Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Brexit, AP’de Türkiye oylaması, Boeing krizi & ekonomik durgunluk ve yerel seçimler

Ruşen Çakır ile Ömer Taşpınar bu hafta Transatlantik’te Avrupa, ABD ve Türkiye gündeminin öne çıkan konularını ele aldılar.

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Transatlantik ile karşınızdayız. Washington’dan yine Ömer Taşpınar ile yalnız yapacağız, Gönül Tol yine bu hafta olamıyor maalesef. Evet Ömer, çok yoğun bir gündem var; hatta bazı konuları ayıklamak zorunda kaldık. Önce bir Brexit ile başlayalım. Yılan hikâyesi gibi; ama anlaşılan Başbakan May hiçbir dediğini elde edememiş durumda. Şu aşamada nasıl bir fotoğraf var Brexit ile ilgili?

Ömer Taşpınar: Dün İngiltere Parlamentosu’nda Theresa May –artık bitmiş, sesi çıkmayan, bütünüyle yıkılmış May– son bir deneme ile oylamaya sundu. Bir bakıma gümrük birliği konusunda anlaşmaya çalıştı geçtiğimiz ay Brüksel’de. May’in partisi Muhafazakâr Parti yine başarısızlıkla çıktı bu oylamadan. Parlamento olumsuz oy verdi. Henüz daha Brexit’i onaylamış durumda değil İngiltere Parlamentosu. Şimdi sorun nedir? Sorunun özünde, izleyicilere bunu basite indirgeyerek anlatmak için, Kuzey İrlanda meselesi var. Şimdi Kuzey İrlanda İngiltere’ye bağlı, bir de İrlanda Cumhuriyeti var. Bunların arasında bir sınır var. Yani İngiltere’ye bağlı Kuzey İrlanda ile güneydeki İrlanda Cumhuriyeti arasında şu anda İngiltere Brexit’le çıkacağı için bir yeni sınır oluşturulacak. Bu sınır gümrük birliği kapsamında oluşacak. İngiltere gümrük birliğinden çıkınca bu sınıra ne olacak meselesi var. İngiltere gümrük birliğinden çıkmak istiyor, fakat Avrupa Birliği diyor ki: “Sizin üyelikten çıkmanız İrlanda Cumhuriyeti’ni cezalandırmamalı, İrlanda Cumhuriyeti hâlâ egemen bir ülke olarak Avrupa Birliği’nin üyesi.” Onların kuzeyde bir sınırı yok şu anda. Ama gümrük birliğinden çıkıyor oluşu bir sınır getirecek. Bu teknik bir mesele yaratıyor İngiltere açısından. İngiltere kesinlikle böyle bir sınırın oluşmasını istemiyor. Böyle bir sınırın oluşması da İrlanda adasında sorun yaratacak. Bunun üzerine aylardan beri süren bir tartışma var. Yani İrlanda’nın durumu, Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır meselesinden çıkıyor teknik mesele. Geldiğimiz noktada henüz İngiltere Brexit’i onaylamadı ve haftaya tekrar bir oylama olabilir. Gidişat öyle gözüküyor ki Brexit konusunda bir ertelemeye gidilecek; belki 6 ay, belki bir yıl arasında. Görüşmeler devam edecek. Bu arada da İşçi Partisi dün “Seçimlere gidelim” dedi. Seçimlere de gidebilir İngiltere. May tabii ki o zaman daha da zor durumda kalabilir. Bir kesim de “Tekrar referanduma gidelim” diyor; Brexit meselesi son derece içinden çıkılmaz bir hale geldi. İngiltere halkına tekrar soralım; istiyorlar mı istemiyorlar mı AB’den çıkmayı diye.

Peki diyelim ki bu sefer referandum oldu ve halk “Kalalım” dedi. O zaman hiçbir şey olmamış gibi AB-İngiltere ilişkileri devam edebilir mi?

Zannediyorum Brüksel’de özellikle Fransa ve Almanya da dahil olmak üzere hava, İngiltere’nin eli zorlanırsa belki de tekrardan referanduma gideceği yolunda. Aslında Brüksel’deki hava… Brüksel deyince tabii ki Almanya ve Fransa’yı ele almak gerekiyor; bunlar İngiltere’nin yanlış bir karar verdiğine inanıyorlar; İngiltere’yi gümrük birliği konusunda zorlarlarsa geri adım atabileceğini düşünüyorlar. Muhafazakâr Parti içinde de pişman olanlar var. Dolayısıyla Brüksel’in tercihi tekrar referanduma gidilmesi ve İngiltere’nin yaptığı hatadan geri dönüp AB içinde kalması. Böyle bir karar verdikleri takdirde sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebilir ilişkiler.

