Gazeteci Ahmet Dönmez, YouTube kanalında daha önce Fethullah Gülen cemaati içinde birçok görevde bulunmuş Abdullah Antepli ile konuştu. Antepli burada, cemaatin sınav sorularını çalarak, istediği kişileri kritik görevlere getirdiğini söyledi. Ruşen Çakır, Abdullah Antepli’nin Ahmet Dönmez’e yaptığı açıklamalarını “Altın nesil mi, yoksa hırsız nesil mi?” başlığıyla değerlendirdi.
Askeri okullar için özel izin
Abdullah Antepli, Ahmet Dönmez’in YouTube kanalında yaptığı açıklamada, cemaat içindeki görevleri sırasında askeri okullara öğrenci hazırladığını ve bu öğrencilerin takibini yaptığını anlattı. Antepli, “Onlarca, düzinelerce öğrenciyi askeri okullara, hem lise hem akademiye hazırladık. O çocuklar orada talebeyken gidip takip ettim. Ben Samsun’da dört sene üniversite okudum. Benim gibi binlerce insan var” diye konuştu.
Antepli, 2015 yılında KPSS sorularının çalınmasının gündeme geldiği dönemde Gülen’in yanında bulunduğunu ve yüzden fazla kişinin olduğu bir ortamda Gülen’in önemli bir itirafta bulunduğunu aktardı. Gülen’in “Ben senelerce önce sadece mahrem okullara, askeri okullara çok özel şartlarda cevaz vermiştim. Ben ‘Her soruyu çalın, her sınavın sonucunu arkadaşlara verin’ demedim” dediğini aktardı.
Cemaat içi çatışma
Antepli’ye göre Gülen’in verdiği bu yetki, cemaat içindeki bazı kişilerce genişletildi ve KPSS, TUS ve üniversite sınavlarında da kullanıldı, “Hocaefendi’nin şahsında ve hizmette eğer o ahlaki zemin hâlâ sağlam olsaydı, bu yetkiyi alıp daha büyük kitlelere başka sınavların sorularını verenleri cezalandırırdı. Eğer bir ahlaki erozyon olmasaydı o insanların canına okurdu” dedi.
Sistemli yapılanma
Antepli, “Biz askeri okullara, polis okullarına, istihbarata, bürokrasiye insan hazırlıyorduk. Bunu açıktan inkâr etmenin bir anlamı yok. Bu Türkiye’nin her dini grubunun, tarikatın yaptığı bir şey. Bürokrasiyi kendi tarafına çekmenin tek yolu oralara insan hazırlamak” diyerek sistemli bir yapılanma olduğunu öne sürdü.
Antepli, cemaat içindeki usulsüzlüklere de dikkat çekti:
“AK Partili belediyelerle imara açılmayan arazileri önceden kapatmalar, devlet ihaleleri gibi finansal usulsüzlükler de vardı. Araç olması gereken şey amaç olmuş, hizmet ana gaye olmuş. Hizmeti korumak, hizmetin varlığını sürdürmesi için her yol, her makyavelist strateji meşru hale gelmiş.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Türkiye’nin gündeminde Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayının kim olacağı meselesi var. Bunu konuştuk, konuşuyoruz, konuşacağız. Bir diğer husus da tabii ki siyasi iktidarın yargı eliyle muhalefeti, CHP’yi ve DEM Parti’yi hizaya getirme çalışmaları, özellikle belediyelere yönelik operasyonlar ya da Van’da olduğu gibi mahkemelerden çıkan kararlar ve muhtemelen yeni kayyum atamaları. Bütün bunlar Türkiye’nin gündeminde ama ben bugün sizinle biraz farklı bir konuda konuşmak istiyorum. Çoğunuz artık ilgilenmiyorsunuz, biliyorum ama benim için önemli: Fethullahçılık. ‘‘Fethullah Gülen’in ölümünden sonra ne olacak?’’ diye düşündük, tartıştık. Çok da fazla bir şey olmadı. Ne battı ne çıktı. Kendi halinde bir şekilde bir heyetle örgütü, bu Fethullahçılık denen küresel örgütü yaşatmaya çalışıyorlar. Ama bir şey oldu geçtiğimiz günlerde, yaklaşık 3 hafta önce. Gazeteci Ahmet Dönmez, kendisi Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor. Daha önce Avrupa’daydı, yakın zamanda ailesiyle birlikte ABD’ye taşındı. Kendisi de bu yapı içerisinde yetişmiş, bu yapının yayın organlarında çalışmış, sonra yurt dışına gitmiş ve uzun bir süredir o yapının, Fethullahçılığın