Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ile söyleşi

Söyleşinin deşiresini yayına Sedat Ateş hazırladı.

RŞ: Merhaba, iyi haftalar. Bu haftanın ilk periscope yayınında HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu konuğumuz. Filiz’le ben çok eskiden beri tanıştığımız için kendisine “sen” diye hitap edeceğim. Çünkü bazen insanlar yadırgıyorlar. Bu bir ukalalık değil, samimiyetten. Konuşacak çok şey var, çünkü sizin parti medyada sanki bir tür ambargoyla karşı karşıya. Ve gündem tamamen HDP olmasına rağmen HDP’lilere çok söz hakkı verilmiyor. HDP’yi başkaları anlatsın isteniyor sanki ana akım medyada.

Kerestecioğlu: Evet. HDP’liler olmadan HDP konuşuluyor…

RŞ: Bu tabii size rahatsızlık veriyor, değil mi?

Kerestecioğlu: Verir tabii, çünkü bizim hakkımızda konuşuluyor. Gerçek muhataplar, yani bizler söz söyleyemiyoruz, ama bizim adımıza başkaları konuşuyor. İyiniyetle konuşuyorlar tabii, kötü konuşuyorlar anlamında söylemiyorum ama bu bir gerçek değil, sanal bir şey; sonuçta birileri sizin hakkınızda konuşuyor.

RŞ: Seçim öncesi biraz daha farklıydı sanki, özellikle Selahattin Demirtaş bayağı bir yer bulabiliyordu.

Kerestecioğlu: Hepimiz yer buluyorduk, ben de birçok yayına çıktım. Başka arkadaşlar da çıktı, Meral Danış Beştaş, Ayhan Bilgen, birçok arkadaşımız çıkabiliyordu. Ama şimdi ülkenin tamamen bir kuşatma altında olduğunu düşünüyorum, her türlü kuşatma. Dolayısıyla biz de bu kuşatmadan nasibimizi basına çıkarılmamak şeklinde alıyoruz çünkü hep bir şeye hizmet ve planlama şeklinde yürüyor her şey.

RŞ: Konuşacak çok şey var, teker teker gitmeye çalışalım, unuttuklarımız olabilir. Bir kere 7 Haziran’a damgayı HDP bastı, net bir şekilde. Yüzde 13 oy, barajı aşmak, 80 milletvekili. Anlaşıldığı kadarıyla 1 Kasım’da da HDP’nin alacağı oy yine en çok merak uyandıran husus. Partide kendi aranızda bu tartışma, bu seçimin tekrarlanması ya da erken seçim, HDP olarak istiyor muydunuz, tercihiniz neydi? AKP-CHP koalisyonu olsa ülke için daha hayırlı olur gibi bir tutumunuz mu var, yanılıyor muyum?

Kerestecioğlu: Tabii doğru, yani neden isteyelim ki? Sonuçta bir seçim olmuş, insanların iradesi oraya yansımış, ardından daha oyun oynar gibi üç ay geçmeden Cumhurbaşkanı istedi diye tekrar seçim yapılıyor. Ülkede şu an sorsanız seçimi kim istiyor? MHP tabanına da sorsanız aslında seçim istiyoruz diyeceklerini zannetmiyorum. İlk gün Devlet Bahçeli çıktı ve hemen daha sonuçların açıklandığı gün seçim istiyoruz demişti, onu hatırlıyorum.

RŞ: Evet, 7 Haziran’da.

