Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te Meclis’te DEM Partililere el uzatmasıyla başlayan ve ardından Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili çağrıları ile kamuoyuna duyurulan yeni süreç devam ediyor.
Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında Öcalan’ın birkaç gün içinde tarihi bir çağrı yapacağını söyledi.
Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sürecin siyasi taşıyıcılığını yaptığını belirterek, buna değer verdiklerini ifade etti.
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yapması beklenen “tarihi çağrı”nın zamanlamasına ve içeriğine ilişkin konuştu. Öcalan’ın ne zaman açıklama yapacağının belli olmadığını ancak “kısa zamanda” olacağını belirten Temelli, “İktidar bununla ilgili açıklamayı kendileri yapacaktır diye düşünüyorum” dedi.
“Öcalan, bu hamleyi güçlendirmek istiyor”
Kandil’den peş peşe mesajlar da geliyor. PKK’nın Abdullah Öcalan’dan sonra 1 numaralı ismi Cemil Bayık, Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik çözümü için büyük bir emek verdiğini öne sürdü, “Bu hamleyi daha da güçlendirmek istiyor. Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratikleşme zeminine çekmek için bir çalışma yürütüyor” dedi.
“Herkesin bu hamleye sahip çıkması lazım”
Bayık, Öcalan’ın mesajlarının toplumda büyük coşku yarattığını öne sürdü, “Herkesin bu hamleye sahip çıkması lazım. Çünkü Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu bu hamle herkes içindir” dedi.
Bayık, bu süreçte sorumluluğun sadece Abdullah Öcalan’a bırakılmaması gerektiğinin de altını çizdi ve şöyle devam etti:
“Zaten herkes yükünü Öcalan’ın üstüne atmış. Bu çok ağır bir yük. Üstelik Öcalan, İmralı şartlarında cevap olmak istiyor. Bu istekleri ve umutları yerine getirmeye çalışıyor ve bunun için çalışıyor. Ağır bir sorumluluk omuzlarına yüklemiş durumda.”
Cezaevinde kritik temaslar
DEM Parti heyeti, 11-12 Ocak tarihlerinde cezaevindeki Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Leyla Güven ve Selçuk Mızraklı ile görüştü. Cezaevindeki siyasetçiler, Öcalan’ın ve DEM Parti’nin süreçteki rolüne açık destek verdi. Görüşmelerde siyasal ve toplumsal zeminin güçlendirilmesi konuları ele alındı.
16 Ocak’ta ise SDG komutanı Mazlum Abdi, Erbil’e giderek Mesud Barzani ile görüştü.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Heyet daha sonra 22 Ocak’ta tekrar İmralı Adası’na gitti ve Öcalan ile görüştü. İkinci görüşmeden sonra kamuoyuna kısa bir açıklama dışında bilgi verilmedi.
Fakat bu görüşmeden sonra Ömer Çelik “İmralı trafiği tamamlandı” dedi.
