“Parlamenter sistem, koalisyonlar yani istikrarsızlık getiriyor” diyerek benimsenen başkanlık sistemiyle ironik biçimde Türkiye “fiili koalisyonlar” dönemine girdi. Bu bağlamda ortaya çıkan AKP-MHP koalisyonu, Türk siyasi tarihinde yapısı ve etkisi açısından en önemli koalisyonlardan biridir.
Bu koalisyon, anayasal olarak hükümet etme yetkisine sahip AKP (yahut AK Parti) ve O’nun genel başkanı ile böyle bir yetkiye sahip olmayan MHP ve O’nun lideri arasındadır. Ortada iki partinin hükümet etme yetkisini nasıl paylaştığını tanımlayan bir protokol yoktur. O nedenle vaziyet, bir açıdan iki parti arasında başka bir açıdan ise iki lider arasında bir koalisyonu andırmakta. Resmen hükümet etme yetkisi olmayan MHP Genel Başkanı, fiilen hükümet meselelerinde müdahildir. Nitekim, Devlet Bahçeli tarafından en son başlatılan Öcalan açılımı, resmen hükümet etme yetkisi olmayan bir siyasi aktörün fiili etkisini kullanarak devlet siyasetini belirlemesidir. Bu açıdan Bahçeli’nin konumu ve bunun devlet üzerinde etkisi siyasi tarihimizde eşine az rastlanır bir örnektir.
AKP-MHP koalisyonunun fiili bir koalisyon olduğunu ve bu iki partinin nihayet farklı iki ideolojiye sahip olduğu düşünülürse bu iki partinin ilişkisinin geleceği için neler öngörülebilir? Bu soru üzerine tartışmak bizi Gretchen Helmke ve Steven Levitsky gibi isimlerin öncülük ettiği enformel siyasi davranış teorilerine götürür.
Buna göre ilk olarak altı çizilmesi gereken nokta iki parti arasındaki koalisyonun tanımlanmasıdır. Tanım olarak, AKP-MHP koalisyonu hükümet etme yetkisinin paylaşıldığı standart bir koalisyon değildir. Carol A. Mershon, Felicity Matthwes gibi enformel koalisyon ilişkileri üzerine çalışanların yazdıklarından yola çıkarsak, AKP-MHP koalisyonunu, özündeki güç ilişkisine bakarak, vetolu koalisyon olarak tanımlamak mümkündür. Buna göre AKP hükümet etmekte ve MHP, enformel yollarla hükümet etmeye duruma/gücüne/siyasetin akışına göre etki etmektedir. Ancak en önemlisi, MHP’nin yani liderinin AKP’yi veto etme gücü vardır. Bu enformel veto gücü, Bahçeli ve Erdoğan arasındaki hiyerarşik ilişkiyi dikey olmaktan bir ölçüde çıkarmakta ve muğlak yahut müzakereci hale getirmektedir.
İkinci nokta, AKP-MHP koalisyonun raison d’être yani varlık nedenidir. Bu iki partiyi bir araya getiren 15 Temmuz öncesi ve sonrası dönemin ürettiği endişelerdir. Bu iki parti açısından net olarak tanımlarsak bunlar da (i) Gülenist ve (ii) PKK tehditleridir. Dolayısı ile teorik olarak bu tehditlerin yok olduğu veya azaldığı zaman AKP-MHP koalisyonun varlık nedeni zayıflayacaktır. Gülenizm sorunu ortadan kalkmıştır. Bahçeli’nin Öcalan girişimi bazı somut sonuçlar verirse Kürt seçmen artık AKP-MHP koalisyonuna can suyu verecek biçimde “karşıda bir blok” olarak durmayacaktır. Tehditlerin azalması tehditler üzerinden üretilen “güvenlik siyasetini” de etkisiz hale getirir. Burada ben AKP-MHP koalisyonunun dağılacağını iddia etmiyorum. Ancak şunun altını çizmek gerekiyor: Bazı gelişmeler, ki bunun içinde Bahçeli’nin Öcalan açılımı da var, paradoksal olarak AKP-MHP fiili koalisyonunun varlık nedenlerini zayıflatmakta.
