HÜDA PAR yakınlığıyla bilinen ve ideolojik olarak ona paralel bir çizgide konumlanan Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından Hz. Muhammed’in doğumunu anmak ve onun hayatını hatırlatmak amacıyla organize edilen ve artık geleneksel hale gelen Mevlid-i Nebi etkinliği, bu yıl “Direniş Önderi Hz. Muhammed” temasıyla 6 Nisan’da Cizre’de, 13 Nisan’da Batman ve Gaziantep’te, 20 Nisan’da ise Diyarbakır’da gerçekleştirildi. Her yıl artan katılım ve daha fazla şehirde düzenlenmesiyle artık bir seri etkinliğe dönüşen bu program, 27 Nisan’da eş zamanlı olarak İstanbul, Adana ve Van’da da yapılacak.
Platformun geçmişi
İlki 2006 yılında, Mustazaflarla Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) öncülüğünde, Peygamber Sevdalıları Platformu (2018 yılında vakıf statüsü alarak resmi bir kimlik kazandı) tarafından Diyarbakır’da bir düğün salonunda gerçekleştirilen mevlid etkinlikleri, peygamber sevgisi üzerinden dindar Kürtlerin daha geniş bir kesimine ulaşmayı hedefliyordu. Başlangıçta Diyanet’in organize ettiği “Kutlu Doğum Haftası” ile aynı döneme denk gelse ve aynı adı taşısa da, içerik ve format açısından tamamen bağımsızdı. Etkinliklerde okunan Arapça ayetler ve dualar dışında program tamamen Kürtçe idi.
Klasik mevlid geleneğinde İslami takvime göre Rebiülevvel ayının 12’nci günü anma yapılırken Peygamber Sevdalıları, Diyanet’in uzun süre uyguladığı gibi etkinliği Nisan ayına sabitleyerek geleneksel tarih ve formatı kendi pratiklerine uygun şekilde yeniden düzenlediler. Diyanet daha sonra bu uygulamadan vazgeçse de Nisan, Peygamber Sevdalıları tarafından organize edilen mevlidlerin geleneksel ayı haline dönüştü. Katılımcı sayısının giderek artmasıyla da kapalı mekanlardan Diyarbakır’ın meydanlarına taşındı ve kitlesel bir boyut kazandı. 29 Kasım 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle Diyanet’in etkinliklerinin adı “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak değiştirilince, Peygamber Sevdalıları da kendi organizasyonlarını bu adla anmaya başladılar.
Başlangıçta çoğunlukla Mustazaf-Der üyelerini bir araya getiren mevlidler, 2012’de Mustazaf-Der’in kapatılması ve aynı yıl HÜDA PAR’ın kurulmasıyla daha belirgin bir siyasi boyut kazandı. Dernekten siyasi partiye geçiş sürecinde, Güneydoğu’daki kitlesel mevlid kutlamaları, HÜDA PAR için tabanı test ve konsolide etme açısından da bir fırsat sunmuş olabilir. Seküler Kürt siyasi hareketine alternatif İslami bir aktör olarak kendini konumlayan HÜDA PAR, zamanla bu etkinlikleri hem destekçilerini bir araya getirdiği hem de Kürt kimliğine dair siyasi taleplerini ifade ettiği bir platforma dönüştürdü. HÜDA PAR seçmenini oluşturan dindar Kürtler için ise bu etkinlikler, kolektif aidiyet duygusunu pekiştirme ve toplumsal kimliklerini daha görünür kılma fırsatı sundu.
HÜDA PAR’ın tutumu
Her ne kadar HÜDA PAR seçmeni ile Mevlid-i Nebi katılımcıları çok büyük oranda örtüşse ve parti yöneticileri her yıl protokolde yer alsa da, HÜDA PAR organizasyonu hiçbir zaman doğrudan üstlenmedi ve asıl düzenleyeci Peygamber Sevdalıları Vakfı olmaya devam etti. Örneğin alanda HÜDA PAR’a ait bayrak ya da flamaların yer almaması bu tercihin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Nitekim son üç yıldır düzenli olarak takip ettiğim hiçbir mevlid etkinliğinde, protokol konuklarının tanıtıldığı bölüm dışında, HÜDA PAR adı doğrudan zikredilmedi.
