Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Boğaziçi Üniversitesi protestoları gerekçesiyle yargılanan öğrenciler anlatıyor: “Korkacağımız bir şey kalmamıştı, ‘En fazla tutuklarlar’ demiştik ve tutuklanmıştık”

Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından, istifası ve seçim yapılması talebiyle başlayan protestolar, kitlesel eylemlerden kampüsteki etkinliklere dek farklı biçimlerde devam ediyor. Öğrenciler ise bu protestolar gerekçesiyle gözaltına alınma, ev hapsi ve tutuklamalarla karşı karşıya kalıyor.

Çizim: Hazar Kolancalı

Eylemci öğrenciler bu süreçleri nasıl deneyimledi, ev hapsi ve tutuklamalar eğitim hayatlarına nasıl yansıdı, yaşadıkları süreç gelecek planlarını değiştirdi mi? Protestolar kapsamında üniversitede açılan sergideki köşelerinde LGBTİ+ bayrakları olan, Şahmeran figürü yerleştirilmiş Kâbe görseli gerekçesiyle yargılanan dört öğrenciye bu soruları yönelttik.

30 Ocak’tan 17 Mart’taki ilk duruşmaya dek tutuklu yargılanan İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Selahattin Can Uğuzeş ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Doğu Demirtaş ile bu süreçte ev hapsi şeklinde adli kontrol uygulanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Sena Nur Baş ve Hazar Kolancalı yaşadıklarını ve gelecek planlarını Medyascope’a anlattı.

“Ev hapsi sürecim berbattı”

Hazar Kolancalı, artan polis müdahalesine karşı seslerini duyurmaya devam ederken fiziksel olarak da daha fazla yıpranmamak için kampüste, güvenli alanlarında sergi açmaya karar verdiklerini söyledi. Ardından gelen gözaltı ve yargılama süreçlerine ilk tepkilerini ise “Bunların yaşanabiliyor olmasına herkes çok şaşırdı” diyerek ifade etti.

Hazar Kolancalı

Kolancalı, ev hapsi sürecini ise “Berbattı” diye tanımladı:

“Ev hapsi sürecim berbattı. Twitter’ı takip etmek zorunda kaldım. Selo ile Doğu salınacak mı? Onlar ne yaşıyor, ne olacak diye Twitter’dan hashtag’lere bakıyordum. İnsanların görüşleriyle, nefretleriyle tanışıyordum. Nasıl bir nefret pompalanmış anlamadım. Sürekli bir korku, kin ve düşmanlık vardı ama bunun kaynağı biz değildik. Günah keçisi seçildik. Çok kötüydü.”

“Haberlerde ne kadar kötü insanlar olduğumuzu anlatıyorlardı”

Selahattin Can Uğuzeş, protestoların başında gözaltına alınacaklarını bile düşünmediklerini belirtirken “Üstüne üstlük polisten de uzak böyle bir şey yapalım demişken bu sebepten dolayı ifade vermeyi, gözaltına alınmayı, tutuklanmayı beklemiyorduk” dedi.

Uğuzeş, tutuklama kararından önce gözaltındayken çok stresli olduğunu ancak tutuklanacakları söylendiğinde bu korkunun geçtiğini ve “Çekeceğiz, ne yapalım” diye olumlu bakmaya çalıştıklarını söyledi: “Çünkü başka korkacağımız bir şey kalmamıştı, en fazla tutuklarlardı ve tutuklanmıştık.”

Selahattin Can Uğuzeş

Uğuzeş, hapishane sürecini ise şöyle anlattı:

“Sekiz metrekare içinde, kutu içinde kutudasın. Şimdi algılayabiliyorum ne kadar kötü olduğunu. Sanırım içinde olunca yaşamak zorundasın ya, başka seçeneğin yok. Kötü bir şey ama içeride kötü olduğunu düşünüp ne kadar çözüm bulabilirdik emin değildim. O yüzden Doğu ile ‘İyi yanlarına bakalım bu günleri geçirelim, ileride anlatırız’ diye düşünce içindeydik. Haberlerde bazen kendimizi görüyorduk ya da ne kadar kötü insanlar olduğumuzu anlatıyorlardı.

Şunu fark ettim, benim başıma geldiğinde o kadar üzülmemişim. Olayı atlatmaya çok odaklandığım için ‘Devlet bana bunu yaptı’ diye öfke içinde değildim. Ama içeriden çıktıktan sonra gözaltılarda insanların döverek tutuklandıklarını görünce daha çok sinirlenmeye başladım.”

