Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Trump’ın Suriye’den çekilme kararı & Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni dönem

2018’in son Transatlantik’inde Ruşen Çakır, Ömer Taşpınar ve Gönül Tol ile ABD Başkanı Trump’ın beklenmedik Suriye’den çekilme kararını ve bunun Türk-Amerikan ilişkilerine muhtemel etkilerini konuştu.

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Yeni bir Transatlantik ile karşınızdayız. Washington’da Gönül Tol ve Ömer Taşpınar yan yanalar. Arkadaşlar merhaba. Geçen hafta Trump tüm dünyayı olduğu gibi bizi de gafil avladı. Tam biz yayına girdiğimizde ajanslar Suriye’den çekilme kararını duyurdular. Doğru mu yanlış mı derken, gün bitene kadar, daha doğrusu ABD’de gündüz saatleri idi ama, biz de burada akşamın geç saatlerinde çok netleşmişti olay. Evet Gönül, seninle başlayalım. Çok şaşırtıcı bir şey oldu; ama aradan bir hafta geçti, artık taşlar tekrardan yeni yerlerine oturuyorlar diyelim. Bu bir haftada neler oldu ve bundan sonra ne olacağa benziyor?

Gönül Tol: Öncelikle buradaki tepkileri özetleyeyim, ne oldu sorusuna yanıt olarak. Kongre’de hem Cumhuriyetçiler arasında, hem Demokratlar arasında bir rahatsızlık var. Bunun hiç kimseye danışmadan alınmış bir karar olduğu söyleniyor. Savunma Bakanı Mattis’in ayrılması, sonra Brad McGurk’ün ayrılması buna işaret ediyor zaten. Kongre’de rahatsızlık yaratmış durumda bu. Ama Kongre’de şunu diyen bir kesim de var; daha dün iki tane demokrat üyenin yazdığı yazılara göz attım, diyorlar ki: “Aslında Trump’ın Suriye ve Afganistan’dan çekilme kararı doğruydu” diyor, “fakat bunu yapma şekli yanlıştı” diyor. Bunu dillendiren analistler de var. Foreign Policy dergisinde önemli bir dış politika dergisinde Stephen Walt bir yazı yazdı ve benzer bir şey söyledi. 

Biz bunu çevirdik bu arada, Medyascope’a tam metnini koyduk, çok ilginç bir yazı idi. 

Gönül Tol: Bunun yapılması gerekiyordu, diyor. Zaten bu baştan beri de belliydi diyenler var. Yani Trump hep Suriye’den çekilmek istediğini söylüyordu, fakat ABD’yi Suriye içerisinde tutan bütünüyle bürokrasi idi.  Etrafındaki John Bolton gibi insanlar hep şunu söylüyorlardı; İran’ı bölgede dengelemek istiyorsak Suriye’de kalmak zorundayız. Trump her çıkmak istediğinde etrafındakiler frene basıyorlardı. Yani Trump bir anlamda zorla kalıyordu. Kongre’nin dışında şunu söyleyenler de var — yine düşünce kuruluşu camiasında: Bu aslında Trump’ın iç siyasetteki sıkışmışlığına yanıt olarak attığı bir adım. Yani gündemi değiştirmek için attığı bir adımdı. Çünkü iç siyasette gerek Rusya soruşturmasında gerek –biliyorsunuz– bir federal suçla ilişkilendirildi Trump, iç siyasette çok sıkışmış durumda. Üzerindeki baskı da artıyor. Dolayısıyla gündemi değiştirmek amacıyla böyle bir adım attı ve başardı diyenler var. Şunu da söyleyenler var: Zaten tabanı bunu istiyor, sadece Trump’ın tabanı değil Obama’nın seçilmesini etkileyen faktörlerden bir tanesi de “Ben ABD’yi Irak’tan, Afganistan’dan çıkaracağım,” sözü olmuştu. Obama ABD’nin angajmanını Ortadoğu’dan Arap ayaklanmaları nedeniyle istediği kadar çekemedi. Fakat biliyoruz ki bu popüler. ABD halkı özellikle Ortadoğu’daki Amerikan angajmanını minimuma indirmek istiyor. Dolayısıyla Trump da kendi tabanını memnun edebilmek için böyle bir adım attı diyenler var. Fakat bence en büyük tepki bürokrasiden geliyor. Savunma Bakanlığı , Dışişleri Bakanlığı… Son bir haftadır Pentagon içerisinde ismini vermeyen askerlerle yapılan söyleşiler var. Hepsindeki rahatsızlığı görebiliyorsunuz. Hem bunun yapılma şeklinden rahatsızlık duyuyorlar — Mattis’in istifa mektubunda belirttiği gibi: “Biz orada Kürtlerle çalışıyorduk, önemli müttefikler bunlar ve bunlara haber vermeden, onlarla bu meseleyi koordine etmeden bu şekilde ayrılmak ABD’nin kredibilitesini azaltacak bir şey” diyorlar. Dışişleri Bakanlığı’nın tepkisi de şu yönde: “Bizim bölgedeki kredibilitemiz bütünüyle azaldı. İsrail her şeyden önce çok endişeli bu karardan. İsrail ile koordine etmedik, Körfez ülkeleri ile koordine etmedik. Bu hiç kimseyle koordine edilmeden, birden biz çekiliyoruz demek, bizim bundan sonra bölgede atacağımız adımlarda elimizi zayıflatacak bir gelişme” diyorlar. 

