Bir mozaik olarak Türkiye’nin 47. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Harun Özdemir ile Türkiye’de Çepnileri konuştu. Videoda Özdemir Çepnilerin tarihini, nüfuslarını ve kültürlerini anlattı.
Çepniler kimlerdir? Çepnilerin Anadolu’ya yerleşim süreci nasıl gerçekleşmiştir? Çepniler günümüzde Türkiye’nin hangi bölgelerinde yoğun olarak yaşıyorlar? Çepni kültürünün temel öğeleri nelerdir? Çepni nüfusu tahmini olarak ne kadardır ve hangi ülkelerde bulunmaktadır? Çepnilerin günümüzde karşılaştığı en büyük zorluklar nelerdir? Çepnilerde imece ve dayanışma kültürü nasıl gelişmiştir? Çepni kimliği diğer Türk boylarından nasıl ayrışmaktadır?
Özdemir, Çepnilerin kim olduklarını şöyle anlattı: “Çepniler, Oğuz boyuna mensup bir topluluktur. Oğuzhan’ın oğlu Gökhan’ın soyundan gelen Çepniler, tarih boyunca Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde de önemli roller üstlenmişlerdir”
Ruşen Çakır’ın konuğu Harun Özdemir Çepnilerin tarihini anlattı. Özdemir, “Bölgesel olarak bugün en yoğun yaşadıkları yer Doğu Karadeniz’dir. Osmanlı döneminde Giresun, Ordu, Trabzon ve Gümüşhane’yi kapsayan bölge “Vilayet-i Çepni” olarak anılırdı. En kalabalık oldukları yer burasıdır. Ancak Türkiye’de Van, Gaziantep, Balıkesir, İzmir ve Manisa gibi şehirlerde de büyük topluluklar hâlinde yaşamaktadırlar. İç Anadolu’da da geniş bir nüfusa sahiptirler. Osmanlı öncesinde beş beylik kurmuşlardır. Çepniler, tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayılmış köklü bir Türk boyudur” dedi.
Özdemir, Çepnilerin imece usulüyle çalışma, dayanışma ve toplumsal yardımlaşma konusunda öne çıkan bir yapıya sahip olduğunu söyledi. Özdemir, “Geçmişini de bilmeyen bir toplum, geleceğine yön veremez” diyerek Çepni kimliğinin korunmasının önemine vurgu yaptı.
Bir mozaik olarak Türkiye’nin Çepniler videosununun tamamına buradan ulaşabilirsiniz
Bir mozaik olarak Türkiye’nin diğer videolarına da buradan ulaşabilirsiniz
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 47. bölümüne geldik. 50’yi aşacağımız kesinleşti, bakalım nerede bitireceğiz. Bugün Çepnileri ele alıyoruz. Çepnileri, bu konuda yıllardır faaliyet gösteren, sivil toplumda faaliyet gösteren bir isim, Harun Özdemir bize anlatıyor. Harun Bey, hoş geldiniz.
Harun Özdemir: Hoş bulduk.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ruşen Çakır: Şimdi, ben bu diziyi yaptığım andan itibaren daha önce karşıma çıkan birtakım kavramlar, isimler canlanıyor. Mesela Çepni, duyarım ama açık söyleyeyim, çok da merak etmemiştim. Türk olduğunu, bir Türk boyu olduğunu biliyordum ama çok da merak etmemiştim. Çok da fazla, bilmiyorum ne dersiniz ama, çok da fazla Çepnilerin kendilerini anlattıklarına da tanık olmamıştım. Böyle bir faaliyet olsa vesaire, gündemimize gelirdi sanki. Ben mi bir şey kaçırdım?
Harun Özdemir: Siz kaçırmadınız. Çepniler, Türkiye’de çok fazla, çok kalabalık olarak yaşıyor fakat Çepnilerin örgütlenmesi yoktu. Bu şimdi tabii ki Oğuz Çepni boyu, Oğuz Han’ın oğlu Gök Han’ın oğlu Çepni’nin soyundan gelen insanlar. Yani Oğuz Han, Çin kaynaklarında Mete Han, dini kaynaklarda Zülkarneyn Peygamber olarak geçen bir isim. Hatta Türk tarihinde de askeri sistemi kuran Oğuz Han. Bunun soyundan gelen insanlar. Fakat tabii bu insanlar tarih boyunca Türkiye’nin, Türk dünyasının her tarafına serpiştirildiği için birbirinden kopuk, her yerde varlar ve bölgesel olarak bugün en yoğun yaşadıkları yerler Doğu Karadeniz. Doğu Karadeniz’de mesela Osmanlı döneminde Giresun havalisi, Giresun, Ordu, Trabzon, Gümüşhane bölümlerini kapsayan bölgeye “Vilayet-i Çepni” deniyordu. En kalabalık olduğu yer orası ama Türkiye’de İç Anadolu’da, Van, Antep, Balıkesir, İzmir, Manisa gibi yerlerde çok büyük kümeler halinde yaşıyorlar. 5 tane beylik kuruyorlar Osmanlı öncesi. Çok geniş bir derya Çepniler. İşte bunların hepsinden sırayla bahsederiz.
Ruşen Çakır: Evet, şimdi Anadolu’ya geliş tarihi olarak Malazgirt mi?
