Ruşen Çakır, İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, kendisini tehdit eden Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a suikast sonucu öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in vurulduğu yerde cevap vermesini yorumlayarak, Bahçeli’nin çözüm süreci açıklamalarını Ülkücüler arası kavga kızışıyor başlıklı videoda yorumladı. Çakır, “Ülkücülerin kavgasında, faturayı ülkücü olmayanların ödeme ihtimali var. Bu kavga ülkeye zarar vereceğe benziyor. Onlar bu kavgayı ufak sıyrıklarla atlatabilirler ama olan sana bana olur” dedi.
Dervişoğlu, “Sorumlulukları olanlara sorumluluklarını hatırlatmak için buradayım” dedi.
Kendisine yöneltilen saldırıların MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’de PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrının ardından başladığına dikkat çeken Dervişoğlu, “Abdullah Öcalan TBMM’ye gelip konuşacak ona umut hakkı vaat edilecek ama Müsavat Dervişoğlu Ankara’nın sokaklarında gezemeyecek öyle mi? Nasıl bir Türkiye istiyorlar?” diye sordu.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, dünkü (8 Ocak) grup toplantısında yeni çözüm sürecine dair sert açıklamalar yaptı. Süreci “zehir” olarak tarif eden Dervişoğlu, “Hiç kimse Kürt’e ‘Derdin nedir’ diye sormadı” diyerek iktidarın Kürt sorununu kullandığını savundu.
Dervişoğlu, Bahçeli’nin DEM Partililere uzattığı el ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik yaptığı açıklamalarla alevlenen yeni çözüm sürecine dair söylemlerine de tepki göstererek, “Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz” dedi.
Bahçeli: “Barış kapıları sonuna kadar açıldı”
Partisinin grup toplantısında yeni çözüm süreciyle ilgili konuşan MHP lideri, barış kapılarının sonuna kadar açıldığını ve kronik sorunların çözüleceğini söyledi, “Yıkmak kolay, yapmak zordur. Yıkım heveslilerine karnımız toktur. Yeni yüzyıl barışın ve huzurun yüzyılı olacaktır. Yeni yüzyıl terörsüz Türkiye ile perçinlenecektir” dedi. Yeni çözüm süreciyle ilgili konuşan Bahçeli, yeni yüzyılda bozgunculuğun esamesinin dahi okunmayacağını söyledi, ayrışmanın adından asla bahsedilmeyeceğini vurguladı.
Özgür Özel’den iktidara “kırmızı” kart
Ayrıca bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin toplu açılış töreninde, “Seçimi getirene kadar Erdoğan’a kırmızı kartı gösteriyoruz. Onu gördüğünüz yerde ona kırmızı kartı gösterin. Kırmızı kartı çakın alınlarına, getirin sandığı. Bıktık artık sizden. Gidiyorsunuz, halkın iktidarı geliyor. Kırmızı kartı elinizden, cebinizden eksik etmeyin. Bu kart, Türkiye İttifakı’nın bayrağıdır, bu kart halkın iktidarının müjdeleyicidir” dedi.
