi ve kendilerinin mitinge bir ilgi göstermediğini söyledi. Ama bir başka keskin çıkış da Meral Akşener’den geldi. Meral Akşener hem mitingin 28 Ekim’e konulmasını ciddî bir şekilde eleştirdi –yani Cumhuriyet’e bir tür meydan okuyuş olarak gördü–, ama onun ötesinde de Hamas’a “Bir terör örgütü” dedi. Erdoğan’dan önce Akşener grubunu topladığında Hamas’ın yaptıklarını terör eylemi olarak niteledi. Dolayısıyla yan yana durmayacaklarını gördük. O zaman şöyle bir şey de çıkıyor ortaya: Erdoğan’ın bu çıkışı aynı zamanda yapılacak olan yerel seçimlere bir yatırım, bu net. Fakat ben açıkçası burada kuşkuluyum. Yani genel kamuoyuna baktığımız zaman, gerçekten bu son yaşanan olaylarda çok net bir şekilde Hamas’ın yanında mı? Buna çok emin değilim.

Tabiî ki geleneksel olarak Hamas’ı öteden beri destekleyen çevreler, birazcık tereddüt etseler bile eskisi gibi devam ediyorlar. Ama onun dışında Hamas’a karşı uluslararası câmiada yaratılan o büyük tepkinin içerisinde, Erdoğan’ın bu çıkışı birilerini ürkütüyor da olabilir. Erdoğan bundan çok zorlanacak. Daha önceki “one minute” olayında olduğu gibi, birçok olayda olduğu gibi. Uluslararası platformlarda kendine muhâtap bulmakta da zorlanacak. Meselâ yine “Transatlantik”te değindik: Ne zamandır Biden’ın kendisini Beyaz Saray’a dâvet etmesini bekliyor. Artık bunun iyice suya düşmüş bir niyet olduğunu da söylemek mümkün. Bunun bir bedeli olacak ilişkilerde. 

Bir diğer sorun da aslında çok daha önemli. Bence Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terör konusundaki tavrı çok net: “Batı, terör örgütleri arasında ayrım yapıyor, biz yapmıyoruz. Ve Batı’yı tüm terör örgütlerine karşı mücâdeleye çağırıyoruz ve bizim mücâdelemize saygı duymalarını, ona destek vermelerini istiyoruz” diyor. 

Burada tabiî ki öncelikle PKK kastediliyor. Sonra Fethullahçılar kastediliyor ve tabiî ki PKK’nın Suriye kolu olan YPG’yi ve PYD’yi kastediyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî politikası. Ve Erdoğan bunu defalarca dile getirdi. Şimdi aynı Erdoğan, “Hamas terör örgütü değildir” dedi. Şimdi, Hamas terör örgütü müdür değil midir? Bu ayrı bir tartışma konusu, ama Batı dünyasının büyük bir kısmı Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlıyor. Ve hemen hemen bütün liderler –Biden başta olmak üzere– saldırıların ardından İsrail’e gidip, İsrail’in yanında olduklarını ve Hamas’ın karşısında olduklarını söylediler. Şimdi bu kişilerle, bu bâzı kurumlarla Türkiye, jkendisinin terörle mücâdele iddialarına destek bulmakta sanki daha da zorlanacağa benziyor. Sonuçta Batı’nın terör örgütü olarak gördüğü Hamas’a terör örgütü demeyen, hattâ onun ötesinde bir “mücâhitler örgütü” olarak sâhip çıkan Erdoğan, kendisi “Şu terör örgütüdür” dediği zaman, muhâtaplarına çok rahatlıkla “Hamas terör örgütü değilse bunlar da değildir” deme fırsatını da vermiş oldu. Bu anlamda çok riskli bir hamle yaptı. 

Yani şunu söylemek mümkün: Erdoğan bunu yapmayabilir miydi? Bunu yapmaması imkân dâhilindeydi. Şu âna kadar yaptığı açıklamaların zâten hiçbirisinde Hamas’a çok sert eleştiriler getirmedi; sivillerin katledilmesini onaylamadıklarını, bunu kınadıklarını söyledi; ama burada sanki bir aktör/özne yokmuş gibi davrandı. Yani “Hamas nasıl sivilleri katleder? Binlerce İsrailli’nin hayâtına kıymış olması asla kabul edilemez” gibi bir şey söylemedi. Hamas’ın adını vermeden, Hamas’ın yaptığı bâzı şeylerle arasına mesâfe koyuyordu, bunu bir tık iki tık yükseltmesi olabilirdi; ama şimdi tamâmen çok açık ve net bir şekilde bunu yaptı. 

