Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

“Şeytan Ayetleri” kitabını (1988) görmeden bile “İslam’a hakaret” iddiasıyla ölüm fetvası veren Humeyni’nin (1989), Sünni dünyayı Batıya karşı harekete geçirerek İran’ı izolasyondan çıkarmak için kurban seçtiği yazar Rüşdi, 2022 Ağustosunda bir edebiyat etkinliğinde Lübnan kökenli Şiilerden, Hizbullah sempatizanı Hadi Matar’ın bıçaklı saldırısında ağır yaralandı, sağ gözünü kaybetti.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Seküler “Filistin davası”nı dinselleştirip “ümmet”in Batıya karşı birliğini tahkim amacına istihdam eden Humeyni’nin ölüm fetvası verdiği ve Tehran’ın başına ödül koyduğu Rüşdi, Edward Said’in yakın arkadaşı ve “Filistin davası”nın ateşli müdafii idi. Hem de Humeyni’den çok önce. Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Yeryüzü bize dar” şiirini de okuduğu 1986 tarihli Said’in yönettiği Filistin söyleşisi, 2022’de uğradığı bıçaklı saldırı sonrasında viral oldu.

İran’ın yeni egemenlerinin analog dönemin kısıtlı imkanları nedeniyle Rüşdi’nin kim olduğunu yeterince araştıramadığını düşünemeyiz. Fetvanın muhtelif ve muhtemel teo-politik gerekçeleri arasında Irak-İran savaşının Saddam rejiminin devrileceği vaadi gerçekleşmeden ve kazananı olmadan sona ermesinin (1988) iç kamuoyunda yarattığı hayal kırıklığını telafi ve bu durumun devrim sonrası yönetimi istikrarsızlaştırmasının önünü alma hedefi kesin var. Dışarıda da Sünni ve Şii iki devletin savaşmasının yol açtığı derin yarılmanın İran aleyhine kalıcı hale gelmemesi için katil fetvasıyla çıta yükselterek Sünnilerin tepkisine liderlik etmek amaçlandı muhtemelen. Bir de Filistin sorununun simge şahsiyetlerinden Rüşdi’yi hedef alarak seküler “Filistin davası”ndan kurtulma fırsatını kaçırmak istememiş olabilir “yeni İran”. Filistin sorununun dinselleşmesi sayesinde Tehran, Emin el-Hüseyni’nin antisemitik ve faşist mücadele mirasının yeni merkezi oldu çünkü.

Saldırganın masumiyet karinesi: “İslam’a saldırı”

Saldırgan Matar, onun yaşından çok daha uzun süredir “Filistin davası” içinde pozisyon almış Rüşdi’nin İslam’a saldırdığını söyledi mahkemede ve kendini suçsuz ilan etti. Yani zımnen, bıçaklı saldırı eyleminin meşru ve makbul görülmesi gerektiğini söylemiş oldu. 7 Ekim 2023’te İsrail’e saldırıp tamamı sivil 1200 İsrailliyi rastgele öldüren Hamas’ın bu eyleminin haklı görülmesi beklentisini doğallaştırması gibi. Bu beklentisine dünyada yaygın karşılık da buldu. Meğer Yahudilere soykırımı tekrarlamaya teşne ve tetikte ne çok insan varmış. Matar’ın mahkemeden masumiyet muamelesi talep etmesi, Said’in oryantalizm teorisiyle Batıdaki Müslümanlık algısını suçlama dolayımıyla masumiyetini ispatlamaya çalıştığı Müslümanlığın hakikatine dair ilginç ândı.

Rüşdi’ye saldırının pek çok ülkeden Müslümanın şevkle yapmak istediği eylem olduğuna kuşku yok. Sünniler, Şiiliğine bakmadan coşkuyla desteklediler Matar’ı. Sünniler ile Şiilerin, aralarındaki onca ihtilafı sorun etmeden kolayca biraraya gelebildikleri meselenin, bir yazara edebiyat ortamında ölümcül saldırı olması Müslümanlık namına trajik değil mi? İnsanlığın bilimsel ilerleyişine, düşünceye, felsefeye, edebiyata, mimariye parlak katkılar sunmuş olmakla iftihar eden Müslümanlık namına. Gerçi o katkıları da Müslümanlığın hesabına yazmak hiç doğru değil. Bahsi geçen bilimsel, felsefi ve sanatsal faaliyetlerin müelliflerine dünyayı zindan eden, hatta onları katleden de aynı Müslümanlık.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Mürtede katil fetvası hukuk evreninde saygı görür mü?