Harun Özdemir: Malazgirt deniyor ama Malazgirt’ten önce de geldikleri söyleniyor. Çünkü Çepniler, mesela benim kendi ailem 700-800 yıldır Trabzon Şalpazarı bölgesinde yaşıyorlar ve o bölgenin tamamı, birbirinden artıp çoğalma, köyden artma. 500 yıl önce 3 köy varsa şimdi 30 köy var bir ilçede. Ama daha öncesinde Vakfıkebir’e bağlıydı, işte Beşikdüzü aynı şekilde, Giresun tarafı yine, Gümüşhane Özkürtün. Tamamen arkadan, Anadolu’dan geliş yolları sahilden değil zaten, arkadan, Gümüşhane Kürtün’den aşağı sahillere Harşit Vadisi veya Ağasar Vadisi’yle sahillere kadar inebiliyorlar tarihsel süreçlerinde ve o bölgeden de Türkiye’nin her tarafına dağılıyorlar. Mesela Çepnilerin Anadolu’ya ilk gelişleri Türk tarihinde, Sinop’taki Deniz Savaşı’nı Çepniler, Trabzon Devleti’ne karşı kazanıyorlar. Türk tarihinde kazandıkları ilk deniz savaşı ve Sinop’tan Sarı Saltuk’la birlikte Balkanlara 10.000 çadır gidiyor Çepni’ye. Bugün Bulgaristan, Romanya, Balkanların birçok bölgesinde yaşayan Türklerin belki yarısının atası Çepni boyundan ve diğerleri diğer boylardan, kardeş boylardan.
Ruşen Çakır: Peki, şunu merak ediyorum. Şimdi, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından çok sayıda Türk Cumhuriyeti bağımsızlığına kavuştu. Bazıları özerk cumhuriyet oldu. Ama özellikle baktığımız zaman Özbekistan, Kazakistan ilk akla gelenler. Şimdi, o ülkelerden hangisinde daha çok Çepni var?
Harun Özdemir: Şu an bizim tepsitlerimize göre Azerbaycan, İran, Suriye, Balkanlar, Kırım ve Uygur’a kadar gidiyor. Her tarafta var ama yoğunluk bu bölgelerde var ve Türkiye’de, en kalabalık Türkiye tabii. Türkiye’de her yerde var, her ilde var.
Ruşen Çakır: Tabii bu rakam konusunu herkese soruyorum, rakamlar tahmini oluyor tabii. Siz kendi aranızda ne diyorsunuz, kaç bin Çepni vardır?
Harun Özdemir: Bizim bin değil, 10 milyona yakın Çepni yaşıyor. Çünkü Türk boyları, Oğuzhan’ın 6 oğlu, 6 oğlunun 4’er oğlu oluyor, 24 torunundan artan her biri bir boy oluyor. Türkiye’deki Türklerin ataları bunlar. Ortalama 65 milyon… Türkiye’de 85 milyonun 65 milyonu Türkse, bunun 60 milyonu Oğuz’un çocukları, diğerleri Kıpçak, diğer boylar ve diğerleri de diğer kardeş ırklarımız. Yani bütün hepsi… Bunların da, yani belki içlerinde en fazla artmış olanı Çepni boyundan gelenler. İşte Avşarlar filan… Diğer her boyda bu kadar kalabalık yok. 2 milyon, 3 milyon, 5 milyon arası diğer boylar; ama Çepnilerde biraz fazla nüfus artmış.
Ruşen Çakır: O zaman şöyle bir şey dememe izin verin: Sayıca o kadar fazla ve bu ülkenin sahibi ki kendilerinden ayrıca bahsetmeye ihtiyaç duymamışlar, gibi bir…
Harun Özdemir: Özgüven yüksek. Tabii ülkenin kuruluşunda, yani Selçukluların kuruluşunda, Osmanlı’nın kuruluşunda, Türkiye devletinin kuruluşunda Çepniler var zaten. Mesela Atatürk’ün Muhafız Alay Komutanı Topal Osman, Çepni. Yine o dönemden Ali Şükrü Bey, Çepni. Ve diğer yerlerde de var. Ben şu an aklıma gelenleri söylüyorum. Selçuklu’nun kuruluşuna destek veriyorlar, diğer devletlerin kuruluşunda da, beyliklerin kuruluşunda da. Kendileri 5 beylik kuruyor, onun dışında diğer beyliklere de destek veriyorlar. Hatta Osmanlı’nın cihan imparatorluğu olması için Karesi Beyliği Osmanlı’ya katılıyor. Katılınca Osmanlı tarihte deniz donanmasını Karesi’den alıyor. Çünkü Karesi Beyliği Balıkesir merkezli kuruluyor, Bergama merkezli. Bu bölgeden Balkanlara ilk geçiş — bir doktora öğrencisi 2 yıl önce bunu tespit etti — Şarköy’ün tepesinde, hem Marmara’yı hem Ege Bölgesi’nde körfezi gören — ismi aklıma gelmedi — bölgede kale çıktı. Orada da ileride inşallah bir kurban kesip bir dua ettireceğiz. Yani Osmanlı’dan önce Balkanlara geçiyorlar sallarla; muhtemelen Erdek Yarımadası’ndan Şarköy’e, oradan da Balkanlara geçiyorlar. Ve Osmanlı donanmasına katılınca, Osmanlı’ya katılınca Osmanlı İmparatorluğu’nda deniz hakimiyeti başlıyor, yani birleşmeden dolayı büyüyor. Osman Bey’le Karesi Beyliği’nin birleşiminden sonra büyüyüp gidiyor.
