Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Pişirici ile Ekonomi Tıkırında (121): Oyun bitmek üzere

Faiz, döviz, finans, açıklamalara duyarlı alanlar. Bu açıklamalar siyasetçiden, gelse sivil toplum kuruluşundan ya da kamu kurumundan da duyurulsa, piyasada mutlaka bir karşılığı oluyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları da Merkez Bankası’nın ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun faaliyetleri, kararları ve duyuruları da bu açıdan hem yurtiçinde hem yurtdışında dikkatle izleniyor. Ekonomi Tıkırında’nın 121. yayınında Sedat Pişirici, açıklamalar ve duyurular açmazındaki Türkiye ekonomisini değerlendirdi.

Sürekli izleyiciler, şu anlatacaklarımı hatırlayacaktır. Türkiye 2018 yılında bir ekonomik krize yuvarlandı. Krizin işaret fişeğini de 8 Mart 2018’de Türkiye’nin kredi notunu BA1’den BA2’ye düşürüp not görünümünü negatiften durağana çeviren, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s fırlattı. O tarihte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi, “Bunların notları bizim karne notumuz değil, bizim notumuzu halkımız verir” oldu. Dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal, “Moody’s hikaye, Türkiye yoluna devam eder” dedi. Dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de “Türkiye üzerindeki kredi maliyetlerini, finans maliyetlerini artırmaktan başka bir şey değildir, bu bir tefeci mantığıdır, piyasaların verdiği tepki sıfır, sana verdiği itibar sıfır” diye konuştu. 8 Mart 2018 günü İstanbul’da kapanışta serbest piyasada dolar kuru 3 lira 80 kuruş, avro kuru 4 lira 71 kuruştu. Aynı gün saat 15.30 itibarı ile Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 3 lira 82 kuruş, efektif avro satış kuru 4 lira 73 kuruştu. 

Moody’s’in açıklamasının üzerinden 40 gün geçti, 17 Nisan 2018’de iktidar koalisyonunun kendi küçük etkisi büyük ortağı MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli çıkıp “Erken genel seçim istiyoruz” dedi. Hemen ertesi gün Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan bir araya gelerek, 24 Haziran 2018’de erken bir genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimine gitme kararı aldı. 18 Nisan 2018 günü İstanbul’da kapanışta serbest piyasada dolar kuru 4 lira 5 kuruş, avro kuru 5 lira 1 kuruştu. Aynı gün saat 15.30 itibarı ile Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 4 lira 11 kuruş, efektif avro satış kuru 5 lira 8 kuruştu. 

Seçimler normalde taa Kasım 2019’da yapılacaktı ama öyle anlaşılıyor ki AKP’lilerin uyaranları terslediği, MHP’nin görmezden geldiği yangın, daha o günlerde bacayı sarmıştı. Erdoğan ve ortağı seçime kaçarak paçalarını kurtardılar ancak, milletin memleketin paçası daha çok çamura battı. Nasıl mı? Moody’s’den sonra diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da art arda Türkiye’nin notunu düşürürken, Erdoğan 13-14-15 Mayıs 2018 tarihlerinde Londra’da yatırımcılarla ve gazetecilerle görüştü. Yatırımcılarla görüşmeleri kapalı kapılar ardındaydı ama 14 Mayıs 2018 Pazartesi günü ekonomi ve finans haberleri televizyonu Bloomberg’ün yayınında söylediklerini herkes duydu. Erdoğan’ın söylediklerinin tamamını, daha sonra bu yayının Medyascope web sitesindeki metninin altına koyacağım, dileyen oradan ayrıntısı ile okur. Gelelim bizi ilgilendiren kısımlarına: 

Gazeteci ilk soruyu soruyor, “Türk Lirası ile ilgili birçok soru var ama ben basit olanıyla başlamak istiyorum. Dolar karşısında liranın mevcut seviyesinden memnun musunuz?” Erdoğan pek çok şey söylüyor ama soruya cevap vermiyor. O sırada Türkiye’de Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 4 lira 33 kuruş.