Humeyni, İslam dünyasına Rüşdi’yi buldukları yerde “idam” (infaz) etmeleri çağrısında bulunduğu bildirisinde onun dinden dönmesini (irtidat) öldürülmesinin haklı sebebi gösteriyordu. Bu noktanın altını çizerken hem Sünniliğin hem Oniki İmamcı Şiiliğin kaynaklarında dinden çıkanların öldürülmesi gerektiğine ilişkin ortak paydaya yaptı yatırımını.

İslamofobi, İslam’a saygısızlık, Müslümanlardan nefret vs. ithamlarla Batılılara tepki gösteren Müslümanlar işte bu acaipliğin o Batıda kabul görmesini bekliyor. Hukuk, insan hakları, inanç/düşünce ve ifade özgürlüğü gibi değerleri savunarak böyle şey olamayacağını söyleyenleri de İslamofobi üretmekle suçluyor. Diğer din, inanç ve düşüncelerden insanların tamamının sapkın, bir tek Müslümanlığın hak ve geçerli olduğunu iddia eden ve bu kesinliğin herkesçe teyit edilmesini bekleyen bir dinsel evren Müslümanlık. Burada psikiyatrik vaka bulanlar haksız mı?

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Her din eleştirisine infaz tarifeli Müslümanlık

Rüşdi olağan örnek aslında. Aynı nefret ve öfkenin hedefi olmuş başkaları da var çünkü. Mesela 1947’de İran’da meşhur molla Nevvab Safevi’nin liderliğindeki Fedaiyan-i İslam örgütü, Şii Müslümanlığa yönelik eleştirel makaleler yazan düşünür Ahmed Kesrevi’yi kutsallara hakaret suçlamasıyla yargılandığı mahkeme salonunda öldürdü. 1985’te Sudanlı düşünür Muhammed Mahmud Taha dinden çıktığı suçlamasıyla idam edildi. 1992’de Mısır’da Ferec Fevde, mahkeme tarafından dinden dönmekle suçlandıktan sonra suikastle öldürüldü.

1993’te Mısırlı Nasr Hamid Ebu Zeyd, mahkeme tarafından dinden dönmekle suçlandı. Ölüm tehditleri nedeniyle Hollanda’ya hicret etmek zorunda kaldı. İyi ki de gitti, çünkü Sünnilikten Şiiliğe geçmiş hemşehrisi Şeyh Şehhate, 2013’te polisin izlemekle yetindiği 3 bin kişinin saldırısında linç edilerek öldürüldü. 2011’de Azerbaycan’da Refik Takıyev, Müslümanlığa yönelik eleştirileri nedeniyle İranlı Ayetullah Lenkerani’nin ölüm fetvası üzerine uğradığı bıçaklı saldırı sonrasında hayatını kaybetti. Şampiyonluk Bangladeş’te. 2013-15 arasında 5 yazar sokak ortasında katledildi. Liste uzuyor ve hiçbiri münferit vaka değil.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Avrupa’yı Afganistan yapma nümayişleri

Said, Oryantalizm’i yayınladığında (1978) İslamcı örgütlerin şiddet furyası henüz başlamadığından Batıyı suçlamada rahat davranabildi. 1979 İran devrimiyle birlikte Müslüman dünya, onu sonu gelmez izahlara mecbur bırakıp köşeye sıkıştıracak bambaşka bir mecraya girdi. Afganistan’da ortaya çıkan el-Kaide radikal Sünniliğin menbaı ve eğitim kampıydı. Buradan ülkelerine dönen yabancı savaşçılar oralarda Müslümanlığı radikalleştirdiler.  Çok geçmeden Batı başkentlerinde bombalar patlamaya başladı.

Said, hızlanan zaman içinde cereyan eden olayları gördüğünde Batıyı komple suçlayıp Müslümanlıkları komple akladığına pişman olmuştur belki. Şiddet örneklerinin hepsine sert itiraz etmesine bakılırsa adı konmamış bir pişmanlık mevzu bahis.

