Hıdır Göktaş yazdı: Ülkeyi yö-ne-te-mi-yor-lar!!!

Bu haftanın yazısı konusunda kafa yorarken “Kalabalığa ait olmak, ya da…” başlığını kafamda evirip, çeviriyordum. Yazının içinde AKP’nin 23. kuruluş yıldönümü, kalabalıkların biat etmesi, yurttaşlık bilinci konuları ayrıca Şerafettin Can Atalay’ın durumu da olacaktı. 

O nedenle TBMM’nin bugünkü olağanüstü toplantısını ve Atalay hakkında verilen Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının uygulanıp uygulanmayacağını bekliyordum ve oradaki gelişmelere göre yazı şekillenecekti. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, meclis oturumunu yönetme görevini sıradaki Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca’ya değil de AKP’li Bekir Bozdağ’a vermesi gidişatın ne olacağı konusunda bir işaret verdi. İşaret verdi diyorum, olağanüstü toplantı çağrısı yapılınca MHP anında oturumu Bekir Bozdağ’ın yönetilmesi “talimatını” vermişti. Karaca’nın yönetiminde AYM kararının okutulması ihtimal dahilindeyken, Bozdağ’ın -ki Bozdağ Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hüküm kararının okutulması sırasında da oturumu yönettiğimi buraya not düşeyim- yönetiminde olağanüstü toplantının başlaması sorunun başlangıcını oluşturdu. 

Bozdağ’ın oturumu yönetmesi talimatı veren MHP’den bir kişi dahi tüm oturum süresince genel kurul salonuna gelmedi, onu da not düşmekte fayda var. Normalde grup başkanvekilleri bulunur ve olası duruma göre grubunu yönlendirir ve buna bile tenezzül etmediler.

Genel görüşmeye henüz geçilmeden, Bozdağ’ın oturumu yönetip, yönetemeyeceği konusunda usul tartışması açılmışken ve TİP Milletvekili Ahmet Şık konuşurken AKP’li Alpay Özalan’ın Şık’a saldırması, vurması ve itip yere düşürmesi ortalığı karıştırdı. Saldırı sonrası yaşanan arbedede milletvekilleri yaralandı. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in kaşı aldığı darbe sonucunda açıldı ve genel kurul başkanlık kürsüsünün önündeki beyaz mermer basamaklara, TBMM Genel Kurul salonuna kan bulaştı. Kanlar ise hemen genel kurul görevlisi kavaslar tarafından anında bezlerle silindi ama oradaki kan lekeleri ebediyen kalacak.

Suçüstü hali

Burada uygulanacak işlem ne olacak? Bu konu çok farklı boyutlarıyla tartışılacak. İdare amiri olan ve genel kurulda çıkacak olası tartışmaları yatıştırmakla görevli Alpay Özalan’ın saldırıda bulunması bir suçüstü hali olarak değerlendirilebilir mi? Milletvekilleri suçüstü hali dışında sorgulanamıyor, tutuklanamıyor ve yargılanamıyor. Milletvekilinin çalışmasını engelleyecek davranışta bulunmak suçüstü halini oluşturmaktadır ve Alpay Özalan hakkında da bu kural uygulanmalı ve savcılık iradi olarak derhal işleme başlamalıdır.

Bu tabii ki benim görüşüm, ben bu yazıyı yazarken oturuma defalarca ara verildi ve bir karar verilmeye çalışıldı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da bu ara sırasında grup başkanvekilleri ile görüşmelere başkanlık etti. Saatler sonra başlayan oturumu bu kez Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yönetti. Burada Ahmet Şık’a ve Alpay Özalan’a “kınama” cezası verildi. Her iki milletvekiline aynı cezanın verilmesi, saldırıya uğrayan ile saldıranın aynı kefeye konulması adil bir uygulama değil. Kaldı ki, saldırının taammüden yapıldığı tüm açıklığıyla ortadayken.

Politikada güç, ahlaktan üstün gelir!

AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesi ve 22 yıldır da ülkeyi yönetmesi üzerine çok şey söylenebilir. Geçtiğimiz çarşamba AKP kuruluşunun 23. yılını kutladı. İktidarının başlangıcında farklı ittifaklarla konumunu sağlama alan AKP, 2010 referandumundan sonra farklı bir yol izlemeye ve elde ettiği gücü sürekli iktidarda kalmak için kullanmaya başladı. İktidarı paylaştıkları grupla paylaşım kavgası çıkınca 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşandı ve o andan sonra yanına MHP desteğini de alan AKP artık ülkede mutlak güç olarak varlığını sürdürmeye başladı. Anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemi diye adlandırılan ve ne olduğu henüz anlaşılamamış yönetim sistemiyle ülke tek adam ve onun destekçisinin yönlendirmesiyle yönetilir hale geldi.