Kerestecioğlu: Evet, 7 Haziran’da. İlk o söylemişti. Bazı şeyler de unutuluyor sonradan, çünkü çok fazla değiştirdiği için söylemlerini. Ondan sonra da AK Parti’nin bile hatta yeterince istediğinden emin değilim seçilmiş olanlarının. Asıl olarak Cumhurbaşkanı… Kuşatma dediğim şey bu zaten, yani bir saray kuşatması. Dolayısıyla zaten biz de istiyorduk. Normal olarak birçok hayalimiz vardı hâlâ da var tabii ki, ama o kadar büyük bir zaman, enerji ve para kaybı ki bu ülkeye aynı zamanda. Bazı hesaplar bile yapmıştım gerçekten bu seçime harcanacak, ki fazla harcanmayacağını iddia ediyorlar, harcanacak, bütçe, enerji, insan enerjisi, duygu, maneviyat, hepsi ile yapılacak o kadar fazla şey var ki. Şimdi bunu neden isteyelim? Biz normal olarak yolumuzda gitmek istiyorduk. İyi bir muhalefetse muhalefet, koalisyonla olacaksa, orada yer alacaksak orada yapmak istediklerimiz, bütün bunları yapmanın imkânı vardı. Herkes umutluydu, herkes ciddi bir sevinç yaşadı, çünkü verilen mesaj şuydu: Tek başına bir partinin iktidara gelmesi istenmiyor, başka bir halk sistemi istenmiyor. Ve bu mesaja karşılık sanki bizler kazanmadık, sanki bütün bunlar denmemiş insanlar tarafından, aslında tersi istenmiş gibi ülke bir kuşatma altında savaş hali yaratılarak…

RŞ: Çatışma olayına gireceğiz, ama seçime tekrar devam edelim. Parti olarak hazır mısınız?

Kerestecioğlu: Hazırız tabii, hazırız, yani gerçekten üzgünüm ama hazırız, umutluyuz, hazırız. Eğer gerçek bir seçim olacaksa, ki burada seçim güvenliği de çok önem taşıyor, ben herkesten en fazla buna dikkat etmesini istiyorum, rica ediyorum. Daha önce sandıklara nasıl sahip çıktıysa bütün partiler, aslında hakikaten seçmenlere sahip çıkmalılar, seçim güvenliği için de ciddi şeyler yapılmalı.

RŞ: Cumhurbaşkanının bir sözü var biliyorsunuz, İçişleri Bakanlığı ve Türk Silahları Kuvvetleri, 7 Haziran tekrarlanmayacak, 1 Kasım öyle olmayacak gibi bir laf. Burada kastettiği, özellikle Güneydoğu’da Kürt bölgelerinde baskı yapıldığı vs. iddiaları dile getirildi seçimin hemen ertesinde, onu mu kastediyor yoksa daha ötesinde bir şey mi var?

Kerestecioğlu: Onu kastediyor. Baştan da yani 7 Haziran gibi olmayacak 1 Kasım, hani sanki sonucu belli bir şey de söylüyormuş gibi algılatıyor insana. Bu da aslında çok demokratik bir seçim olmama olasılığı mı var düşüncesini doğruluyor. Gerçekten ne planlanıyor ne oluyor diye, bunlar tehlikeli söylemler. Zaten aslında 7 Haziran’dan itibaren şu son iki ay içerisinde olan şeyler dünya tarihine geçti, geçecek, yapılan hukuksuzluklar anlamında, anayasaya aykırılıklar anlamında, müdahaleler anlamında. Aynı şekilde bu seçimde de bundan çekiniyorum, bu nedenle diyorum seçim güvenliği eğer böyleyse gerçekten 7 Haziran’da da Güneydoğu’da Kürt illerinde PKK müdahale etmişse, oy kullandırtmamışsa, o zaman haydi şeffaf gözlemciler olsun her yerde, Türk Silahlı Kuvvetleri, İçişleri Bakanlığı müdahalesi falan değil hakikaten Avrupa’dan da Türkiye’den de şeffaf gözlemciler olsun. Taşımalı sistemlere kalkışmasınlar, insanlar demokratik olarak iradelerini yansıtacak şekilde oy kullansın, kişi olarak hak etmediğim tek bir oyla milletvekili olmak istemem, bütün arkadaşlarımın da böyle düşüneceğinden eminim.

RŞ: Çatışmaya gelelim, 7 Haziran’ın hemen ardından Suruç’ta katliam oldu. Katliamın ardından Ceylanpınar’da iki polis uyurken gece yarısı evlerinde öldürüldüler. Ondan sonra da HPG bunu üstlendi bir bildiriyle ve ondan sonra da çorap söküğü gibi giden bir süreç var. Burada ne oluyor tam olarak?