Şimdilerde ise Avrupa başkentlerinde, binbir zorlukla kurulmuş demokrasileri, özgürlükleri, yüksek hayat kalitesini, insan ve hayvan hakları standartlarını imha edip o ülkeleri Afganistan, İran, Türkiye seviyesine düşürmeyi amaçlayan şeriat gösterileri yapıyor Müslümanlar. Senelerdir mutlu müreffeh yaşadıkları, hukuk ve özgürlük nimetinden doyasıya yararlandıkları ve tonla para kazandıkları Batı ülkelerinin ne berbat yerler, kendi ülkelerinin ise cennet olduğuna ikna videoları çekip duruyorlar. Ama bulundukları cehennemi terkedip cennet ülkelerine dönmeyi de hiç düşünmüyorlar.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Müslüman kimlik, fetihçi iklimde fırsat kovalamanın etno sembolizmi

Ahlak yerine ahlakçılığı, İslam yerine İslamcılığı benimseyen bir topluluk Müslümanlar. Varsayılan davranışları sürekli sosyal protokol ihlali. Bıkmadan tekrarlayacağım: Hucurat 14’te, kendilerini mümin olarak vasıflandırmalarına izin verilmeyen, çünkü Allah’ın varlığından emin olma (iman) duygusunun kalplerinde henüz maya tutmadığı, ancak ve sadece Müslüman olduklarını söyleyebilecek haldeki, yani durumları Arap barışına (pax-Arabiana) katılmaktan ibaret kabilelerin vasıf ve özelliklerini taşıyan asgari seviyenin insanları.

Hucurat 14’teki kategori, hem Allah’tan emin olmayan hem de kendilerinden emin olunmayan çoğunluğu ifade ediyor. Daha Peygamber’in cenazesi defnedilmemişken pagan dönemin istişare meclisi Saideoğulları Çardağı’nda (sakife) toplanıp apar topar halife seçenler. Mümin olma hali, maneviyat ve ahlakta kemale doğru tek başına yürümeyi tanımlıyorken Müslüman kimliği var eden dinamik, kalabalıkta yok olma hali. Fetihçi/emperyal iklimde fırsat kovalamanın etno-sembolizmi.

Müslümanlık, kolektif davranışa alıştırılmış ve üniforma eğitimden geçmiş kişilerin kimliği. Comte’çu kolektivite. Mukallitlik. Taklitle öğrenilmiş dinî inançlar ve davranışlar bütünü. Tahkik, araştırma, üzerine düşünme gerektiren müminlikten farkı bu. İmam Sadık’ın tasvirindeki gibi: “Namazlarına ve oruçlarına aldanmayın. Çünkü namaz ve oruçla öylesine meşgul olurlar ki, bıraksalar boşluk hissiyle bunalıma girerler.” (Kuleyni, 1988: 2/104, rivayet 2).

Mümin bireyin özgün, özgür, bağımsız tek başınalığı disipline mani. Hayata tahakküm etmenin algoritması olan fıkıh iş görmez onda. Müslümanlıkla terbiye edilmeli ki zaptürapt altında tutulabilsin, kontrol edilebilsin, boyun eğdirilebilsin. Böylece sürekli kaba güç kullanılmak zorunda kalınmayacak. Sünni ortodoksinin özgürlükçü heterodoksiye tepkisinin sebebi de bu. Alternatif bilgi, inanç, davranış kaynaklarını yok etmeye bu nedenle eli tetikte, pusuda. Çünkü farklı yorumla özgürleşen birey kolektif davranışın dışına çıkabilir.

Müslümanlık için hakikat değil beka önemli. Kimliğin ve onun politik gövdesinin ayakta kalması, hakikatten ve hakikat arayışından çok daha mühim. Resmi doktrini korumaya çok hassas olmasının açıklaması bu. Yoksa farklı görüş, yorum, açıklama vs. kim ne söylerse söylesin aldırmaması gerekirdi.

Bireysel tekamül yerine ikame edilen kolektivite içinde sıradanlaşma

Teravih namazı iyi örnek burada. Peygamber, Ramazan ayında gece kendi başına kalıp ağır ağır, dinlene dinlene, düşünerek, tefekkür ve zikirle nafile namazı kılmalarını tavsiye etti cemaatine. Ama halife Ömer, Teravih’i belli bir nizam ve disiplin içinde cemaatle kılınan kolektif namaza dönüştürdü. Artık mümin bireyin mükemmelleşme temrini değil, Müslüman kimliğin topluluk içinde sıradanlaşma ritüeliydi. Bu yaptığının bidat, sonradan icat, bambaşka bir şey, Peygamber’in yaptığını değiştirmek olduğu itirazıyla karşılaştığında da “Evet, ama güzel bidat” dedi. (Buhari 2010, İbn Huzeyme 1100).