Videoya buradan ulaşabilirsiniz:
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Salı günü MHP lideri Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasının ardından çalışma odamda yaptığım yayında, ülkücüler arasındaki kavganın kızıştığını söylemiştim, şimdi aldı başını gidiyor. Çok sert çıkışlar var, tehditler var, meydan okumalar var. Müsavat Dervişoğlu’nun bugün yaptığı basın toplantısı ve hemen MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın ona verdiği uzun cevap var. Ama bütün bunlara gelmeden önce bir hususa değinmeme izin verin. Gerçekten bugün Türkiye’nin gündemine saat 16.00’daki Müsavat Dervişoğlu’nun Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde yaptığı basın toplantısından yaklaşık bir saat önce CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yaptığı çıkış damgasını vurdu. Çok garip bir olay, gerçekten garip bir olay. Özgür Özel, Mersin’deki temaslarında dedi ki: “Bugün saat 15.00’te bir sürprizimiz var. Beklenmedik bir şeyin startını vereceğiz.” ‘‘Allah Allah’’ dedik, insanlar tahminlerde bulundular, akıllar yürüttüler, ‘‘Ne olabilir?’’ dendi. Yani şu anda aklıma geleni söylemek istemiyorum çünkü çok komik kaçacak Özgür Özel’in yaptığından sonra. Ben çok çok büyük bir şeyler bekliyordum her zamanki naifliğimle, saflığımla. Bunca yıldır gazetecilik yapıyoruz, hâlâ siyasetçilere… Neyse. Ne yaptı Özgür Özel? Arkadaşlarımız göstersin fotoğrafı: kırmızı kart gösterdi. Neymiş? Hayat pahalılığına karşı Erdoğan’a kırmızı kartmış. Olay bu kadar. Yani büyük sürpriz, büyük sürprizin startı… Bunu söyledikten sonra sosyal medyada “Acaba neler olabilir?” diye konuşuldu ve kırmızı kart çıkınca neler yazılıp çizildiğini anlatmaya gerek yok. Gerçekten çok acayip bir durum diyelim. Ve bugün Hatem Ete ile bir yayın yapacağız, daha doğrusu kaydettik, akşam izleyebileceksiniz. PanoramaTR‘nin son kamuoyu yoklamasında Suriye nedeniyle özellikle AKP’nin tekrar öne geçtiği, Erdoğan’ın beğenilirliğinin arttığı sonucu çıkmış. Aynı şekilde Metropoll Araştırma‘nınkinde de benzer sonuçlar var ve bunlara karşı CHP nasıl bir cevap verecek derken ve sürpriz beklerken kırmızı kartla sürpriz beklentilerine bir kırmızı kart gelmiş oldu. Neyse, çok uzatmayayım. Bunu daha sonra özellikle yarın “Haftaya Bakış”ta Kemal’le herhalde uzun uzun konuşuruz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Şimdi dönelim ülkücüler arasındaki savaşa. ‘‘Ülkücüler arasındaki savaş’’ diyorum, olay gerçekten ciddi. Çünkü zaten bugün Müsavat Dervişoğlu nerede yaptı basın toplantısını? Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde yaptı ve dedi ki: “Adresimi bilmeyebilirler, beni sağda solda aramalarına ihtiyaç bırakmaksızın, onların en iyi bildiği yerde bu basın toplantısını düzenliyorum” dedi. Burada söylediği çok açık. Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in ölümünden doğrudan şimdiki Ülkü Ocakları’nı sorumlu tutuyor. Olay neydi? Şöyle bir sırayla gidelim. Önce Bahçeli’nin salı günkü konuşması var. Bahçeli burada isim vermeden ama tarif ederek İYİ Parti’yi ve Zafer Partisi’ni ele aldı. Özellikle Öcalan açılımı konusunda onların sert çıkışlarına karşı çok sert sözler söyledi Devlet Bahçeli. Artık bunları sıralamaya gerek yok. Salı günkü yayında da söylemiştim: “Kaç okka olduklarını biliyoruz” vesaire, “Kendilerini çok iyi tanıyoruz” falan dedi. Sonra Dervişoğlu dünkü grup toplantısında şöyle söyledi, okuyayım bunu: “Buradan kendilerine sesleniyorum. Benim saygım sana değil, oturduğun koltuğadır.” Devlet Bahçeli’yi hedef alıyor tabii ki. “Çünkü ben o koltuğun ilk ve gerçek sahibini tanıyorum.” Kim o ilk ve gerçek sahibi? Alparslan Türkeş. “Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz.” Bu cümle önemli: “Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.” Bu, Müsavat Dervişoğlu’nun Bahçeli’ye yönelik söylediği sözlerin en serti. “Seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz” dedi. Ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım cevap verdi. Yani öyle laflar var ki şimdi. “Daralan kabilesini toparlamak için kuduz köpek gibi havlayan Müsavat! Bu kuduz köpek, liderimize ve davamıza saygısızlık yapma cüretinde bulunmuş. İki sene önce bir cenazede liderimizin elini öpmek için bizden izin istedi. Öptüğün o elin sahibinin evlatları sana öyle bir tokat vurur ki bir daha insan içine çıkamazsın. Senin nasıl bir dansözlük yapma heveslisi olduğunu biliyoruz. Git, tasmanı tutanlara dansözlük yap, belanı bizden bulma!” dedi. Evet, “Belanı bizden bulma. Bizim değerlerimize, davamıza, liderimize laf söyleyene haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın.” Ve Dervişoğlu da buna, bu şeylere cevap vermesinin söz konusu olmayacağını ama doğrudan kendisinin tehdit edildiğini söyledi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’u, İçişleri Bakanı’nı, Adalet Bakanı’nı göreve çağırdı ve de dedi ki: “İçişleri Bakanı’na sesleniyorum, benim korumalarımı kaldırın, kim ne yapacaksa yapsın.” Evet, gördüğünüz gibi çok sert çıkışlar ve bitmiyor, tabii ki bitmiyor. Bu konuda MHP’nin en polemikçi ismi Semih Yalçın uzun bir yazı yazdı. Daha sözleri kurumadan, daha yeni, yani saat 16.00’da yaptı basın toplantısını Dervişoğlu. Yani saat 16.11 diye yazıyor şu anda tweette ama yani 10 dakikada bu kadar uzun tweeti yazmış olamaz herhalde, bir şey var, yani bir müddet sonra diyelim ama en fazla bir saat sonra öyle uzun bir şey yaptı ki sosyal medyada. Buradaki sözleri okumaya hakikaten çalışmayayım. Ama burada şöyle bir şey var; sadece Müsavat Dervişoğlu’na değil – ki Müsavat Dervişoğlu’nu “Müsait Dervişoğlu” diye tanımlıyor – Ümit Özdağ’a da laf ediyor. Ümit Özdağ’a da “Ümitsiz vaka” diye hitap ediyor. Burada da mesele biliyorsunuz, Ümit Özdağ’ın Bahçeli ile ilgili “dişil karakter” diye bir lafı var. Ona cevaben çok kapsamlı ama çok sert… Yani “sert” lafı hafif kaçıyor gerçekten. Şimdi burada şöyle bir ilginçlik var. Üç tane öne çıkan kişi var: Sinan Ateş, öldürülen Ülkü Ocakları Başkanı; sonra Ahmet Yiğit Yıldırım, şimdiki Ülkü Ocakları Başkanı; Müsavat Dervişoğlu, geçmişin Ülkü Ocakları Başkanı. Yanılmıyorsam 80’li yılların sonlarındaydı, Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış ama ülkücülüğü çok eskiye giden bir isim. 12 Eylül öncesinde Fatsa’da – ki Fatsa özellikle sol hareketin güçlü olduğu bir yerdi, orada bağımsız belediye başkanı Fikri Sönmez, Devrimci Yol Hareketi’nden de biliniyor – babası ilçe başkanı MHP’nin ve kendisi de çok küçük yaştan itibaren Ülkücü Hareket içerisinde yer almış bir isim. Üç tane Ülkü Ocakları Başkanı’nın olduğu bir olay söz konusu. Tabii işin içerisine Devlet Bahçeli gibi, Semih Yalçın gibi başka isimler de giriyor, Ümit Özdağ da giriyor. Peki, burada neyin kavgasını veriyorlar? Burada verdikleri kavga çok açık, bir Öcalan kavgası söz konusu. Devlet Bahçeli bir çıkış yaptı, ki Müsavat Dervişoğlu da milat olarak 22 Ekim’i gösterdi. 