Ruşen Çakır yorumladı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Tam bir hafta önce, bir cumartesi günü yine “Kandil el yükseltiyor” diye bir kısa yayın yapmıştım. Orada PKK’nın önde gelen bazı isimlerinin, ‘‘yeni çözüm süreci’’ adını verdiğim olayda birtakım rezervler koyduklarını aktarmıştım. Bunlardan birisi Murat Karayılan’dı, bir diğeri de müstear olarak bir örgüt gazetesinde yazı yazan Duran Kalkan’dı. Her ikisi de tabii ki Öcalan’ın söylediklerinin çok önemli olduğunu vurguluyorlar ama birtakım şartlar koşuyorlardı. Özellikle ‘‘çift taraflı ateşkes’’ diye bir şey söylüyorlardı, yani, “Bizim silah bırakmamız diye bir şey olmaz, devlet de bize karşı operasyonlarını durdursun.” ‘‘Silah bırakmak’’ yerine ‘‘ateşkes’’ diyorlardı ve ben bunu bir el yükseltme olarak yorumlamıştım, değerlendirmiştim. Aradan geçen bir hafta içerisinde bu konuda çok fazla bir şey olmadı. Olan en önemli gelişme, bu süreci başlatan Devlet Bahçeli’nin rahatsızlığı oldu, biliyorsunuz. Grup toplantısı da yapamadı. Böyle bir dönemde bir haber çıktı ama. O da İmralı heyetinin, yani Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne gidecekleri yönündeydi. Pazar günü, yani yarın, Erbil’de Barzani ile görüşecekler, Mesud Barzani ile. Pazartesi günü de Süleymaniye’de KYB’nin önde gelen iki ismi, iki Talabani kardeşle görüşecekler. Bu da bize her şeyden önce Öcalan’ın açıklamasının gecikeceğini gösteriyor. 15 Şubat denmişti, biliyorsunuz. 15 Şubat, Öcalan’ın 26 yıl önce Türkiye’ye iade edildiği tarihti. Sembolik bir anlamı vardı Öcalan ve PKK için; ama anladığımız kadarıyla Ankara, bu sembolik anlam nedeniyle de bu olayın 15 Şubat’ta olmasına yanaşmadı. Şimdi, pazar ve pazartesi günkü görüşmelerden sonra bir gün bu açıklamanın yapılacağını varsayıyoruz. Önümüzde bir başka önemli olay var. Bir sonraki pazar günü Ankara’da AK Parti’nin kongresi var. Erdoğan bu kongreye, Öcalan’ın açıklamasını yapmasından sonra mı girer, yoksa daha sonrasına mı bırakır? Dün Kemal Can’la bunun sohbetini yaptığımızda, o, Erdoğan’ın kongre sonrasında bir Öcalan açıklaması yapılmasını tercih edeceğini söyledi. O öyle değerlendirdi, benim de aklıma yatıyor doğrusu. Açıkçası, Öcalan’ın açıklamasının yaratacağı bir durum var, ki bunun bir de biliyorsunuz video şeklinde, görüntülü olacağı söyleniyor, çok önemli bir gelişme olacak. Kongre öncesinde bu önemli gelişmeyle kongreyi gölgelemek istemeyebilir. Her halükarda biz, Şubat sonuna kadar, belki de Mart başında bu açıklamayı duyacağız. Ama açıklamadan sonuç çıkacak mı? Öcalan, PKK’dan silah bırakmasını isteyecek mi ve PKK da Kandil de buna uyacak mı? Biliyorsunuz, bu konuda ilk baştan beri bu sürece şüpheyle bakanlar şunu söylediler: ‘‘Öcalan istese dahi Kandil silah bırakmaz.’’ Geçen hafta yaptığımız yayında da Kandil’in bu konuda nasıl rezervler koyduğunu söylemiştik. Ama aradan geçen bu süre içerisinde, bir hafta içerisinde Kandil’den gelen iki tane farklı açıklama oldu. Belki daha fazla vardır, ben ikisine tanık oldum. Bunlar birisi, 15 Şubat vesilesiyle, yıldönümü vesilesiyle PKK tarafından yapılan bir açıklama, PKK adına yapılan bir açıklama. Bu açıklama, uzun uzun işte 15 Şubat, Öcalan’ın yakalanması, Öcalan övgüleriyle dolu bir açıklama ve hiçbir yerde bir rezerv yoktu. Tam tersine, gerek devlete gerek topluma seslenerek, “Merak etmeyin, biz hiçbir şeyi bölmek istemiyoruz, Türkiye’nin birliğinden yanayız” mesajları