Ruşen Çakır: Şimdi bir kitap var, siz getirdiniz, sağ olun. Profesör Faruk Sümer, “Çepniler” Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yazılmış.
Harun Özdemir: Çepniler ile ilgili rahmetli Faruk Sümer hocanın ilk kaleme aldığı kitap. Şu an bu kitaptan sonra benim elimde 20 tane Çepniler üzerine kitap var; ama ilk ciddi araştırma, alan araştırması Profesör Doktor Faruk Sümer’in bu kitabı. Bu orijinal kitap, bendeki olan.
Ruşen Çakır: Ama 92 yılı yani…
Harun Özdemir: İşte bendeki orijinal kitap. Onu saklıyorum.
Ruşen Çakır: Hayır, şu anlamda söylüyorum, geç bir tarih.
Harun Özdemir: Daha eskidir bu. Kaçıncı baskı olabilir? Yani 70’ler, 80’lerde olabilir onun ilk baskısı.
Ruşen Çakır: Evet, bilemiyorum, neyse. Peki, şimdi bir Çepni kimliği, Çepni kültürü… Yani Türklükten anladığımızın ötesinde, yani değişik Türk boyları, Türkiye’de yaşayan diğer topluluklardan fark olarak mesela neler var? Sizin mesela bir kitabınız var, “Sis Dağının Çocukları”, siz yazmışsınız. Burada birtakım kültürel şeylerden bahsediyorsunuz. Nedir bunlar?
Harun Özdemir: ‘‘Sis Dağının Çocukları’’ şöyle, ben 10 yıl önce yazdım. 10 yıl öncesinde, onun öncesinde bir Karadeniz’le ilgili, Karadeniz’deki insanların yaşamlarını, hayat hikayelerini, kadınların doğayla mücadelesini, özellikle kadınların, genelde bütün insanların mücadelesini aktaran bir yayın bulamadım. Belki var, ben bulamadım o zaman. Bu sefer bana dert oldu o. Kendim de çok okuyup araştıran, belki 8.000’in üzerinde kitap okumuş bir insanım. Bu sefer dedim ki, ‘‘Bu niye eksik?’’ 10 yaşımda İstanbul’a geldim. 10 yaşıma kadar köydeydim. Bu bana dert oldu. Bu sefer anılarımı düşünmeye başladım, nasıl bir yol izlenir bu konuda diye. Sonuçta bu kitap ortaya çıktı. Günlerce düşünerek, 5 yaşımdaki, 6-7 yaşımdaki tanık olduğum olayları hatırladım. Hatırladıkça yazdım, bazen de ağladım çünkü tekrar yaşadım onu, tanık olurken. Oradaki insanların yaşamları, doğayla mücadelesi, ev yapımından düğününe, şenliklerinden cenazelerine, işte göçük altında kalmalarından hayvanları ile mücadelelerine kadar hepsini orada anlattım. Gerçek hayat hikayesi hepsi ve o hayatta tanıklık eden insanların da resimlerini orada koydum. Bu şekilde bir eser çıktı ortaya. Sonuçta tabii bir kere basıldı, ikinci basıma girmedi. İnşallah büyük bir teveccüh olursa ikinci basıma da girer.
Ruşen Çakır: Peki burada anlattığınız… Şimdi normalde herkesin değişik hayat mücadelesi var. Çepnilerin öne çıkan özellikleri nedir?
Harun Özdemir: Öne çıkan özellikleri dayanışmacı olmaları, birbirini tutmaları, imece usulü çalışkanlıkları… Mesela orada geçmişte insan gücüyle yapılan bütün yaşam, Karadeniz’deki bütün yaşam, bütün Karadenizliler, sadece Çepniler değil, belki bölgesel olarak bütün halk, insan gücü ve bedenine dayalı çalışma yaptığı için işte insanlar, kadınlar sırtında yük taşırdı, insanlar tarlayı kazmalarla kazdığı için, onar, yirmişer kişiyle imece usulü yaparlardı. Ve işte taş evler, taşların kırılıp taşınması gibi, taş mecileri olurdu, o semerlerle filan. O çok farklı bir şey. Orada bugünün insanlarının, gelecekteki kuşakların göremeyeceği, geçmiş atalarımızın çileyle bize bıraktığı tarihi mirasların hepsinin altyapısı o kitapta var.
Ruşen Çakır: Peki, şunu sorayım. Siz Çepniler olarak örgütleniyorsunuz? Siz de çok önemli görevler üstleniyorsunuz bu anlamda, gecikmeli de olsa. Buradaki kaygı ne? Yani bir kaygı mı, yoksa “Herkes yapıyor, biz de yapalım” mı dediniz, yoksa bir şeyden mi endişelendiniz?