Bu güç zehirlenmesi en yukarıdan aşağıya doğru sirayet etmeye başlarken hak-hukuk yok sayılmaya başlandı. Kararları yasama organı (Meclis) dahil herkesi bağlaması gereken AYM kararları uygulanmazken, cumhurbaşkanlığında bir bürokrat olanların söylediği sözler mahkeme kararının üstünde tutulur oldu. Can Atalay örneği bu durumun en görünür hali, onun dışında da bir çok konuda yargı kararları, Anayasa’nın 90. maddesi gereğince uyulması gereken uluslararası mahkemelerin verdiği kararlara uymama, insanları siyasi nedenlerle cezaevinde tutma, uzun tutukluluğu bir ceza olarak uygulama, siyasi rakiplerinin bu yöntemlerle bertaraf etme son dönemlerin genel uygulaması halini aldı.

Bu bölümün ara başlığını bu nedenle yazdım. Güç, hukuktan, kurallardan ve ahlaktan üstün hale geldi. “Haklıyım, çünkü güçlüyüm” ya da “güçlüyüm o halde haklıyım”, AKP iktidarının şiarı haline geldi. 

Yumuşama mı demiştiniz, normalleşme mi?!

14 Mayıs 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yaşananların kokusu çıkmaya başladı. O seçimler sonrasında bir umutsuzluk hakim olmaya başladı ülkeye. CHP’de genel başkanlık değişimi ve yerel seçimlerde “ittifak” sağlanamamasına rağmen CHP’nin sağladığı başarı bir anda umutların yeniden yeşermesine yol açtı.

Birinci parti olmanın verdiği hazla CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan’a görüşme çağrısı yaptı. Karşılıklı olarak görüşme gerçekleşti. Görüşme sonrasında “yumuşama”“normalleşme” mi tartışmaları yapıldı. Özel’in bu tavrı, “yenilen, yere düşen Erdoğan’a ayağa kalkması için el uzatma” olarak da yorumlandı.

Özel-Erdoğan arasında gerçekleşen iki görüşmeden fazla zaman geçmeden Erdoğan’ın dili ve üslubu eski haline döndü. Erdoğan başından beri çatışma ve ayrışmadan besleniyor, iktidarını bunun üzerine kurmuş durumda. Uzlaşma, yumuşama, barış gibi kavramlar Erdoğan’ın işine gelmez. O zaman ekonomik çöküntü, tarımın-hayvancılığın geldiği durum, uluslararası politikada iç politikada yaşanan çöküntüler görünür olacak. Bu görünürlük Erdoğan’ın eşine gelmeyen ve istemeyeceği bir husus.

Artık yönetmekte zorlanıyorlar

Zor gücüyle iktidar süresi uzatılabilir ama bunu sonsuza dek sürdürmek ne yazık ki mümkün değil. Erdoğan ve AKP de bunun farkında ama bir uzlaşı ortamı gelinen noktada ne yazık ki mümkün görünmüyor. Meclis genel kurul salonunda yaşananlar da bunun en açık ve son örneği.

Erdoğan ve AKP iktidarı artık ilk seçimde yenilmeli ve ülke sağlıklı bir yönetim şekli arayışına dönmeli. Erdoğan ve AKP iktidarı artık ilk seçimde yenilmeli, çünkü yaratmaya çalıştığı gelecek tarihin bir parçası olmamalı; bu Türkiye’nin hayrına olmaz. Asıl yumuşama ve normalleşme ondan sonra başlayacak.

AKP 23 yılını kutladı demiştim. AKP her zaman ardını kalabalıklara dayadı. Kalabalığı, karar vermekten çok kendi için verilen kararlara uyan topluluk olarak nitelesem yanlış bir şey demiş olmam herhalde. Kalabalık olmak, kalabalık arasında kaybolmak, hiçbir şey olmadan kalabalık içinde olmak konforlu, koruyucu bir alan yaratırken, ait olma duygusuyla çıkar elde etme bakımından da verimli bir alandır.  Kalabalıkta korkularından da arınırsın, kalabalık olmak bir güç sağlar ve bu gücü başkalarını baskılamak, tehdit etmek, sindirmek için de kullanmak mümkün. Ahmet Şık’a saldırı olayında da Alpay Özalan’ın durumu tam da budur. Vurduktan sonra tekrar kalabalığın içine kaçması da, konforlu alanına sığınmaktır. Tek başına bir vasfı olmayan kişi bir anda kendi güruhu içinde “kahraman!” olabiliyor. 

