İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün partisinin TBMM’deki grup toplantısındaki konuşmasında başlamadan önce İstanbul’daki 3 ilçe başkan adayını açıkladı. İYİ Parti; Arnavutköy’de İsmail Yaşar’ı, Maltepe’de Ramazan Uğral, Güngören’de ise Pelin Sellitepe Turan’ı aday göstereceğini duyurdu.
- Özgür Özel’in CHP’siyle ittifak kurulamaz mı?
- İYİ Parti “müstakil” siyasette kararlı mı?
- Akşener, Kılıçdaroğlu’nun seçim yenilgisi hakkında ne düşünüyor olabilir?
Ruşen Çakır yorumladı.
Yayına hazırlayan: Cenk Narin
Merhaba, iyi günler. Yayınımızın başlığı: “İYİ Parti nereye gidiyor?” Vaktizamânında genç bir gazeteciyken, meslek büyüklerimiz bâzı köşe yazılarına böyle “Nereye gidiyor?” başlığını atardı, biz de dalga geçerdik. Ben de şimdi “Nereye gidiyor?” başlığıyla bir yayın yapıyorum. Evet, dalga geçilecek bir haldeyim. Yaşlanmış bir gazeteci olarak karşınızdayım. Ama gerçekten “İYİ Parti nereye gidiyor?” sorusu, bugünün sorusu öyle önemli bir soru ki, insanlar sormuyor bile. Bu şimdi biraz ters gelecek, ama İYİ Parti pek bir yere gitmiyor, en iyi ihtimalle yerinde sayıyor, hattâ bir iddiaya göre –ki ben de buna katılıyorum–, başladığı yerden bayağı daha geriye doğru gidiyor ve bir heyecan yaratmıyor. Heyecan yaratmadığı için de insanlar aslında İYİ Parti’yi çok fazla konuşmuyorlar. İYİ Parti artık bir tek çarşamba günleri grup toplantılarında Meral Akşener’in yaptığı konuşmalarla kamuoyu karşısına çıkıyor. Arada yaptığı yurt gezilerinin de medyada çok fazla yankı bulduğu söylenemez. Çünkü seçim de yok; böyle bir heyecan, bir ilgi yaratacak bir şey yok. Ama İYİ Parti’yle ilgili ne var? İstifâlar var. Sürekli birileri istifâ ediyor ve öyle oldu ki… artık istifâlar da haber olmamaya başladı ya da çok fazla ilgi yaratmamaya başladı. Yavuz Ağıralioğlu’nun ayrılması bayağı önemliydi, Aytun Çıray’ın ayrılması belli ölçülerde etki yarattı, ama en son olarak Hasan Subaşı’nın –ki bence İYİ Parti’nin en parlak isimlerinden birisiydi– ayrılması bayağı önemliydi. Merkez Bankası’nın bir dönem başkanlığını yapmış olan Durmuş Yılmaz da ayrıldı; çok değişik, saygın bir isimdir, o da ayrıldı ve en son Bahadır Erdem ayrıldı. Partinin yeni yüzlerindendi, hızlı bir şekilde yükselmişti, eski tâbirle “prens” gibiydi, yani Meral Akşener’in prensi gibiydi, o da ayrıldı ve ayrıldıktan sonra da bayağı net bir şekilde neden ayrıldığını anlattı. Kalanlar da onun hakkında hiç de iyi olmayan şeyler söylediler. Ayrılmalar devam ediyor; ama aslında ayrılmalar daha parti kurulduktan kısa bir süre sonra başladı, biliyorsunuz. En önemlisi tabiî ki Ümit Özdağ’ın ayrılıp Zafer Partisi’ni kurmasıydı; ama başka birçok kişi, değişik dönemlerde ayrıldı. Meselâ Refah Partisi, Fazilet Partisi döneminde, oralarda, Millî Görüş’te yer almış olup İYİ Parti’nin kuruluşuna katılanlar da ayrıldı.