İstersen burada bir es verelim. Ömer’le devam edelim. Bu konu çok önemli. Birazdan, bu kararı Erdoğan ile görüşme sırasında aldığı yolunda çok yoğun haberler çıktı, bunu da değerlendireceğiz.  Ömer, tam Gönül’ün bıraktığı yerden… Güvensizlik… Yani birlikte iş yaptığı ortaklarını birdenbire hiç danışmadan yarıda bırakma olayı…. Hem yerel anlamda orada Kürtler, ama esas olarak da İsrail, Körfez ülkeleri vs.. Şimdi Trump’ın Ortadoğu’daki en büyük iddiası İran. İran konusunu da bizzat kendisi değil bölge güçleri ile yapmak istiyor ve bunların başında Körfez ülkeleri ve İsrail var. Bu nasıl olabilecek? Artık Trump’a herhangi bir stratejik adım atmak için kim güvenir?

Ömer Taşpınar: Şunu gözden kaçırmamak gerekiyor: Amerika’nın Suriye’de 2 bin askeri vardı.  Amerika Irak’ta rejim değişikliği ve işgal süresince 200 bin ve 150 bin arasında asker tutuyordu. Obama karar verdiğinde Irak’tan 150 bin asker çekti. Afganistan’dan asker çekerken şu anda 15 bin askerin 7 binini çekmek istiyor. Afganistan tam olarak Ortadoğu değil, ama ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı Suriye’deki 2 bin askerle ölçülebilecek bir şey değil. Bence birazcık abartılıyor. Suriye’den çıkmanın İran’ı çevreleme, İran’ı bir bakıma dengeleme konusundaki rolü sembolik bir rol. Sonuçta Amerika’nın Bahreyn ve Katar’da askerî deniz üsleri var. Toplam 25 bin deniz piyadesi asker tutuyor orada. ABD’nin Körfez’deki gücü ortada. Suudi Arabistan’da Amerikan askerleri var. İncirlik’ten çekilmiyor. Tabii ki ABD Ortadoğu’dan çekiliyor tartışmaları biraz sembolik şu anda ve Gönül’ün de anlattığı gibi koordine edilmeden yapıldığı için ciddiye alınıyor. Geçen hafta konuştuğumuzda, hemen çıkılacağını söylüyordu Trump’ın tweet’leri. Fakat özellikle hafta sonu Erdoğan ile yaptığı konuşma sonrasında anlaşılıyor ki ortadaki takvim, 120 güne kadar uzatılıyor. Yani kademeli bir çıkış söz konusu. Bu da bana şunu gösteriyor: Trump geçen hafta konuştuğumuz üzere tabanına oynamak ve gündemi değiştirmek istedi ve bunu konuşuyoruz şu anda. Amerika’da şu anda çok ciddi gelişmeler oluyor. Her şeyin başında borsa çöktü. Borsa son iki ay içinde yüzde 15’e yakın değer kaybetti. Amerikan ekonomisinde Çin ile ticarî savaş nedeniyle alarm var; tüketici güven endeksinde düşüş var. Trump Merkez Bankası Başkanı’nı da kovmaktan bahsediyor. Piyasadan son derece rahatsız ve Trump’ın seçimi tekrardan kazanması Suriye’ye değil bütünüyle ekonomiye bağlı. Ekonomi çok sıkışmış durumda. Aynı zamanda siyaseten de soruşturmalar nedeniyle çok sıkışmış durumda. O nedenle Amerikan halkının hoşuna gidebilecek, “Bizim Ortadoğu’da ne işimiz var? Çekelim gidelim buradan” dedirten bir hamle yaptı. Bu hamleye baktığımızda, 2 bin askerden bahsettiğimiz için bunun çok ciddi bir stratejik anlamı var mı yok mu onu tartışmamız gerekiyor. IŞİD ile mücadelede bu 2 bin Amerikan askerinin varlığı ne derecede önemli idi? Buradaki tartışmada da; “Türkiye IŞİD ile mücadelede söz verdi” diyor. Tabii ki bunun hiçbir inandırıcılığı yok. Türkiye’nin Kürtleri bir köşeye bırakıp IŞİD ile mücadele edeceğine burada inanan kimse yok. Ayrıca Türkiye’nin bu tip bir askerî gücü olduğuna, Deyr üz Zor gibi güneydeki bölgelere ne asker ne hava gücüyle girip bunları yapacağına inanan da yok. Dolayısıyla Türkiye’nin inandırıcılığı da son derece azalmış durumda — ki bu kimin gözünde? Buradaki sistemin gözünde. Zaten Pentagon’un, özellikle CENTCOM’un Türkiye ile çok ciddi bir sorunu vardı. Bu olaydan sonra, Mattis’in ayrılmasından sonra bir sürü asker de ayrılacak. İstifalar geliyor. O askerlerin geride bıraktıkları askerler de Türkiye’ye diş bileyen askerler olacak. 