Bu mesafeli duruş, HÜDA PAR’ın mevlidi yalnızca kendi seçmen kitlesine hitap eden bir parti etkinliği gibi göstermek istememesinden kaynaklanıyor. Genel Başkan Yardımcısı Yahya Oğraş bu tercihi şöyle açıklıyor: “Mevlid sadece HÜDA PAR seçmenlerinin değil, Peygamber sevgisini ifade etmek isteyen herkesin katıldığı bir etkinlik.” Bu yaklaşım, partinin daha geniş bir dini tabanı mobilize etme çabası ve seçmen sayısını artırma stratejisi olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda dini ibadeti siyasi amaçlar için kullandıkları yönündeki eleştirileri engellemek için benimsenmiş de olabilir. Nitekim Oğraş, Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından organize edilen mevlid etkinliklerinin “dinin siyaseten araçsallaştırılması” şeklinde yorumlanmasından rahatsız olduklarını özellikle vurguluyor- ki burada biraz üzerime alındığımı söyleyebilirim.
Silahlı mücadele, İslami dayanışma
Bu yıl Diyarbakır’daki Mevlid-i Nebi etkinliği, geçen yıllarda olduğu gibi yine Newroz Parkı’nda gerçekleştirildi. Etkinlik boyunca “cenk, cihat, şehadet” sloganları atıldı ve programın odak noktasında Gazze’de İsrail saldırıları sonucu yaşanan yıkım ve sivil ölümler yer aldı. Kuran tilaveti ile başlayan program, sunucunun “asrın direniş önderleri” olarak tanımladığı ve İsrail’in saldırıları sonucunda hayatını kaybeden Hamas’ın siyasi kanat lideri İsmail Haniye, halefi Yahya Sinwar, askeri kanat lideri Muhammed Deyf ve Hizbullah lideri Hassan Nasrallah’a gönderilen selamlar ile devam etti. Üzerinde Haniye, Sinwar, Ebu Ubeyde ve Hamas’ın kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin’in fotoğraflarının olduğu dev poster ise dikkat çekici ayrıntılardan biriydi. Ayrıca İsrail’le yapılan esir takası anlaşması çerçevesinde 2024’te serbest bırakılan Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları mensubu İshak Tahir Arefe ve Taliban yönetimindeki Afganistan İslam Emirliği’nin Türkiye maslahatgüzarı Muhammed Zubeyr Wadan da bu yılki uluslararası konuklar arasındaydı.
Peygamber Sevdalıları Vakfı’nın her yıl yayınladığı Mevlid-i Nebi mesajı bu yıl vakfın yönetim kurulu üyesi Ömer Çelik tarafından okundu. Mesajda, “Müslüman coğrafyalara dayatılan, vicdan ve insafı rafa kaldıran, amansız ve orantısız bir savaşın karşılığı ancak kutlu bir direniştir…
Hamas, İslami Cihad, Gazze halkı ve Mescid-i Aksa murabıtlarının direnişi bir asırdır uyutulmaya çalışılan ümmetin şerefli evlatlarını artık uyandırmıştır” ifadelerine yer verildi. Vakfın onursal başkanı Mehmet Göktaş ise “Kassam tükendi, Hamas bitti diyenler, gelin bir görün.
Bu meydan olduğu gibi Hamas ve Kassam Tugayları’dır. Şu meydanda 17 yaşından yukarı 25 yaşına kadar olan gençler hepsi Hamas’tır, hepsi Kassam Tugayı’dır” dedi. Göktaş ayrıca, “Kemalizmi ve modası geçmiş Marksizmi bu bölgeye getirmek isteyenlerin karşısına da siz dikildiniz; buraya giremez dediniz” diyerek, geçmişten bugüne bölgede süren ideolojik rekabete de işaret etti. Bu yılki uluslararası konuklar arasında yer alan Alimler Birliği Filistin Komisyon Başkanı ve Hamas Milletvekili Marwan Abu Ras ise, “Kassam Tugayları’nı desteklemeniz lazım, onları duanız, malınız, siyasetiniz ve silahınız ile desteklemeniz lazım” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Filistin vurgusu
Organizasyonu yapanlar Mevlid-i Nebi etkinliklerini manevi saiklerle düzenlediklerini ve herhangi bir siyasi kaygı taşımadıklarını vurgulasalar da özellikle son iki yıldır, Filistin meselesi ve bölgesel siyasi gelişmelerle de doğrudan ilişkili olarak, etkinlik sırasında yapılan konuşmaların ve alandaki görsel öğelerin çoğunlukla silahlı mücadeleye ve bu doğrultuda yapılan çağrılara odaklanması dikkat çekiyor. Mevlid gibi daha çok İslam’daki Sufi gelenekle özdeşleşen bir ritüelin, uluslararası düzeyde farklı şekillerde tanımlanan silahlı aktörlerle dayanışma çağrılarına sahne olması ilginç. Böylece mevlid İslamcı aktörler arasında bölgesel bir dayanışma alanı işlevi de kazanıyor. Özellikle gençlere hitap eden bu tür söylemler, yalnızca dini değil ideolojik ve siyasi bir mobilizasyon sürecine de yol açıyor.