Gazeteci, “Hafta sonu faizlerin seçim sonrası düşürülmesi gerektiğine dikkat çektiniz. Soru şu, bu neden şimdi yapılmasın? Bu Merkez Bankası’na 7 Haziran’da faiz artırma yönünde yeşil ışık mı” diye soruyor. Erdoğan, “Yeni dönemde, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz andan itibaren, oradaki etkinliğimiz çok daha farklı olacak. Dolayısıyla bu konularda atılacak adımlarda artık yürütmenin olmazsa olmaz başı olarak hem sorumluluğu alıyorsunuz, hem de bu konularda siz karar verme noktasına geliyorsunuz. Ve bunu yapacağız ki aldığımız sorumluluğun hesabını da milletimize rahatlıkla verebilelim. Şu ana kadar durum böyle değildi ama bundan sonraki durum öyle olacak” diye cevap veriyor. Bu cevap, “Erdoğan seçimden sonra Merkez Bankası’nın iplerini eline alacak” diye algılanıyor.

Gazeteci, “Reel faizin sıfır olması görüşünde misiniz? Nominal faiz oranı TÜFE oranında mı olmalı? Bunun Türkiye için iyi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya da negatif reel faiz. Değişik spekturumdan ülkeleri saydınız. Neden reel faizin sıfır olması gerektiğini düşünüyorsunuz” diye soruyor. Erdoğan, yine soruya cevap vermeyip kendi cevabını veriyor: “Şimdi burada olayı sıfır olarak değerlendirmeniz yanlış olur. Olaya şurdan bakalım. Bir defa sebep-netice ilişkisine baktığımız zaman, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olacaktır.” Bunu duyan, Erdoğan’ın Türkiye’ye yatırıma davet ettiği yabancının tüyleri diken diken oluyor!

Gazeteci, “Faiz konusunda karar verildiğinde, size soruluyor mu? Süreç nasıl işliyor? Merkez Bankası karar verince sizin görüşünüzü alıyor mu” diye soruyor. Erdoğan,Ama Merkez Nankası da bu bağımsızlığının gereğiyle kalkıp heralde yürütmenin başı olan bir başkanın burada vermiş olduğu sinyalleri bir kenara koyacak hali yok. O da tabii buna göre değerlendirmelerini yapacaktır. Adımlarını ona göre atacaktır” diyor. Bu cevap, “Erdoğan seçimden sonra Merkez Bankası’nın iplerini eline alacak” algısını pekiştiriyor.

Gazeteci, “Kendinize para politikası belirlemede daha büyük rol görüyor musunuz? Para politikası konusunda büyük değişim başkanın bu politikanın belirlenmesinde daha büyük rol oynaması mı” diye soruyor. Erdoğan, “Şimdi bir defa devlet başkanısınız; halk para politikalarında sıkıntıya düştüğü zaman bunun hesabını kime sorar? Başkana sorar. E başkana soracağına göre bu konuda da tabii ki para politikalarında da etkin olan bir başkan görüntüsü vermeye mecburuz” diye cevap veriyor.

Gazeteci, ısrarla “Para politikasında rol oynayacaksınız. Büyük değişim bu mudur” diye soruyor. Erdoğan, “Evet. Birilerini bu rahatsız edebilir. Ama mecburuz çünkü vatandaşa hesabı veren devleti yönetendir” diye cevap veriyor.

Gazeteci, “Merkez Bankası Başkanı ile ilişkileriniz nasıl değişecek” diye soruyor. Erdoğan, “Şu anda da Merkez Bankası’nın ilişkileri nasıl devam ediyorsa bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir. Biz ülkeyi yeni yönetmiyoruz ki. Bu yönetimi yeni almıyoruz ki… 16 yıldır biz ülkeyi aralıksız yönetiyoruz” diye cevap veriyor.