Harun Özdemir: Yok, şöyle, şimdi Çepnilerin Türkiye’de… Bana mesela 25 yıl önce Çorum Kargı’da Salih Atabey Özcan, burada Sarıyer’de oturan bir kardeşim geldi, Allah rahmet eylesin, rahmetli oldu. Ben kendi dernekleşme sürecimi yapmıştım, 1994’te Şalpazarı Dernekler Birliği’ni kurmuştum genç yaşlarımda. Sonra dernekler federasyonu kurdum. Federasyondan önce geldi o bana, 2004’te çünkü federasyonlar kanunu çıktı. İşte, “Bizi birleştir, kendi bölgeni birleştirdin” dedi. Dedim ki, ‘‘Nasıl birleştireceğiz? İşte biz de Çepni’yiz, siz de Çepni’siniz, akrabayız.” Ben tabii o zaman bilmiyorum Doğu Karadeniz dışında olduğunu. O, Çorum Kargı Çetmi beldesinden. O benim tabii kafamda ışık çaktı 25 yıl önce. Dedim ki, ‘‘Demek ki her bölgede var, biz buna bir altyapı hazırlayıp araştıralım.’’ Kulak kabarttık ondan sonra. Devamında ben dedim ki, ‘‘Şu an uygun değiliz bunu birleştirmeye.’’ Hem o zaman telefon yok, cep telefonları yok, hem sosyal medya yok, iletişim çok zor. O iletişimsizlik içinde bunu yapmamız çok kolay bir şey değildi. Ancak devlet eliyle olabilirdi böyle bir şey, sivil olarak olamazdı. Biz dedik ki, ‘‘Bunu zamana bırakalım, şu an bu çok zor bir iş.’’ Biraz da üzerinde araştırma yaptık, birçok bölgede var hepsi farklı olarak, farklı inanç, farklı mezheplerde yaşıyorlar. Zamana bırakalım dedik, bir şekilde bıraktık onu kırmadan. Daha sonra yıllar içinde, 8-10 yıl önce arkadaşlar yine geldi bize Türkiye’nin farklı bölgelerinden. “Bir STK olarak çok emeğin var, ismin dürüst. Bize önderlik yap, bu işi birleştirelim. Herkes bir potada olsun, akrabalar birbirini tanısın” dediler. Biz dedik ki, “Bizim kendi bölgemizde köyler arası sorunlar var, ilçeler arası sorunlar var, yaylalar sorunları var. Bunların hepsi Çepni’dir. Birleştirmek çok kolay değil bu işleri.” Nitekim ben kabul etmek istemedim. Sonuçta, ailemizi de ikna ederek, bizim de bahanemiz de kalmadı, yalan söyleyemediğim için bu işin içine girdik ve Türkiye çapında önce akademisyen arkadaşlarla toplantılar yaptık. Yani, “Nasıl yaparız bu işi?” diye onların bilgilerine müracaat ettik, fikir aldık, kitaplarını aldık, ne yazılmış üzerine, yazılı ne var diye baktık. Ondan sonra işte kafa adamlarla bölgesel olarak toplantılar yaptık. Sonrasında Türkiye çapında ulusal toplantılar yaptık, çağırdık insanları. Ulusal işte 200-300 kişilik bir grup, STK önderi, kanaat önderi, bu işe gönül vermiş insanlarla… Buradan da bir şey doğdu. ‘‘Biz ya bir vakıf kuralım, ya federasyon açalım, dernekleri birleştirelim. Biz ilk etapta vakıf kurarsak 80-100-150 kişi bir mütevelli heyeti olur, onu büyütemeyiz, genişletemeyiz, yayamayız. O güzel bir hizmet olur; ama bütün Çepnilere ulaşamayız’’endişesiyle kurulu dernekler üzerinden birliği sağlayalım istedik. Ve Türkiye’nin her tarafındaki ne kadar kurulmuş dernek varsa Çepni olan, yani isminin Çepni olması şart değil, işte A Köyü, B Köyü ama halkı Çepni, Oğuz Çepni boyundan gelen insan, kasaba, ilçe neyse bunların derneklerine toplantılar yaptık. Bu süreçte de buna katılım göstermeye meyilli olan 5 dernek yetiyor bir federasyon için. Ben 21 dernekle kurdum, çok kalabalık bir kuruluş aşamasında. Ve bu 21 derneği kurarken de derneklere hazır olmayan dernek başkanlarını bu derneklere üye yaptım. Hani ileride bize katılacaklar nasıl olsa diye. 110 dernek başkanını, 10 federasyon başkanını federasyon bünyesine kattım bu şekilde ve bu yapılanmayla 52 ilde yapılanmış olduk ve şu an 35’e çıktı dernek sayımız. Her geçen gün alanımız genişliyor, büyüyor, katılan iller de genişliyor. Türkiye’deki 52 ilde de yapılanma yaptık.