Ömer, Avrupa’da kalalım ve Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye raporunun görüşülmesine gelelim. Kritik bir olay, ama Türkiye’de fazla da heyecan yaratmıyor — onu da vurgulamak lazım. Üyelik müzakerelerinin dondurulması yolunda tavsiye kararı var. Büyük bir ihtimalle kabul edileceği söyleniyor. Doğrudan bağlayıcılığı yok. Neler olabilir? Ne diyorsun?

Şimdi Avrupa deyince, tabii Avrupa’da farklı farklı sesler ve kurumlar var. Avrupa parlamentosu dediğiniz kurum Avrupa’daki hemen hemen bütün ülkelerin siyasî partilerinin seçimler yapıp buraya yolladığı politikacılardan kurulu ve Avrupa Parlamentosu seçimleri de mayıs ayında tekrar yapılacak. Avrupa’daki siyasî iklimi Strasbourg’a taşıyan önemli bir yer. Burası hatırlarsan Ak Parti iktidara geldiğinde Türkiye konusunda olumlu kararlar vermiş ve Türkiye ile müzakerelerin başlaması konusunda çok önemli bir toplantı yapmıştı. Önemsiz bir kurum değil. Fakat dediğin gibi AB üzerinde bağlayıcılığı yok; ama siyasî sembolizmi yüksek kararlar veriyor. Avrupa’daki halkın nabzını ölçen bir yer, orayı yansıtıyor. Avrupa’daki iklim şu an sağa, milliyetçiliğe, islamofobiye kayan, göçmenlere karşı olan bir iklim. Bu iklim içinde tabii Türkiye’nin imajı genelde kötü. Demokrasi nedeniyle kötü. Göçmen meselesi nedeniyle aslında Türkiye’ye muhtaç durumdalar; ama Türkiye’nin elinden gelen her şeyi yapmadığını da düşünüyorlar. Türkiye’de İslamcı bir hava olduğunu düşünüyorlar. Tabii oradaki siyasî gerilim AB’ye yansıyor. AB üzerinde bir tavsiye kararında bulunacaklar. Senin de söylediğin gibi, “Şu aşamada Türkiye’yle tam üyelik konuşmak gerçekçi değil, tam üyelik konuşmalarını donduralım ve farklı bir alternatif arayalım” yönünde bir rapor çıkacak ve bugün onaylanacak. Ama bunun tabii ki Brüksel üzerinde bir etkisi olmayacak. Zaten bu hafta içinde AB ile Türkiye arasında, Suriye konusunda ne yapacağı yönünde toplantı var. AB Suriye konferansı veriyor ve oraya da Mevlüt Çavuşoğlu gidecek. Avrupa içinde Suriye konusunda etkin olan Türkiye’nin hâlâ bir rolü olduğunu gösterecek. Bana göre o yüzden sembolizmi yüksek, ama ağırlığı önemli olmayan bir karar çıkacak. Bir de şunun altını çizelim: Erdoğan’a tam yerel seçimler öncesi Avrupa’ya karşı bir milliyetçi çıkış yapma imkânı da tanıyacak.

Peki Ömer, yakında seçimler var Avrupa’da ve senin de demin bahsettiğin bu iklim nedeniyle seçimlerde popülist sağ partilerin çok etkili olması bekleniyor. Zaten genel seçimlerde İtalya örneğinde gördük, İspanya’da da tekrar su yüzüne çıkan bir aşırı sağ var. Yeni Avrupa Parlamentosu’nun şekillenmesinde bu ırkçılığa, İslam karşıtlığına yakın milletvekillerinin sayısının daha da artma ihtimali var değil mi? Bu Türkiye-AB ilişkilerinde daha iyi olacak bir dönem değilmiş gibi geliyor bana, ne dersin?