Gazeteci, “Sizin para politikanızda daha fazla rol almanızla Türkiye bağımsız bir Merkez Bankası’na sahip olacak mı” diye soruyor. Erdoğan, “Her şeyden önce, sadece Türkiye değil, küresel anlamda da nasıl yönetiliyorsa, biz aynı yönetimi Türkiye’de de uygularız. Bugün bu yönetim anlayışı Amerika’da neyse, bu Avrupa’da neyse, aynı şeyi Türkiye’de de uygularız. Onlar için meşru olan bizim için gayrimeşru olamaz. Bunu herkesin bilmesi lazım. Ve ona göre adımlarımızı atacağız. Ama ülkemize asla kaybettirmeyeceğiz” diye cevap veriyor. Yani cevap vermiyor.

Erdoğan’ın açıklamaları, ayağına gittiği yabancı yatırımcı tarafından “Türkiye’de Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bağımsız karar alamayacak” olarak anlaşıldı. Erdoğan’ın Bloomberg TV yayınına çıktığı 14 Mayıs 2018 günü İstanbul’da açılışta serbest piyasada dolar kuru 4 lira 31 kuruş, avro 5 lira 13 kuruştu. Aynı gün saat 15.30 itibarı ile Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 4 lira 33 kuruş, efektif avro satış kuru 5 lira 19 kuruştu. Ertesi gün 15 Mayıs 2018’de İstanbul’da açılışta serbest piyasada dolar kuru 4 lira 44 kuruş, avro 5 lira 26 kuruş, Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 4 lira 40 kuruş, efektif avro satış kuru 5 lira 25 kuruş olmuştu. Türk Lirası bir günde Amerikan doları karşında %3, avro karşısında %2,33 oranında değer kaybetmişti. 

Erdoğan’ın Londra ziyaretinin ardından 28 Mayıs 2018 Pazartesi günü dönemin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, önce İstanbul’da finans temsilcileri ve yatırımcılarla görüşüp, Erdoğan’ın Londra’da söylediklerine duyulan tepkiyi yatıştırmaya çalıştılar. O gün dolar kuru 4 lira 61 kuruştu. Yetmedi, aynı ikili ertesi gün de (29 Mayıs 2018 Salı) Londra’da fon yöneticileri ve işinsanlarıyla buluşup onları da yatıştırmaya uğraştılar. Ama ne oldu? Kimse yatışmadığı gibi, Erdoğan, o tarihte %24 olan Merkez Bankası politika faizini düşürmüyor diye Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı görevden aldı, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e de cumhurbaşkanlığı hükümetinde yer vermedi.

Erdoğan, Murat Çetinkaya’dan sonra iki Merkez Bankası Başkanı daha değiştirdi. Biri, Mart 2018’de Maliye Bakanı olup da “Moody’s hikaye, Türkiye yoluna devam eder” diyen Naci Ağbal’dı. Bugünkü Şahap Kavcıoğlu, Murat Çetinkaya’dan sonraki üçüncü Merkez Bankası Başkanı. Başkanlar değişiyor ama değişmeyen bir şey var ki o da Erdoğan’ın Merkez Bankası ve faiz ile ilgili tutumu. Ne var ki Merkez Bankası Başkanlarını değiştirmek de “faiz sebep enflasyon netice” yaklaşımını değiştirmemek de milletin ve memleketin ekonomisine büyük zarar veriyor. Mayıs 2018’de ülke dışında ettiği bir laf ile cumhurbaşkanı olduğu ülkenin ekonomik dengelerini allak bullak eden Erdoğan, bundan ders almamış olacak ki aradan üç yıl geçtikten sonra aynısını, yine bir televizyon yayınında ama bu kez Türkiye’de tekrarladı. 

