Göksel Göksu yazdı: 93 yılda 150 kadın belediye başkanı seçen bir ülke 31 Mart’ta kaç kadın belediye başkanı seçer?

Onlar “anamız, bacımız, baş tacımız”, kısacası her şeyimiz…

Siz anladınız tabi, kadınlardan söz ediyorum, kim anlamaz ki?

Bir evin dört duvarı arasında kaldıkları, o gün hangi yemeğin pişeceğine, kravatın rengine, perdenin desenine, çamaşır makinesinin markasına vs. karar vermekle yetindikleri, hatta bu durumla kıvandıkları sürece, cenneti bile ayaklarının altına sermekte beis yok.

O kadarını hepimiz biliyoruz.

Sorun evin dışında başlıyor.  

Hele bir de siyasete atılmaya görsünler.

Karar mekanizmalarına talip olmadan kapı kapı dolaşıp oy istedikleri sürece de sorun yok aslında. 

Sorun, genel seçim ise milletvekili, yerel seçim ise belediye başkanlıkları ya da il-ilçe meclis üyelikleri için liste hazırlığı başladığında ortaya çıkıyor. 

İşte o zaman anamız bacımız olan kadınlara dirsek gösterilmeye başlanıyor. 

“Dirsek göstermek” dediysem, sadece mecazen dışlandıkları anlamı çıkmasın. 

O zaten var da, fiziksel olarak da dirseklenebiliyor kadınlar.

“Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim.

Emin olun bu sahneyi gözlerimle gördüm.

Üstelik dirseklenen kim biliyor musunuz?

Meral Akşener!

Yıl 2001…

Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’ndeyken ön hazırlıklarını yaptığı siyasi partinin kuruluş aşamasına gelinmişti.

Erdoğan’ın cezaevinden çıkışı sonrası ve  Afyon’da yapılacak kurucular kurulu toplantısı öncesi bir ara dönemden söz ediyorum.

Erdoğan’ın  -görünürde seçim olmasa da-  yarın seçim olacakmışçasına il il dolaştığı günlerdi.

Kurulacak parti için canla başla çalışan isimlerden biri de Meral Akşener’di.

O Milli Görüş çizgisinden gelmiyordu ama milli görüş çizgisinden kopanlar, muhafazakâr kimliklerini de yanlarına alıp hızla merkeze doğru ilerlediği için, yolları -AKP’nin kurulacağı gün Akşener partinin kurucuları arasında yer almaktan vazgeçse de – tam o kesişim noktasında birleşmişti.

Erdoğan kalabalık bir ekiple Karadeniz turundaydı.

“Eski İBB başkanı ve geleceğin lideri” sıfatıyla bir seçim otobüsü ile peşindeki ucu bucağı görünmeyen araç konvoyu eşliğinde Giresun’dan Alucra Yaylası’na doğru ilerlediği bir gün, Meral Akşener de yanı başındaydı.

Erdoğan ve Akşener, otobüsün ön camından çevredeki coşkulu kalabalığı selamlayarak ilerlerken ne olduysa oldu, Akşener Erdoğan’ın yanından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı ve kendisini saniyeler içinde Erdoğan’ı kuşatan çemberin en dış halkasında buldu.

Arkadaki koltuklardan birinde otururken gözüme ilişen bu manzaraya daha dikkatli baktığımda gördüm işte o dirsekleri.

Olay şöyle gelişiyor.

Erdoğan’ı çevreleyen “milli görüş” gömleğini çıkarma hazırlığındaki ‘erkek’ topluluk -ki o halkadakilerin hemen hepsi ilerleyen süreçte ya bakan oldu ya da üst düzey görevlere geldi- ikilinin arasına -ama ne yapayım kalabalık izdiham derken dirseğim aranıza girmiş misali!- önce dirseğini uzatıyor, sonra dirseğin bağlı olduğu omuz devreye giriyor, omuz durur mu o da bedenin geri kalanını bir kalkan gibi liderine siper ediyor, derken başka dirsekler devreye giriyor. Aynı senaryo tekrar tekrar yaşanıyor, aynı hamlelerle ikinci sıra oluşturuluyor ve lider olanlardan habersiz güzergahtaki kalabalıkla selamlaşırken etrafındaki çember gömlek değiştiriyor.

O gün önemli bir siyasi manevrayla tanışmıştım.

Katiyen içinde yer almayacağım ama her gördüğümde sonraki hamleyi kestirmemi sağlayan o manevra belki de siyasetin ta kendisi.

Kadınların siyasetteki varoluşunu o dirsek hamleleri belirliyor, bir süre vitrinde yer alıp el sallamalarına izin verilse de sıra pastadan pay almaya geldiğinde dirsek hamleleri onları ustalıkla mutfağa kadar itiyor ve kadınlara silip süpürülen pastanın bulaşıklarını yıkamak düşüyor.

