Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erken ya da baskın seçim tartışmalarına devam

Türkiye’de erken seçim tartışmaları hiç eksik olmaz. Yine gündemimizde. Her ne kadar Erdoğan’ın erken seçime gitmemesi için çok sayıda neden olsa da tartışmayı sürdürmek hiç de fena bir fikir olmayabilir.

Merhaba, iyi günler. Türkiye’de, siyasette erken seçim tartışmaları çok makbûldür. Değişik dönemlerde bu tartışmaların gündeme geldiğini görürüz. Bunun en önemli nedeni tabii ki ülkede o dönemde yaşanan siyasî krizler ve bir koalisyon söz konusu olmasıdır — koalisyon ortakları arasında anlaşmazlıklar, ekonomik kriz vs.; bu arada tabii ki iktidarın ve muhalefetin siyasî olarak çok fazla bir şey üretemiyor olmaları. Böyle bir tıkanıklıkta, insanlar siyasetteki tıkanıklığın aşılması noktasında erken seçim opsiyonunu, seçeneğini bir şekilde ortaya atarlar. Seçim konusunda herhangi bir işaret olmasa da, siyaseten bir şeyler konuşabilmenin kullanışlı bir zeminidir erken seçim tartışmaları.

Şimdi de benzer bir olayı yaşıyoruz. Ne derece büyük bir tartışma, açıkçası kestiremiyorum; ama bir şekilde ben de buna bir yerinden hasbelkader dahil oldum. Kemal Can’la yaptığımız bir “Haftaya Bakış” yayınında, salgınla ilgili rakamların olumlu seyretmesini siyasî iktidarın bir fırsat olarak değerlendirebileceğini ve belli bir normalleşmenin hemen ardından bir erken seçime gidebileceğimi söyledim. Tabii altını çizerek, “Bunun çok spekülatif olduğunun farkındayım” diyerek söyledim bunu. Aslında benim burada söylediğim, erken seçimden ziyade başka bir kavram: Baskın seçim. Yani iktidar bir şekilde, şartların kendisine el verdiğini düşündüğü ve muhalefetin de çok hazırlıklı olmadığını düşündüğü bir anda, muhalefeti gafil avlamak için bir baskın seçim kararı alır ve daha ileriki vadelerde yaşayabileceği büyük sorunları beklemeden, o haliyle bir baskın seçimle güven tazelemek isteyebilir. Burada böyle bir olay olabilir diye düşünüyorum, hâlâ düşünüyorum; çünkü iktidarın elinde, Erdoğan’ın ve Erdoğan’ın kimisi açık kimisi örtülü ortaklarının elinde çok fazla bir şey yok — özellikle ekonomide. Zaten salgından önce bir kriz içerisindeydi Türkiye; şimdi iyice, salgın sonrasında rakamların –özellikle işsizlik rakamlarının– çok daha kötü olduğunun açık bir şekilde görüleceğini, bunun da seçmen tercihlerine çok ciddi bir şekilde yansıyacağını biliyoruz. Şu söyleniyor tabii ki: Böyle bir dönemde, kimse “Ölmedik çok şükür” diye –ki bu gün Gazete Duvar’da bunun ilgili yapılmış bir kulis haber de gördüm; adını vermedikleri bir Halkların Demokratik Partilisine (HDP) atfen bunu yazmışlar, o da “Kimse, ‘Ölmedik çok şükür’ diye iktidara oy vermez” diyor– bu bir anlamıyla doğru olabilir. Tabii ki bir diğer husus da, seçim söz konusu olduğunda, insanlar esas olarak ceplerine bakacaklar, gelir durumlarına bakacaklar, ekonomiye bakacaklar. Bu da tabii ki çok önemli; Kemal ile tartışmamız büyük ölçüde bu eksende yürümüştü. Ama bu ekonomik kötü durum artık kalıcı bir hal alacağa benziyor, dolayısıyla daha geç yapılmış bir seçimin ya da zamanında yapılmış bir seçimin ya da zamanına yakın bir zamanda yapılmış bir seçimin iktidar tarafından, bugünkü iktidar bileşenleri tarafından kazanılma ihtimali bence yok, hiç yok. Belki şöyle bir şey olabilir: Seçim yaklaştığı zaman Erdoğan müttefiklerini değiştirebilir. Yeni müttefikler kazanabilir. Bu olmayacak bir şey değil. Çok kolay olduğunu sanmıyorum, olamayacak bir şey değil, ama yerine alacağı yeni müttefiklerin, yeni kuracağı ittifakların ya da MHP’yi de muhafaza ederek oraya katabileceği –kimi katabilecekse– kendisine ne getirebileceği de çok şüpheli olacak. 