Ömer’in yolunu tercih eden Sünniliğin yaptığı, Peygamber’in uyarısını gözardı ederek bidatları “güzel” ve “çirkin” diye ikiye ayırmak oldu. İbn Abdilber, Ömer’in ayrılık yerine insanları tek bir imamın arkasında toplayarak birleştirdiği ve böylece Peygamber’in razı olduğu şeyi sünnet olarak belirlediğini öne sürmekle (İbn Abdilber, 2010: 3/515) Peygamber’in niyetiyle ilgili spekülasyon yapmaktan dahi çekinmemiş. Fakat herkes onun gibi düşünmüyor. Hatta Halife Ömer’in oğlu Abdullah (b. Ömer) bile. Babasının sabah ezanına yaptığı ilaveyi (es-salatu hayrun mine’n-nevm, İbn Ebi Şeybe, 2006: 2/326, 2171) bidat görüyordu. Namaz kılmak için mescide gittiğinde müezzinin ezana ilave yaptığını işitince “Çıkalım, bu bidat çünkü” tepkisini göstererek mescidi terketmişliği var. (Tirmizi 198, Ebu Davud 538).

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Siyasi gücü ele geçirmeden önce hiç konuşmayan Ömer’in halife olduktan sonra dinî uygulamalar hakkında görüş beyan etmeye, hatta değişiklikler yapmaya başlaması siyasi otoritenin dine müdahalesinin örneklerinden başka anlama gelmez. Onun, sabah ezanına cümle ilave etmesinde beis görmeyen Müslümanlar, aslında otoriteye dinde değişiklik yapma hak ve yetkisi tanımlamış oluyor.

Müslüman sosyo-politik kimliğinin temelini atan, birinci halife Abdullah b. Ebi Kuhafe idi. Emperyal atılımlarla ideolojik ve teolojik kimliğe dönüştüren de ikinci halife Ömer b. Hattab oldu. “Müslüman” kimlik, fetihlerle militerleşerek ve ganimetlerle finanse edilerek oluştu. Seleflerinden devraldığı siyasi mirası Emevi klan geleneklerini dinselleştirerek yeniden şekillendiren üçüncü halife Osman b. Affan ve nihayet mevcut politik birikimi Bizantinist devlet modeliyle doğal sonuçlarına vardırıp kurumsallaştıran beşinci halife Muaviye. Bu tarih özetinde, ilk üç halifenin tesis ettiği siyasi rejimi sona erdiren devrimin (Haziran 656) ardından halk tarafından seçilmiş tek halife Ali b. Ebi Talib’in beş yıllık yönetimi (656-661), Peygamber’in tarzını koruma ve canlandırmaya yönelik araya sıkışmış umutsuz dirençti, başarısızlıkla sonuçlandı ve küçük bir parantez olarak tarihe not düşebildi sadece.

Ridde savaşları: Dinden döneni öldürme faslının açılması

Müslümanlığın tarihinde dinden dönme suçlamasıyla öldürerek cezalandırmanın mucidi birinci halife Abdullah b. Ebi Kuhafe. Halifelik dönemi, ona biat etmeyen ve yönettiği topluluktan ayrılan lider şahsiyetleri infaz ettirmesinin örnekleriyle dolu. Müslümanlar Halife Ebu Bekir’in kabilelere saldırmasını “ridde savaşları” başlığı altına alarak haklılaştırmaya çalışıyor. Oysa bu kabilelerin hepsi dinden dönmemişti. Ali, çok daha önce Peygamber tarafından halife ilan edilmişken vefatından sonra henüz cenazesi kaldırılmadan Abdullah b. Ebi Kuhafe’nin (Ebu Bekir) apar topar halife yapılmasına karşıydılar ve Ebu Bekir’e biat etmeyi reddettiler. (Dehekî, 2001: 34).

Ayrıca dinden dönenler de Medine’ye savaş açmış değildi, sırf dinden vazgeçtikleri için onlarla savaşılması gayri meşruydu. Peygamber, Müslümanlıktan vazgeçenler dahil etrafına binlerce insanı toplayan Müseylime’nin peygamberlik iddiasına karşı savaş açmadı mesela.