Ruşen Çakır: Peki buradaki motivasyon ne? İnsanların yani böyle bir araya gelmede, demin ilk sorarken onu sordum, bir kaygıları var mı? Şimdi, ‘‘Çepniliği yaşatmak’’ diye bir kaygı…
Harun Özdemir: İnsanlarda kaygı şöyle, biz bir kere bir araya gelirken de şunu koyduk, onu da anlatayım unutmadan. Ben kendim de geçmişte 35 yıl siyasette bulundum, 40 yıldır STK’ların içindeyim, spor yöneticiliği yaptım, kamudan geliyorum. Birçok yerde görev yaptım. Ama bu işi yapmamız için de bir kural koyduk: İnanç ve siyasetlere eşit bakacağız. Çünkü inançlar ayrıştırma yapıyor, inançlar üzerinden insanlar ayrıştırılıyor. Siyaset üzerinden ayrıştırma yapılıyor. Yani, ‘‘Devletin bakış açısı neyse ya da Yaradan’ın bakış açısı neyse, biz öyle bakalım’’ dedik ve böyle bir birlik sağlamaya çalıştık ve bu yolda ilerliyoruz. Ben kendim bütün siyasi görevlerimden istifa ettim, bıraktım, bu işin mihmandarlığını yapabileyim diye. Böyle yola çıktık. Ha, endişemiz şu; tabii ki Türkiye’de dünyada büyük bir kargaşa var. Kişisel olarak endişem bu, bizim bu kuruluşta değil. Bu kargaşada aklı başında her insan… Türklerin kurduğu 16 tane devletle hep övünürüz ama 16 tane devlet yıktığımızı niyeyse sorgulamayız. Yani bir tane devletimiz olsaydı, cihan hakimiyeti devam etseydi. Burada Türkler ne zaman birbirine düşmüşse, içinden parçalanarak, inanç ve siyaset veya başka şeyler üzerinden ayrıştırılıp devletler yıkılmış. Biz de bu ülkenin tabii ki bir vatandaşıyız. Ama bir yerde tarihten gelen misyonla sahipleri gibi düşündüğün zaman, bunun kalıcı olarak devam etmesi için inanç üzerinden ayrılmış, siyaset üzerinden ayrılmış bu kardeşlerimizi biz bir araya getirelim, birbirini tanısınlar istedik. Çünkü bizim Oğuz Çepni boyunun Türkiye’deki %50’si Alevi Bektaşi, %50’si Sünni, Gagauzya’daki Hristiyan. Biz inançlar üzerinden baktığımız zaman, kardeşler bugün bazı köylerimizde Alevi Bektaşi olan birine Sünni kız vermiyor, Sünni birine onlar vermiyor. Oysa amca çocukları veya köken aynı, ama inanç üzerinden ayrıştırılıyorlar ve inanç üzerinden çatışma yaratılıyor. İşte bugün görüyorsunuz, Hacı Bektaş Veli Çepni boyundan, Yunus Emre Çepni boyundan, Sarı Saltuk, Güvenç Abdal, Köse Süleyman, inanç önderleri, kanaat önderleri, bunlar Çepni boyundan. Bugün Arnavutluk’ta dünya bir Bektaşi Devleti kurmaya çalışıyor. Baktığın zaman şimdi bir devlet değil, bunun merkezi zaten Hacı Bektaş Veli’nin olduğu yer, Hacı Bektaş Veli ilçesi, Hacı Bektaş bizim Nevşehir’in. Yani baktığın zaman birileri bir oyun kuruyor. Bu oyun kurulurken sen içeride ayrışırsan, onlara alet olacaksın. İşte 40 yıldır güneyimizde yaşıyoruz, kardeşlerimiz de orada savaştırılıyor. Bugün Suriye’ye taşındı işte, PKK, YPG gibi. Kökenine baktığınız zaman, derinlemesine incelediğiniz zaman 2000-3000 yıl öncesinde Türk akraba çıkıyor zaten. Geçen bir programda Necati Demir Hoca anlattı, bir sunum yaptı. Türklerin değil, insanlığın ilk tarihi 70.000 yıl önce Afrika’dan başlıyor. Orada büyük bir patlama oluyor. 40.000’li yıllarda geliyor, bugünkü İsrail Lübnan topraklarına, buraya yerleşiyor. Sicilya’da büyük patlamayla Orta Asya’ya gidiyoruz. Yani bizim buraya yeni gelişimiz değil. Göbeklitepe’deki çıkan 12-13.000 yıllık bütün kalıntılar, hepsi Türk tarihi olarak çıkıyor. Bugün küçük küçük unsurlar, örnek veriyorum, Türkiye’de baktığın zaman milletler, tarihi araştırmaya gittiğin zaman nasıl ki Hazreti Adem’den arttığı gibi Türk tarihine gidecek hepsi, ona doğru gidiyor yeni araştırmalar. Çünkü Türkiye’de Türk tarihini yazanlar Türk değildi 100 yıl, 150 yıl önce. Yeni araştırmacılar, yeni tarihçiler çok bu konuda yol katettiler ve onları da kutluyorum. Işık tutuyorlar topluma.
Ruşen Çakır: Peki, şunu merak ediyorum, aslında tüm topluluklarla yaptığım yayınlarda hepsine onu sordum. Genellikle genç kuşaklar daha küresel bakıyorlar dünyaya. Yani şimdi bir Türk kimliği var tabii, ama bir de Türk kimliği içerisinde Çepni kimliğinden bahsediyorsunuz. Ama çocuklarınız, torunlarınız bu konuda aynı hassasiyeti gösteriyor mu, yoksa “Ya, ne alakası var şimdi?” mi diyor? Sizde çünkü bir de dil de yok, farklı bir dil yok.
Harun Özdemir: Yok, dil yok, evet.
Ruşen Çakır: Mesela dili farklı olanlarda en azından dil üzerinden falan bir şey yürüyor. Ama mesela şimdi sizin çocuklarınız, çocuklarınızın çocukları, Çepnilik onları heyecanlandırıyor mu?
