Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında yaşananlar hem iktidar hem de muhalefet aktörlerinin siyaset yapma tarzlarının daha da keskinleşmesine yol açtı. İmamoğlu güçlü semboller yaratarak dinamik bir kitlesellikle muhalefeti yükseltme stratejisini pekiştirirken, Erdoğan ise bürokratik ve hukuki araçlarla siyaseti ikame etme çabalarını her geçen gün bir adım daha ilerletmekte. Bu süreçte siyasal tavrında bir değişiklik olduğu söylenebilecek en önemli isim Mansur Yavaş. 19 Mart öncesinde Yavaş ön seçime katılmayı reddedip partisinin aday belirleme sürecine hem zamanlama hem de yöntem olarak itiraz etmiş, böylelikle kendi müstakil siyasal alanının sınırlarını belirginleştirmeye çalışmıştı. Ancak İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından parti çizgisinde hareket etmekte tereddüt göstermedi ve ön seçime katılarak muhalefetin birlik ve beraberlik mesajını güçlendirdi.
Oldukça sert yaşanan 19 Mart sürecinin tozu dumanı dağılırken, yeni dönemdeki en güçlü siyasal aktörlerden birisi olan Yavaş’ın siyaset tarzı ve olası adaylığı konusunda birkaç şey söylemek gerekiyor. Her şeyden önce Yavaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı iddiasından kalıcı biçimde geri adım attığını düşünmek için bir nedenimiz yok. Muhalefetin birliğini onun da değerli gördüğü, İmamoğlu ile yapıcı ilişkisini sürdürmeye özen gösterdiği ve açık hukuksuzluklara karşı ortak tepki vermekte tereddüt etmediğini görüyoruz. Yine de Yavaş, siyasal iddialarının ıskartaya çıkartılmasına ve bir takım yan rollere mecbur bırakılmasına razı olmayacaktır.
Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı
Toplumsal dinamikler de Yavaş’ın siyasal pazarlıklarla etkisizleştirilmesini zorlaştırıyor. Zira siyaset sahnesindeki pek çok ismin aksine Yavaş’ın gücü, siyasal konumu kadar toplumsal bir mizacı yansıtma kapasitesinden kaynaklanıyor. Mansur Yavaş personası, toplumun kendinde görmek istediği, kendisini tahayyül ettiği muhafazakâr bir kişiliği temsil ediyor. Onu diğer tüm muhalefet aktörlerinden farklı kılan da bu. Burada İngiliz düşünür M. Oakeshott’un yazılarında dile getirdiği türden, bir yaşam tarzı olarak muhafazakarlıktan bahsediyoruz. Buna göre muhafazakarlık bir ideolojiden ziyade, her türden aşırılığa mesafeli, toplumsal kurumlara saygılı, düzen ve sürekliliğe içsel bir değer atfeden, aklı selim insanların mizacıdır. Kavramı bu şekilde çerçevelediğimizde, her toplumda çoğunluğun kendisine muhafazakârlığı yakıştırdığı ortaya çıkar. Mansur Yavaş’ın gücünün toplumsal kaynağı da işte bu mizaca olan yakınlığı. Toplumun büyük bir kısmı tıpkı Mansur Yavaş gibi önemli siyasi konular hakkında aslında bir kararı olsa da bunu açıkça ilan etmekten imtina eden, kendi işinde gücünde ve geleneksel değerlerle barışık insanlar. Bu kişiler için Mansur Yavaş ile bir özdeşlik kurmak, siyasal açıdan olmasa bile toplumsal bakımdan bir ortak zeminde buluşmak çok kolay. Buna karşılık gerek Erdoğan gerekse İmamoğlu, özdeşlik kurulacak değil, ardına düşülüp desteklenecek liderler olarak öne çıkıyor.