Katılıyorum. Yani şu anda Avrupa’da siyasî hava, gerek Fransa-Almanya olsun, gerek Polonya-Macaristan olsun, buralarda sağ partilerin, AB’ye inanmayan partilerin, egemenlik haklarını isteyen milliyetçi partilerin, hatta AB’nin kötü bir fikir olduğuna inanan partilerin güçlendiği bir ortam. Burada bir ironik çelişki var. Bu ironik çelişki de buna inanan kurumların bir Avrupa kurumuna seçilecek olmaları. Eğer gerçekten AB’ye inanmıyorlarsa, zaten bu politikacıların Strasbourg’a gidip çok fazla Avrupa yönünde bir faaliyette bulunmaları da bir ironi. Ama şunu yapacaklar: Muhtemelen o parlamentoda AB’nin daha derinleşmesini, daha federatif yapıya dönüşmesini… mesela para birliği konusunda kararları eleştiren, Brüksel’i bir bakıma sabote etmeye çalışan bir Avrupa Parlamentosu çıkabilir ortaya. Bu Türkiye açısından ne anlama gelir? Bu Türkiye açısından şunu gösterecek: Avrupa’da işler zaten iyi gitmiyor, birçok ülke Brexit sonrası aynı yönde adımlar atmak isteyebilir. “Böyle bir Avrupa ile biz niye oturalım ki?” diyebilir Türkiye’deki milliyetçi hava da. Zaten biz bir bakıma yatkın da bir ülkeyiz. Türkiye’de biraz işler iyi gittiğinde hemen AB’den vazgeçebiliyoruz. Fakat Türkiye’deki hava da şöyle bence: Ekonomi iyi gitmediği için bir bakıma AB’nin getireceği bazı kararlara muhtaç. AB Türkiye’ye sırtını döndüğünde bu Türkiye’nin ekonomik olarak, finansal olarak nerede duracağını da etkileyen bir durum ortaya çıkarıyor.

İstersen ekonomiden devam edelim. Erdoğan’ın deyimi ile “Negatif büyüdük”, biliyorsun. Büyüme rakamları ortada, resesyon tanımı kondu ve seçimlere çok az bir süre kaldı tabii; ama bunun seçimden sonrası da var. Ama öncelikle seçime bakacak olursak, Türkiye gibi ülkelerde seçimleri belirleyen konunun ekonomi olduğunu kabul ediliyor herhalde. Yerel ve genel seçimlerde bu etki farklılaşıyor mu? Sence Türkiye’nin bu ekonomik koşullarında yerel seçimler nasıl etkilenir?

“Negatif büyüdük” kelimesi, “Küçüldük” veya “Ekonomik kriz var” dememek için bir bakıma yaratıcı olduğunu zanneden bir kavram. İşin gerçeği şu ki Türkiye üç dönem arka arkaya negatif bir şekilde küçülme azalttı. Bu resmî olarak Türkiye’nin şu anda bir durgunluk içine girdiğine gösteriyor. Aynı zamanda bu durgunluğu enflasyonla yaşıyor Türkiye. Bunun ekonomideki adı stagflasyon. Bu aslında bir ekonominin başına gelecek en kötü sorunlardan bir tanesi. AK Parti böyle bir durumla daha önce test edilmedi. 2002 Kasım’dan bu yana 2008’deki kısa bir durgunluk dışında ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmadı. 2008-09’da yine yerel seçim dönemi idi. Tüketici güven endeksi çok düşmüştü. İşsizlik artıyordu; AK Parti’nin oyları ülke genelinde %38’lere düşmüştü. AK Parti’nin yerel ya da genel seçim performansı ekonomik gidişat arasında. Dolayısıyla bu ne anlama geliyor? Ak Parti tabanında, ekonomik kalkınmadan nemalanan kesimde, “Şu anda acaba nereye gidiyoruz?” korkusu var. Bu korku Ak Parti’ye de yansıyor. Özellikle İstanbul’da bence önemli bir durum yaşanıyor. İstanbul’daki CHP adayı, Muharrem İnce’nin hatalarını yapmıyor. Sen de söylemiştin. Yani kutuplaştırmıyor, saldırmıyor; sadece ekonomiden, hizmetlerden konuşuyor. Bunun ciddi bir karşılığı var. Halk ekonomi konusunda çok endişeli olduğu için kavgadan çok ekonomik çözüme odaklanmış durumda. Ankara’da zaten önde götürüyor muhalefet. İstanbul’da da yakınlaşabilir durum. Bu şartlar altında Erdoğan bunu bir yerel seçim değil kendisinin seçimi olarak kabul ettiği için, bu ekonomik gidişat konusunda çok endişeli. Zaten bu “Negatif büyüdük” kavramı da durgunluk veya kriz kelimelerini ağza almamak için yarattığı bir kavram. Bana göre çok önemli bir dönüm noktasında Türkiye. Çünkü bütün dünya şu anda Türkiye’de eğer Ak Parti’nin zayıfladığını, Ankara’yı, hele İstanbul’u kaybettiğini görürse, “Demek ki Türkiye’de hâlâ demokrasi var, bütün baskı rejimine rağmen halk sandığa gidip bir sinyal verebiliyor. Türkiye’de demokrasi hâlâ ölmedi, nabzı var demokrasinin” deme şansına ulaşacak. Önemli bir seçim bu. Bana göre Türkiye’nin geleceğini belirleyecek derecede, “Acaba seçimlerle Türkiye’de bir şeyler değişir mi?” sorusuna cevap verecek bir seçime gidiyoruz.