Suriye’de bundan sonra ne olacak? Örneğin Suriye ordusunun Menbiç’e doğru yürüdüğü –Rusya’dan yapılan açıklama, ABD’nin çekildiği yerlere Suriye’nin girmesi gerektiği, peş peşe açıklamalar geliyor. Bundan sonra Suriye’de ne olacağını da konuşmaya başlayalım. 

Gönül Tol: Şimdi Ömer’in dediğine katılmıyorum ben. 2 bin asker olabilir. ABD’nin geçmişteki angajmanlarını düşündüğünde çok büyük rakamlar olmayabilir, ama bence mesele o değil. Hâlâ Amerika’nın desteklediği Kürtlerin Suriye’nin üçte birine yakın kısmında ve önemli stratejik kısmında tuttukları yer Amerika’nın kontrolündeydi. Sadece fiziksel olarak Amerika’nın bu bölgede bu kadar geniş alanı kontrol altında bulundurması dahi, İran’ın oraya girememesini sağlıyordu. Şimdi Amerika çıktıktan sonra burası da çok büyük bir ihtimalle rejimin eline geçecek. Evet, 2 bin asker olabilir; fakat “Amerika’nın çıkması çok büyük bir stratejik gelişme değil” argümanına katılmıyorum. Amerika’nın çekilmesi bence önemli bir gelişme ve Suriye’deki çatışmanın ne yöne evrileceğini belirleyecek bir gelişme diye düşünüyorum. Çok önemli bir gelişme. Dengeleri değiştirecek bir gelişme. Çünkü buradan çıkıldığı anda orası doldurulacak bir şekilde.