“CHP’nin çok ötesine uzanıyor”
Yavaş ile diğer isimler arasındaki fark, siyasal iletişim biçimlerinde de kendisini gösteriyor. Siyasal sembolizmlere nadiren başvuran Yavaş’ın aksine Erdoğan ve İmamoğlu, yalın ve kolay dağıtıma sokulabilir semboller üretip yayma konusunda son derece mahir. Her iki isim de basit jest ve refleksler veya etkili birkaç slogan ile kitleleri peşlerinden sürükleyip siyasal dinamiklere yön verebiliyorlar. Özgür Özel de benzer bir iletişim tarzının temsilcisi. Sırtına hamal küfesi alarak konuşma yapan Özel’in ya da cezaevinde hem Nutuk hem Kur’an hem de Nazım Hikmet şiirleri okuduğunu gazetecilere anlatan İmamoğlu’nun aksine, Yavaş böyle sembollerden uzak durmayı tercih ediyor. Bu tercih olağanüstü dönemlerde Yavaş’ın siyasette parlamasını zorlaştırsa da, gündelik dinamiklerden nispeten bağımsız bir tabana kavuşmasına da imkân veriyor. Mansur Yavaş’ın siyasal etkisinin CHP’nin çok ötesine uzanmasını sağlayan da bu.
Kürtlerden oy alması
Yavaş’ın siyasal söylemleri de bu muhafazakâr mizaç ile uyumlu. O büyük iddiaların, dev projelerin, dünyayı ve Türkiye’yi baştan aşağı şekillendirecek yeniçağ ütopyalarının savunucusu değil. Söyleminin büyük bir bölümünü yoksullukla mücadele, hukuk devletinin ve kurumsallaşmanın yeniden tesisi ve kuvvetler ayrılığının canlandırılması gibi tercih ve taleplerden oluşuyor. Sınırlı bir yürütme organı anlayışına yakın duran Yavaş, cumhuriyetin kurucu kodlarının geleneksel yorumunu tartışma konusu yapmaya da pek gönüllü değil. Tam bu nedenle, Kürt sorunu konusunda da diğer isimlere nazaran daha kısıtlı bir esneklik payına sahip. Buradan hareketle Yavaş’ın olası adaylığında Kürtlerden oy almasının zor olduğuna sıklıkla dikkat çekiliyor.
Yalnız bu konuda aşırı bir yorumdan kaçınmalıyız. Zira Mansur Yavaş’ın Kürtler ya da bir başka etnik grup aleyhine doğrudan kimlik siyaseti yapan bir tavrı yok. Daha ziyade, kimlik üzerinden politika yapmayı ve toplumsal fay hatlarından siyasal destek türetmeyi doğru bulmuyor. Bunun yerine etnik, siyasal ve mezhepsel hatları enine kesen sosyal politikalar yoluyla herkese ulaşmaya çabalayan bir tarzı var. Bu yaklaşımın en azından Ankara seçimleri özelinde Kürt, Alevi ve sol seçmenlere erişme konusundaki başarısının altını çizmemiz gerek. Yeşil Sol Parti’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Ankara’da % 4,36’lık bir oya erişmişken son seçimde Yavaş karşısında aday olan Gültan Kışanak’ın % 0,8’de kalması, Ankara’nın tüm toplum kesimlerinde Yavaş’ın teveccüh gördüğüne işaret etmekte. Bilhassa Kürt seçmenlerin gözünde elbette İmamoğlu gibi bir isim Yavaş’a göre daha tercih edilir olacaktır. Ancak Yavaş’ın Kürt seçmenlerle irtibat kurma konusunda kesinkes başarısız olacağını gösteren bir veri de şimdilik elimizde yok.
