Mümtaz’er Türköne yazdı: Kürtlerin kaderi kime bağlı?

İmralı’dan gelen açıklamaların ayrıntıları, her şeyin yolunda gittiğini gösteriyor. Devlet, iradesini ve tavrını ortaya koydu. Öcalan’ın barış ve kardeşlik mesajları ile mukavele tamamlandı, “silahları bırakma” çağrısı yapmayı da açıkça üstleniyor. TBMM’nin çözüm yeri olması, pazarlıkların kapalı kapılar arkasında yürütme sürecinin tamamlandığını, artık her şeyin olgunlaştığı şekilde halka açık ilerleyeceğini gösteriyor. 

Dil ve üslup çok önemli. Bahçeli’nin vurguladığı Türk-Kürt kardeşliği ile İmralı’dan gelen mesaj aynı. Çok ince elenmiş ve sık dokunmuş, dikkatli ve özenli bir sürecin işaret fişeği artık atılmış oldu.

Hayırlı olsun.

Öcalan’ın adres gösterdiği diğer siyasî taraflar, yani muhalefet sürece katkıda bulunacak mı?

22 Ekim’de Bahçeli’nin Türkiye’yi soktuğu şok havuzundan bu yana iki aydan uzun zaman geçti. Umulur ki, eski siyasî kalıpların artık işe yaramayacağını anlamış olsunlar.

Öcalan’ın sözlerinin ilk somut sonucunu Suriye’de, Cezire bölgesinde göreceğiz. Hesaplar ve temaslar isabetli ise Türk Ordusu ve SMG, YPG güçlerinin çatışma ihtimalini ortadan kaldıran adımlar atılacak. Bizler de Suriye’de yeniş yönetimin kuracağı statüye dair en güçlü adımın, İmralı’da Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın Öcalan’la görüşmesinde atıldığını anlamış olacağız.

Şam çok rahatlamış olacak.

Mucizevî uyum

Bu seferki hayallere, umutlara, iyi dileklere, toplumdan gelen inisiyatiflere, esen rüzgâra, yağan yağmura değil, doğrudan reel-politiğe göre şekilleniyor. Bu yüzden “ne olacak?” veya “neler olabilir?” sorularının cevabı da Olimpos’ta, biz fanilerin kaderi ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan tanrılara, yani devlet gücünü kullananların iki dudağının arasında. Suriye’deki yeni durum ile aktörler de dinamikler de zaten kontrol altındaydı. Kısaca Çözüm Süreci’nin ipi, sağlam bir kazığa bağlanmış, hesaplar inceden inceye yapılmış, plan tıkır tıkır işliyor.

Suriye’de Cezire bölgesinde PYD/YPG güçleri Türkiye’nin askerî operasyonunu tedirgin bir şekilde beklerken, Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın İmralı’da Öcalan’ı ziyaretinin zamanlaması bu planın küçük ayrıntılarından biriydi. Mazlum Abdi, silahlı yabancı güçleri yani PKK’yı bölgeden çıkartmak, Şam ile uzlaşmak dahil her türlü pazarlığa açık. Cemil Bayık bile, silahlı militanların bölgeden ayrılacağını açıklamıştı. Öbür taraftan Öcalan bütün ağırlığıyla yeniden devrede.  

Taraflar ve olaylar arasında şaşırtıcı bir uyum var.

Ankara çözümü

“Eğer gerçek ve köklü bir çözüm arayışında samimiysek, bu çözümü dışarıda değil Türkler ile Kürtlerin ortak geçmişinde ve geleceği birlikte inşa kararlılığında bulmalıyız. Başka ülkelerin başkentlerinden güç devşirmekten kaçınılmalı.” cümleleri bu sefer Devlet Bahçeli’ye değil, DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’a ait. Baksanıza “dış güçleri” devre dışı bırakan “yerli ve millî” bir plan üzerinde mutabık kalınıyor. Bakırhan, Bahçeli’nin “Ankara Vizyonu”nu alıyor ve bir adım daha ileri götürüyor “Ankara Çözümü” diyerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iradesini esas alıyor. 

Kim bilir daha neler duyacağız ve göreceğiz? 

Size bir ipucu: Abdullah Öcalan için “bebek katili” veya “teröristbaşı” nitelemelerinin yerini, “PKK Lideri” sıfatı aldığı zaman, işlerin yoluna girdiğine ve tam bir uzlaşma ile mesafe alındığına hükmedebilirsiniz. Bakın daha bugünden, “Teröristbaşı” yerine Öcalan’ın açıklamaları, sanki bir şahısmış gibi “İmralı dedi ki” diye veriliyor.