Koronavirüs salgını nedeniyle iki hafta hücrede kaldıktan sonra tutukluların koğuşlara alınıldığını ancak kendilerinin süreç boyunca tek başlarına hücrede kaldıklarını belirten Uğuzeş, Doğu Demirtaş ile avukat görüşlerinde de yan yana gelmelerine izin verilmediğini anlattı.

Tutukluluğunun ilk kısmı ara tatile denk gelse de son 17 günü ikinci dönem içindeydi. Uğuzeş, bu süreçte derslere erişemediğini, dilekçelerinin ise hocalarına ders notlarını yollaması için mail atılacağı şeklinde yanıtlandığını aktardı:

“Mimarlık, ders notuyla yapılacak bir şey değil ama iki-üç gün sonra duruşmamız var diye elimizden çok bir şey gelmedi.”

“Eve hapsedilmek tutukluluktan farksız”

Sena Nur Baş ev hapsinin, tutukluluktan farksız olduğunu düşündüğünü söyledi:

“Ev hapsi sürecim boyunca pek çok dostum, mezunlar ve akademisyenlerimizin desteği sayesinde kendime vakit ayırmak, kitap okumak, dijital resim çizmek gibi alanlarda motivasyon kazanarak süreci en az hasarla atlatmaya odaklandım.

Fakat Selo ve Doğu’nun tecritte olduklarını bilmek, her yeni gün polisin akıl almaz bir şiddet yoluyla hak ve özgürlükleri çerçevesinde protestolar yapan arkadaşlarımızı gözaltına aldığına şahit olmak ve çeşitli sebeplerle evime defalarca gelerek olur olmaz saatlerde arayarak taciz edildiğim için psikolojik olarak çok zor bir süreç geçirdim. Tecavüzcülere, katillere uygulanmayan bir denetim sistemiyle eve hapsedilmenin tutukluluktan farksız olduğunu ve bu durumu normalleştirmenin çözüm getirmeyeceğini düşünüyorum.”

Sena Nur Baş

“Okulum bir yıl uzadı”

Doğu Demirtaş, serginin son günü kampüsten çıkarken sivil giyimli üç kişinin kendisini takip ettiğini üniformalı polislere bildirdiklerini, sivil kişilerin “Biz de sizdeniz” demesi ancak kimliklerinin istenmemesi üzerine kampüse girip şikayette bulunmak için 155’i aradıklarını anlattı. Tutuklamaya sevk edildikleri süreç de şikayet için gittikleri karakolda başlamış:

“Üç kişi beni takip ediyor diye ifade vermeye gitmişken bir anda gözaltına alındım. Tutuklanmaya sevk edildik. Hâkim hızlı hızlı sorular sordu ve tutuklandık.”

Demirtaş, final dönemine denk gelen tutukluluk sürecinde giremediği önkoşullu dersin sınavı nedeniyle okulunun en az bir yıl uzadığını da belirtti.

Doğu Demirtaş

“Neden bu kadar para harcanmış polislere ve benim neden hiç param yok?”

Yaşadıkları sürecin gelecek planlarını nasıl etkilediği sorusuna Hazar Kolancalı’nın yanıtı, “Ülkeden gidecektim zaten. En seri şekilde ülkeden nasıl giderimi merak ediyorum” oldu:

“Üçüncü sınıftayım. Psikolojide ilgimi çeken dersleri alıyordum. Sonraki sene için hocalarımdan biraz daha öğrenmek, okulda kalıp, kampüste olup bilim, sanat yapabilmek isterdim.

Ülkenin yaşanmaz yere gittiği apaçık ortadaydı. Biz de deneyimliyoruz. Herkes deneyimleyecek. Nasıl bir korku imparatorluğu, neden bu kadar fazla polis, neden bu kadar fazla para harcanmış bu polislere, neden bu kadar donanımlılar ve benim niye hiç param yok? Devlet niye bana hiç para vermiyor, ben niye sürekli çalışmak zorundayım? Ben sadece bilim yapmak istiyorken devlet insanlara hakkımızda ne biçim şeyler söylüyor, nasıl bu kadar saygısızca konuşma cüretinde bulunuyorlar öğrenciler hakkında? Hiçbirine anlam veremiyorum.