içinde tam olarak görülemeyecek çok eleştirel yayınlar yapıyor. Hem kendisi yorumlar yapıyor, yazılar yazıyor, videolar yapıyor hem de röportajlar yapıyor. Gördüğüm kadarıyla, dünyanın değişik yerlerindeki Fethullahçıların ona karşı nasıl tavır almaları gerektiği konusunda kafaları çok karışık. Çünkü çok doğru şeyleri, kendilerinin de tanık olduğu şeyleri söylüyor ama bunları herkese söylüyor, yani içeride kapalı devre yayın değil ve dolayısıyla onun dile getirdiği birçok husus, Fethullahçı olmayanlar ve Fethullahçı karşıtları tarafından da kullanılabiliyor. Üç hafta önce çok çarpıcı bir video röportaj yaptı Ahmet Dönmez. Bu hareketin önde gelen isimlerinden, değişik dönemlerde önemli görevler üstlenmiş, Fethullah Gülen’in yakınında yer almış bir isimle, Abdullah Antepli ile bir video röportaj yaptı ve orada öne çıkan husus, aslında yıllardır söylenen, birçoğumuzun, Fethullahçı olmayanların kabul ettiği bir husus: Soru çalma. Okul sınavları öncesinde soru çalma ve bu yapının öğrencilerine bu soruları dağıtmak ve onların da o yerlere, kurumlara girmesini sağlamak olayını ilk kez bu kadar üst düzeyde bir Fethullahçı, hareketin içinde üst düzey görevlerde bulunmuş birisi kabul etti ve de üstelik Fethullah Gülen’in bunu bildiğini, onayladığını da söyledi. Ve ondan sonra çıngar koptu. Tabii burada söylediği, askeri okulları söylüyor. Fakat biz biliyoruz ki birçok okul için, üniversiteler için de KPSS için de Fethullahçıların soru çaldığı, önceden soruları edinip sonra bunları kendi elemanlarına ya da elemanlarının çocuklarına dağıttıkları yıllarca konuşulur, edilir. Ama ilk kez içeriden üst düzey birisi bunu ifşa etti, kabullendi ve ondan sonra işler karıştı. Öyle bir karıştı ki bu yapıdan koptuğunu ilan edenler ya da eleştirel yaklaşanların da bir kısmı buna itiraz etti. Çünkü burada birçok boyut var. Birincisi, Fethullah Gülen’in “Altın Nesil” diye bahsettiği bir proje var, biliyorsunuz. O, bu hareketini kendi iddiasına göre altın bir nesil yetiştirmek için başlattı, eğitimi temel aldı ve buralarda parlak öğrenciler, başarılı okullarda bu yapının, Fethullahçıların okullarında ya da o okullarda yetiştikten sonra Türkiye’de ve dünyada, ama özellikle Türkiye’de başka okullarda okuyarak çok başarılı insanlar haline geliyorlar ve bunlar ülkeyi bir şekilde tepeden tırnağa kuşatıp ülkeyi altın bir ülke yapacaklar. Yani altın bir nesil ve ülkeyi kurtaracaklar, Türkiye’yi her anlamda düzeltecekler. Böyle bir iddia vardı. Ve çok iyi hatırlıyorum o tarihleri, hepiniz bir şekilde biliyorsunuzdur; dershaneleri özellikle ve kolejleri, başka okulları, sonra üniversiteleri, her biri parlak öğrenci yetiştiren yerler olarak bilindi. Fethullah Gülen’in dershanelerinde, yani ‘‘Bu yapının, Fethullahçı yapının dershanelerine giren çocuklar en iyi yerleri kazanıyor’’ diye rivayetler çıktı, ki belli bir aşamadan sonra böyle oldu ya da Fethullahçıların kolejlerini bitiren öğrenciler için bu söylendi ve bir şekilde belli bir yaştaki Fethullahçılar, 20 ve üstü, iyi okullarda başarılı şekilde yetişmiş birer altın neslin örneği olarak görüldüler. Ama bu röportaj bunu bozdu, yani darmadağın etti. Tabii ki hepsi çalınan sorularla girmemiştir okullara ama bir kısmının bile kabulü, yani çorbadaki sinek gibi, bütün her şeyi kuşatıyor. Burada bir husus şu: Altın Nesil dedikleri aslında pekala çocukların, bu gençlerin — çocuklar diyorum çünkü küçük yaştan itibaren alınıyor — onların olağanüstü, sıra dışı ya da ortalamanın üstündeki performanslarından ziyade, bu yapının, bu örgütün birtakım hazırlıklarıyla, organizasyonlarıyla