Mümtaz’er Türköne yazdı: “Yeni Osmanlı” masalı

Cehaletten beslenen kibrin hayali.

Cehalet, çünkü bu masala inananlar Osmanlı tarihi hakkında ansiklopedik düzeyde bile bilgi sahibi değiller. Hayal ürünü bir kibir, çünkü referanslarından büyüklük veya haşmet çıkmıyor.

Ben, Osmanlı’nın varisiyim. Ayrıca arşiv vesikalarına kadar 19. asrın hemen hemen bütün yerli – yabancı kaynaklarına vakıf bir uzmanım. Bu mirasın bana kazandırdığı çok kıymetli vasıfların bilincine de sahibim. Bilgi, tecrübe ve gelenek; en önemlisi de zor bir coğrafyaya kök salmanın ve kalıcı olmanın ve bu uğurda geçilen zorlu badirelerin farkındayım.

Başka pencerelerden bakanlar da var. Devlet olmak zor iş; kırıp-döktüğünüz bir sürü şey var. Çoğu trajedi yerli halkların hafızasında yaşıyor. Suriye’yi terk etmeden önce meşhur Bahriye Nazırımız Cemal Paşa’nın ipe dizdiği bölgenin önde gelen toplum ve siyaset önderleri gibi.

Osmanlı İmparatorluğu, 1768’de Rusya ile girdiği uzun savaştan, bu savaşı bitirmek için imzalamak zorunda kaldığı, ilk defa bir Müslüman toprağını, yani Kırım’ı terk ettiği 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan ve ödediği yüklü savaş tazminatından sonra kendini bir daha toparlayamadı.

Avrupa devletleri merkezileşip güçlenirken Osmanlı iltizam sistemi yüzünden palazlanan derebeylerinin insafına halkını teslim etmek zorunda kaldı. 1833’te Mısır valisi Kavalalı’nın isyanı ve Kütahya’ya kadar gelişi ile Osmanlı Devleti Avrupa’nın “Hasta Adam”ı oldu, dağılması ve yıkılması Avrupa güç dengesini yerle bir edeceği için Düvel-i Muazzama’nın inayeti ile zayıf ve müdahalelere açık bir devlet olarak yaşamasına izin verildi.

1853-56’da İngiltere ve Fransa ile birlikte Ruslara karşı girdiğimiz Kırım Savaşı bu denge içinde bir miktar nefes almamıza imkân verdi. Ancak bu savaşla birlikte başlayan dış borçların taksitlerini bile ödeyemez hale gelince, Düyûn-u Umumiye adında devlet içinde yabancı bir devletle (bazı inhisarları işleten bu kurumun istihdam ettiği memur sayısı devlet memurlarına yaklaşmıştı) cumhuriyete kadar egemenliğini paylaşmak zorunda kaldı.

Hakkını yemeyelim: Osmanlı İmparatorluğu son asrında umut ile umutsuzluk arasında çırpınırken önemli işler başardı. Tanzimat dönemi ve topyekûn modernleşme çabaları doğrudan devleti ayakta tutmak içindi ve Mustafa Reşit Paşa gibi ehil devlet adamları eliyle kısmen başarılı da oldu. Hatta cumhuriyet onların diktiği fidanların meyveleri ile beslendi. Ne var ki imparatorluklar çağı sona ermişti ve dünya ulus devletler nizamına sancılar içinde girmekteydi. Tanzimat aydınları hayatta kalmak ve devletlerini yaşatmak için “bila tefrik-i cin ü mezhep ittihad-ı anasır ve imtizac-ı akvam” politikalarıyla İttihad-ı Osmanî (Osmanlıcılık) adıyla, imparatorluğu bir ulus devlete dönüştürme teşebbüsünde bulundu. Osmanlıcılık, farklı dil ve dinlere mensup imparatorluk halklarından patriotism denilen, coğrafya (vatan) esasına dayalı tek bir millet yaratmak ve böylece ulus devlete dönüşmek fikrinin adıydı. Bu uğurda çok çaba harcandı. Osmanlı İmparatorluğu sona erene kadar devletin resmî ideolojisi Osmanlıcılık olmuştur. Onların hayallerini süsleyen çağa uygun ulus – devlet formunu Cumhuriyet, bu sefer Türklük ekseninde, safralarından kurtulduğu için bir hamlede başardı.

