Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya

Yirmili yaşlarımın sonuna kadar bütün dünyanın eninde sonunda Marksist anlamda sosyalizmi benimseyeceğine inanmıştım. Otuzlu yaşlarımın sonlarından başlayarak da, o günün global eğilimlerine bakarak, zamanla bütün ülkelerin liberal, özgürlükçü demokrasiyi benimseyeceğine inanır olmuştum. Türkiye siyasetine bakışım da bu determinist (dilerseniz ilerlemeci) anlayışa dayanıyordu. Ne var ki, ileri yaşlarımda, 2010’lardan itibaren önce ülkemle, sonra dünyayla ilgili beklentilerim darmadağın oldu.

Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya

Öyle ki, yazarlık hayatım boyunca askerler tarafından yönetime karşı çıktığım halde, 15 Temmuz 2016 darbe girişimini desteklediğim suçlamasıyla 72 yaşında tutuklandım, üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandım ve yaklaşık iki yıl süreyle Silivri cezaevine konuk oldum. Tahliye olmamdan bu yana kendimi giderek daha çok, bildiğimi sandığımdan, beklediğimden tamamen farklı bir dünyayla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Ünlü İngiliz düşünür ve yazar Aldous Huxley‘in (1894 – 1963) tanınmış kitabından esinlenerek diyebilirim ki, bir Cesur Yeni Dünya ile karşı karşıyayız.

Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya

Doğrusu dünyada ve ülkemde yaşananlar, başımdan geçenler bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güven altında olduğu, farklı görüş ve inanışların serbestçe ifade edildiği, iktidarların belirli aralıklarla yapılan seçimlerle belirlendiği rejimin, kısaca liberal demokrasinin bulunabilmiş en iyi, en adil, uğruna mücadele edilmeye değer yönetim biçimi olduğuna dair inancımı sarsmış değil. Ne var ki artık bütün toplumların er veya geç liberal demokratik rejimlerle yönetilir olacağına inanmıyorum.

Yirmili yaşlarımda inandığım, insan / toplum davranışları dahil dünyadaki bütün gelişmelerin (“son kertede”) insan / toplum iradesinden bağımsız güçler (“toplum yasaları”)  tarafından belirlendiğini, dolayısıyla geleceğin öngörülebileceğini varsayan determinist anlayışa artık hiç mi hiç itibar etmiyorum. Gerek Türkiye gerekse dünyada yaşamakta olduğumuz toplumsal / siyasal gelişmeler beni, insanların tercih ve eylemlerinde özgür oldukları, bu tercih ve eylemlerin insan iradesinden bağımsız birtakım güçler tarafından belirlenmesiyle açıklanamayacağı anlayışına götürdü. Artık felsefi bir kavramla ifade etmek gerekirse doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde de indeterminizm’in  (belirlenmezciliğin) geçerli olduğunu, çok farklı etkenlerin çarpışmasıyla gerek dünyanın, gerekse tek tek toplumların nereye doğru gittiğinin öngörülemez bir hal aldığını düşünüyorum.

Niye böyle? Bu soruya vevap verebilmem için dünyada geçerli olan siyasal, sosyo-ekonomik, teknolojik ve düşünsel eğilimlere kısaca göz atmam gerekiyor.

Dünyanın güncel eğilimleri

Dünya Dördüncü Sanayi Devrimi‘ni yaşıyor. Yapay Zeka (AI), robotik, biyoteknoloji ve internet alanında sağlanan ilerlemeler, gelişmiş ülkelerden başlayarak bütün dünyada ekonomileri ve gündelik hayatı köklü bir şekilde değiştiriyor. Üretim faaliyetlerinde  bilgisayarların ve makinaların giderek artan çapta kullanılması çalışma hayatının yeniden örgütlenmesine yol açtı. Kol emeğinin yerini giderek artan ölçüde beyin emeği alıyor. Üretim faaliyetleri giderek fabrikalardan konutlara, kentlerden kırsal alana yöneliyor.

Teknolojik gelişmeler dünyayı giderek daha çok bütünleştiriyor. Globalleşme olarak anılan bu eğilimekonomiler, kültürler, toplumlar arasında karşılıklı bağımlılığın giderek artması sonucunu veriyor. Mal ve hizmet, teknoloji, sermaye, insan ve bilgi akımları ulusal sınırları aşıyor ve aşındırıyor. Toplumlar arasında karşılıklı bağımlılığın artmasının en çarpıcı örneklerden biri de, 2020-2021 yıllarında yaşanan Covid-19 küresel salgını.

Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya

Globalleşme toplumların ekonomik ve toplumsal yapılarını kökten değiştirdiği gibi, tek tek ülkelerin ve bir bütün olarak dünya siyasetini etkisi altına alıyor. Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’ların başlarında, 20. yüzyılın sonlarında dünyanın genel görünümü şöyleydi: Soğuk Savaşı ABD ve NATO müttefikleri kazanmıştı. Otoriter ve totaliter rejimler yıkılıyor, bunların yerini şu veya bu ölçüde demokratik rejimler alıyordu. Japon asıllı Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, liberal demokrasinin bütün ülkeler bakımından geçerli, nihai yönetim biçimi olduğu tezini ileri sürüyordu. Liberal demokrasilerin birbirleriyle savaşmaları söz konusu olmadığına ve bütün ülkeler liberal demokrasiyi benimsemeye yöneldiklerine göre, yeryüzünde savaşın sonu görünmüştü. Aradan çok değil, görece kısa bir zaman geçip 21. yüzyılın ilk çeyreğine geldiğimizde, ne yazık ki Fukuyama’nın beklediğinden çok farklı bir dünyayla karşı karşıyayız.

Dünyayı farklı kılan siyasi gelişmeler

Yüzyılın ilk çeyreğini geride bıraktığımız bugünlerde, dünyayı 20. yüzyılın sonlarına nazaran tanınmayacak ölçüde farklı kılan siyasal gelişmelerin başlıcaları şöyle sıralanabilir:

  • ABD en gelişmiş, en varlıklı ve de en güçlü silahlı kuvvetlere sahip ülke olmayı sürdürmekle beraber, artık (siyasi, ekonomik ya da teknolojik) hiç bir anlamda rakipsiz değil. AB, Çin ve Rusya yanında, bölgesel bütünleşmelere dayalı öteki güç merkezleriyle dünya çok kutuplu bir yapıya doğru ilerledi.
  • ABD’nin iç ve dış siyasal gelişmeleri dünyayı şaşırtmakta: 2024’te ikinci kez işbaşına gelen Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti yönetimi, ülkeyi otoriter bir rejime doğru götürüyor. (Washington D.C.’deki Heritage Foundation tarafından Nisan 2023’te hazırlanan ve ikinci Trump döneminde yapılacakları öngören “2025 Projesi / Project 2025” adlı rapor yürütme gücünün kayıtsız şartsız başkanın elinde toplanmasını öngörüyor.)
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
  • Trump yönetimi dış politikada başına buyruk ve zorlayıcı bir tavıra yöneldi. Bir yandan gümrük duvarlarını yükseltirken, öte yandan Kanada’yı, (Danimarka’ya ait) Grönland’ı ilhak etmekten söz ediyor; Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştirdi. Washington’un AB ülkelerini silahlanmaya daha çok kaynak ayırmaya zorlaması, Brüksel’den giderek farklılaşan politikalara yönelmesi, Batı ittifakını iki kutuplu olmaya doğru götürüyor.
  • Gerek iç gerekse dış siyasi gelişmeler AB’yi sarsıyor. Britanya 2020’de üyelikten ayrıldı. Birçok AB ülkesinde AB karşıtı partiler yükselişe geçerken, Macaristan ve Slovakya’da iktidara geldiler. İrlanda, İspanya ve Slovenya İsrail’i Filistin’de soykırım yapmakla suçlarken, Fransa ve Almanya son günlerde İsrail’e eleştiriler yöneltmeye başlarken başta Netanyahu’yu Budapeşte’de ağırlayan Macaristan olmak üzere çoğu üyelerin İsrail’e destek vermesi, AB’yi giderek bütünlükten uzaklaştırıyor.
  • Başta Kuzey Kore olmak üzere pek az istisnasıyla ekonomiler giderek liberalleşiyor ve dışa açılıyor. Bu eğilimin en çarpıcı örneği olan Çin Halk Cumhuriyeti 1979’da başlattığı komünist parti iktidarı altında ekonomik liberalleşme politikaları ile inanılması güç bir kalkınma hamlesi kaydetti. Söz konusu kalkınma son yıllarda Çin’i gerek ekonomide gerekse siyasette dünyanın başta gelen oyuncularından biri haline getirdi.
  • Otoriter rejimlerle yönetilen Pekin ve Moskova arasındaki yakınlaşma, benzer rejimlere uluslararası destek sağlıyor. Çin, başta Afrika olmak üzere nüfuzunu dünyaya yayma peşinde.
  • Silahlı çatışma ve savaşlar, yüzyıl başlarında umulanın aksine yayılıp şiddetlenmekte. Bunun başlıca güncel örnekleri Ukrayna, Gazze ve Sudan’da yaşanıyor. Rusya’nın bunu tehdit olarak algılayacağına dair uyarılarına rağmen Ukrayna ABD’nin teşvikiyle NATO üyeliğine yönelik adımlar attı. Bunun üzerine Rusya’nın 2022’de  Ukrayna’nın doğu kesimlerini işgali etmesiyle başlayan savaş bugüne kadar iki taraftan yaklaşık bir milyon kişinin ölmesi ya da yaralanmasıyla sonuçlandı.
  • 7 Ekim 2023’te İsrail boyunduruğuna isyan eden Hamas militanları İsrail’deki bir açık hava müzik festivaline saldırarak 1139 kişiyi öldürüp, 240 kişiyi rehin aldı. Buna cevaben İsrail, bütün dünyanın gözleri önünde devam etmekte olan saldırılarında Gazze’yi yerle bir etti; bugüne kadar yaklaşık 55 bin Filistinliyi öldürdü, 120 binini de yaraladı. Lübnan’daki Şiilerin örgütü Hizbullah’ın Hamas’la dayanışma amacıyla düzenlediği saldırılara verdiği cevapta da İsrail Lübnan’da yaklaşık 4 bin kişiyi öldürdü, 17 bin kişiyi yaraladı. Yine İsrail, Lübnan ve İran’a düzenlediği saldırılarla Hizbullah’ın ve Hamas’ın üst düzey yöneticilerini öldürdü.
  • Netanyahu yönetiminin sorunları öldürerek çözme politikası, İsrail’i giderek yalnızlaşmaya götürmekte. AB üyeleri İspanya, İrlanda, Slovenya yanısıra Norveç Filistin devletinin dünya çapında tanınması için yeni bir siyasi girişim başlattı. Halen BM’nin 193 üyesinden 147’si kurulması öngörülen Filistin devletini tanımakta. Uluslararası alanda (Nazi geçmişi nedeniyle) İsrail’e büyük anlayış gösteren Almanya’nın İsrail ile arasına mesafe koyma ihtiyacını duymaya başladığı görülüyor; yeni başbakan Friedrich Merz, İsrail ordusunun Gazze’deki davranışlarını “anlaşılmaz” bulduğunu söyledi. Fransa başkanı Emmanuel Macron, “İsrail’e Gazze’de istediğini yapmasına izin verirse” Batı’nın “dünyanın geri kalanı gözünde bütün inanırlığını yitireceğini” söyledi. İsrail’in baş dostu Trump yönetiminin dahi, Netanyahu’nun isteğine uyarak İran’ı bombalamayacağı, Gazzelilerin yurtlarından sürülmesine yardımcı olmayacağı anlaşılıyor. Netanyahu’nun Gazze’de uyguladığı soykırım politikası, Yahudi danyasını da ikiye böldü; vicdan sahibi Yahudiler başta ABD her yerde Netanyahu’ya karşı seslerini yükseltmekte.
  • Sudan’da Nisan 2023’ten bu yana silahlı kuvvetlerin iki kanadı arasında devam etmekte olan savaş bugüne kadar 150 bin kişinin can vermesi, 11 milyon insanın evlerinden sürülmesiyle sonuçlandı.
  • Suriye’de, esas olarak Alevi / Nusayri azınlığa dayanan Hafız Esad diktatörlüğünün, Sünni çoğunluğa dayanan Reformcu İslamcılar tarafından, hiç beklenmedik bir şekilde ve hızla devrilmesi, yeni rejimin Ankara ile yakınlaşırken ABD ve AB ile normalleşme adımları atması Ortadoğu’daki dengeleri kökten değiştirdi. Reformcu İslamcıların Kürtlerle ve diğer etnik dinsel gruplarla uzlaşarak istikrar sağlama arayışına karşılık İsrail’in Dürzilerin hamiliğini üstlenerek vce başka yollarla Suriye’de istikrarı tehdit ettiği görülüyor.

