Tarık Çelenk yazdı: Sadece yoksullar mı demokrasi talep etmez?

Prof. Doğu Ergil, Prof. Ersin Kalaycıoğlu’na atıf yaparak, Marksist sosyologların Türkiye’de “lümpen-proleter” olarak adlandırdığı kent yoksullarının siyasetteki etkisinin giderek arttığına ve bu temele dayalı bir demokrasinin sürdürülebilirliğinin zor olduğuna dair kaygılarını dile getirdi. Ergil, bu sınıfın kendi temsilcilerinden demokrasi, hukuk veya temiz siyaset beklemenin anlamlı olmayacağını vurguladı.

Bu analiz bana da mantıklı geliyor. Zira bu sınıfın kasabalılık ve mesleksizlik gibi özellikleri, siyasete katkı sağlamaktan ziyade devlete bağımlılığı artıran bir etki yaratıyor. İbn Haldun’un, devleti bir geçim ya da zenginleşme kaynağı olarak gören anlayışını temel alırsak, bu sınıfın İslamcılık ve Milliyetçilik temalarını bu çerçevede yorumlaması da anlaşılabilir. Bu kesim, devlete katkıda bulunmaksızın yönetimden kamusal faydalar talep etme eğilimindedir. Sol siyasetin başaramadığı altyapı yatırımları ve kaynak aktarımını sağ siyaset sağladığında ise, bu mahalleli kitle bunu yolsuzluk olarak görmemektedir.

Ersin Hoca, Türkiye’de güçlü bir orta sınıf bulunmadığını, aksine geniş bir istihdam dışı kent yoksulları tabakasının var olduğunu savunuyor ve şöyle diyor: “Orta sınıfın neyin ortasında olduğu belli değil. O konumda sadece profesyonel mesleği olan bir katman (stratum) var; o kadar. Bu kategori geniş bir yelpazeyi kapsayan ve çok karmaşık bir kitle. Kültürel olarak amorf bir yapıdalar. Bu gruba orta sınıf (burjuvazi) demek abartı olur. Gerçek orta sınıfın talebi özgürlük, haklar ve hukuk devletidir.”

Bu tanım, seküler, beyaz yakalı ve liberal orta sınıfı anlatmak için uygun olsa da, Türkiye’deki muhafazakâr orta sınıf gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Örneğin, belediye seçimlerinde mevcut iktidara karşı çıkabilen bu kesim, genel seçimlerde ise Erdoğan liderliğine güven verici bulabiliyor. Anadolu’da aile şirketleri aracılığıyla ihracat yapan, devlete bağımlı olmayan KOBİ ve OBİ sahipleri, muhafazakâr orta sınıfın belirgin örneklerindendir. Büyük şehirlerde ise ticaretle zenginleşen ve devlete bağlı olmadan varlığını sürdüren, geçmişe ve geleneklere bağlı bir sınıf da bu gruba dahil edilebilir.

Muhafazakâr orta sınıf, seküler orta sınıftan entelektüel, sanatsal ve estetik ilgi alanlarının eksikliğiyle ayrılmaktadır. Bu durum, köylü teolojik doktrininin etkisiyle, kültür ve sanatı gereksiz görme eğilimine yol açmaktadır. “Ya haz al, ya da öteki dünyaya yatırım yap” mantığıyla, kültür ve sanata ilgisiz kalmaktadır. Ancak, eğer orta sınıfı, kendi ayakları üzerinde durabilen ve zenginliğini bir gelenek seviyesine yükseltebilen bir grup olarak tanımlarsak, muhafazakâr bir Türkiye orta sınıfı mevcuttur. Ancak, bu sınıfın temel görgü eksikliği, zenginliğin kent kültürü içinde değil, tarımsal bir geçmişten gelmesi ve kültürel dış merak eksikliğiyle ilişkilidir.

Bu yazı, Türkiye’de yeterli bir seküler-muhafazakâr orta sınıf olup olmadığını tartışmaktan ziyade, bu orta sınıf bileşenlerinin onarıcı bir adalet anlayışına, cezalandırmadan çok anlamaya dayalı bir hukuk sistemine ve hesap verebilir bir düzene ne kadar talip olduklarını sorgulamaktadır. Türkiye’de adalet ve demokrasiyi sadece kent yoksulları değil, orta sınıflar da bir ihtiyaç olarak görmeyebilir. Bu sınıfın büyük kısmını mahalleli muhafazakârlar oluştururken, seküler, ulusalcı ve burjuva özelliklerine sahip gruplar da mevcuttur.

Önceden, mahalleli dindar zenginlerin veya orta sınıfın post-emperyal yıkım ya da Kemalist travmalardan kaynaklanan içgüdüsel kaygılarının belirleyiciliğinden bahsetmiştik. Seküler orta sınıfın Sevr travması da bu kaygıları pekiştirmektedir ve iki grup, çoğu zaman korkularını ortak bir üst kimlik altında birleştirmektedir. Ortak güdülerin rasyonel siyasete yer bırakmadığı bu durumda, otoriter popülizm, birçokları için güvenilir bir seçenek olarak görülmekte ve bu tercihleri rahatça benimsemektedirler. Ayrıca, siyasi tercihini rekabetçi otoriter popülizmden yana kullanan bu sınıf, gelir kaybı endişesi taşımadığından, bu tercihlerinde daha rahat davranmakta ve kaygı güdülerini öne çıkarmaktadır.

Otoriter popülizm, sadece yoksul mahalleleri değil, orta sınıfın belirli kesimlerini de içine alan geniş bir tabana sahiptir. Siyaseti yapanlar bunu gözden kaçırmamalıdır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.