Arap Baharı’nda keşfedilen, bugün Suriye vesilesiyle tekrar kabaran Yeni Osmanlı hayalinin arkasında, kabaca trajedi kıvamında bu hikâye yer alıyor. Tarihi bir film gibi geri sardırıp, sonra aynı kalıpla tekrar yaşayamazsınız. Osmanlıcılık bir imparatorluk ideolojisidir. Yüzyıllar boyu yönettiğiniz, bu tarih boyunca fırsatını buldukça ayaklanan ve o ayaklanmaları bastırmak için güç kullandığınız ve geride bir yığın acı hatıra bıraktığınız halklar neden tekrar aynı statüye rıza göstersin? Üstelik imparatorluk düzeni, farklı milletlerin ve inançların muhtariyeti esasına dayanır. Özyönetim, özerklik ve federalizm gibi, ulus ile devletin özdeşliğine dayalı yapınızdan vazgeçeceğiniz bir devlet düzenine razı mısınız?

Osmanlıcılık, içi kof bir kibir arayışından başka bir şey değil ve gerçekten cehaletle malul. Ne olduğunu bilse, kimse böyle bir özleme meyletmez. Bu özlemle, tam da Arap Baharı günlerinde lise müfredatına kallavi Osmanlıca dersleri konmuştu. Yeni nesil bu derslerden geçerek hayata atıldı. Peki hiç Osmanlıca bilen bir gence rastladınız mı? Emekle kazanılan cehalet daha yıpratıcı oluyor. “Gençler Osmanlıca öğrensin” diyenler ve bu işe karar verenler Osmanlıca bilmiyordu. Bilseler böyle bir ders koydurmazlardı. Suriye’deki gelişmeler üzerine Osmanlıcılık adı verilen temcit pilavını ısıtanlar ve hevesleri kabaranlar da Osmanlı’nın bugünün dünyasında neye karşılık geldiğini bilmiyorlar. Avusturya’nın Habsburg İmparatorluğu’na özlemle, Macaristan, Hırvatistan, Çekya, Slovakya gibi devletler üzerinde bir üstünlük sağlamaya çalıştığını düşünün. Çar’ın yönettiği Rus İmparatorluğu’nda bugün bağımsız olan bir düzine ülkenin yanında Ukrayna diye bir devlet mi vardı?

Türkiye, Suriye’de devirdiği statüko ile bölge halklarının özlemini duyduğu barışı tesis etmek için büyük bir fırsat yakaladı. “Osmanlı Barışı” tabiri, peşinen bu fırsatın harcanması demek. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir ulus-devlet olarak, komşularıyla eşit ve onurlu ilişkilere dayalı, onların egemenlik haklarına saygılı bir devlet sıfatıyla “Pax Turcia”yı tesis edebilir; Osmanlı barışını değil. Böyle bir düzeni kuran ve garantisi olan bir devlet sıfatıyla zaten bölgenin tek patronu ve olmazsa olmazı haline gelecektir. Caydırıcı gücün ahlakî üstünlükle meczolmuş olağanüstü hegemonyasını tasavvur edin.

Vatandaşlık yerine tebaiyeti ve yakın geçmişin acı hatıralarını hatırlatan Yeni Osmanlı penceresini açtığınız zaman karşınıza bir asır önce örülüp tamamlanan tuğladan örme bir duvar çıkar.

Bu yazıyı çiçeği burnunda Şam Büyükelçimiz Köroğlu’nun, “Osmanlı’ya benzer bir ilişkimiz olacak” sözü üzerine yazdım. İktidar kanadından Osmanlı hayalini depreştiren başka beyanatlar da var.

Külliyen yanlış.

Bu kısır ve tüketici Osmanlı hayalinden bir an önce vazgeçin. Bırakın atalarımız mezarlarında rahat uyusun. Biz de zamana ve şartlara uygun yeni formüller arayalım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.