Kerestecioğlu: Bakın yine başa döneceğim, yani aynı kuşatmanın, aynı planın parçaları bunlar diye düşünüyorum. İki buçuk sene susmuşsa silahlar bundan sonrasında da susardı. Yani buna neden olan Suruç katliamı değildi zaten, çünkü Suruç katliamının aslında gerçekten ciddi tepki gösterilmesi, bunu IŞİD yaptıysa ona karşı operasyon yapılması, ayrıca çok şeffaf bir şekilde, şimdi bugün gizlilik kararlarıyla yapılıyor, maalesef kamu vicdanını yaralayan her soruşturmada aynı şey uygulanıyor, Türkiye’nin sorunlarından biri de bu. Dün kırk anmaları vardı arkadaşların ne yazık ki. Onun açık bir şekilde soruşturulması yürütülmesi gerekirken, ardından benim de şiddetle kınadığım iki polisin öldürülmesi, savaş başlattı deniyor. Şimdi böyle bir şey yani hani Baltacı-Katarina durumu hikâyesi gibi bir şey, böyle bir şey olamaz. Biz baştan itibaren silahlar sussun diyoruz, savaş olmasın diyoruz, bunun için ne yapmamız gerekiyorsa yapmaya çalışıyoruz. Bölgeye de gidiyoruz, İstanbul’da da barış için yapabileceğimiz her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Evet iki polisin öldürülmesi çok acı bir şeydi, askerlerin öldürülmesi çok acı bir şeydir, ki bugün asker cenazelerinde de tepkileri görüyoruz. Ama insanlar artık farkındalar bu yaratılmış bir şey, ortaya çıkan bir savaş değil, çıkartılmış bir savaş ve bence bunun engellenmesi lazım. Yani herkesin elini taşın altına koyup, sanatçıların mesela, sadece uzaktan barış istiyorum demeleri yetmez. Yani bu yaşa gelmiş insanların, o genç insanların ölmemesi için artık ellerini taşın altına koyup bir şey yapmaları lazım.

RŞ: Bu noktada Selahattin Demirtaş’ın ısrarla tekrarladığı amasız, fakatsız PKK’nın silahları susturması, çatışmasızlığa dönmesi çağrısı parti içinde topyekûn destekleniyor mu?

Kerestecioğlu: Bizde farklı düşünen insanlar da olabilir tabii ki, ama çoğunlukla gerçekten benimsediğimiz bir şey, bana arkadaşlar da kızabilir, başkaları da kızabilir, ben Gandiciyim derim pasifist bulurlar benim söylemlerimi ama, hakikaten benim en azından benimsediğim bir şey. Tabii bu da, sen bunu çok iyi biliyorsun, bu ülkede otuz küsur yıldır Kürtlerin ne çektiğini, bunu Türklerin, Batı’nın hiçbir şekilde anlamadığını, daha doğrusu haberdar olmadığını, yani 90’lı yıllarda…

RŞ: Ama silahla bu işlerin olmayacağını herhalde…

Kerestecioğlu: Sonuçta Silvan’ a gittiğim zaman gördüğüm şeyde de aynı zamanda öyle bir baskı da var ki, gençlere başka yollar açmak gerekiyor. Ben asıl derdin zaten çok fazla PKK olduğunu da düşünmüyorum, aslında HDP olduğunu düşünüyorum, çünkü normalde bu siyasette o ulaşılması istenen amaçlara ulaşılmayı engelleyen HDP’ydi.

RŞ: Orada da çok iç içe geçmiş bir şey var, şöyle bir yaklaşım var: HDP’nin yüzde 13’ünden rahatsız, seçimi yeniletip bunu baraj altına çekmek istiyor, bunun için şiddeti tırmandırıyor vs. Böyle bir yaklaşım var. O zaman Kandil, bu bir oyunsa, niye bu oyuna dahil oluyor?