Şimdi, Cuma günü Bekir Ağırdır’la yaptığımız yayında bu konuyu tekrar gündeme getirdik. Bekir Ağırdır da bu ihtimale çok prim vermiyor. Söylediği çok haklı bir şey var: “Daha üç senesi var. Erdoğan bu üç seneyi harcamaz” diyor. Doğru; bence de Erdoğan, şu âna kadarki siyasî kariyerine baktığımda, üç senesi varken bunu harcamak istemeyecektir. Bu gerçekten aslında erken seçim-baskın seçim tartışmalarını kesip atabilecek bir argüman. Ama ilginç bir şekilde son günlerde garip garip alâmetler beliriyor — öyle diyelim. Dün gece örneğin, Erdoğan’ın AKP’ye dönüşünün 3. yılı vesilesiyle olduğunu Anadolu Ajansı’nın bize söylediği bir video var. Erdoğan için yapılmış, belli ki Külliye’de kotarılmış ve burada garip bir kara tablo çiziyor, böyle bir tehdit havası var, yolundan dönmeyeceğini söylüyor. “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” sözünü çağrıştıracak bir video. Neden böyle bir video şimdi yapılıyor? Erdoğan’ın daha önceki seçim kampanyalarındaki videolar, hazırladığı materyellerde genellikle coşku öndedir, ileriye doğru gidiş öndedir, ne olursa olsun bir perspektif sunulması öndedir. Bu dün geceki video çok fazla defansifti ve ısrardı. Kararlılık gösterisiydi. Kime karşı nasıl bir kararlılık gösteriyor, gösterme ihtiyacı hissediyor? Ortada açık söylemek gerekirse çok ciddi muhalif bir meydan okuyuş yok. Şu an da baktığımız zaman tek tek; Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP), HDP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne, yeni kurulan DEVA ve Gelecek partilerine baktığımız zaman, buralarda iktidarın varlığını çok ciddi bir şekilde tehdit edecek bir hareket, bir çıkış, bir hareketlilik yok ortada — kesinlikle yok. Belediyelerin yaptığı ufak tefek şeyler var, bunlardan iktidarın rahatsızlık duyduğunu biliyoruz; ama bunlar da bir Erdoğan iktidarı için ölüm kalım meselesi olarak algılanabilecek, gösterilebilecek şeyler değil. Burada neye karşı bir mesaj veriyor Erdoğan? İki şey akla geliyor: Birincisi, tabii ki kendi tabanına; artık kendi seçmen tabanına söyleyebileceği, vaat edebileceği pek bir şey kalmadı Erdoğan’ın — kendisinden başka. Kendisini sunuyor ve kendi mücadelesini sunuyor. Kendisini belirsiz bir şekilde tehdit altında olarak gösteriyor ve tabanından kendisine sahip çıkmasını istiyor. Böyle bir perspektif ilk akla gelen. İkincisi de, tabii bilmediğimiz bir iktidar savaşları dönüyor olabilir ve burada kendisine yönelik olarak, ilk başta söylediğim gibi muhalefetten kendisine böyle bir şey gelmediği için iktidarın görünen ve görünmeyen ortaklarından bir ihtimal böyle bir meydan okuyuş olabilir. Onlara yönelik bir mesaj olabilir. Bu ikincisinin çok varsayım olduğunu ve doğru olma ihtimalini açıkçası sanmıyorum; ama yine de bir seçenek olarak yazmakta yarar var. Bu video Erdoğan’ın gerçekten sıkışmışlığının bir itirafı ve başarısız bir iletişim — onu da söyleyeyim. Buna bakıp insanlar, seçmen, Erdoğan’ın etrafında kenetlenmek isteyenler muhakkak olur; ama bunu izleyip burada bir şeylerin bitmekte olduğunu, bu tür mesajlarla bir şeylerin bitmekte olduğunu, artık geminin yol alamayacağını ya da trenin yola devam edemeyeceğini hissedip kendilerine yeni yollar arayanlar da pekâlâ olabilir. 