Son olarak ABD’den konuşalım ve Boeing’den bahsedelim. Çok ciddi bir kriz. İki uçak peş peşe denebilecek şekilde önce Endonezya’da, ardından Etiyopya’da –Boeing’in en son ürettiği uçaklar– yeni uçaklar düştü. Soruşturmalar sürüyor, ama bunun üzerine dünyada teker teker birçok ülke Boeing’lerin kalkmasına yanaşmadı, ama ABD hâlâ ısrarlı. Trump bir şekilde sahip çıktı. Boeing’in CEO’su ile görüştü. Attığı tweet’ler ortada vs.. Bu nereye varacak sence?

Kesinlikle öyle; uçak filolarına baktığımızda, Boeing ve bir Avrupa konsorsiyumu olan Airbus arasında bir rekabet var. Dünya ticareti şu anda ekonomik milliyetçiliğin, korumacılığın yapıldığı; ülkelerin kendi şirketlerine sübvansiyonlar yaptığı bir dönemden geçiyor. Boeing de ABD’nin en büyük ihracatına sahip şirketi. Boeing şirketi bir filo yapıp 17-18 uçak sattığında, Amerika’nın ticarî dengesi üzerinde çok önemli bir etkide bulunuyor. Trump gibi popülist, serbest ticaret ve küreselleşmeye inanmayan bir başkan tabii ki Boeing’in marka olarak, imaj olarak yıpranmasından son derece şikâyetçi. Şu anda Trump bu meseleyi bir milli mesele haline getirmiş durumda. Boeing’in kesinlikle hatalı olmadığını savunuyor. Fakat burada yine Kongre devreye giriyor. Kongre’de Demokratlar şu anda seçimleri aldıkları için daha güçlü konumdalar ve Beyaz Saray’ı bir bakıma köşeye sıkıştırıp bu konuda soruşturma başlatmasını istiyorlar. Muhtemelen önümüzdeki günlerde Kongre’de Boeing’e karşı soruşturma başlayacak. Amaç burada ABD’nin dünyaya daha olumlu bir mesaj vermesi. Demokratlar da Boeing’in marka olarak imajının bozulmasında şikâyetçi; çünkü onlar da geldikleri yerlerde iş yaratan son derece önemli bir şirket. Fakat bütün bunlara rağmen şu anda küresel yapıya baktığımızda, Türkiye’de Boeing max markası indiriliyorsa bu Amerika açısından ciddi bir prestij kaybı. Kongre şu anda adım atacak gibi gözüküyor.

Bu arada Trump’ın başı son derece belada. Mueller soruşturması yakında başlıyor. Demokratlar Trump’ı görevden alıp almama konusunda siyasî karar verme zorundalar. En azından görevden alma soruşturmaları için düğmeye basabilirler. Bu da Trump’ın Kongre’de hesap vermesi anlamına gelir. Bu konuda da zor bir dönemden geçiyor Trump. Bir bakıma Boeing meselesini kullanarak yine yıl sonunda Suriye’de yaptığı gibi gündem değiştirmeye çalışabilir. Boeing bir bakıma Trump’ın işine yarayacak bir konu haline dönebilir. Amerikan meselesini etkiliyor bu mesele.

Evet, o zaman haftaya görevden azil meselesinin tekrardan gündeme gelmesini konuşacağa benziyoruz. Ömer, çok teşekkürler. Yine verimli bir yayın oldu. Evet, Ömer Taşpınar’a çok teşekkürler, izleyicilerimize de teşekkür ediyoruz. Haftaya Transatlantik’te buluşmak üzere, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.