ve tabii ki soru çalmak söz konusu olduğu zaman komplolarıyla, hırsızlıklarıyla almış başını gitmiş, böyle bir olay var. Burada tabii ki ne var? Kul hakkı yemek var. Çok açık bir şekilde, siz eğer soru çalarak giriyorsanız, normalde hak etmediğiniz bir yere giriyorsanız, hak edenlerin hakkını yemiş oluyorsunuz. Ve bu bir kişi, 5 kişi değil, onlarca, yüzlerce, belki binlerce kişi için söz konusu. Diyelim ki sadece askeri okullarda oldu; orada bile onlarca, yüzlerce kişinin hakkını yemiş oluyorsunuz. Birincisi bu. İkincisi, insanları kandırmış oluyorsunuz. Nasıl kandırıyorsunuz? Ne diyor insanlar? ‘‘Burada başarılı gençler çok iyi yetişiyor’’ diyorlar. ‘‘Ben kendilerinden değilim ama…’’ deyip çocuklarını bu yapının dershanelerine, kolejlerine veren çok insan var. Sadece şeyler değil, yani dindar olup da Fethullahçı olmayanlar değil; dindar olmayan ailelerde de özellikle Anadolu’da çok sayıda kişinin buralardan yetiştiğini biliyoruz. Bu bir insanları kandırmaca oluyor, yani bir kul hakkı yiyorsunuz, bir insanları kandırıyorsunuz. Bir de aslında bu, sizin ne kadar kriminal bir yapı olduğunuzu gösteriyor. Böylesine bir organizasyonu en tepeden en aşağıya kadar örgütlemek bir suç çünkü, soru çalmak suç. En tepeden en aşağıya kadar bir organizasyon var. Herkes haberdar olmayabilir, ama kendi tabirleriyle ‘‘abiler’’ ya da ‘‘ablalar’’ bu soruları birileri temin ediyor, birileri dağıtıyor, dağıtılan soruları da alan birileri o sorularla sınava giriyor. Yani böyle gerçekten bir örgütle, organize suç örgütüyle karşı karşıyayız. Ve burada tabii ki en önemli husus şu: 15 Temmuz darbe girişiminden sonra büyük ölçüde bu aşındı, ama hala bazı insanlar darbe bir yana, ama bu yapının başarılı bir eğitim projesi olduğunu düşünüyorlardı. Bu konuda hep olumlu yönleri öne çıkıyordu. Yapılmış yabancıların da çalışmaları var, yerli araştırmacıların da tabii örgütün kendi sosyal bilimcilerinin yaptıkları da var ama dışarıdan da yapılanlar var. Yurt içi ve yurt dışındaki okullar bir başarı örneği, istisnai bir durum olarak gösteriliyordu. Aslında bunun da bir efsane olduğunu, işin içerisinde bir hile hurda olduğunu görmüş olduk. Şimdi işte insanlar çok ciddi bir şekilde rahatsız oldular. Ayrılanlar, mesafeli olanlar da rahatsız oldu; çünkü tam bir “Ne gerek var buna?” diyorlar. Çünkü kendi itibarları da… Birtakım insanlar var, profesör titri olan falan. Şimdi bakıyorsunuz, diyelim ki bir Fethullahçı profesör olarak karşınıza çıkıyor. Pekala şunu diyebilirsiniz: “Hangi yıl çalınan sorularla üniversiteye girdin?” diyebilirsiniz. İstediği kadar böyle olmadığını anlatmaya çalışsın, bu şaibe kolay kolay çıkacak gibi değil. Ne oldu sonra? Özellikle yurt dışında hedefe konuldu Ahmet Dönmez ve Abdullah Antepli. Ahmet Dönmez önce kendisi “Yanılmışım” diye bir yazı yazdı. Aslında yanılmış değil, burada bir şey yapıyor, hani eleştirilere karşı bir savunma yapıyor, eleştirileri reddediyor aslında. Ama onun ardından Abdullah Antepli ile bir video daha yaptı, ki önceki gün yanılmıyorsam ilk bölümü yayınlandı. Orada Abdullah Antepli diyor ki: ‘‘Sözlerimin arkasındayım. Kemik kırıldığı yerden kaynar.’’ Ben de diyorum ki: ‘‘O kemik öyle bir kırıldı ki bir daha kaynamasının imkanı yok. Efsun bozuldu, ‘altın nesil’ yerine insanlar bu yapıya ‘hırsızların nesli’ olarak bakıyorlar, bakacaklar.’’ Buradan artık nasıl bir geri dönüş olur? Ancak toplu bir öz eleştiri, ki böyle bir şey olmayacak. Dolayısıyla tekrar söyleyelim: Kemik kırıldı, hiç de kaynayacağa benzemiyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.