Tabii bu arada Erdoğan’ın yakın çevresinden olmayan ama “kraldan çok kralcılık” yapıp, ülkede iktidara yönelik çok ciddi bir gayrimeşru, yani yasalar içerisinde olmayan tehditler varmış gibi yapanlar var. Büyük meydan okuyuşlara soyunan kişiler var. Bu kişilerin yaptığı, aslında bence tamamen kendileriyle ilgili; o tren ya da gemi her neyse, oradan atlayacaklar belli ki, atlamadan önce son bir kendilerini gösterme operasyonu olarak, hareketi olarak görüyorum. Aslında çok da ciddiye alınacak kişiler değil bunlar. İlginç bir şekilde bu tür sesleri çıkaranların büyük bir kısmı aslında AKP’nin temeli olan Milli Görüş hareketiyle falan alâkası olmayan, İslamcılık’la da alâkası olamayan kişiler. Bu tür sesleri çok duyacağız, ama bu sesleri çıkaranlar, bir taraftan bağırarak çıkaranlar, diğer taraftan da gitmekte olanı görüp gelebilecek olanları gözetip onların gözüne girmek için de yeni malzemelerini hazırlıyor olacaklar. Ama baktığımız zaman, iktidarın diline, tavrına bir çaresizlik hâlinin çok ciddi bir şekilde hâkim olduğunu görüyorum ve bu bağlamda çok büyük kâbus senaryolarıyla girilen salgın sürecinden çok da olağanüstü kötü olamayan bir noktaya gelişmiş olmasını Erdoğan’ın bir şekilde değerlendirmek isteyeceğini düşünüyorum. Buna eminim. Yine de bu salgından sonra yaşanacak olan yeni normalleşme, yeni normaller içerisinde Erdoğan da kendini değiştirip erkenden bir seçime bence pekâlâ yönelebilir. Burada tabii işin bir başka yönü, kendi çaresizliğini, tıkanıklığını aşma girişimi dışında muhalefeti de gafil avlama olayı var. Şu haliyle baktığımız zaman, her ne kadar muhalefet her vesileyle bir seçime hazır olduklarını söyleseler de, özellikle CHP, bu konuda çok ciddi bir baskı uygulama yoluna gitmiyorlar, çok fazla bunu gündeme getirmiyorlar. Gündeme getirmemelerinin bir nedeni, onlar istediği için seçim olacak olmadığı içindir. Ama bir diğeri de bence gerçekten çok da fazla böyle bir seçime hazırlıklı olmadıkları içindir. Örneğin ortada çok büyük bir soru var. Cumhurbaşkanlığı seçimi de olacak eğer olursa, baskın seçim olursa muhalefetin adayı kim olacak? Çünkü bu soruyu daha önce iki kere sorduğumuzda, iki tane büyük fiyasko yaşandı: birisi, kamuoyunun daha adını öğrenemeden unuttuğu Ekmeleddin İhsanoğlu’ydu, bir diğeri de muhalefetin ayrı ayrı adaylarla çıkıp ilk turda seçimi Erdoğan’a hediye etmeleriydi. Birlikte çıksalardı da, yani Selahattin Demirtaş ve Meral Akşener aday olmayıp sadece ve sadece Muharrem İnce aday olsaydı da kazanır mıydı? Hiç sanmıyorum. O da zaten yanlış bir tercihti. Ama şu an da muhalefetin nasıl bir adayla, kiminle çıkacağı sorusu ortada olur. Eğer bir baskın seçim olursa, burada akla gelen ilk isim tabii ki Ekrem İmamoğlu. Ekrem İmamoğlu aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin İhsanoğlu’nda yaptığı yanlış tercihin tam zıttı oldu. Yani orada, o hayatî seçimde İhsanoğlu gibi en olmayacak ismi Bahçeli’yle birlikte seçmişti Kılıçdaroğlu. Ama bu İstanbul seçimleri için –diğer adaylar da öyle oldu, hepsi kazandı zaten, Mansur Yavaş da öyleydi, orada da Kılıçdaroğlu’nun bastırması etkili oldu–, İmamoğlu’nu doğrudan Kılıçdaroğlu’nun bulduğunu, hatta ilk aşamada İmamoğlu’nun da ürktüğünü biliyoruz adaylık teklifi karşısında. Dolayısıyla orada o başarıyı, aday seçme başarısını göstermiş olan Kılıçdaroğlu, bu sefer bir baskın seçim olma durumunda aynı isabetli adayı bulmayı gerçekleştirebilecek mi sorusu önümüzde olacak. 