Şimdi bakıyoruz, İYİ Parti büyük ölçüde MHP kökenli ülkücü kadroların kaldığı, sonradan katılan az sayıda insanın bulunduğu bir parti ve her şeyden önemlisi, İYİ Parti’nin nasıl bir parti olduğunu hâlâ tam olarak tanımlayamıyoruz. İYİ Parti’nin en büyük krizi de galiba bu. İYİ Parti’nin merkez sağ parti olma iddiası vardı ya da biz ona öyle bir anlam yüklüyorduk. Kendileri, “Biz merkez sağ partisi olacağız” demediler; ama buna yönelik birtakım sloganlar, birtakım profiller, yeni yüzler ortaya çıkardılar. Ama baktığımızda, şu hâliyle İYİ Parti’nin Türkiye hakkında ne söylediği, genel olarak nasıl bir Türkiye’yi arzuladığı, ne tür projeleri olduğu ve bu büyük projeyi gerçekleştirmek için ne tür alt projeler hayâta geçirmek istediğini bilmek çok mümkün değil. “İYİ Parti” denince, şu hâliyle sorulsa, insanların aklına gelen “milliyetçi” sözü olur; ama esas olarak orta sınıf milliyetçiliği, ülkenin batısında belli bir gücü olan, Marmara, Ege, Akdeniz gibi bölgelerde gücü olan kentli milliyetçilik, Türk milliyetçiliği. Böyle bir parti olduğu söylenebilir; ama bu tek başına yeterli bir durum değil. Kopanlar, genellikle İYİ Parti’nin artık bir merkez parti olma iddiasını sürdüremediğini gerekçe göstererek ayrılıyorlar. Kimileri de parti içerisindeki birtakım yolsuzluk iddialarını… Bir partide yolsuzluk iddiası olur mu? Olabiliyor. Örtülü ya da doğrudan bir şekilde bunları dile getirenler var, isimler dolaşıyor vs.. Bunlara girmek çok doğru olmaz; ama parti içerisinde rant meselesi olduğuna yönelik iddialar dile getiriliyor. Hattâ en son olarak İsmail Saymaz’ın sosyal medyada yaptığı paylaşımların ardından partinin önemli isimlerinden Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, kendisini partinin Disiplin Kurulu’na şikâyet etti ve kendisi hakkında araştırma yapılmasını istedi. Bir yanıyla da böyle bir yönü var. O apayrı bir şey; ama tabiî ki partinin tam olarak parti kimliğini oturtamamasıyla da alâkalı bir şey. Fakat o tür hususlar, o tür rant, yolsuzluk vs. gibi hususlar kanıtlanan şeyler olmadığı için çok fazla konuşmaya gerek yok.
Esas olarak, partinin tam olarak bir parti olup olmadığı, bir parti olduysa nasıl bir parti olduğu, nerede konumlandığı sorusu var ve bu soruların büyük bir kısmı açıkçası boşlukta kalıyor. Son kurultayda Oktay Vural dışında İYİ Parti’ye katılım pek olmadı. Oktay Vural gerçekten önemli bir isim. Milliyetçi Hareket Partisi döneminde de bayağı öne çıkmış bir isimdi; sonra bir dönem siyâsetten uzak kaldı, hep adı İYİ Parti’yle anılıyordu, ama aktif siyâsete girmedi ve son kongrede en büyük transfer olarak Oktay Vural alındı. Ama ilginç bir şekilde bu kongre sonrasında Oktay Vural’ın da çok fazla öne çıktığını göremiyorum. Bir yerlerde bir şeyler yapıyor da ben mi kaçırıyorum emin değilim; ama normalde öyle bir ismin daha fazla öne çıkması gerekirken çok fazla öne çıkmıyor. Zâten ilginç olan da, seçim sonrasında İYİ Parti ve lideri Meral Akşener’in belli bir dönem susmayı tercih etmeleri ve daha sonra konuşmaya başladıkları andan îtibâren de, ortada Türkiye hakkında söylenen şeylerden ziyâde, önümüzdeki yerel seçimlere kendi başlarına gireceklerini ısrarla vurgulamak dışında İYİ Parti’nin bir pozisyonunu görmüyoruz. Evet, bunu söylüyorlar, çok kişi de kendilerine hak veriyor. Bâzı yerlerde belediye başkan adaylarını da açıkladılar. Örneğin İzmir’de açıkladılar; başka yerlerde de açıkladılar, ama en önemlisi İzmir oldu. İstanbul ve Ankara henüz açıklanmadı; ama tüm illerde kendi başlarına gireceklerini söylüyorlar. Fakat burada çok ciddî bir sorun var — zâten herhalde bu sorun çözülemediği için