Peygamber hayattayken kendini peygamber ilan eden Müseylime (Mesleme b. Habib), Peygamber’e gönderdiği mektubunda, Kureyş’in azgın bir kavim olduğunu, bu yüzden Kur’an’ın Muhammed’e geldiğini iddia etti ve Hicaz’ın iki peygamber arasında yarı yarıya paylaşılmasını istedi. Peygamber ise Müseylime’ye cevap verdi sadece: “Rahman ve rahim Allah’ın adıyla. Allah’ın elçisi Muhammed’den yalancı Müseylime’ye. Selam, hidayete tâbi olanlara. Yeryüzü Allah’ındır ve kullarından dilediğine miras bırakır. Akıbet muttakilerindir.” (İbn İshak, 2004: 1-6/667).

“Yeni Medine”nin hükümetine muhalif üç kategori

Ya’kubî (ö. 897), Ebu Bekir’in halifeliği ile başlayan “yeni Medine”nin hükümetini tanımayanları üç gruba ayırmış. Bir grup peygamberlik iddiasının peşine düştü. Bir grup dinden döndü ve başına taç taktı (yani bağımsızlığını ilan etti). Bir de Ebu Bekir’e zekât vermek istemeyenler vardı. (Ya’kubî, 1900: 2/128). Buhari şârihi Aynî bu son grubun namaz kıldığını ama zekâtı inkâr ettiğini öne sürüyor ve kendileriyle savaşılması gereken “ehl-i bağy” (âsi, vandal, saldırgan) olduklarını savunuyor. (Aynî, 2001: 8/352). Ebu Bekir’in “Peygamber’in onlardan aldıklarından bir ip kadarını bile bana vermezlerse onlarla savaşırım” dediği grup. (Buharî 1399).

Aynî’ninki, siyasi muhalifleri güç kullanarak bastırma işini temelsiz dayanaksız savunmak için başvurduğu zorlama yorum elbette. Taberî’nin Ebu Mihnef’ten (ö. 773) aktardığına göre biat etmeyen kabilelerin bir teki bile İslam’dan irtidat etmedi. (Taberî, 2011: 2/261).

Kabilelerin gerekçesi şöyle nakledilmiş: “Zekâtı Ebu Bekr’e vermeyeceğiz Çünkü Allah, Peygamber’ine demişti ki: ‘Mallarından sadaka al da temizle, arıt onları o sadakayla ve dua et onlara. Şüphe yok ki senin duan onlara huzur verir.’ [Tevbe 103] Zekâtımızı, namazı bize huzur bahşedecek olandan başkasına vermeyeceğiz.” (Tavus el-Hüseynî, 1979: 436).

Hadramut bölgesinde Kinde kabilesinin reisi Eş’as b. Kays’ın, bölgenin valisi ve zekât memuru Ziyad b. Lebid aracılığıyla gelen Ebu Bekir’e biat çağrısını reddetmesinin sebebi muhaliflerin tavrını açıklıyor aslında: “İnsanların tamamı (onun etrafında) toplandığında ben de ancak onlardan biri olurum.” (İbn Asakir, 1995: 9/128).

Esed ve Fezare kabilesi “Vallahi hayır. Ebu Fasil’e (Ebu Bekir) asla biat etmeyeceğiz.” diyordu. (Taberî, 2011: 2/261).

“Ebu Fasil”, Ebu Bekir’le alay etmek ve tahkir için yapılan yakıştırma. (Heykel, 1942: 116). “Bekr”in “genç deve” manasına (Cevherî, 2009: 107, b-k-r maddesi) mukabil, “fasil” “annesinden ayrılan, yolunu kaybetmiş deve yavrusu” anlamına geliyor. (Cevherî, 2009: 891, f-s-l maddesi). “Ebu Fasil”, Ebu Bekir’in cahiliye dönemindeki lakabıydı. Ebu Süfyan, Peygamber’in vefat haberini alınca “İşin başına kim geçecek?” diye sormuş. “Ebu Bekir” dediklerinde onun cahiliye dönemindeki lakabını kullanarak “Ebu Fasil mi? Kan dökmeden başarılı olacağını sanmıyorum.” demiş. (Belazurî, 1959: 1/589).

“Ehl-i Beyt’i neden bu işten uzak tuttunuz?”