Harun Özdemir: Bizim çocuklarımız da bölgemizin çocukları da… Belki benim bulunduğum coğrafya şu an Çepni boyunun kültürünü en iyi yaşatan yer: Trabzon Şalpazarı. Çünkü Kadırga Yaylası, Çepnilerin merkezi, 500 yıldır orada yayla yapılıyor, Gümüşhane sınırları içinde, Trabzon, Gümüşhane, Giresun sınırında. Devamında geliyorsun, Sis Dağı, Alaca Yaylası, işte Giresun Kümbet, diğerleri filan… Hepsi Çepnilerin olduğu yaylalar ve bu yaylaların hepsi, tarihsel süreçte insanların yaylaya çıkıp hayvanlarını otlattığı, beslediği ve oradan verim alıp köylerine döndüğü ve akrabalık olan yerler. Bütün aşağıya indiğiniz zaman, örnek veriyorum, Sis Dağı’na gidiyorsun, orada Trabzon Beşikdüzü, Şalpazarı; Giresun Görele, Eynesil, Çanakçı; gidiyorsun, arka tarafta işte Kadırga’ya gidiyorsun, Maçka, Kürtün, Özkürtün gibi üç vilayete hitap ediyorlar ve burada hepsi akraba. Orada evleniyorlar, birbirini görüyorlar, her hafta pazarları oluyor. Pazar kurulmasından dolayı da şenlikleri, eğlenceleri oluyor, bugün günümüze kadar gelmişler. Yani şu an ben, 2007 yılında Şalpazarı Dernekler Federasyonu’nu kurduğumda, Ağasar kadın kıyafetinin patentini almıştım. Çünkü Ağasar kıyafeti Türkiye’de o dönemde sadece belki birkaç ilçede giyilirdi. Şu an Türkiye’deki %90 folklorik kıyafet olarak Karadeniz’de giyiliyor o kıyafet. Yani onun tanıtımını yaptık, giyimini yaptık. Ve bizim İstanbul’dan gelen kızlarımız onu giymezdi o zamanlar. Ben o zamanlar demiştim ki, ‘‘Düğünlerimizde, şenliklerimizde, bayramlarımızda kızlarımız, hanımlarımız bu kıyafeti giysinler. Bu en güzel kadın kıyafeti; süslü, güzel, görüntüsü güzel, çiçek bahçesine düşmüş gibi oluyorsun. Bunu yaşatalım ve bu utanılacak bir şey değil, bu yöresel kültür, bizim geleceğimiz. Yani bunu korumamız lazım.’’ Bunun gibi yemekler, gelenekler, kültürler korunuyor benim bölgemde. O yüzden Çepni’nin içinde bizim orada memleketle ilişkisi olanlar, o var olma hissini açık açık yaşıyorlar; ama farklı bölgelerde bunun biraz zayıflamış olduğunu görüyorum. Biz bu işi canlandırarak, tanıtarak ilgilerini artırmaya çalışıyoruz. Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun, gelecekten söz etmesi mümkün değil. O yüzden de çocuklarımıza geçmişini gösterip, geleceğine bir yön çizmeleri için elimizden geleni yapıyoruz.
Ruşen Çakır: Şimdi burada temenninizi anlattınız, bir de realiteyi anlatın.
Harun Özdemir: İşte bölgesel olarak bizim orada, bizim çocuklarımızda Çepni üzerine hiçbir sıkıntı yok. Yani hem kıyafeti yöresel giyer hem horonunu oynar, eğlencesi… Yani hiç değişmiş değil; 100 yıl, 200 yıl önceki şeylerde fark yok. Alttan gelen nesilde de farklılık yok. İstanbul’da olmalarına rağmen memlekete bir yaz 15 gün gittikleri zaman o ruhu kapıyorlar, yani oradan şey yapmıyorlar, belki genlerinden geliyor. Nadir de olsa tabii ki şu var; toplumda duyarsızlık var, bu bizim çocuklarımızda da var. Nedir: Sosyal medyanın aşırı kullanılması, cep telefonu bağımlılığı gibi sıkıntılardan dolayı insanların bir araya gelememesi günümüzün sorunu. Yani fiziki temas eksik. Fiziki temasın olmadığı spor, işte folklor, işte ne bileyim, yani bugün okulları da kaldırdılar bir ara, düşünün, bütün gençlik bitti pandemi bahanesiyle. Fiziki temasın olmadığı, fiziki konuşmanın olmadığı, fiziki dokunuşların olmadığı bir insanlıkta gelecekten söz etmek mümkün değil. Fiziki dokunuşları artırmamız lazım. O Çepnilerin değil, Türkiye’nin, dünyanın sorunu şu an.
Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla, Çepnilerin Türkiye’de genel olarak geleceğini, kimliğini koruması anlamında bayağı iyimsersiniz.