Bundan sonra ne olacak? Birincisi –emin değiliz–, bütünüyle mi çekilecek Amerika? Orada ne kadar asker bırakacak? Bunu bilmiyoruz. Bütünüyle çekildiği bir senaryoyu da ben zannetmiyorum –ki şimdi Türkler onu ümit ediyor, bir kaç ay ertelediler operasyonu–, muhtemelen oradaki boşluğu Türkiye ve desteklediği grupların doldurmasını istiyor Türkiye, Şimdi Amerika’nın bütünüyle oradan çekildiği bir Suriye’de, ben rejimin, İran’ın bunu tolere edeceğini düşünmüyorum. Bugüne kadar Türkiye’nin Suriye içerisinde ilerleyebilmesinin, askerî varlığının mümkün olabilmesinin sebebi bence Amerika’nın orada olmasıydı. Rusya’ya karşı Türkiye’nin elini güçlendiriyordu. Rusya’nın da amacı mümkün olduğunca Amerika ve Türkiye arasındaki uçurumu genişletmek, Kürtler ile Amerika arasındaki ittifakı bozmak. Bu nedenle Türkiye’nin Menbiç’e karşı hamlesine göz yumdu. Fırat’ın doğusuna yapılacak olası bir operasyon Rusya’dan yeşil ışık alındıktan sonra gündeme getirilmeye başlandı. Ayrıca Türkiye’nin Afrin’e angajmanı Rusya’nın yeşil ışığından sonra oldu. Rusya’nın yeşil ışık yakmasının sebebi bütünüyle Amerika’nın bölgede olmasının ve hem Rusya hem rejimin hem İran’ın Kürtler ve Amerika arasındaki ittifaktan duyduğu rahatsızlıktı. Dolayısıyla Amerika’nın kuvvetlerini bütünüyle çektiği noktada, ben o bölgelerin eninde sonunda rejim tarafından ele geçirileceğini düşünüyorum. Eğer orada ABD küçük de olsa askerî varlığını muhafaza ederse ve bir şekilde Kürtlerle o angajman devam ederse, bugüne kadar gördüğümüz politikaları görmeye devam ederiz. Rusya yine Türkiye ile Amerika’nın arasını açmaya oynayacaktır. Türkiye’nin doğuya yapacağı operasyonları destekleyecektir. 

Bence hem Rusya’nın ne yapacağı belirleyecek sahadaki dengelerin ne olacağını, hem de Kürtler tabii. Kürtler rejimle mi masaya oturacaklar? Bir Kürt heyeti Rusya ile konuşmaya gitti. Koruma talep ettikleri söyleniyor, olası bir Türkiye operasyonuna karşı. Bundan sonra Kürtler için en mantıklı olan, bir şekilde rejimle ve Rusya ile masaya oturmak. Masaya oturduklarında işin rengi ne olacak? Anayasa tartışmaları yapılıyor. Rejim bir otonomiye kesinlikle izin vermeyeceklerini söylüyor. Fakat Ruslar bir ara formül bulabilirler mi? 2011’den önceki, Kürtlerin ellerinde hiçbir hakkın olmadığı statüye dönülmeyeceği çok net. Fakat Kürtlerin istediği gibi bir otonom bölge olmayabilir, bir ara formül bulunabilir. Rusya bunu destekler. Türkiye bu ara formüle ne tepki verecek? Bütün bunlar Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini test edecek, İran ile ilişkileri test edecek. Yani Amerika’nın çekilmesi bence önemli bir gelişme ve Suriye’deki çatışmanın ne yöne evrileceğini belirleyecek bir gelişme diye düşünüyorum. 

Ömer, görmüşsünüzdür, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi söz konusu. Mısır ile temaslar yapıldığı söyleniyor. Sanki tekrar film başa sarılıyor gibi. Esadlı Suriye tekrar bir şekilde o yapıların, düzenin içerisine tekrar kabul edilecekmiş gibi gözüküyor. Türkiye de sanki buna çok fazla itiraz etmeyecekmiş gibi. Buna katılıyor musun? Esadlı Suriye birçok farklı aktörün birleşebileceği bir çözüm formülü olarak ortaya çıkıyor mu sence?