Özgür Özel-Mansur Yavaş yarışı
Tüm bu noktalar göz önüne alınırsa, Yavaş’ın olası adaylığının, sağlam bir toplumsal temele ve özgün bir siyaset çizgisine oturduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan bu potansiyel adaylığın akıbetini belirleyecek iki unsur var: Öncelikle, İmamoğlu’nun diploma konusunun açıklığa kavuşması, Yavaş’ın kendisine çizeceği yol için çok önemli. İdare mahkemesinin Ekrem İmamoğlu lehine alacağı bir karar, İstanbul’un başkanını CHP’nin en güçlü adayı yapacaktır. Böyle bir durumda Yavaş’ın muhalefet bloğunun birlikteliğine zarar vermekten kaçınarak seçim takvimi netleşinceye kadar beklemeyi tercih edeceğini ve kamuoyu desteğindeki değişimleri takip edeceğini tahmin edebiliriz. Buna karşın diplomanın iptal işlemi onanırsa, bu durumda bir Özgür Özel-Mansur Yavaş yarışının başlayacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Son bir haftadaki açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla, İmamoğlu’nun aday olamaması durumunda Özel vekâleten adaylık formülünü öne çıkartacak. Burada vekilin kim olacağının çok önemli olmadığına ilişkin sözleri ise bir yandan olası bir çekişmenin önünü almayı amaçladığı kadar, Özel’in kendi adaylığını ima etmesi olarak da okunabilir. Mansur Yavaş ise 19 Mart öncesinde yedek adaylığı kabul etmeyeceğini zaten açıklamıştı. Bu pozisyonunu koruduğunu varsayarsak, vekil aday formülüne de karşı çıkacağını öngörebiliriz. İmamoğlu’nun adayı olan Özel’in aksine Yavaş, kuşkusuz partisinin desteği ile, ancak kendi ayakları üzerinde durabilen bir aday olmayı tercih edecektir.
Yeri gelmişken vekil aday formülünün Yavaş’ın konumu bakımından yaratacağı sorunların ötesinde de sıkıntılı bir tercih olduğunun altını çizelim. İmamoğlu’nun aday olabilmesi durumunda dahi seçim muhalefet açısından kolay geçmeyecektir. Erdoğan’a karşı vekâleten aday olmuş bir isimle yarışma fikri ise başlı başına riskli ve özünde apolitik bir tercih olur. Dün olduğu gibi bugün de ana muhalefet partisi için en rasyonel yol, Erdoğan’ın karşısına elindeki en güçlü isim ile çıkmak. Ancak geçmiş deneyimler, partinin kurumsal kimliğinin temsil edilmesi kaygısının seçime en güçlü şekilde girme hedefinin önüne geçebileceğini gösteriyor. Gerek Özel’in gerekse İmamoğlu’nun CHP’yi temsil kapasitesinin Yavaş’ın önünde olduğu göz önüne alınırsa, “CHP anketlerde birinci sırada olduğu görülen ismi adaylaştırmaktan bir defa daha geri duracak mı?” sorusuna kesin biçimde hayır demek kolay değil.
Yavaş’ın olası adaylık sürecindeki ikinci belirleyici konu ise yeni açılım süreci. Süreç ister başarıya ulaşsın isterse de yarıda kesilsin CHP tabanında ve CHP dışı muhalefette bir Atatürkçü-milliyetçi tepki doğacaktır. Yavaş hiçbir şey yapmasa dâhi, sadece Kürt hareketine göreli olarak mesafeli tutumu nedeniyle bu tepkiden en çok yararlanan isim olur. Öte yandan bu dinamiğin mutlaka Yavaş’ın lehine olacağını söylemek kolay değil. Zira bu konuda takınacağı tutum Yavaş personasını “ülkeyi fırtınadan çıkartıp geleceğe taşımaya talip, aklı selim bir kaptan” olmaktan çıkartıp, “tutucu ve geçmişin kodlarına takılı kalmış bir siyasetçi” imgesine dönüştürebilir. Bundan kaçınmak için Yavaş’ın kendi söylemini ulusalcı bir düzlemle sınırlamaktan uzak durması gerekecektir. Böyle bir düzlem bilindik ve konforlu olsa da Yavaş’ın Kürt seçmenlerden büyük ölçüde vazgeçmesi anlamına gelir. Oysa siyasal gündemini demokratik ve sosyal bir hukuk devleti düzleminde kuran ve Ankara’da olduğu gibi ülke çapında da mümkün olan herkesin desteğine talip olan bir Yavaş’ın önü tümüyle açılacaktır. Olası adaylık sürecinde Mansur Yavaş’ın siyasal becerisine dair en önemli testin bu konuda olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.