Türklerin ve Kürtlerin farkı

Etnik-milli stereotipler, insanları kategorilere ayırmak için kullanılan basit uydurmalarıdır. Bir Türk ile bir Kürt arasında anadil dışında ne fark bulabilirsiniz? Göçebe-yağmacı, tabiata çok yakın yaşayan iki toplum, aynı coğrafyada İslâmiyet’ten gelen ortak payda ile karşı karşıya gelmişler, kendi içlerindeki kavgalara benzer kavgalar etmişler, Haçlılar gibi ortak düşmanlara karşı birlikte savaşmışlar, kan davası gibi adet ve görenek faslında benzer tepkiler vermişler. İlle de bir genelleme yapacaksak, dört asır önce Anadolu’yu dolaşan Alman Seyyahın vurguladığı gibi, Türklerin karılarından çok korkması dışında Kürtlerden mizaç olarak bir farkları daha var: Kavgadan önceki peşrev faslı Türklerde çok kısa, Kürtlerde ise çok uzun. Ancak “Türk konuşmaz, dövüşür” atasözü, bu sefer bir avantaj sağlamıyor. 

Birileri gevezelik dese de sabırla, uzun uzun konuşmamız ve karşımızdakini dinlememiz lâzım. 

Meselâ devleti konuşmamız lâzım. Dört parçaya ayrılmış Kürt coğrafyasında kafası devlet fikriyle en çok meşgul olanlar Türkiye Kürtleri; çünkü tepelerinde bir devlet modeli var, diğerlerinde ise benzeri yok. Suriye Kürtlerinin devlet dediği Baas iktidarı idi, bugün HTŞ’den nasıl bir devlet düzeni çıkacağını anlamaya çalışıyorlar. Türkiye’de şimdi, Çözüm Sürecinde, kurulu AK Parti-MHP iktidarından, hatta Erdoğan’ın elindeki güçten öte hassas bir makinenin devrede olduğunu görebiliyorsunuz.

Kürtlere emsal teşkil eden Türk Devleti ibaresi yanıltıcı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı’nın, o da Selçuklunun varisi. Halil İnalcık hocanın vurguladığı gibi bu devlet Roma’nın, Sasani bürokrasisinin, Moğol yasalarının ve Türk töresinin bir sentezi olarak vücut bulmuş ve nispeten kendine özgü bir gelenek oluşturmuş. Hatta Türk etnisitesi de diğer Türk devletlerindeki gibi baskın değil. Orta Doğu, hatta Afrika coğrafyasında kurumsal kimliği ve geleneği olan İran dışında başka bir devlet yok. Kürt milliyetçilerinin, bilhassa Türkiyeli olanların hayallerini süsleyen Kürt devleti modeli, bu yüzden tarih dışı. Ayrıca bu devlet meselesi matah bir şey de değil.

Suriye’de, Cezire’de olanlar bu durumun karşılığı

Suriye’de Cezire’de SDG’nin fiili hakimiyetinin bir Kürt devletinin nüvesine dönüşme ihtimali bile yok. Birbirine muhalif iki Kürt bloku, PYD’nin de yer aldığı PYNK ve tam karşısındaki ENKS, Şam’a ortak heyet gönderme konusunda bile bir uzlaşma sağlayamıyor. Sebep, PYD’nin PKK sıfatıyla yok ettiği Kürt politikacı ve gazeteciler. Öbür taraftan ABD Dışişleri Bakanı Blinken Kürtler için hala devrede. Kürtleri çok sevdiği için değil, İsrail adına Kürt kartını elinde tutmak için. 

“Kürtlerin bir devleti olmasın mı?” şeklinde Kürt milliyetçilerinin dilek içeren sorusunun en somut ve gerçekçi karşılığı, uluslararası dengeler içinde “İsrail’in güvenliği için Kürtler sahada tutulmalı” formülünden ibaret. Hangi Kürdün -ve tabii Türkün- midesi bu zakkum aşını sindirebilir?

Kader birliği

Hem Bahçeli’nin açtığı kapı hem de Öcalan’ın verdiği karşılık bir kader birliği vurgusu üzerinden yol alıyor. Eskiden bildiklerinizi unutun. Sadece Türkiye’de değil bölgede bir Türk Kürt ittifakı şekilleniyor. Kime karşı sorusunun iki adresi var: Netenyahu İsrail’i ile İran’a karşı. İsrail üzerinden Yahudilerin birbirine zıt iki Kürt projesi olduğu için orada marj alanı oldukça geniş.

Şimdi başlıktaki soruya gelelim.

Kürtlerin kaderi kime bağlı diye sormuştuk.

Kürtlerin kaderi ne Öcalan’a, ne Bahçeli’ye, ne PYD/YPG’ye ne de Türkiye Cumhuriyeti Devletine bağlı. Kürtlerin kaderi Kürtlere bağlı.

İnisiyatif Kürtlerde. Karar verecek olan onlar.

Onu tamamlayan çok güçlü başka bir şart daha var. Türklerin kaderi de Kürtlere bağlı. 

İnisiyatif Kürtlerde. Karar verecek olan onlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.