Hizbullah’a yönelik son telsiz ve çağrı cihazı saldırısı ve İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine düzenlediği hava saldırıları, İsrail ve Hizbullah arasındaki 42 yıllık çatışmanın son halkası oldu. On binlerce can alan bu uzun soluklu düşmanlığın kökleri, İsrail’in 1982’deki Lübnan işgaline dayanıyor.
Hizbullah-İsrail çatışması, 42 yılı aşkın süredir bölgede istikrarsızlığın ana kaynaklarından biri olmaya devam ediyor. Binlerce sivilin ölümüne neden olan bu uzun soluklu düşmanlık, Ortadoğu’nun en karmaşık ve çözümsüz sorunlarından biri olarak görülüyor.
İsrail’in Hizbullah hedeflerine yönelik son telsiz ve çağrı cihazı saldırısı, iki taraf arasındaki uzun süreli çatışmanın yeni bir evresini başlattı. Telsiz ve çağrı cihazı patlamalarında Lübnan ve Suriye’de 4 binden fazla kişinin yaralanırken ve en az 49 kişinin ölümüne sebep oldu. Hemen ardından İsrail’in Lübnan’daki şiddetli hava saldırılarında aralarında üst düzey örgüt komutanlarının da olduğu 600 kişi öldü.
Bu yeni saldırı dalgaları, taraflar arasındaki gerilimi yeniden bir topyekûn savaşa evirebilir.
Peki Hizbullah-İsrail çatışması nasıl başladı?
Savaşın eşiğine gelen İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın kronolojisi:
1982: Lübnan işgali ve Hizbullah’ın doğuşu
İsrail-Hizbullah çatışmasının temelleri, İsrail’in 1982 Haziran’ında Lübnan’ı işgal etmesiyle atıldı.
İsrail, o tarihlerde Bekaa Vadisi’ni üs olarak kullanan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) saldırılarına karşılık olarak Lübnan’a girdi. Batı Beyrut’a kadar ilerleyen İsrail ordusu, FKÖ’yü kuşattı.
Bu işgal sırasında, FKÖ karşıtı bazı paramiliter Lübnanlı sağ gruplar İsrail ordusuyla koordineli olarak Sabra ve Şatila’da 2 bin ile 3 bin 500 arasında Filistinli mülteci ve Lübnanlı sivili katletti.
İşgale karşı direniş amacıyla ve dini referanslarla kurulan Hizbullah, İran’ın desteğiyle hızla güçlendi. Örgüt, Bekaa Vadisi ve Beyrut’un güney banliyölerindeki Şii nüfustan destek aldı.
1983: İlk büyük saldırılar
Hizbullah, 23 Ekim 1983’te Beyrut’taki ABD ve Fransız barış gücü askerlerine yönelik saldırılarla adını duyurdu. Bu saldırılarda 300’den fazla asker yaşamını yitirdi. Saldırıyı İslami Cihat örgütü üstlendi, ancak bu örgütün Hizbullah’ın bir paravan örgütü olduğuna inanılıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
1985: İsrail’in geri çekilmesi
Hizbullah’ın artan gücü, İsrail’i 1985’te Litani Nehri’ne kadar geri çekilmeye zorladı. İsrail, Lübnan-İsrail sınırı boyunca “güvenlik bölgesi” ilan etti. Bu bölge, İsrail’in 2000 yılındaki çekilmesine kadar İsrail yanlısı Güney Lübnan Ordusu tarafından kontrol edildi.
1992: Hizbullah’ın siyasallaşması
Hizbullah, 1992’de Lübnan siyasetine girdi ve parlamentoda sekiz sandalye kazandı. Örgüt, zaman içinde siyasi gücünü artırdı. Bugün örgütün ve müttefiklerinin 62 sandalyesi bulunuyor.
1993: Yedi Gün Savaşı
Temmuz 1993’te İsrail, “Hesap Sorma Operasyonu” adını verdiği bir saldırı başlattı. Lübnan’da Yedi Gün Savaşı olarak bilinen bu çatışmada 118 Lübnanlı sivil öldü, 500’ü yaralandı. Binlerce bina yıkıldı.