Neden bunlar başımıza geliyor? Nerede muhalefet? İktidardan beklentim yoktu. Ülkeden gidecektim zaten. Ne değişti gelecek planımda? En seri şekilde ülkeden nasıl giderimi merak ediyorum. Sadece eğitim almak istiyoruz, üstümüze silahla yürüyorlar. Bu polise kim müsaade etti ki anlamıyorum. O yüzden gitmek istiyorum.”

“O kadar da özgür değilmişiz”

Selahattin Can Uğuzeş ise “Ne yapmak istediğimi arıyordum, garip şekilde tutuklanmamıza sebep olsa da sergi ve bu olaylar kendimi daha çok tanımama neden oldu” dedi ve şöyle devam etti:

Olumsuz tarafından bakarsam, ülkemde özgür hissediyordum ama o kadar da özgür değilmişiz diye bir düşünceye soktu beni. Ama bu, düşüncelerimizi ifade etmekten geri tutmayacak bizi. Kötü etkilediği yer burası.

İyi yönüne bakarsak kendimi tanımama yardımcı oldu, neler yapabileceğimi gördüm. Bu süreçte bir sürü insanla tanıştık. Başınıza kötü bir şey geldiğinde, karşındaki güçlü bir şey sana eziyet etmeye çalışıyor ama birçok vicdanlı insan da yanında oluyor bu süreçte. Geleceğim hakkında bir sürü alternatifimin oluştuğunu hissediyorum ama ülkem hakkında da endişeliyim.”

“Vazgeçmeye niyetim yok”

Bütün bu başına gelenlere rağmen Sena Nur Baş‘ın vazgeçmeye niyeti yok:

“Boğaziçi Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği son sınıf öğrencisiyim, okulumu bitirdikten sonra yurtdışında çeşitli gönüllülük projelerinde yer almak ve yüksek lisansımı tamamlayarak yetişkinlerle çocukluk travmaları konusunda çalışmak, insanları tedavi etmek istiyorum.

Oluşturmuş olduğumuz BOUN Sergi Kolektifi ile öncelikle Tarsus’u ve Şahmeran’ı keşfetmek, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde aktif çalışmalar yaparak kültürel değerlerimiz ve motiflerimize dair üretimler yapmak, saklı değerlerimizi gün yüzüne çıkarmak gibi bir planımız var. 

Yaşadığım süreç hukuk sisteminin problematik, ifade özgürlüğünün ise mümkün olmadığı bir baskı ortamında bulunduğumuzu göstermiş olsa da vazgeçmeye, terk etmeye niyetim yok. Aksine her köşesine hayran olduğum ülkemin değerlerinden beslenerek üretmek ve bu coğrafyada bir eğitim devrimi gerçekleştirmek istiyorum, biliyorum ki kadınlara ve çocuklara verilen değer artmadıkça, bizler haklarımızı savunmadıkça yaşadığımız baskıdan kurtulmamız mümkün değil.”

“Yaşamak için daha çok mücadele edeceğiz”

Doğu Demirtaş, söyleşiyi yaptığımız gün (1 Nisan) tutuklu iki öğrenci için İstanbul Kadıköy’de yapılan eylemde kampüsteki sergiden bir eser ile dururken polisin başına vurduğunu anlattı:

Yürüyorum ve bana vuruyor. Anlayamıyorum. Niye böyle bir ülkede yaşıyoruz? Bunu anlayamıyorum. İktidar fikir açıklamamıza izin vermiyor. Yanlış yapıyorsam polis bana vurmasın yargıya götürsün, işini yapsın. Fikir belirtmek suçsa yargı desin ki ‘suç’.”

Demirtaş, yaşananların gelecek planlarına etkisini anlatırken de “Bu ülkede istenmiyoruz. Bir fikir söylemeye, bir şeyi eleştirmeye çalışıyoruz, dinlenmiyoruz bile. Muhalefet de bazen destek vermiyor. İktidar zaten. Çok kaotik bir dönemdeyiz. Bizim başımıza bunlar neden geliyor, hiçbir fikrim yok. Yaşamaya çalışıyoruz, yaşamak için daha çok mücadele edeceğiz. Sadece var olmam bile problem. Sadece bir şeyi eleştirdiğim, fikrimi söylediğim için polis tarafından dövülmemeliyim” dedi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.