Şimdi, dünyada İran’dan başka Hamas’a bu şekilde sâhip çıkan bir yönetim ben açıkçası görmedim. Filistin halkına sâhip çıkan yönetimler var. Güney Afrika Cumhuriyeti meselâ ilk aklıma gelen. Başka Latin Amerika ülkelerinde de İsrail’in temsilciliklerini kapatanlar, büyükelçilerini yollayanlar da var. Ama bunların hiçbiri de açık bir şekilde Hamas’a bu şekilde bir övgüde bulunmadılar —çünkü bu bir övgü, “mücâhit” dediğiniz zaman övüyorsunuz– bunu yapmadılar. Şu hâliyle Erdoğan. İran’la berâber çok farklı bir yerde duruyor. 

Bu nasıl bir şey getirecek? İslâm dünyasında Erdoğan’a yönelik sempatileri mi artıracak? İlgiyi mi artıracak? Buna da açıkçası çok emin değilim. Çünkü şu âna kadar baktığımız zaman, İslâm dünyasında 7 Ekim’den bu yana yaşanan gösterilere, desteklere vs’ye baktığımız zaman, çok güçlü olduğunu göremiyoruz. Meselâ buna en fazla destek veren İran Devleti. İran’a bakıyorsunuz: Doğru dürüst, Filistin ve Hamas’a destek faaliyetleri, eylemleri falan yok bu konuda. Hattâ tam tersine, İran’da toplumun önemli bir kısmının İsrail’i haklı gördüğünü söyleyen gözlemciler var. Tabiî bunu açıkça yapabilmek İran gibi ülkelerde zor. Birtakım rüzgârlar bence tersine dönüyor. Geçen yayında bunu söylemeye çalıştım: El Kaide, IŞİD gibi yapıların ve şimdi de Hamas’ın –onlar gibi bir örgüt değil ama–, bunların bu tür radikal şiddet eylemlerinin İslâm dünyasında gençler nezdinde büyük heyecan yaratma devri artık bence kapanıyor. Çünkü bu heyecanların bir şey getirmediği, tam tersine götürdüğü, çok açık bir şekilde ortaya çıktı. El Kaide’den, IŞİD’den geriye ne kaldı? Onlar nasıl bir mîras bıraktılar? O eylemler, o saldırılar târihte önemli anlar olarak kaydedildi, ama o kadar. 

Burada da tabiî ki İsrail Devleti’nin hiç de öyle sanıldığı kadar güçlü olmadığını, İsrail toplumunun aslında her türlü saldırıya açık olduğunu göstermiş oldu Hamas; bunu birileri çok önemli bir adım olarak görebilir. Eyvallah, ama buradan sonuçta diyelim ki Yemen’deki, Bangladeş’teki, Pakistan’daki, Türkiye’deki, Azerbaycan’daki bir Müslüman birey ya da topluluk nasıl istifâde edecekler? Onların ne hayrına olacak? Böyle bir mesele var yani. 

Erdoğan’ın bu sâhip çıkışının biraz zamanı geçmiş bir çıkış olduğu kanısındayım. “One Minute” çıkışı –ki o da çok sorumlu bir çıkıştı ama– o târihte İslâm dünyasında çok büyük bir karşılık bulmuştu ve Türkiye’de de bulmuştu. Bugün yaptığı “Hamas terör örgütü değildir” çıkışının kendisine birtakım getirileri olacağı kesin. Özellikle iç politikada ve belli anlamlarda İslâm dünyasındaki sivil toplumlarda — ne kadar varsa yani halklarında. Ama İslâm dünyasını yöneten rejimler nezdinde kendisine çok büyük bir kazanım getirmeyeceği de ortada. Batı nezdinde böyle bir kazanım getirmeyeceği ortada; uluslararası medya nezdinde bir kazanım getirmeyeceği ortada ve Erdoğan yine birçokları tarafından, “sorun çıkartan, güvenilmez birisi, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen birisi” olarak tekrar kodlanmış durumda. 7 Ekim öncesi dönemde yaptığı açılımlar ve 7 Ekim’in sonrasında bir müddet yürüttüğü stratejiyle Erdoğan bir şekilde kabul edilebilir bir aktör olarak kendini gösteriyordu. Artık tekrar sanki bir sil baştan olmuşa benziyor. 