1996: Nisan Saldırıları ve Kana katliamı
11 Nisan 1996’da İsrail, “Gazap Üzümleri Operasyonu” adı altında 17 günlük bir saldırı başlattı. 18 Nisan’da İsrail, Kana köyü yakınlarındaki bir BM üssünü vurdu. Saldırıda 106 sivil hayatını kaybetti, 37’si çocuktu. Yaklaşık 116 kişi yaralandı.
2006: Temmuz Savaşı
2006’da Hizbullah’ın üç İsrail askerini öldürüp ikisini kaçırmasıyla başlayan Temmuz Savaşı, 34 gün sürdü. Savaşta yaklaşık bin 200 Lübnanlı ve 158 İsrailli öldü. Lübnan’da 4 bin 400 kişi yaralandı. Ölenlerin çoğu sivildi.
2009: Hizbullah’ın yeni manifestosu
Hizbullah, 2009’da paradigmasını güncelledi. Örgüt, İsrail’e karşı tutumunu korurken, Lübnan’daki demokratik sisteme entegre olmaya yönelik taahhütlerde bulundu.
2012: Hizbullah Suriye iç savaşına katılıyor
Örgüt, 2012’de Suriye iç savaşına Şam yönetimini desteklemek için girdi. Bu hamle, örgütün savaş deneyimini artırırken, başta körfez ülkeleri olmak üzere Arap dünyasındaki desteğini azalttı.
İsrail Suriye iç savaşında Esad karşıtı bir tutum sergiledi ve muhalifleri destekledi.
2023-2024: Gazze savaşı ve tırmanan gerilim
Hizbullah, 2023 Ekim’inde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşılık olarak roket saldırısı başlattı. 7 Ekim’den bugüne taraflar arasında süren çatışmalarda 566 Lübnanlı öldü, 97 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
İsrail’de ise 60 bin kişi sınır bölgesinden tahliye edildi.
2024 Temmuz’unda İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde 12 Suriyeli çocuğun öldürülmesi, gerginliği tırmandırdı.
İsrail, bu olayı gerekçe göstererek örgütün komutanı Fuad Şükrü’yü suikastle öldürdü.
17 Eylül 2024: Telsiz ve çağrı cihazı saldırısı
İsrail’in Hizbullah hedeflerine yönelik telsiz ve çağrı cihazı saldırılarında 4 binden fazla kişi yaralandı, en az 49 kişi öldü. Örgüt, İsrail’i sorumlu tuttu ve misilleme sözü verdi.
21 Eylül 2024’e geldiğimizde ise İsrail Lübnan’daki Hizbullah noktalarına hava saldırıları düzenlemeye başladı. Bu saldırılar Lübnan’ın 41 kentini hedef alırken 3 günde 750’den fazla insanın ölümüne sebep oldu.
Hizbullah, roket ve İHA’larla karşılık vermeye çalışsa da İsrail’in Demir Kubbe sistemi şu ana kadar bu saldırıları büyük ölçüde püskürttü.
42 yıllık çatışmanın öğrettikleri
İsrail-Hizbullah çatışması, Ortadoğu’nun siyasi haritasını şekillendiren gerilimlerden biri olmaya devam ediyor. 42 yıllık bu gerilim, sadece iki tarafı değil, tüm bölgeyi etkiliyor.
Lübnan’ın istikrarını sarsan, İran-İsrail ilişkilerini geren ve Suriye iç savaşının seyrini değiştiren bu çatışma, uluslararası diplomasinin de en çetin sınavlarından biri.
Birleşmiş Milletler’in arabuluculuk çabaları şimdiye dek sonuç vermedi. Bölge ülkeleri ve küresel güçler arasındaki çıkar çatışmaları, sorunu daha da karmaşık hale getiriyor.
Uzmanlar, kalıcı bir çözüm için Hizbullah’ın silahsızlandırılması, Lübnan’ın egemenliğinin güçlendirilmesi ve İsrail’in işgal politikalarından vazgeçmesi gerektiğini vurguluyor.
Ancak son telsiz saldırısı, barışın hala uzak bir ihtimal olduğunu gösteriyor. Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek bu çatışmanın sona ermesi, bölgesel ve küresel aktörlerin ortak çabasını gerektiriyor.