Erdoğan, 1 Haziran 2021 Salı gecesi saat 22.30’da, TRT televizyonunda gazetecilerle buluştu. O gün piyasa kapanışında dolar kuru 8 lira 51 kuruş, avro kuru 10 lira 40 kuruştu. Merkez Bankası ise dolar satış kurunu 8 lira 53 kuruş, efektif avro satış kurunu da 10 lira 43 kuruş olarak duyurmuştu. Erdoğan, TRT yayınında, bu yılın ilk çeyreğinde gelen %7 oranındaki ekonomik büyümeyi değerlendirdikten sonra gelen “Enflasyonu tek haneli rakama indirir mi bu büyüme devam ederse” sorusuna şu yanıtı verdi: “O bağlantıyı direkt olarak burada bu şekilde kuramayız. Yani bu  konuda ben yine aynı iddianın peşindeyim. Hatta bugün de Merkez Bankası Başkanımızla görüştüm. Yani bizim bir defa faizleri düşürmemiz şart, onun için de yani temmuz-ağustos, buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın. Çünkü faiz yükünü yatırımların üzerinden kaldırırsak, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak, ondan sonra maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için orada da bir rahatlama dönemine inşallah girmiş olacağız. Çünkü bütün mesele o maliyet enflasyonundan faiz yükünü kaldırmaktır.”

Açıkçası diyordu ki Erdoğan, “Faizi indirmesi için Merkez Bankası Başkanı ile görüştüm.” Bu laflar ağızdan çıkınca, Türk Lirası, dolar karşısında tüm zamanların en düşük seviyesini gördü. Dolar kuru sığ piyasada 8 lira 88 kuruşa kadar yükseldi. Kur daha sonra 8 lira 60 kuruş seviyesine kadar geri çekilirken, sabah saatlerinde 8 lira 64 kuruş seviyesinde denge sağladı. Avro kuru ise Erdoğan’ın laflarının ardından 10 lira 75 kuruş seviyesinin üstünü test etti. 2 Haziran 2021 Çarşamba sabahı serbest piyasada dolar kuru 8 lira 63 kuruş, avro kuru 10 lira 54 kuruştu. Aynı gün öğleden sonra Merkez Bankası’nın efektif dolar satış kuru 8 lira 63 kuruş, efektif avro satış kuru 10 lira 52 kuruştu. Türk Lirası bir günde Amerikan doları karşısında %1,41, avro karşısında %1,34 değer kaybetmişti. Ama gecenin kurlarından hesaplanacak olursa, dolar karşısında kaybettiği değer %3,40, avro karşısında kaybettiği değer %3 olmuştu ve bütün bunlar biz uyurken olmuştu. 

TRT yayınında Erdoğan’ın gol atması için pas verilen %7’lik büyümeye gelelim bir de… Büyüme verilerini geçen hafta değerlendirmiştim. Sanayi ve ticaretten ziyade “bilgi ve iletişim faaliyetleri” kalemi ile (%18,1), “diğer hizmet faaliyetleri” kalemi (%14,4) etkili olmuş büyümede. Buna hanehalkının salgın ve ve kapanma tedbirleri nedeni ile zaman zaman ertelenen harcamalarının açılışlarda gerçekleşmesi de eklenince büyüme geldi %7. Ama TRT yayınında Erdoğan diyor ki “Büyümede en dikkat çekici kalemin %30,5 gibi güçlü bir oranla makine teçhizat yatırımlarında olması çok önemli.” 

Eyvallah, umarız ve dileriz öyledir. Ancak ortada bir de aynı gün (1 Haziran 2021) İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) yayınladığı “Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi)” verileri var. İSO bu verilerin, “ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat sanayi performansında en hızlı ve güvenilir referans kabul edildiğini” iddia ediyor. Bu verileri elde etmek için imalat sanayiinde faaliyet gösteren şirketlerin satınalma yöneticileri ile bir anket düzenliyorlar. Çünkü gelecekteki üretim için gereken hammaddeyi onlar satınalıyor. Dolayısı ile geleceğe ilişkin fikri onlar veriyor. Bu anket sonucu endeks bir değer alıyor. Eşik değer olan 50’nin üzerinde ölçülen tüm değerler imalat sanayiinde iyileşmeye, 50’nin altında ölçülen tüm değerler imalat sanayiinde kötüleşmeye işaret ediyor. Nisan 2021’de 50,4 olarak ölçülen bu değer, Mayıs 2021’de 49,3 olmuş. Bu değer, son bir yılda ilk kez eşik değer olan 50’nin altında kaydedilmiş. Açıklaması da Erdoğan’ın ekonomik büyüme ve onun içinde makine teçhizat yatırımının artması ile övüneceği güne denk gelmiş.