Harun Özdemir: Ben şöyle iyimserim; Türkiye’de şu an mesela Balıkesir’de 56 köyümüz var Çepni boyundan, İzmir’de 30’un üzerinde var, Çanakkale’de 5’in üzerinde, bizim tespit ettiklerimiz bunlar. Yani Antep’te 24 köy, Van’da 23.28 Sünniler yaşıyor, bunlar hep bizim derneklerimiz aynı zamanda. İç Anadolu’da mesela şu an Çepnilerin kurduğu Danişmendli Devleti, onlar beylik değil aslında, devlet. Bütün beylikler Selçuk’tan sonra devletti, küçük Balkan devletleri. Çünkü hepsinin 20.000 atı olması lazım, para basması lazım gibi… İşte Çepniler de 5 devlet kuruyor. Yani onlar Türk devletleri olarak sayılmıyor, ara geçiş olduğu için 100-200 yıl. İşte Karamanoğulları en çok yaşadığı için, Osmanlı’ya direndiği için onlar biraz daha konuşuluyor, o bile devletten sayılmıyor. Yani baktığınız zaman Türk tarihinde Safeviler de sayılmıyor. Ama Türk tarihine baktığınız zaman 16 değil, belki 56 devlet var. Bu başka bir boyutu. Yani Çepnilerin kurduğu devletler, baktığınız zaman bugün İç Anadolu’da ismi Çepni olan, tarihsel de hizmet alamadığı için Çepni ismini değiştiren köyler var. Çünkü toplumda öyle bir ayrışma olmuştu ki yani affedersiniz, ‘‘O Alevi köyü bizden değil’’, işte, ‘‘O Sünni köyü bizden değil’’, böyle bir kutuplaşma olmuştu. Bu kutuplaşmayı da Almanya yakalamıştı 1960’tan sonra, Türkiye’ye karşı bunu, şu an bile hala Alevi Bektaşi dernekleri, federasyonları üzerinden ayrıştırma yaparak sürdürmeye çalışıyor. Oysa biz kardeşiz. Bugün Çepni’nin kardeşleri yarısı böyleyse, diğer boylar da aynısı. Gittiğin zaman Avşarlı, Badınlı, Bayındırlı, Beydilili, hepsinde de yani aynı inanç boyutundan ayrışmış. Çünkü geçmişte devletin, Osmanlı’nın yönetimindeki sıkıntılardan kaynaklanan… Şimdi azınlıklar askere gitmiyor, vergi vermiyorsa, Türklerin bir kısmı demiş ki; ‘‘Ben de askere gitmiyorum, vergi vermiyorum.’’ Bir sürü Kürtleşmiş aşiretler var, Türk boyu ama Kürtleşmiş. Bizim, hocalarımızın tespit ettiklerimiz var ve tarih içinde bunlar zaten daha da ortaya çıkacak. Yani sonuçta birbirimize geçmişiz. Biz burada Oğuz Çepni boyunun birliğini kurarken bir kafatasçılık yapmıyoruz, bir ırkçılık yapmıyoruz. Burada, var olan toplumun akraba topluluk olduğunu bilmesi, bunların diğer boylarla akraba olduğunu, hatta bütün dünyanın akraba olduğu ortaya çıkacak belki. Yani bu ayrışmaların ortadan kalkması lazım. Çünkü siyasal ayrışmalarla dünyayı yok eden bir yapı var, şeytani bir yapı var.
Ruşen Çakır: Peki, nasıl toparlayalım Harun Bey? Çepniler milyonlarca — ben 1000 dedim, hemen düzelttiniz — ama yakın zamanda sivil toplum örgütlenmesinde gaza basmış durumda. Dünyanın ve Türkiye’nin sorunları, kendi sorunları. Ama özel olarak yaşadıkları herhangi bir ayrımcılık, şu, bu falan gibi bir olay yok herhalde anladığım kadarıyla.
Harun Özdemir: Şimdi şöyle, özel olarak ayrımcılık yok ama yani bu konuya pek de girmek istemiyorum. Sonuçta Türk boyları, Türkler tarih boyunca dağ köylerinde yaşadılar. Dağ köylerinde oldukları için belki Cumhuriyetle birlikte şehirlere geldiler, Cumhuriyetin nimetlerinden faydalanarak biraz daha öne çıktılar. Ondan önce ‘‘dağlı, köylü’’, işte ‘‘kaba saba insanlar’’ gibi, bütün Türkler için böyle adlandırmalar yapılıyordu. Oysa devleti kuran, Osmanlı’yı, Selçuklu’yu, diğer öndeki devletleri ve bugünkü Cumhuriyeti kuran hep Türkler. Sonuçta bütün halklarla birlikte kuruldu, yani o öteki, bu daha iyi anlamında değil. Sen çoğunluk olursun, azınlık olursun; önemli olan buraya yaptığın katkıdır. Bu devlete, millete yaptığın katkıdır. Bir insan çıkar, dünyanın şeklini değiştirir. O yüzden sayısal çoğunluk değil, nitelik çok önemli. Burada Çepnilerin Cumhuriyet döneminde daha çok hizmet ettikleri, daha çok görünür oldukları doğru. Ama Çepnileri, bizim yaptığımız faaliyetleri anlatırsak onlardan da bilgi vermek de isterim, yani müsaade ederseniz.
Ruşen Çakır: Tabii.