Tabiî burada şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Erdoğan ilk günden îtibâren barış konusunda arabulucu ve garantör devlet olmak istedi. Onları bugün de tekrarladı. Ama anlaşılan bugünkü o çıkışının, buralarda kendisine fazla önem verilmemesi, adının fazla anılmamasıyla ilişkili olduğunu da söyleyebiliriz. Eğer gerçekten arabuluculuk ve garantörlük konusunda birileri, Batı dünyası, Batılı bâzı kurumlar, Körfez ülkeleri, Arap dünyasındaki bâzı devletler, yönetimler ve tabiî ki bir ölçüde İsrail, Türkiye’yi gündemlerine almış olsalardı – Türkiye derken tabiî ki Erdoğan’ı da kastediyoruz–, o zaman işin rengi değişik olabilirdi. Yani Erdoğan bu konuşmayı bu şekilde yapmazdı. Demek ki oralardan bir şey çıkmadı ki sonuçta kestirip attı. Dolayısıyla bugün bunları tekrarlaması, “Her türlü şeyi yaparız” diye tekrarlaması çok gerçekçi değil. 

Bir diğer husus olarak şunu da söylemek istiyorum: “Her türlü diplomatik girişimde bulunabiliriz ve askerî olarak sürece dâhil olabiliriz” dedi. O “askerî”den kasıt nedir? 

Şimdi dün İYİ Parti’nin dış politika yetkilileri bir yazılı açıklama yapmışlardı. Türkiye’nin Filistin konusunda askerî birtakım adımlar atmasının çok tehlikeli olacağını söylemişlerdi. Nereden çıkartıyorlar bunu diye sormuştuk. Bugün Erdoğan’ın bu lâfları çıktı karşımıza. Ama ben bunun daha çok uluslararası anlamda birtakım adımlar atılacak olursa ve bölgeye barış gücü gibi birilerinin gitmesi söz konusu olursa, Türkiye burada rol üstlenebilir diye kastettiğini sanıyorum, yoksa Türkiye’nin şu anda Hamas’la İsrail arasında süren savaşa askerî olarak müdâhil olması diye bir şey herhalde hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Yani inşallah olmaz diyelim, bunun hiçbir şekilde zâten yolu yordamı da yok, yani bunu isteseniz de nasıl yapacağınız belli değil. Anladığım kadarıyla Erdoğan, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi burada da taraflar arasında bir tür tampon rolü oynayabileceğini îmâ ediyor herhalde. Ama İsrail’in böyle bir seçenek masada olsa bile Türkiye’den asker gelmesine râzı olacağını söylemek hiç de gerçekçi olmayacaktır. 

Sonuçta Erdoğan, “Ya, bunu nasıl düşünür, böyle nasıl düşünür?” demeyeceğimiz bir çıkış yaptı. Hamas’a zâten başından îtibâren destek veren bir siyâsetçi, yıllar önce ilk iktidâra geldiği zaman Hamas yetkililerini o zaman gizlice ağırlamışlardı ve bu medyaya sızdıktan sonra büyük bir kriz olmuştu o zaman; ama daha sonra daha alenî bir şekilde yaptılar. Hamas’ın Türkiye’de yerleşmesine de imkân sağladılar. AKP kongrelerine de misâfir olarak olarak katıldı Hamas yetkilileri, vs.. 

Dolayısıyla burada şaşırtıcı bir şey yok; ama bu kadar kritik bir anda, neyin neye evrileceğinin kestirilmesinin çok güç olduğu bir anda ve özellikle Batı’da İsrail yanlısı kayıtsız şartsız bir birliğin oluştuğu bir dönemde; buna karşılık İslâm dünyasında ve Arap dünyasında hiçbir şekilde birlikte hareket etme çizgisinin görülmediği bir dönemde, bu yaptığı açıkçası uluslararası alanda çok riskli. 

Ulusal alanda Erdoğan’a avantajlar sağlayacağını düşünenler olabilir. Ben açıkçası o konuda da çok emin olmadığımı tekrar söylemek istiyorum; tabiî burada Cumartesi günü yapılacak olan büyük Filistin mitingi bize daha fazla değerlendirme yapma imkânı sağlayacak. Onu da yerinde izleyip görerek yorumlayacağız. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.