İstanbul ve Ankara adaylarını açıklanmakta zorlanıyor ya da geciktiriyorlar: En azından İstanbul ve Ankara için CHP ile –yani Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı destekleme anlamında– bir anlaşma olabileceği ihtimâli hâlâ teorik olarak masada duruyor. Açıkçası o ısrarlarını sürdürmeleri daha yüksek bir ihtimal; yani İstanbul, Ankara dâhil her yerde aday çıkarmaları daha yüksek ihtimal. Fakat bu İYİ Parti için çok riskli bir durum; zîra İYİ Parti’nin özellikle İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerdeki seçmeninin kendi adaylarına ne derece yöneleceğini kestirmek çok zor olmasa gerek. Şöyle söyleyeyim — biraz ters bir cümle oldu: İYİ Parti seçmeninin önemli bir kısmının, İstanbul, Ankara gibi yerlerde İYİ Parti’nin göstereceği aday yerine pekâlâ muhâlefetin en güçlü ismini, dolayısıyla Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu tercih etmeleri çok daha yüksek bir ihtimal. Çünkü İYİ Parti’nin başından îtibâren en temel motivasyonlarından biri, siyâsî iktidâra, hem AKP’ye ve Erdoğan’a hem de aynı zamanda MHP’ye ve Devlet Bahçeli’ye karşı olmaları. Dolayısıyla, yerel seçimlerde –genel seçim olsaydı farklı olabilirdi, genel seçimde kendi milletvekili adaylarına oy verebilirlerdi–, İstanbul ve Ankara’da Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’a oy verme ihtimallerinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Burada çok önemli bir parantez açmak lâzım: Mansur Yavaş zâten bambaşka bir olay, çünkü Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi başından ȋtibâren İYİ Parti’nin kendisiyle ve İYİ Parti’nin değişik aktörleriyle çok yoğun ve çok sıcak ilişki içerisinde. İYİ Parti’de değişik kademelerden çok kişi Mansur Yavaş’a bayağı bir inanıyor, onunla bir bağı var. Dolayısıyla Ankara’da İYİ Parti’nin Mansur Yavaş’ın karşısına aday çıkartması hâlinde İYİ Parti’den yeni kopuşlar ya da alenen olmasa bile örtülü bir şekilde Mansur Yavaş için çalışacak insanların olacağını tahmin edebiliriz. Ekrem İmamoğlu ise başka bir olay. Ekrem İmamoğlu’nun, geçen seçim öncesinde de Kılıçdaroğlu’ndan çok Akşener’e daha yakın olduğu yorumları yapılmıştı. Hattâ kimisi şaka yollu, kimi CHP’lilerin öfke dolu sitemleriyle, onun yerinin CHP değil İYİ Parti olduğunu söyleyenler bile olmuştu. Abartılı şeylerdi tabiî ki; ama Ekrem İmamoğlu’nun özellikle Meral Akşener’le çok sıcak bir diyaloğu olduğunu biliyoruz. Bir de ısrarlı bir şekilde “İstanbul İttifakı” diyor, biliyorsunuz, bunu tekrarlıyor. Sabah yaptığı bir açılışta yine bu konuyu ısrarla vurguladı. İlk aklıma gelen tabiî ki şu: Ekrem İmamoğlu’nun desteğiyle seçilen Özgür Özel, İYİ Parti ile yeni dönemde, önümüzdeki yerel seçimlerde yeniden ittifak yapmak isteyecektir. Bunu istemelerine şaşırmamak lâzım; fakat İYİ Parti’nin ısrarla her şehirde aday çıkartacaklarını söylemelerini herhalde onlar da görüyorlardır ve bence şu hâliyle, ittifak çağrısı yapıp İYİ Parti tarafından reddedilmeleri aslında işlerini çok daha kolaylaştıracağa benziyor ve bu anlamıyla bakıldığı zaman, iyi bir taktik olduğunu da söyleyebiliriz. Yarın öbür gün seçim aşamasına gelindiğinde, Ekrem İmamoğlu çok rahat bir şekilde İYİ Parti seçmeninden oy isteyebilir. Der ki: “Ben son âna kadar ısrar ettim, ama İYİ Parti’nin yöneticileri yanaşmadılar. Olsun; ben yine de sizin oyunuza tâlibim” diyebilir. Şimdi bakıldığı zaman, İYİ Parti’nin bütün illerde kendi başına seçime girme kararlılığı, İYİ Parti’nin geleceği için isâbetli bir karar olarak görülüyor; ama burada çok önemli bir soru var: Kendi başlarına seçime girecekler, fakat nasıl bir sonuç elde edecekler?