Kerestecioğlu: Evet karşı tarafın bu oyununun tek başına bırakılarak boşa çıkarılması lazım, yani bundan yanayım, dediğim gibi bunun yapılması gerekiyor diye düşünüyorum. Yani özellikle de 1 Eylül’ün Barış Günü’ne, barış haftasına…

RŞ: Bekliyor musunuz Öcalan’dan böyle bir açıklama, böyle bir spekülasyon var.

Kerestecioğlu: Umut ediyorum, bekliyorum evet.

RŞ: Yani ne diyecek Öcalan mesela? Kandil’e bir çağrı yapacak, Ankara’ya bir çağrı yapacak…

Kerestecioğlu: Zaten tecridin aslında uzun zamandır uygulanmasının nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum, yani oradan gelecek barış mesajlarının da engellenmesi belki.

RŞ: Ama artık belli ki belli bir tıkanıklıktan sonra mecbur kalıp konuşturuyor olabilirler.

Kerestecioğlu: Onu o kadar analiz edemeyeceğim.

RŞ: Peki hükümete gelelim, sen hukukçusun, feministsin, bu hükümette yer almak ister miydin?

Kerestecioğlu: Bu da zor bir soru gerçekten…

RŞ: Çalışmadığın yerden geldi…

Kerestecioğlu: Çalışmadığım yer değil de, sonuçta bu partinin aldığı bir karar ve bu zaten hükümette yer almak ya da bir koalisyon veya orada bulunma durumu değil, bu Türkiye’yi güvenlikle bir şekilde seçime götürme durumu. Bu nedenle verilen bir karar, ben bir yerde denetleme diye görüyorum bunu, bu nedenle olsaydı evet reddetmezdim, yer alırdım.

RŞ: Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan olmayı mı?

Kerestecioğlu: Liyakata bakılıyorsa evet, orada mütevazı olmayacağım, o liyakata sahip olduğumu düşünüyorum, ama tabii ki bugünün siyasetinde hiç öyle liyakata falan bakılmıyor.

RŞ: Yani senin kadın ve aileye bakışın herhalde pek uymayacaktı.

Kerestecioğlu: Pek uymayacaktı, çünkü bugünkü aileye bakış nüfusun artırılması, ailenin güçlendirilmesi üzerine kurulu. Gerçekten kadınlar üzerine düşünülüyor olsa bu kadar kadın cinayeti olmazdı Türkiye’de, aynı zamanda bir savaş kadar kadın kırımı var. Her gün kadınlar öldürülüyor ve bunu önlemek için hiçbir şey yapılmıyor. Üstelik de şu anda aile için börek yapmaktan, ya da kısas… neredeyse uygulamayı savunmayı şeri hukuka gönderme yapabilecek bir bakan atanıyor.

RŞ: Börek konusu fake olabilir de kısas konusu…

Kerestecioğlu: Olabilir, öyleyse özür dilerim, onu o şekilde popülarize etmek için söylemedim ama böyle bir şey varsa da kötü, yoksa tamam yapanlar kötü. Çünkü şundan da yana değilim ben, bir tane kadın bakan zaten var, yani baktığımızda hakikaten ne kadar erkek egemen bir sistem ve ne kadar erkek bir meclis olduğunu da görüyoruz. Uygulamasıyla daha şu kısacık şeyiyle bizim yer aldığımız dönemde bile bir kadın olarak “sus” söylemini de gördük bunu zaten, o yüzden ben zaten kadın bakanı liyakatına ve neler yaptığına bakılmasının da bir tür erkeklik olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda bunu da kınıyorum yani bunu da ifade etmek isterim. Hani oy almak için aslında bakan olarak oraya atanan insanların da kendi alanlarındaki liyakatlarına bakmak lazım.

RŞ: Peki Levent Tüzel’in bakanlığı kabul etmemesi, yani üç tane bakanlık sundular size, Levent Tüzel başka bir partinin kurucu EMEP’li bir başkanı olarak partisinin iradesiyle büyük ölçüde. Ben açıkçası bunu yanlış buldum, siz kendi aranızda bunları tabii ki konuşuyorsunuzdur.