Kimi bir sonraki pastanın hayaliyle bulaşık yıkamayı sürdürüyor kimi küskünler ordusuna katılıyor, çok azı da Akşener gibi pastane açıp kendi pastasını kesiyor. Hoş sonunda o da dirseğini kullanmış ve pasta küçüldükçe mutfaktakiler birer ikişer dağılmış olsa da konumuz bu değil. 

Konumuz siyaset arenasında kadınların döşüne saplanan dirsekler.

Seçim sath-ı mahalline girerken bu dirseklere dikkat!

Ama bu kez mecaz devreye giriyor.

Şöyle ki: Kadınlar il ve ilçe belediyelerine ve belediye meclislerine girmek için herkes gibi başvuruda bulunuyor.

Aday adaylıkları aşamasında “eril siyaset” koro halinde “kadınlar olmadan olmaz” diye bağırıyor, onlarla el ele tutuşup vitrinde pozlar veriliyor.

Gelin görün ki iş liste oluşturmaya geldiğinde arka kapı diplomasisi devreye giriyor, garanti pozisyonlar çoktan kapılmış oluyor ve kadınlar yediği dirseğin etkisiyle kendilerini çemberin dışında buluyor.

Paylarına düşen milletvekilliği seçimiyse listenin sonları, yerel seçimlerse kazanılma ihtimali çok düşük il ve ilçelerin belediye başkanı adaylığı oluyor.

Adeta “hadi kazan da görelim” deniliyor.

Mayıs seçimlerinde İzmit’teki bir mitingde tanıştığım ve listenin sonlarından milletvekili adayı gösterilen genç bir avukat bu durumu şöyle anlatmıştı: 

“Seçimlerde aktif çalışabilmek için avukatlık büromun kapısına kilit vurdum, aylardır sokak sokak ev ev dolaşıyorum. Bu süre içinde partililerden kimi boşanmak için kimi kiracısı kimi ev sahibi için dava açmamı istedi, başı sıkışan kapımı çaldı ve çalmaya devam ediyor. Birini bile geri çevirmedim, üstelik bir kuruş para da almadım. Listeler açıklanınca bir de baktım ki en sondayım. Şimdi bırakıp gitsem, ‘tek derdi milletvekili seçilmekmiş’ diyecekler. Oysa listenin başındaki isimlere bir bakın, hangisi parti için ne yapmış, anlamak mümkün değil. Gitsem bi türlü, kalsam bi türlü. En ufak bir şevkim kalmadı ama kendime olan saygım nedeniyle seçim sonuçlanana kadar mecbur çalışacağım.”

Partilerin hemen hepsinde kadınların karşılaştığı tablo bu. Ve her seçimde aynı şey oluyor, her seçimde kadınlara “başka çaremiz  yoktu ama sonraki seçimde vallahi söz” denilerek  -Mayıs seçimlerinde esameleri bile okunmadan CHP’nin 39 sandalyesinin başka partilere dağıtılması örneğinde olduğu gibi- n’olur vazgeçmeyin ve çalışın deniliyor.

31 Mart’ta bu tablo değişir mi?

CHP değişecek diyor. Genel Başkanı Özgür Özel, garanti pozisyonların erkeklere dağıtılmayacağının sözünü veriyor, “fermuar sistemi uygulayacağız” diyor, hatta önlerine gelen iki adaydan biri kadınsa tercihlerinin kadından yana olacağını söylüyor. 

Farkındalar mı bilmem ama başta EŞİK Platformu olmak üzere tüm kadın kuruluşları bu sözleri dikkatle dinliyor ve attıkları her adımı takip ediyor.

Ama şimdiden hayal kırıklığı yaşadıklarını da söylemek gerekli. Çünkü kulağa hoş gelen bu cümlelerin ardından CHP’nin 6 Büyükşehir ve il belediye başkanı ile 227 seçim çevresinde ilan ettiği listeye bakan kadınlar oturup tek tek saydı ve 233 kişi arasında sadece 12 kadın aday bulabildi. Bu kadınların kaçının seçilecek yerden aday gösterildikleri de ayrı bir konu tabi.

Yine de henüz bitmedi.

Asıl önemli olan 31 Mart’ta kadın belediye başkanlarının sayısının, toplumdaki özgül ağırlıkları ile örtüşüp örtüşmeyeceği? 

Öyle ya!

Tüm siyasi partiler “kadına en çok yer veren biziz” diyerek koro halinde kadına ne kadar önem verdiklerini anlatmaya çalışsa da tablo ortada; Kadına seçme ve seçilme hakkı verildiği günden bu yana 93 yıl geçti ve 93 yılda sadece 150 kadın belediye başkanı seçilebildi.

Dile kolay tam 93 yıl.

ve sadece 150 kadın belediye başkanı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.