2019’da Millet İttifâkı, yani CHP-İYİ Parti ittifâkı çok büyük bir başarı göstermişti. 12 tâne büyükşehir alındı, ama bunların hiçbirini İYİ Parti kazanamadı. İYİ Parti’nin girdiği yerlerde, özellikle Balıkesir’de kaybettiler, kıl payı da olsa kaybettiler. İYİ Parti’nin 2019’da kendisinin bir seçim başarısı yok; ama CHP’nin başarısı, CHP’li adayların başarısı, aynı zamanda İYİ Parti’nin de başarısıydı. Bu sefer kendi başlarına girecekleri bir seçimde eğer ciddî, kayda değer bir başarı gösteremezlerse –meselâ geçen seçimde CHP desteğine rağmen alamamışlardı–, bu seçimde de yine bir il belediyesi kazanamazlarsa, o zaman iş bir hayli riskli bir hal alabilir. Şu hâliyle, “Kendi gücünü gösterecek” diyoruz, kendileri de öyle diyorlar; ama sonra, güçlerinin olmadığı gibi bir sonuç ortaya çıkarsa, o zaman “İYİ Parti nereye gidiyor?” sorusunu bir kere daha, güçlü bir şekilde sormak gerekir. Seçimden bu yana İYİ Parti’nin, oylarını artırmak bir yana, muhâfaza etme yolunda bile çok ciddî birtakım gayretlerini göremedik, çıkışlarını göremedik. Hattâ partiden birtakım sembol isimler ayrılıyor; ama bir diğer yandan da teşkîlâtta da birtakım çözülmeler olduğu söyleniyor. Kimilerine göre İYİ Parti bir oy kaybı içerisine girdi: o çizgide gidiyor, “oy kaybediyor” diyenler var. Benim gördüğüm bir kamuoyu araştırması olmadığı için bunlara “doğrudur” ya da “yanlıştır” diyemem; ama İYİ Parti’nin şu hâline bakıldığı zaman, oylarını artırmak bir yana muhâfaza etmeye yetecek bir performansı gözükmüyor. Dolayısıyla önümüzdeki yerel seçimler İYİ Parti için geleceği açısından çok tehlikeli olabilir. Burada bir notu düşmek lâzım: İYİ Parti’nin Eylül 2020’de bir kongresi oldu ve orada birtakım isimler tasfiye edildi. Hattâ Meral Akşener’e rağmen tasfiye edildikleri söylenmişti. O târihte tasfiye edilen isimlerin önemli bir kısmı, bu son seçim sonrasında partiden zâten ayrıldılar. Bunlar genellikle merkezde olarak kabul edilen isimlerdi, İYİ Parti’yi merkeze taşıma iddiasındaki kişilerdi. O târihte neden böyle bir şey oldu? Çünkü 2019 seçimlerinde büyük bir başarı elde edilmişti. Her ne kadar İYİ Parti’nin il belediyesi olmasa da, CHP’nin bâzı büyükşehirleri aynı zamanda İYİ Parti için de bir fırsat oldu ve bâzı CHP’li büyükşehirlerde İYİ Parti de kadro imkânı buldu. Birtakım belediye imkânlarından –ya da çok daha kaba bir şekilde söylersek– rantlarından istifâde etme imkânına kavuştular ve ortada bir iktidar şekillendi. Kendi partilerinden olmasa bile müttefik belediye başkanları üzerinden bir iktidar şekillendi ve o iktidardan pay kapma meselesi oldu. Bir de son seçimlerde –bunu daha önce başkaları da değişik yerlerde dile getirdiler– ilginç bir şekilde İYİ Parti’de, kazanacak yerlerden aday gösterilen birtakım milletvekilleri çıktı; ama bunlar çok da fazla parti içerisinde temâyüz etmiş isimler değillerdi. Bir tür transfer gibi oldu. Neden böyle oldu? Meselâ bunlardan bir tânesi Eskişehir Milletvekili İdris Nebi Hatipoğlu, daha bir yıl bile dolmadan ayrıldı ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçti. Meclis’te de medyada da İYİ Parti hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Bu da İYİ Parti’nin Eskişehir gibi bir ilde birinci sıra adayını daha bir yıl bile partide tutamamış olması, aslında bize “İYİ Parti nereye gidiyor?” sorusunun ne kadar isâbetli bir soru olduğunu gösteriyor.