Üçüncü neslin muteber isimlerinden Hâris b. Muaviye, Ebu Bekir’e biat konusunda Ziyad’la uzun tartışmasının sonunda can alıcı soruyu sormuş: “Bana söyler misin, onun (Peygamber’in) Ehl-i Beyt’ini bu işten neden uzak tuttunuz? İnsanların en hakedeni olduğu halde?” Ziyad’ın cevabı çaresizliğin fotoğrafı: “Muhacir ve Ensar bunu senden daha iyi takdir edebilecek durumda.” Hâris’in bu cevaba itirazı, bir dönem filmi çekilse tüm olayların etrafında gelişeceği tema olabilir: “Vallahi hayır. Bu işi onun Ehl-i Beyt’inden uzak tutmanızın sebebi kıskançlığınızdan başka bir şey değil. Allah Rasülü’nün, ilimce tâbi olunacak birini görevlendirmeden dünyadan göçtüğüne kalbim ikna olmuyor. Kaybol gözümüzden ey adam, çünkü sen rıza gösterilmeyecek bir şeye çağırıyorsun.”

Ardından bir şiir okumuş. Şiirdeki sarsıcı dize şöyle: “Ebu Kuhafe’nin oğlu (Ebu Bekir) emir olursa eğer / Zulümle tahakküm gelmiş demektir emirliğinde” Bunun üzerine Arfece b. Abdullah demiş ki: “Vallahi Hâris doğru söylüyor. Senin arkadaşın hilafete layık değil ve pek çok sebeple onu haketmiyor. Muhacir ve Ensar da bu ümmet için Allah Rasülü’nden daha iyisini takdir edemez.” (Vakıdî, 1990: 176-177).

Medine’ye gelen kabileler namaz kılıyor, zekâtı kabul ediyor ama zekâtı Ebu Bekir’e vermek istemiyordu. Şöyle haykırıyorlardı: “Peygamber aramızdayken ona itaat ettik. Şaşılacak şey, kral Ebu Bekir kim oluyor?” (İbn Kesir, 1978: 6/311).

Halife Ebu Bekir ve Ömer dönemlerinde muhaliflere yönelik baskıları ve siyasi suikastleri başka bir yazıya bırakalım.

Oniki İmamcı Şiiliğin Sünniliğe benzeme çabası

Oniki İmamcı Şiiliğin Sünni çoğunlukça makbul bulunma uğruna dogmaları onaylama oranı, onu Sünniliğe haylice yaklaştırıyor. Birinci halife Abdullah b. Ebi Kuhafe’nin Ali’nin halifelik hakkını gaspettiğine inanmalarına rağmen onun siyasi muhaliflerine yönelik savaşlarını Sünniler gibi “ridde savaşları” adıyla anıyor mesela. Yani mürtetlere, dinden dönenlere karşı savaş. Humeyni ve ardılları “Ehl-i Sünnet kardeşler”in kutsallarına dokunmayı Müslümanların birliğini bozacağı gerekçesiyle haram ilan etmişti. Velayet-i fakih teorisine muhalif Iraklı Ayetullah Sistani’nin de görüşü bu yönde. Kuşkusuz kendi ülkelerindeki Sünni nüfusla iyi geçinme anlayışından kaynaklanıyor bu çıkışlar. Fakat Sünnilerin ya da Şiilerin kutsal bildikleri dokunulmaz farzedildiğinde ve eleştirel düşünce yasaklandığında hakikati bulma çabası değersizleşiyor. İlmî araştırmalar kriminal faaliyet haline geliyor. Sanat, edebiyat, felsefe imkansızlaşıyor.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in "oryantalizm"i için gecikmiş "cringe" (1)
Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Hazret-i Fatıma’nın hayatının anlatıldığı The Lady of Heaven, sinematografi niteliğindeki yetersizlik ve doğa üstü mitleri gerçekmiş gibi aktarmasındaki kusurlar daradan düşülürse geri kalan kısmında tarihi olayların çoğu Sünnilerin itibar atfettiği kaynaklarla tematik uygunluk taşımasına rağmen “İslam’ın kutsal kişilerine hakaret” (kutsal kişiler?) ithamıyla protesto edildiğinde sinema zinciri Cineworld tepkiye boyun eğdi ve filmi gösterimden kaldırdı. İngiltere de kendi içinde huzursuzluk istemiyor. Gerilim anında pozitivist düzen fikriyatı fışkırıveriyor ve tüm zorbalığıyla liberal, demokratik, özgürlükçü vs. ortamı darmadağın edebiliyor.