Kerestecioğlu: Bu aslında bizim demokratik yapımızı da gösteren bir şey diye düşünüyorum ben. Demin sordun yara alır mıydın diye, alırdım dedim. O nedenle yanlış bulabilirim gerçekten, yani şunu dilerdim EMEP’in yani bizimle ittifak yapan bu şekilde ittifaklarımızdan biri olan saygı duyduğum bir parti bileşen, bileşen dedim pardon onların hani önceden gerçekten böyle bir kararları varsa bunu ifade etmiş olup aslında öyle alıp bunun engellenmesi…

RŞ: Belki de beklemiyordu…

Kerestecioğlu: İyi olurdu diye düşünüyorum hani teklif gelmesinin, ama bunun planlı yapılmış bir şey olması bile mümkün. Bizden bir bakanlığın daha dışarıda kalması için, o da hani zaten reddedilecekleri bilinen bir şekilde yapılmış olması da ihtimal dahilinde. Neden olmasın? Sonuçta evet bu da olabilir yani olmaması ve bu şekilde olması daha iyi olurdu, biz orada üç kişiyle yer alabilirdik, çünkü sonuçta bu bizim orada bakan olmamızla alakalı bir şey değil. Gerçekten halkın ve anayasanın ve hukukun verdiği denetleme yetkisi var…

RŞ: Bir de tabii Kürt hareketinden doğmuş bir partinin, şu ya da bu şekilde kaç kişiyle olursa olsun, seçim hükümetinde, üç ya da dört ay, burada yer almasının bir sembolik anlamı da var.

Kerestecioğlu: O da var, ben CHP’nin de yer alması gerektiğini düşünüyorum zaten, yani gerçekten yer almaları gerekirdi, sonuçta kendilerine hükümet kurma görevi verilmemiş olabilir, buradan sıkıntıları olabilir tamam, bunlar da anlaşılır şeyler ama, Türkiye yanıyor yani, yanıyor ve güvenli bir seçime gitmesi lazım. Bu seçimi kimse istemedi ama bu seçim bize dayatıldıysa ve buna şu anda engel olamamışsak biz, olamıyorsak o zaman bu seçime güvenli bir şekilde gitmemiz lazım ve bunu gerçekten bu bakanlar kurulunda da yer alarak yapmak gerekir diye düşünüyorum.

RŞ: Son olarak şunu sormak istiyorum. Sen geçenlerde Soma’daydın, duruşmaya gittin.

Kerestecioğlu: Gittim, dayanışmak, izlemek için gittim, aslında ben avukatlarından biriydim ama artık avukatlık yapamadığım için, otuz yıllık mesleğimi de bıraktığım için o yüzden… bazı şeyler, balık hafızalıyız diyoruz ya unutuluyor, sen habercisin, fikri takibe çok önem veririz, ben de yaptım gazetecilik. On bir yıl güncel hukuk, yazı işleri müdürlüğü yaptım en azından. O yüzden bu takibin vicdani takibin de, sadece fikri takibin değil, vicdani takibin de olması lazım, hem Suruç’u unutmamamız lazım hem Soma’yı unutmamamız lazım. Çok acı ki orada bir işçi arkadaş, şimdi başka bir madende çalışıyor ve bana dedi ki: “Ben şimdi o şartlardan daha kötü şartlarda çalışıyorum.” Yani oradan kurtulmuş olan bir arkadaş, ne acı ki biz buna mahkûm ediyoruz. Madenlerin AB şartlarına uyumunun sağlanması 2019’a ertelendi biliyorsun, yani bu yeni katliamlara davetiye çıkarmak demek. O yüzden gerçekten Türkiye’nin bütün sorunlarına vicdanlarımızı açık tutmamız lazım, haberlerimizi açık tutmamız lazım, basına, sanatçılara seslerini yükseltmelerini ben çağırıyorum, sesleniyorum, çünkü bundan başka bir ülke yok ve bu ülkede biz bunları kurmak zorundayız. Bizden başka da bunu yapacak yok.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.