2019 sonrası İYİ Parti’nin bir yükselişe geçtiği söyleniyordu. Oyunu çok artırdığı söyleniyordu, yüzde 15’i aştığı söyleniyordu ve sonra son seçimde yüzde 10’u bile yakalayamadı. Tekrar bir ivme kazanmaması hâlinde, İYİ Parti’den başka çözülmelerin olması da oldukça kuvvetle muhtemel. Hele yerel seçimlerde yaşanacak bir başarısızlık, eğer böyle bir şey olursa, o zaman “İYİ Parti nereye gidiyor?” sorusunu daha güçlü bir şekilde sormak gerekiyor.
Şu anda bakıldığı zaman, İYİ Parti hâlâ Meral Akşener partisi olmanın ötesine gidememiş gibi görünüyor. İşin çarpıcı yanı, Meral Akşener’in kendisi de son dönemde, özellikle seçim sonrasında, kendi siyâsî kariyerinin en sâkin dönemini geçiriyor. “Sâkin” tam doğru olmayabilir, ama en parlaklıktan uzak dönemini yaşıyor. Meral Akşener, siyâsette öne çıktığı andan îtibâren, yani Tansu Çiller’in İçişleri Bakanı olduğu andan îtibâren, hep dikkat çekici bir profil oldu siyâsette. MHP Genel Başkanlığını Devlet Bahçeli’den alması kesin gibiydi; ama bir yargı darbesiyle, Erdoğan desteğiyle bu engellendi. Ondan sonra İYİ Parti’nin kuruluşundan îtibâren de bayağı güçlü bir isim olarak karşımıza çıktı; ama şu son seçim sonrasında Meral Akşener’in geçmiş performansını göremiyoruz. Onun seçim yenilgisinin sorumluluğunu –ki “yenilgi” sözcüğü de hafif kalır– sâdece CHP’ye ve hattâ Kılıçdaroğlu’na yükleme çabası çok da sonuç vermedi. Çünkü bu seçim yenilgisinden, fiyaskosundan, Kılıçdaroğlu kadar olmasa bile İYİ Parti ve Meral Akşener de sorumlular ve bununla yüzleştiklerini görmedik.
Genellikle diğerlerine yönelik eleştirilerle bu defteri kapatmaya çalıştılar; ama bu özeleştiriyi yapmadan, bu muhâsebeyi yapmadan bir partinin, bir siyâsetçinin önünü görmesi kolay olmuyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman İYİ Parti’nin çok ciddî bir kriz içerisinde olduğunu düşünüyorum ve başta MHP, ardından AKP, yani Erdoğan İYİ Parti’ye müdâhale ederse –ki Eskişehir milletvekilinin transferi böyle bir müdâhale olarak görülebilir–, iktidar İYİ Parti’yi zayıflatma operasyonları başlatırsa, o zaman İYİ Parti’nin işinin çok daha zor olacağını söylemek isterim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bir diğer husus ise Özgür Özel’li “yeni CHP”, İYİ Parti’ye özellikle merkez parti olma beklentisiyle girmiş olan –kimisi ayrılmış, kimi hâlâ partide kalmış olabilir– için yeni bir câzibe merkezi pekâlâ olabilir. İYİ Parti’yi, bir yandan CHP’nin, bir yandan MHP ve AKP’nin gözünü diktiği bir parti hâlinde tasvir etmek pekâlâ mümkün. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.