Ömer Taşpınar: Esad sonuçta savaşı kazandı. Savaşı İran ve Rusya sayesinde kazandı. Esad’ın İran ile olan ilişkisi daha da perçinlenerek devam edecek bundan sonra. Esad eski Esad olarak şu anda yavaş yavaş kuruyor. Kuzey’de de kuracak. İran en büyük stratejik destekçisi olmaya devam edecek. Dolayısıyla Amerika Suriye’yi zaten kaybetti. Burada İran açısından şöyle bir mesele var. İran açısından önemli olan Lübnan’daki Hizbullah’a bir şekilde stratejik, lojistik, askerî ve ekonomik destekte bulunmak. Bunu yapmak için acaba İran’ın neye ihtiyacı var diye sormak gerekiyor. Bunu yapmak için İran’ın aslında bir hava koridoru var. Bir kara koridorundan bahsediliyor, o kara koridoru olmadan Hizbullah’a destek veremez deniyordu. Ama zaten bakıldığında gelen destek Suriye hava sınırları üzerinden geçerek geliyor. Zaten dengeler bir buçuk iki yıldan beri Şam ve İran lehine dönmüştü. Zaten Kürtler demografik olarak ellerinde bulunduramayacakları bölgelere kadar inmişti, o bölgelerde savaşıyorlardı. Buralarda Kürtlerin tutunması söz konusu olmayacaktı; eninde sonunda buradan çekileceklerdi. Burada ancak ve ancak Sünni gruplar, direniş grupları güçlenirse masaya oturup bir şekilde Esad’ın siyasî olarak güçlenmesi için bu gruplar entegre edilir mi edilemez mi tartışması yapılacak. Buna İdlib de dahil. Ama kimse Sünni direniş gruplarının bir şekilde Esad’a karşı askerî veya stratejik lojistik bir gücü olduğunu düşünmüyor. Bu savaş çoktan bitmişti. Uzatmalar oynanıyordu. Amerika’nın çekilmesiyle de zaten mâlûm olanın ilanı oluyor. İran’ın tecrit edilmesi gibi bir mesele –zaten Walt’un yazısı da o– Suriye üzerinden yapılacak bir şey değil. Bunu yapmak için Amerika’nın stratejisi zaten 2 ülke üzerine dayalı. Bunlar İsrail ve Körfez, Körfez deyince de Suudi Arabistan ağırlıklı olarak. Bahreyn ve Katar da işin içine giriyor. Bir de bunlara Türkiye’yi eklemek gerekiyor. Şu anda Amerika’nın ciddi olarak yapabileceği bir şey, Kürt meselesinde Türkiye’ye bir bakıma istediği şeyi verdi çekilerek. Türkiye’nin elini güçlendirdi. Burada, “İran konusunda bana yaklaş” diyebilir. “Kürt meselesinde de elin güçlenmişken, adım at” diyebilir Amerika. 

Mâlûm, Trump davet edildi ve 2019’da Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Bu geri çekilmenin ayrıntılarını konuşmak için Ocak başında bir heyetin Washington’a gitmesi söz konusu. Türk-Amerikan ilişkilerinde pozitif anlamda bir hareketlilik var gibi. Ne derece sahici bu hareketlilik? Gönül, ne dersin?

Gönül Tol: Bundan önce, Ruşen, şunu söylemek istiyorum sorduğu soruya dair: Arap ülkeler Esad’lı bir Suriye geleceğine pozitif mi bakıyor? Bir süredir böyle bir eğilimin olduğu net. Mesela BAE Şam’daki büyükelçiliğini onarmaya başladı. Mısır istihbaratı Suriye istihbaratı ile görüşüyor. Körfez’de bir süredir şöyle de bir anlayış var: Eğer İran’ın Suriye’deki varlığının altını oymak istiyorsak rejimle çalışmak zorundayız. Bütün bu eğilimler Amerika’nın Suriye’den çekilmesi ile daha da ivme kazanacak. Bir de tabii İsrail faktörü var. İsrail Suriye siyasetini nasıl geliştirecek? Çok daha agresif bir siyaset izleyecek. Tabii bütün bunların Körfez’in siyaseti ile örtüştüğünü göreceğiz gelecek günlerde. Zaten bir süredir İsrail ve Körfez ülkeleri arasında yakınlaşma vardı. Bütün bunlar da muhtemelen Esadlı çözümün konsolide edilmesi konseptini güçlendirecek. 