“Cesur Yeni Dünya” Türkiye’de

  • Hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nın silahlı mücadeleyi terkettiğini açıklaması, Türkiye’de yaklaşık 50 yıldır devam eden ve en az 40 bin yurttaşın ölümüyle sonuçlanan iç çatışmaların son bulması umudunu doğurdu. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, DEM bu yöndeki arayışın öncülüğünü üstlenerek iktidar partileri AKP ve MHP ile diyalogunu güçlendirdi.
  • PKK’nın açıklaması Türkiye’de kartları yeniden dağıttı. AKP – MHP bloku, Kürtlerle barış yoluyla iktidarını uzatabilme arayışına girdi. PKK’nın silahları bırakma kararı üzerine Kürt sorununun siyasi – demokratik çözümü için kolları sıvayan DEM’i ittifaka katma arayışının öncülüğünü MHP lideri Devlet Bahçeli yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yandan başta İstanbul belediye başkanı ve önde gelen yardımcılarını (yolsuzluk iddiasıyla) tutuklatırken, öte yandan yeni anayasa için CHP lideri Özgür Özel’e işbirliği önermesi beklendiği üzere kabul görmedi. Erdoğan’ın yeni anayasa hazırlamakla görevlendirdiği on kişi tamamen AKP’lilerden oluşuyor.
Şahin Alpay yazdı: Cesur Yeni Dünya
  • AKP-MHP blokunun iç ilişkileri konusunda ileri sürülen iki yorumdan biri, iki partinin işbölümü içinde davrandıkları; PKK ile barış arayışında öncülüğü, dolayısıyla bunun olası risklerini MHP’nin üstlendiği. MHP-AKP ilişkilerinde uyumsuzluk ve gerginlikler olduğuna dair yorumlar Bahçeli tarafından kuvvetle yalanlandı.
  • AKP iktidarı, artan siyasi baskılarına ve toptan eşya fiyatlarında 2021’de yüzde 80’i, 2022’de yüzde 100’ü bulan enflasyona rağmen, seçmen tabanını önemli ölçüde koruyor. Kamuoyu yoklamalarına göre % 30’un üzerinde alan iki partiden CHP birkaç puan farkla AKP’nin önünde. CHP büyük kentlerde ve ülkenin batısında güçlü iken AKP görece küçük yerleşimlerde ve ülkenin doğusunda gücünü koruyor.
  • AKP yönetimi, bir yandan ittifaklarını genişletme arayışını sürdürürken, öte yandan başlıca siyasi rakibi olan CHP’nin İstanbul belediye başkanı ve üst düzey yöneticilerini yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla tutuklattı; muhaliflere karşı baskı dozunu arttırdı.
  • Ankara’nın uluslararası ilişkilerine bakıldığında, Ukrayna’daki Rus işgalinin yol açtığı kriz nedeniyle bazı imkanlar kazandığı görülüyor: Barış için iki ülke arasında arabuluculuk yapıyor. Gerek ABD gerekse AB açısından değeri arttı. AKP’nin otoriterliğine hiç bir itirazı olmayan Trump yönetimi uluslararası alanda Ankara ile işbirliği arıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Avrupa’yı çıkmazdan kurtaracak ülke Türkiye!” sözlerine yansıyan AB ile yakınlaşma arayışı tamamen cevapsız kalmış değil. Brüksel Türkiye’nin adaylığından artık hiç söz etmemekle beraber, Ukrayna krizi nedeniyle Rusya ile artan gerginliğe bağlı olarak, eleştirilerini büyük ölçüde kendine sakladığı gibi Ankara ile savunma işbirliği arayışında. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, AB Dışişleri Bakanları toplantılarında görülmeye başladı.

Sonuç

Yukarıda ana çizgileriyle tasvir etmeye çalıştığım günümüz dünyasından nasıl bir temel ders çıkarılabilir?  Görünen şu: Doğada olduğu gibi toplumsal hayatta da indeterminizm geçerli; gelişmelerin ne yönde olacağını önceden kestirebilmek mümkün değil. Bunun gerek toplumlar gerekse tek tek fertler açısından anlamını ise şöyle ifade etmek mümkün: Gerek fertlerin, gerekse ülkelerin, gerekli yeteneklere sahip oldukları ve bunları kullanma becerisini gösterdikleri ölçüde geleceklerini etkileme imkanına sahip olabildikleri bir dünyada yaşıyoruz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.