Sünni kaynaklarda detaylı anlatılmış Fatıma’nın birinci halifeye tepkisi, Ömer’in liderliğindeki kırk kişinin Fatıma’nın evini basması ve diğer olayları kaynaklardaki gibi yansıtan filmi “Fatıma’ya hakaret” suçlamasıyla protesto etmekteki kurnazlık da dikkatten kaçmamalı.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Batı’da sansürün mazereti “Müslümanların hassasiyetleri”

Batı dünyası “Müslümanların hassasiyetleri” diyerek sansür ve yasağı normalleştiriyor, ifade özgürlüğü karşıtlığını destekliyor, Batı uygarlığının en temel değerlerini askıya alabiliyor. Siyerlerde, tarihlerde, hadislerde, şemail-i şerif adlı özel kitaplarda Peygamber’in nasıl göründüğü en küçük detayına kadar anlatılmışken bu bilgilere dayanarak çizim yapmayı veya sinema filminde canlandırmayı Müslümanların bunu hoş görmediği gerekçesiyle reddediyor mesela. Yapay zekalara bile eldeki malumatla Peygamberin portresini yaptıramıyorsunuz, “Müslümanların bu konudaki hassasiyeti” gerekçesini sunuyor.

Batılıların, saygı nedeniyle değil de Müslüman evrenin kendi içinde kapalı kalmasını istediği için böyle davrandığını söyleyen çıkarsa bana hiç komplo teorisi gibi gözükmez. Müslümanların tasvir hassasiyeti denilen şeyin dinin kaynaklarında hiçbir dayanağı yok. Temelsiz iddia. Peygamber hayattayken mevzu bahis olmamış ve yasaklanmamışken kim hangi yetki ve güçle ölümünden sonra portresinin çizilmesine yasak getirebilir. Bilakis Peygamber’i unutturmaya çalışanların planlı bir operasyonu gibi gözüküyor daha ziyade.

İnanmaktan vazgeçenleri öldüren bir din özgüvensizdir

İnanmaktan vazgeçenleri öldüren bir din özgüvensizdir. Öldürme caydırmasıyla ve korkutmasıyla varlığını ve birliğini ayakta tutmaya çalışıyordur. Roma’da, Osmanlı’da, iki dünya savaşı sırasında Batıda askerden ve savaştan kaçanları idam ederek dirliği ayakta tutma, bekayı muhafaza yöntemi bu.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

Müslümanlık, siyasi cinayetler yoluyla tenkit sahiplerini susturma, muhalifleri korkutma ve sindirme, toplumları bezdirmeyi deniyor uzun bir süredir. İran’daki mutlak velayet-i fakih rejimi, Şiilik iddiasıyla Ebu Bekir’in halifeliğine itiraz etse de onun, hatta lanetlerle andığı Muaviye’nin uygulamalarını aynen benimsediğini cezaevlerini siyasi muhaliflerle doldurarak gösteriyor. Hamenei’yi istifaya çağıranların şafak operasyonuyla tutuklanıp onlarca yıl hapisle yargılandığı bir rejim. En küçük bir eleştiri, protesto, itiraz “yeryüzünde fesat çıkarma” ithamıyla idamla cezalandırılabiliyor. Örnekleri sıralamaya kalksak sayfalar yetmez. Türkiye’deki durum da bunun kusursuz simetrisi.

Sünni ya da Oniki İmamcı Şii Müslümanlık mevcut dünyada artık anti madde. Anti kahraman. Rami Yusuf’un (Ramy Youssef) yazıp oynadığı Ramy dizisinde arkadaş grubundan kız, odasında uyuşturucudan aşırı doz nedeniyle ölüyorken Rami’nin onu kurtarmak için kilitli kapıyı “Allahu ekber” haykırışıyla kırması, tekbirin kullanıldığı dehşet verici örnekler karşısında tabii ki ilginç ve etkileyiciydi. Fakat tekbirin insanlık namına işe yaradığının gerçek hayatta hiçbir örneği ve karşılığı yok. Dizideki kurgunun romantizmiyle kendinden geçen Müslüman bile çıkmadı. Çünkü tekbir, çoluk çocuk masumları topluca katletmenin parolası.

Kenan Çamurcu yazdı: Edward Said’in “oryantalizm”i için gecikmiş “cringe” (1)

İşte bu koşulda Said’in oryantalizmi, şimdilerde İslamofobi diyerek yapılan propagandanın sosyal bilimler eleğinden geçirilip süzülmüş hali. Oryantalizm teorisini tenzih edebilmek için Hamas ve benzeri örgütlerin terör faaliyetlerini reddetmesi hafifletici bulunabilir mi?

Kaynaklar

Akbaş, Beyaz Arif. (2014). Postkolonyalizm Denemeleri, YGY (R. Radhakrishnan’ın “A Said Dictionary”sından nakille)

Akınhay, Osman. (2007/2). Mesele Kitap Dergisi. Sayı: 9, Eylül, ss: 47-50.