Türk-Amerikan ilişkilerine gelince; tabii biz oturup aklıselim analizler yapmaya çalışıyoruz elimizdeki verilere göre. Sonra Trump bir tweet atıyor ve hepimiz şaşırıyoruz. O yüzden çok analiz yapmak ne kadar anlamlı bilmiyorum; ama şunu söyleyebilirim: Trump ne zaman böyle şeyler yapsa, yani bir tweet ile Amerika’nın Suriye’deki varlığını sonlandırsa, Kongre daha fazla diken üstünde oluyor. Bu durumda Kongre daha fazla dış politikada daha büyük bir rol oynama telaşına giriyor. Amerikan dış politikasını yapan Amerikan başkanıdır ve Kongre’nin oynayacağı rol sınırlıdır. Fakat Trump yönetiminde Kongre çok daha agresif tutum alma yoluna gidiyor. Rusya, Suudi Arabistan ve şimdi Türkiye konusunda. Çünkü Trump hiç kimseyle görüşmeden son derece hızlı karar alan bir hale girdi. Bunu engellemek için Kongre daha fazla rol oynamak istiyor. Türkiye söz konusu olduğunda bu iyi haber değil. Kongre’de hâlâ Türkiye’ye karşı inanılmaz bir öfke var. Amerikan Dışişleri’nin patriot’ların alınmasını onayladığını duyduk ve Kongre’yle konuşmuş bir kaynağıma göre, açıklama yapılmadan Kongre ile görüşülmüş. Yani şu söylenmiş: “Biz ne zaman Türk tarafıyla S-400 meselesini konuşmaya başlasak, siz hiç konuşmayın” — zaten patriot’lar konusunda Kongre karşı çıkıyor. Dışişleri Kongre’ye gidip diyor ki: “Bakın, en azından Türklerin bu söylemini kırmak için bize bir yeşil ışık yakın patriot’lar konusunda” ve Pompeo’dan böyle bir söz alıyorlar. Fakat Kongre’nin eklediği bir şey var, diyor ki: “Kesinlikle S-400’leri alamaz”. Dolayısıyla burada ikili ilişkilerde kocaman bir problem oturuyor. S-400’lerden geri çekilse, Türkiye için, hele de bugün yani Amerika’nın Suriye’den çıktığı bir ortamda Türkiye çok daha fazla Rusya’ya muhtaç. Hem Rusya’nın eksenine girecekler, Rusya’nın Türkiye’ye karşı eli güçlenecek. Bu durumda Türkiye’nin S-400 anlaşmasından çekilmesi söz konusu değil. Bu olduğu sürece de Türkiye ile Amerika arasında S-400 meselesi çok ciddi sorun olarak var olmaya devam edecek. 

Onun dışında İran konusunda Trump Türkiye’ye bir iyilik yaptığını düşünüyor Suriye’den çekilerek. Bunun karşılığında, özellikle İran konusunda beklentileri var. Hep söylediğim gibi Türkiye’nin İran’ı dengeleme konusunda atabileceği adımlar çok sınırlı. Türkiye her şeyden önce İran’a muhtaç bir ülke. Hâlâ temel sorunlar ortada duruyor. İlerleyen aylarda Amerika’nın Suriye’den çekilmesi Türkiye’nin Suriye’deki elini zayıflatacak. 

Ömer, sen ne dersin?  Trump’ın 2019’da Türkiye’ye –diyelim ki– gelecek olması vs.. bu Türk-Amerikan ilişkilerinde bahar havası mı olur, yoksa bu makyaj mı olur?

Ömer Taşpınar: Ben biraz farklı düşünüyorum Kürt meselesinde Türkiye’nin geldiği konumu, özellikle Suriye kapsamında. Amerika’nın çıkmasıyla Türkiye’nin eli çok güçlendi diye düşünüyorum. Zaten Türkiye’nin istediği şey Kürtlerle Amerika arasında daimî olan askerî ortaklığın yaşanmamasıydı. Türkiye için kâbus senaryosu her zaman Kürtlerle stratejik bir ortaklık kurması olacaktır. Amerika Kürtleri tabir-i caizse sattıkça, Türkiye bir bakıma Kürtleri yalnız köşeye sıkışmış buldukça daha rahat angaje edebilir olarak görüyor. Bundan 10 yıl önceki Kuzey Irak’taki dinamikleri hatırlayalım. Obama geldiğinde ne yaptı? Irak’tan çıkıyoruz dedi. Irak’tan çıkmak ne anlama geliyordu? Askerleri çıkarıyoruz, askerî üs kurmuyoruz. Peki Obama kazanmasaydı kim kazanacaktı? John McCain kazanacaktı. McCain’in Irak’taki stratejisi: “Kesinlikle çıkmayacağız, orada askerî üsler kuracağız; bu askerî üsleri Kürt bölgesinde kuracağız”. Bir bakıma Amerika Kuzey Irak’ta askerî üslerini kurmuş olsaydı, bana göre Türkiye’nin Erbil ile ilişkileri 2009’dan sonra geliştiği gibi gelişmeyecekti. Amerika’nın Kürtlere destek vermesi Türkiye açısından hep bir kâbus. Türkiye’nin Kürt milliyetçiliğinden daha fazla korktuğu bir şey varsa, Amerikan tarafından desteklenen bir Kürt milliyetçiliği bu.  