Son söz

Bir mahkum elinde anahtar varken kapıyı açıp çıkmıyorsa, gönüllü olarak tutsaklığı seçmiş demektir. 22 yıllık AKP iktidarının ülkemizi getirdiği nokta bu. Bir çok kişi elinde tutsaklıktan kurtulacağı anahtara sahipken, gönüllü tutsaklığı seçiyor. Anahtar aklımız, bu yönetime dur demenin yolu bizden geçiyor. Artık gönüllü tutsaklığımıza yeter demenin zamanı gelmedi mi?


Şerafettin Atalay’dan, Şerafettin Can Atalay’a

Can Atalay’ın ilk adı olan “Şerafettin”in nereden geldiğine bakmak önemli. Türkiye İşçi Partisi (TİP) 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ile parlamentoda temsil edilme hakkını kazanmış ve ilk kez bir sosyalist parti mecliste yer almıştır. 1965 seçimleri sırasında Şerafettin Atalay, TİP Amasya il başkanıdır ve TİP ülke genelindeki oy ortalamasının iki katı oy almıştır Amasya’da. Bu durum birilerini rahatsız eder ve Şerafettin Atalay’a 1969 yılında bombalı suikast düzenlenir ancak Atalay kurtulur. 1970’te bir girişimi daha olur ve onda da başarısız olur Atalay’ı ortadan kaldırmak isteyenler. 27 Ocak 1971 tarihinde ise bu kez evinin önünde saldırıya uğrar ve öldürülür. İki kişi yakalansa da olay bugüne kadar tam olarak aydınlığa kavuşturulmamıştır. 

Şerafettin Atalay’ın kardeşi Mustafa Atalay, 24 Mart 1976’da doğan oğluna ilk ad olarak öldürülen kardeşinin adını verir. Amcasının adını taşıyan Can Atalay amcasının öldürülmesinden 62 yıl sonra amcasının il başkanı olduğu partiden, TİP’ten milletvekili seçildi. Seçildi ama milletvekilliği yapması yasal olmayan girişimlerle engelleniyor. Devletin girift çarkları Atalay’ların siyaset sahnesinde yer almasını istemiyor.


Tarık Ziya Ekinci

Tarık Ziya Ekinci 98 yaşında öldü. Ölüm haberini İstanbul Tabip Odası’nın açıklamasının sosyal medyada yer alması üzerine gördüm. Tarık Ziya Ekinci’nin Can Atalay konusuyla dolaylı da olsa bir bağı var. Ekinci 1965’de TİP’i parlamentoda temsil etmeye hak kazanan 15 milletvekilinden biriydi. Can Atalay ise bundan 58 yıl sonra TİP’ten milletvekili seçildi. Ekinci’nin ölümüyle o 15 milletvekilinden bir kişi kaldı hayatta, 97 yaşındaki Yusuf Ziya Bahadınlı. 

Tarık beyle ilk kez Diyarbakır 7. Kolordu karargâhı içinde bulunan gözetim yerinde karşılaşmıştık. Biz beş arkadaş Urfa’daki sorgu tamamlanınca buraya getirilmiş savcılığa çıkarılmayı bekliyorduk. Tarık bey ve yanılmıyorsam il milli eğitim müdürü birlikte buraya getirilmişti. Bizim ekibin benim dışımda kalanları öğretmen olunca hemen bağ kurulmuştu. Bir hafta kadar aynı yerde kalmıştık. Tutuklanınca Diyarbakır Cezaevi 3. Koğuşa koyulmuştuk ve kısa süre sonra Tarık beyi de 3. Koğuşa getirdiler. Sanırım üç ay kadar kaldı sonra aldılar ama tahliye mi olmuştu, başka koğuşa mı götürdüler, bilemedik. Yıllar sonra, gazeteci olunca bağlantı kurmuş ve konuşmuştuk, çok sık olmasa da konuşurduk. Çok saygın, entelektüel bir insandı… Anısı önünde saygıyla eğiliyorum…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.