Arlı, Alim. (2003). “Dünyalar arasında: Edward W. Said’in mirası”, Divan İlmî Araştırmalar, sy. 15, s. 169-189, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/254427

Aynî, Ebu Muhammed Bedruddin. (ö. 1451). (2001). Umdetu’l-Kari Şerhu Sahihi’l-Buharî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Belazurî, Ahmed Yahya. (ö. 892). (1959). Ensabu’l-Eşraf. Kahire: Dâru’l-Mearif.

Buhari, Muhammed b. İsmail. (ö. 870). (2002). Sahihu’l-Buharî. Daru İbn Kesir, Beyrut.

Bulut, Yücel. “Edward W. Said’e ve Oryantalizm’e dair”, https://www.mepanews.com/edward-w-saide-ve-oryantalizme-dair-42093h.htm

Cevherî, Ebu Nasr İsmail b. Hammad. (ö. 1007). (2009). Sıhah, Tâcu’l-Luğa ve Sıhahu’l-Arabiyye. Kahire: Dâru’l-Hadis.

Dehekî, Ali Gulamî. (2001). “Cenghâ-yi İrtidad ve Buhran-i Caneşinî pes ez Peyamber”, Ma’rifet, Sayı 40, Tehran Şemsî, s. 34-42, http://ensani.ir/fa/article/66784/

Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as. (ö. 889). (1997). Sünenu Ebi Davud. Daru İbn Hazm, Beyrut.

Heykel, Muhammed Hüseyin. (ö. 1956) (1942). Es-Sıddık Ebu Bekir. Kahire: Dâru’l-Mearif.

İbn Abdilber. (ö. 1071). (2010) Et-Temhid lima fi’l-Muvatta mine’l-Meani ve’l-Esanid. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Asakir. (ö. 1176). (1995). Tarihu Medineti Dımeşk. Beyrut: Dâru’l-Fikr.

İbn Ebi Şeybe. (ö. 849). (2006). Musannef Cidde: Daru’l-Kıble li-s-Sekafeti’l-İslamiyye.

İbn Huzeyme, Muhammed b. İshak. (ö. 923). (1992). Sahihu İbh Huzeyme. Riyad: El-Mektebetu’l-İslami.

İbn Huzeyme. (ö. 924). (1980). Beyrut: Kütübü’l-İslami.

İbn İshak. (ö. 768). (2004). Es-Siretu’n-Nebeviyye. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Kesir, İsmail b. Ömer. (ö. 1373). (1978). El-Bidaye ve’n-Nihaye. Beyrut: Dâru’l-Fikr.

Jhally, Sut. (2016). “Edward Said ile Oryantalizm’e Dair”, Çev. Adem Köroğlu, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 41,  s. 167-.178, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/268955

Keyes, Ralph. (2021). Hakikat Sonrası Çağ. Tudem.

Kuleyni, Muhammed b. Yakub. (ö. 941). (1988). El-Kafi. Tehran: Daru’l-Kütübi’l-İslamiyye.

Parla, Jale. (1985). Efendilik, Şarkiyatçılık ve Kölelik, İletişim Yayınları.

Said, Edward W. (1998). Oryantalizm (Doğu Bilim) – Sömürgeciliğin Keşif Kolu. İrfan Yayınevi.

Taberî, Muhammed b. Cerir. (ö. 923). (2011). Tarihu’l-Ümem ve’l-Müluk. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Tavus el-Hüseynî, Ali b. Musa. (ö. 1266). (1979). el-Taraif fi Ma’rifeti Mezahibi’t-Tavaif. Kum: Matbaatu’l-Hayyam.

Tirmizî, Ebu İsa Muhammed. (ö. 892). (2000). Sahihu Süneni’t-Tirmizî. Mektebetu’l-Mearif, Riyad.

Turanlı, Gül. (2017-1). “Edward Said’in Oryantalist Söylem Analizi”, Şarkiyat Mecmuası, Sayı 30, s. 101-119, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/883871

Vakıdî, Muhammed b. Ömer. (ö. 823). (1990). Kitabu’r-Ridde, 176-177, Beyrut: Dâru Ğarbi’l-İslamî.

Ya’kubî, İbn Vadıh. (ö. 897). (1900). Tarihu’l-Ya’kubî, Beyrut: Dâru Sâdır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.