Harun Özdemir: Şimdi tabii ki biz federasyonu kuralı 3 yıl oldu. Federasyonun merkezi İstanbul, fakat Ankara’da temsilcilik açtık, Antep’te açacağız. Yani Ankara’da da derneklerimiz var. Bütün Karadeniz’den baktığın zaman işte Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Ankara, Erzurum, Van, Antep — bir çırpıda sayıyorum şimdi — Manisa, İzmir, Balıkesir, Antalya, her tarafta derneğimiz var. Yani birçok yerde yapılanma yaptık, temsilcilikler açıyoruz. Tabii ki bu kurulduktan sonra da gittik, Anıtkabir’e resmi törenle çelenk bıraktık. Onun devamında Hacı Bayram Veli Üniversitesi ile Ankara’da sempozyum yaptık. Bu sempozyumdaki hocalarımızın sunumlarını dergilerde yayınladık. Daha sonrasında bir arkadaşımızın önderliğinde Haymana’da şehitlikleri ziyaret ettik. Ahmet Temür, yönetici arkadaşımız, Ankara’da eski ilçe milli eğitim müdürlerinden, onun girişimleriyle Savunma Bakanlığı, Genelkurmay oraya Şehitlik Anıtı yaptı. İlk taarruzda, Atatürk’ün Büyük Taarruz’unda 3.000 şehidin 2.000’i Çepni boyundan, kemik analizlerinden çıkmış bu. Yani Çepniler böyle bir savaşçı millet. Onun dışında Türkiye çapında işte Diyarbakır Bismil Türkmenhacı köyünde, iki kere yapıldı, inşallah önümüzdeki yıllarda yine yapılacak, Çepni etkinlikleri yapıldı, onlara mihmandarlık yapmaya çalıştık. Balıkesir’de Köse Süleyman Anıtı açılışı yapıldı büyük toplantıyla, onu yaptık. Çanakkale şehitlerimizi anma gezisi yaptık. İstanbul’da geçen yıl ‘‘Yenikapı Kültür Buluşmaları’’ yaptık, Türkiye çapından ve Türk dünyasından davet ettik. Her yıl ‘‘Oğuz Çepni Boyu Kültür Araştırma Dergisi’’ çıkarıyoruz, yılda bir. Hem burada Çepni boyu hem Türk dünyasıyla ilgili tanıtımlar yapıyoruz hem de diğer kardeş boyların çalışmalarına orada yer verip onları da meydana çıkarmaya çalışıyoruz. Yani biz Oğuz Çepni boyu özelinde çalışıyoruz ama şu an Türkiye’de Kızıklar bir federasyon kurdu. Diğerleri kurma aşamasında; Bayındır, Beydili, Avşar falan ama kuramadılar. Bunda da örnek olmaya çalışıyoruz. Onun dışında Giresun’da önceki sene 15 akademisyen arkadaşımızla birlikte 3 gün süren bir çalıştay yaptık, orada Karadeniz Çepnilerini işledik sadece. Karadeniz Çepnilerinin her yönünü ele aldık. Bu akademisyenlerin çalışmalarını da kitap olarak çıkardık, şöyle göstereyim bu ‘‘Karadeniz Çepnileri’’ kitabımızı. Bunu da şahsım çıkardı, yazarı da biziz. Yayınevi olarak da kendi üzerime aldım, ama federasyon yayını olarak çıkardık ve bu 1000 adet basıldı. 50 adet ulaşılabilir olsun diye yayınevlerinde var, 950 adedi dağıtıyoruz, hediye ediyoruz arkadaşlarımıza. Bitmek üzere, ikinci baskıya gireceğiz yakında. Belki yakında başka çalıştaylar yapıp onları da kitaplaştıracağız. Çünkü her şey tarihe not düşülsün istiyoruz, kayıt altına alınsın diye. Üsküdar Belediyesi salonunda 300 Türk dünyası derneğiyle bir toplantı gerçekleştirdik geniş çaplı. Bunun gibi çok farklı çalışmalarımız var. Birçok faaliyete katılıyoruz. Hacı Bektaş Veli etkinliklerine 25 yönetimimizle katıldık bu sene. Ertuğrul Gazi etkinliklerine ilk defa bu sene katıldık, seneye daha geniş katılımla çadır alarak katılacağız. Yine Ahlat’a katılacağız önümüzdeki yıl. Yani Türk dünyasının olduğu her yerde olmaya çalışacağız. Federasyonumuzda şöyle bir madde ekledik derneklerimizle ilgili: Türkiye’den bütün derneklerin dışında Türk dünyası ve Çepni boyu olan dünyanın herhangi bir yerindeki bir dernek bize müracaat ettiği zaman, İçişleri Bakanlığı’ndan onay alarak bize katılabiliyor. O maddeyi ilk defa ben koydum yine tüzüğe ve onaylandığı için bundan sonra katılımlar olabilir. İşte mesela örnek vereyim; Suriye’den olabilir, Irak’tan olabilir, Azerbaycan’dan olabilir. Çünkü birçok Çepni yerleşim yerleri var o bölgelerde. Onları bünyemize katabileceğiz. Balkanlarda çok var. Yani çalışmalarımız, topluma millete ışık tutacak, bir toplumun birliğini sağlamak için yaptığımız çalışmalar. Yani aslında devletin yapacağı çalışmayı STK olarak, biz gönüllü olarak yapmaya çalışıyoruz ve bu konuda da inanır mısınız, ciddi anlamda hiçbir yerden destek alamadık. Burada serzenişim sadece bu konuda. Yani sonuçta belediyelerden destek alamıyoruz. Sadece İstanbul Büyükşehir Yenikapı’yı verdi bize. Onun dışında hiçbir belediyeden, parti ayrımı yapmıyorum, ciddi bir destek alamadık. Bu kadar materyal bastırıyoruz, binlerce dağıtıyoruz ve bunların hepsini ücretsiz dağıtıyoruz. Yani arkadaşımızdan, eşimizden, dostumuzdan rica minnetle, boyun eğerek, topluma bir şeyler yapalım diye. Burada biraz daha sahip çıkılması lazım, doğru çalışanlara sahip çıkılması lazım, izlenmesi lazım.
Ruşen Çakır: Çok sağ olun Harun Bey. Evet, ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 47. bölümünde Harun Özdemir bize Çepnileri anlattı, kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.