22 Ekim neydi? Devlet Bahçeli’nin kalkıp “Öcalan gelsin, DEM Parti grubunda konuşma yapsın” sözlerini söylediği MHP grup toplantısı. O tarihten itibaren Ülkücü Hareket farklı partilere bölünmüş, kimisi partisiz ama çok paramparça olmuş olan bir hareket söz konusu. Ama bu hareketin amiral gemisi tabii ki MHP. Buna karşılık İYİ Parti güç kaybediyor, sürekli milletvekilleri istifa ediyor. Zafer Partisi bir şekilde sığınmacılar meselesinden dolayı biraz karışık bir durumda; çünkü Suriye’de rejim değişti. Böyle bir ortamda çok sıkı bir kavgaya tutuşmuş durumdalar. Açıkçası buradaki aktörlerin her biri farklı rollerde olabilirlerdi. Mesela Müsavat Dervişoğlu bu PKK meselesinde çıkış yapmış olabilirdi, Devlet Bahçeli buna karşı onun aldığı pozisyonu almış olabilirdi. Başından itibaren, Devlet Bahçeli’nin çıkışından itibaren bambaşka şeyler görüyoruz. Ülkücülüğü bilen insanlar için çok şaşırtıcı şeyler görüyoruz ve bunun karakolda biteceği belliydi. Biraz gecikti aslında. 22 Ekim’de başlayan olayın yansımalarının sertleşmesi Ocak ayını buldu. Burada da neden Ocak ayını buldu? Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ziyaretinin yıl sonuna denk gelmesi nedeniyle iş ciddiye bindi. İlk başta Bahçeli’nin yaptığı çıkışların, yaptığı açılımın pratikte bir yansıması yoktu ve Erdoğan’ın buna yanaşmadığı düşüncesi hakimdi. Ama Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan İmralı’ya gidince işin ciddiyeti ortaya çıktı ve silahlar çekildi. Şu anda silahlar çekilmiş durumda. Kim kimi vuracak? Buradaki “vurmayı” mecazi anlamda söylüyorum. Umarım bir tatsızlık olmaz ama hiçbir şeyin garantisi yok. Biliyoruz, yaşanmışlıklar ortada, söz konusu olan hareketin ne olduğu, geçmişi belli. Burada sürecin gelişmesi etkili olacak, nasıl gelişeceği etkili olacak, buradan bir sonuç çıkıp çıkmayacağı etkili olacak. Şu haliyle bakıldığı zaman Devlet Bahçeli kendini çok riske atmış gibi gözüküyor ve İYİ Parti, Zafer Partisi gibi partilerin, MHP dışındaki ülkücülerin bu işten istifade etme ihtimalleri yüksekmiş gibi görünüyor ama gidişata göre pekâlâ böyle olmayabilir. Ama şunu görüyoruz ki bu hareket geçmişinden getirdiği birçok olumsuzluğu, geleneksel miras kalmış birçok şeyi önümüzdeki günlerde birbirlerine karşı kullanacaklar. Yani yıllar önce mesela MHP’liler böyle üsluplarla sola, komünistlere, başkalarına hitap ederlerdi. Şimdi birbirlerini böyle şeytanlaştırmaları, birbirlerini düşman gibi tanımlamaları gerçekten çok çarpıcı. Bu arada önümde Semih Yalçın’ın metni var. “Huşunet” diye bir kelime gördüm. Yani nereden buluyorlar bu kelimeleri? Ben Türkçeyi biraz bildiğimi sanırım. Haşinlikle ilgili olabilir. İzin verirseniz bir bakayım, huşunet neymiş? Kabalık, katılık, kırıcılık, sertlik… Haşinlikle ilgiliymiş. Ama inanın bana, huşunet lafını ilk defa duyuyorum. “Kurt düze inince mahallenin küskün itleri kardeş olurmuş” diye bir laf var mesela yine Semih Yalçın’dan. Bunları birbirlerine karşı sarf ediyor olmaları, önümüzdeki günlerde işin daha da tırmanacağını gösteriyor. Hele bir de düşünün ki dile getirilen Öcalan’ın ev hapsi gibi bir ihtimal, hatta Öcalan’ın serbest bırakılması, genel af gibi ihtimaller hayata geçerse iş iyice çığrından çıkacağa benziyor. Türkiye’deki bütün ideolojik, politik ideolojik ön kabuller, gelenekler, Bahçeli’nin 22 Ekim’de başlattığı o açılımla birlikte tepetaklak olmuş durumda. Ama şöyle bir ihtimal var, onu da söyleyerek bitireyim; ülkücülerin bu çatışmasında, kavgasında faturayı ülkücü olmayan insanların ödeme ihtimali de hep var, çünkü sonuçta bu kavga ülkeye zarar vereceğe benziyor. Onlar bir şekilde bunu ufak sıyrıklarla atlatabilirler, böyle şeyler daha önce oldu; ama olan sana, bana olabilir diye noktayı koyayım. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.