verilmişti ve bu anlamda sürecin gelişimi için pozitif olduğunu düşünüyorum PKK açıklamasının. Nitekim bazı yerlerde bu konuda yapılan yorumlar da benzer şekilde oldu. Önceki rezervlerin burada tekrarlanmaması önemliydi. Daha sonra Cemil Bayık’ın bir açıklaması oldu. Örgütün bir televizyon kanalına verdiği röportajda Cemil Bayık, Öcalan’dan kendilerine mektup geldiğini söyledi. Mektubun içeriğinden bahsetmedi ama içeriğine yönelik herhangi bir endişesi olsaydı herhalde bir şekilde bunu hissettirirdi, dolaylı bir şekilde söyleyebilirdi. Yapmadı, tam tersine Öcalan’a bağlılıklarını çok vurgulu bir şekilde o yayında söylemiş ve şunu söylemiş özellikle; ‘‘O tek başına çok işler yapıyor, biz ona ayak uyduramıyoruz. Bizim ona daha iyi ayak uydurmamız lazım” vesaire. Ve geçen haftaki mesajlar genellikle negatifken, bu haftaki mesajların da genellikle pozitif olduğunu gördüm. Bu, tek başına bir şey demek değil tabii ki. Ve bence esas olay esas olarak Suriye’de, dananın kuyruğu orada kopacak. Suriye konusunda, biliyorsunuz, eş-Şara yönetimi, eş-Şara’nın kendisi Ankara’ya gitti, Erdoğan’la görüştü. Erdoğan, terörle mücadele vurgusu yaptı, kastettiği herhalde PYD/YPG’ydi. Eş-Şara, bu yapıları yani Suriye’deki Kürt yapılarını terörist olarak tanımlamıyor ama şu ana kadar attığı adımlarda, yaptığı toplantılarda Kürtlere yer vermiyor. En son bir diyalog grubu oluşturuldu, orada da Kürt yok ve Kürtler de zaten bunun üzerine itirazlarını dile getirdiler. İş büyük ölçüde Suriye’de kopacak. Şimdi size Cemil Bayık’la yıllar önce yaptığım bir röportajdan bir şey aktarmak istiyorum. 30 Ocak 2014. Kaç yıl olmuş? 11 yıl olmuş. Evet, tam 11 yıl. O tarihte tam 17-25 Aralık olayı yaşanmıştı Türkiye’de, onu konuşmuştuk uzun uzun Kandil’de yaptığımız röportajda. Daha sonra da tabii ki Kürt sorununu, açılımı, çözüm sürecini konuşmuştuk. Diyor ki Cemil Bayık: ‘‘Kesinlikle, Suriye’yi kazanan Ortadoğu’yu kazanır ve dolayısıyla biz oradan çıkmayız.’’ Bunu Ocak 2014’te söylüyor. ‘‘Ankara ile anlaşmak istiyoruz ve çözüm sürecinin en önemli ayaklarından birisi de Suriye’’ diyor. Nitekim çözüm süreci yarıda kaldı, galiba Suriye yüzünden kaldı ve şimdi tekrar Suriye gündemde. “Suriye’yi kazanan Ortadoğu’yu kazanır ve biz oradan çıkmayız” perspektifi PKK’da hala hakim ve ama, ‘‘Türkiye ile o konuda, Suriye konusunda anlaşmak istiyoruz, Ankara’yla anlaşmak istiyoruz’’ perspektifi de hala hakim. Dolayısıyla, Öcalan’ın yapacağı açıklamada Suriye konusu gerçekten kilit önemde olacak ve anladığım kadarıyla özellikle yarın İmralı heyetinin Barzani ile yapacağı görüşmenin de ana eksenlerinden birisi Suriye olacak. Çünkü biliyoruz ki, Mazlum Abdi, Suriye’deki SDG güçlerinin komutanı olan Mazlum Abdi, bir süre önce Erbil’de Barzani ile geniş bir görüşme yapmıştı. Sonuçta Barzani’nin de dahil olduğu bir Suriye olayı söz konusu, birtakım pazarlıklar söz konusu. Eğer oralarda, Suriye konusunda Ankara’nın, bir şekilde Kandil’in ve bir ölçüde de Erbil’in ve tabii ki Şam’ın mutabık kalacağı bir çözüm üretilme ihtimali çıkarsa, bu iş olacak gibi. Ama şu haliyle bakıldığı zaman, geçen bir hafta içerisindeki gelişmelere bakıldığı zaman işler sanki yolunda gidiyor. Ama çok zor bir mesele, yılların meselesi, sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin meselesi. Dolayısıyla çok erken havaya girmemek de lazım diyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.