Mevlid-i Nebi’nin tematik çerçevesi de bu dönüşümle uyumlu. Son iki yıldır Hz. Muhammed’in örneğin merhamet veya şefkat gibi özellikleri değil de doğrudan savaşçı kimliği ön plana çıkarılıyor. Örneğin geçen yılın teması da “Cihad Önderi Hz. Muhammed” idi. Bu da mevlidin içerik ve programlarının, özellikle son iki yıldır, doğrudan bölgesel siyaset ve müttefiklik ilişkileriyle paralel biçimde şekillendiğini ortaya kouyor. Filistin meselesi bu noktada önemli bir etkiye sahip. Etkinliğe katılan kitlenin son yıllarda çeşitlenmesi de bu dönüşümün bir sonucu. Örneğin alanda konuştuğum üç başı açık genç kız, etkinliğe katılma motivasyonlarının doğrudan Filistin’le dayanışma göstermek olduğunu ifade ediyorlar. Bu örnek bile tek başına Mevlid-i Nebi’nin toplumsal ve politik bağlamda nasıl yeniden anlamlandığını, şekillendiğini ve katılımcıların yalnızca dini değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal meselelerle de ilişki kurduğunu açık biçimde gösteriyor.
Gelenekten dijitale yeni nesil ritüel
Son olarak etkinlikleri ilginç kılan unsurlardan biri de müzik. Mevlid-i Nebi etkinliklerinde Özlem Ajans tarafından seslendirilen ve çoğu Kürtçe olan dini içerikli parçalar önemli bir yer tutuyor. Ancak bu müzik parçalarını klasik anlamda birer ilahi olarak tanımlamak bence zor. Tematik olarak Hz. Muhammed’e duyulan sevgi, ümmet bilinci, rahmet ve hidayet gibi konular işleniyor olsa da, müzikal olarak modern ve hatta Batılı bir altyapıya sahipler. Nefesli ve yaylı enstrümanların elektronik seslerle birleştiği, geleneksel İslami referansları çağdaş bir müzik diliyle buluşturan hibrit bir tarz söz konusu. Bazı parçalar yavaş ve hüzünlü bir tonda ilerlerken, büyük çoğunluğu oldukça coşkulu ve dinleyiciyi harekete geçirmeye yönelik. Özellikle bu coşkulu anlarda etkinlik alanındaki atmosfer gözle görülür şekilde değişiyor. Kırmızı, siyah ve yeşil renklerdeki Tevhid bayrakları ritme uyumlu şekilde daha büyük bir heyecanla sallanıyor. Özellikle gençler ritimle birlikte hareket ediyor ve beden diliyle müziğe eşlik ediyorlar. Abartı sayılmazsa ortamın zaman zaman bir “festival havası”na büründüğünü söyleyebilirim.
Son üç yıldır Diyarbakır’daki Mevlid-i Nebi etkinliklerini düzenli olarak takip ettiğim için özellikle genç katılımının her yıl belirgin biçimde arttığını söyleyemek mümkün. Etkinlik sırasında gençlerin selfie çektiği, videolar paylaştığı ve bu deneyimi sosyal medyada görünür kıldıkları sıklıkla gözlemlenebiliyor. Bu yönüyle de Mevlid-i Nebi, geleneksel ve dini bir anma ritüelinin günümüze uyarlanmış özgün bir formu olmanın ötesine geçiyor. Sosyal bir paylaşım, kültürel bir kimlik ifadesi ve hatta dijital aidiyetin de bir arada sunulduğu bir etkinlik haline geliyor. Kısacası, bu kitlesel buluşmalar aynı anda bir yandan Hz. Muhammed’e duyulan sevgiyle şekillenen geleneksel bir anma, diğer yandan bölgesel aktörler arasında dayanışma ve direniş söylemlerinin üretildiği bir siyasi platform olabiliyor. Coşkulu müzikleri, gençlerin aktif katılımı ve dijital paylaşım pratikleriyle de adeta bir festivale dönüşen bu ortam, ağıt, direniş ve kutlama duygularının iç içe geçtiği hibrit bir alan, post-modern bir dini-politik performans halini alıyor.