Şu anda ilginç bir şekilde iki isim, birisi Ekrem İmamoğlu, birisi Mansur Yavaş, bu iki isim hep gündemde ve bu iki isimden birisinin grafiği yukarıya birisinin grafiği aşağıya doğru gidiyor ve İmamoğlu’nun çevresinde Mansur Yavaş’ın grafiğinin yukarı çıkmasında iktidarın ve iktidar destekçilerinin, hatta onların birtakım trol örgütlenmelerinin de payı olduğu kanısı yaygın. Çünkü şöyle bir olay –ki hiç şaşırtıcı olmaz–, iktidarın kendisi bir şey söyleyemeyince karşı tarafı bozguna uğratmak, orada birtakım sorunlar çıkarmak isteyeceği çok anlaşılır bir şey. Şu anki iktidar diline çok yakışır. Bir Mansur Yavaş Ekrem İmamoğlu çelişkisi yaratmak isteyecekleri muhakkak. Bunda ne derece başarılı oldukları soru işareti. Ama böyle bir oyunu boşa çıkartabilecek kişi ve kişiler de doğrudan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olacaktır. Dolayısıyla iktidarın bir baskın seçim hesabı varsa, buradaki hesabı tabii ki muhalefetin Erdoğan’ın karşısına güçlü bir cumhurbaşkanı adayıyla çıkamamasını da içermek durumunda. Şu haliyle bakıldığı zaman, yani yarın seçim olsa ne olur diye sorulduğu zaman, herhalde muhalefet Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak çıkartacaktır ve Ekrem İmamoğlu İstanbul’da gösterdiği performansı –teorik olarak tabii ki– bu seçimde de pekâlâ gösterebilir, yüzde 50+1 oyu pekâlâ alabilir şu haliyle bakacak olursak; ama bir baskın seçim niyetinde olan bir iktidar varsa, İmamoğlu’nu yıpratma konusunda daha fazla çaba sarf edecektir. Ne derece başarılı olacağını açıkçası kestirmek mümkün değil. Çok spekülatif bir yayın olduğunun farkındayım, ama şunu söyleyeyim: Bütün veriler, daha doğrusu erken seçim-baskın seçim spekülasyonuna karşı çıkan bütün argümanlar son derece haklı argümanlar. Normal şartlarda Erdoğan Türkiye’yi kesinlikle seçime götürmez, ama artık normali çoktan geride bırakmış bir Türkiye’deyiz ve artık eskisi gibi serinkanlı düşünebilen, orta ve uzun vadeli düşünebilen bir Erdoğan söz konusu değil. Bu nedenle ben baskın seçim ihtimalinin hiç de yabana atılmaması kanısındayım. Onu tekrar olarak söylemek istiyorum. Daha bu konuyu ileride çok konuşacağa benziyoruz. Bu kolay kolay kapanacak bir defter değil. 

Son olarak bir küçük duyuru yapmak istiyorum. Pek yaptığım bir şey değildir, ancak Youtube sayfamda “katıl” butonunun açılmış olduğunu da ilgileneneler, destek olmak isteyenler varsa duyurmak istiyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.