Üçüncü nokta, AKP ve MHP arasındaki ideolojik ilişkilerdir. Yani, AKP-MHP koalisyonunu var eden güvenlik sorunları sona erse bile bu iki parti ideolojik nedenlerle bir arada kalabilir mi? AKP, türlü şekiller ve yorumlar alsa bile nihayet İslamcı bir partidir. MHP ise milliyetçi bir partidir. Türkiye’de İslamcılık (daha geniş yazarsak İslami siyaset) ile ülkücü milliyetçilik arasında örtüşen büyük bir sembolik alan vardır. Allah, kitap, peygamber, İslam, şehit, vatan, bayrak, Kur’an… Ancak bu kesişim kümesinin benzerliğini aşıp kavramların nasıl kullanıldığına bakarsak şunu görürüz: İslamcılık ve ülkücü Milliyetçilik birbirine karşı keskin sorgulamaları olan iki farklı ideolojidir. Yani iki grup da İslam, Kur’an demektedir ancak bunlara verdikleri anlam çok farklıdır. İslamcılığı var eden metinlerde derin bir milliyetçilik sorgulaması vardır. Ülkücülüğün ideologlarından Necip Fazıl Kısakürek hatta Erol Güngör gibilerin metinlerinde de keskin bir İslamcılık eleştirisi vardır. Uzun lafın kısası Ötüken Yayınları eşit değildir İnsan Yayınları. Nitekim bugün İslamcılık ve ülkücü milliyetçilik teşkilatlanma (gençlik örgütleri, okunan kitaplar vb.) açısından birbirine karışmayan su ve yağ gibidir. AKP’yi etkileyen akademisyenler ve politika yapıcılarının Arap dünyasındaki yahut Malezya’daki İslamcılarla ilişkisi ülkücü milliyetçi entelektüellerle olan ilişkisinden kıyas edilemeyecek kadar yakındır. Zaten bu açıdan, yukarıda da yazdığım gibi, AKP-MHP koalisyonu esasen bir Erdoğan-Bahçeli koalisyonudur.
Peki, ideolojik bu farklılık bize ne ifade ediyor? AKP-MHP koalisyonunu yaratan riskler ortadan kalksa üstelik bu iki parti ideolojik olarak farklı olsa bile koalisyonlarına devam edemezler mi? “Seçim kazandıran ve iki partiye hem Türkiye’yi dönüştürme hem de teşkilatlarını iktidar nimetlerinden yararlandırmayı sağlayan bu iş birliğini kim neden bozsun ki?” denebilir. Bu elbette ciddi bir itiraz ve doğru da olabilir. AKP-MHP işbirliği bir seçim daha devam edip ülkeyi uzun yıllar etkilemeye devam edebilir. Ancak AKP ve MHP arasındaki ideolojik farklılık bizi Türkiye siyasetinin – popüler yarışma programı ifadesi ile – “bir milyon liralık” sorusuna götürüyor. Mesele şudur: MHP veto gücüne sahip olsa da nihayet Türkiye’de politik kültürü ve sistemi dönüştürme işini AKP yapmaktadır çünkü hükümet etme yetkisi ondadır. Her sokakta bir bayrak olması, Alpaslan konulan isimlerin artması gibi ülkücü Milliyetçi camiayı mutlu edecek dinamiklere rağmen Türkiye özünde AKP’nin ideolojisine göre dönüşmektedir. İşte burada “bir milyon liralık” soru şudur:
Türkiye’nin halihazırdaki dönüşümle 10 yıl, 20 yıl yol yürüdüğünü düşünelim. Ortaya çıkacak Türkiye, MHP’nin arzulayacağı bir Türkiye midir? Eğer bu soruya verilecek cevap “evet” ise zaten AKP ve MHP ideolojik olarak özdeşleşmiştir ve benim yukarıda yaptığım iki partinin ideolojik olarak farklı olduğu tezi baştan yanlıştır. Dolayısı ile seçim kazandığı sürece AKP-MHP fiili koalisyonu devam edecektir. Ancak bir zaman sonra ortaya çıkan Türkiye, MHP’nin ideolojik kodları açısından kabul edilemeyecek halde görülürse teorik olarak ülkücü milliyetçilerin bir yerde “biz yokuz” demesi gerekecektir.
Elbette son kararı AKP, MHP ve nihayet Türk seçmeni karar verecektir. Siyasette seçmenlerin kararı fizikteki yer çekimi kanunu gibidir. Onu beğenmemenin bir anlamı yoktur.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.