Şu aşamada Türkiye istediğini yapabilecek konuma geliyor Kuzey Suriye’de. Buna engel olabilecek bir ülke var; o da Rusya. Rusya da Türkiye konusunda şöyle bir hesap yapıyor: Eğer ben Türkiye’nin mesela Menbiç’e girmesini, Fırat’ın doğusuna girmesini engellersem, Türkiye ne yapabilir? Türkiye’nin elinde Rusya’ya karşı güçlü bir koz var. O da S-400’ler. Yani S-400’leri almış olarak Türkiye aslında Rusya’ya şu mesajı veriyor: “Bak ben aslında NATO içinde sana en yakın duran ülkeyim. NATO içinde benden başka S-400 alan füze savunma sistemi yapabilen bir ülke yok”. Aslında Putin’in Erdoğan’a bakışı da, Erdoğan’ı NATO’nun en zayıf zinciri olarak görüyor. Dolayısıyla Türkiye açısından Kuzey Suriye’nin anahtarı Rusya ile iyi ilişkiler. Rusya ile iyi ilişkilerin anahtarı da basite indirgemek gerekirse, NATO konusunda zayıf olduğunu gösterip, Amerika’ya biraz karşı durup, S-400’leri almaktı. Amerika bunun farkına varıyor ve şu anda patriot’ları devreye sokuyor. “Patriot’ları al, S-400’lerden vazgeç” diyor. Putin de bunu izliyor. Yani Türkiye S-400’lerden vazgeçip patriot’lara döndüğü anda, Putin’in NATO’yu bölme stratejisi çökecektir. Ben Türkiye’nin şu anda aslında çok güçlü bir konumda olduğunu düşünüyorum ve birazcık da iyimser bir şekilde şöyle görüyorum; aslında Türkiye şu anda zafer ilan edebilir. Nasıl bir zafer ilan edebilir? Ben Kuzey Suriye’de istediğim yere geldim. Girmeye ihtiyaç bile yok. O bölgeler benim etki alanım. İçeride PKK’ya karşı da büyük bir zafer kazandım. PKK’yı da çökerttim. Pragmatik bir Erdoğan yeniden pragmatizme dönerse, yerel seçimlerden sonra MHP ile ilişkisini biraz bozup yeni bir Kürt barış süreci bile başlatabilir. Bu tabii şu anda iyimser bir senaryo; ama MHP ile ilişkilere bağlı. İstediği konuma geldi Türkiye Kürt meselesinde. Buradan iyi bir angajman çıkarabilir gibi geliyor. 

Evet 2018’in son yayınını böyle noktalayalım. 2019’un ilk yayınında bu beklentileri konuşalım. Bu ne kadar gerçekçi olabilir. Temenni olarak, herhalde hepimiz tüm Türkiye olmasa bile şu anda üçümüz de temenni ediyoruz,ama bu iyi bir tartışma konusu olabilir.

2018 bayağı yoğun geçti. Emek verdik, emek verdiniz. Çok teşekkürler Gönül ve Ömer’e. İzleyicilerimize de çok teşekkür ediyoruz. Ve eminim ki 2018’den Medyascope olarak ve özel olarak Transatlantik olarak alnımızın akıyla çıktık. Ömer’e ve Gönül’e ve Transatlantik seyircilerine iyi seneler. 2019’un ilk yayınında Çarşamba tekrar buluşmak üzere iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.