Yetmiyor, İSO açıklamasında deniyor ki “Takip edilen 10 sektörden yedisinin üretimi mayıs ayında yavaşladı. En belirgin düşüş ağaç ve kağıt ürünleri ile makine ve metal ürünleri sektörlerinde gerçekleşti. 10 sektörden sadece dördünün artış sağlayabildiği yeni siparişler tarafında da benzer bir görünüm vardı. Siparişlerde en keskin yavaşlama makine ve metal ürünlerinde gerçekleşti.” Bir de diyor ki İSO, “Girdi teminindeki zorluklar enflasyonist baskılara katkı yaparken Türk Lirası’ndaki zayıflık da fiyatlarda yükselişe yol açtı. Sektörlerin çoğunda girdi fiyatları nisana göre daha düşük oranda artış kaydetse de girdi maliyetleri enflasyonu belirgin düzeyde kalmaya devam etti. Maliyet yüklerindeki en hızlı artış ana metaller sektöründe gerçekleşti. Takip edilen sektörler içerisinde en yüksek nihai ürün fiyatları enflasyonu makine ve metal ürünlerinde gerçekleşti.” Ah şu makine metal, vah şu makine teçhizat. 

Geçen haftanın pazartesi günü ekonomik büyüme, salı günü İSO anketi verileri, salı gecesi Erdoğan’ın TRT’deki açıklamaları derken, bir gün atlayıp perşembe günü geldik mayıs ayı enflasyonuna. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), açıkladığına göre Mayıs 2021’de enflasyon, yıllık olarak, tüketici fiyatlarında (TÜFE) %16,59, gıda fiyatlarında %17, üretici fiyatlarında (ÜFE) %38,33 oranında artmış.

Enflasyon sepetinde 415 madde var. Mayıs 2021’de bunlardan 97’sinin ortalama fiyatı düşmüş, 59’unun fiyatı değişmemiş, 259’unun fiyatı ise zamlanmış. Bu sepetten işlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler, tütün ve altın fiyatlarını çıkarıp hesap yaparsanız o da “çekirdek enflasyon” oluyor ki Mayıs 2021’deki yıllık artış oranı %17,49 olmuş. TÜFE’de yıllık en yüksek artış, %28,39 ile ulaştırma, %21,79 ile ev eşyası ve %19,30 ile sağlık fiyatlarında. Lokanta ve otellerin fiyatlarındaki enflasyon da %17,73 oranında artmış.

Yurt içi üretici fiyatları enflasyonu ise kalem kalem incelendiğinde, tüketici fiyatları enflasyonundan daha sıkıntılı. Yıllık artış, sanayinin dört ana sektöründen imalatta %41,27, madencilik ve taş ocakçılığında %32,88, elektrik, su temininde %29,72, gaz üretimi ve dağıtımında %6,64. Ana sanayi gruplarına bakıldığında ise yıllık üretici fiyatları enflasyonunun ara malında %47,76, enerjide %43,33, sermaye malında %29,49, dayanıklı tüketim malında %29,18, dayanıksız tüketim malında %25,22 arttığı görülüyor. Yıllık ÜFE’de ham petrol ve doğalgaz %217,86, kok ve rafine petrol ürünleri %167,09, ana metaller %84,66 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

TÜFE %16,59 ya, olmadık yerde olmadık şeyler söylendikçe, işler kötü gittiği halde iyi gidiyormuş gibi başarı öyküleri anlatıldıkça, derinleşen krize karşı hiçbir tedbir alınmadıkça, %38,33 “gibi güçlü bir oran” ile gelen üretici fiyatları enflasyonu, bugün olmazsa yarın ama kaçınılmaz olarak bu tüketici fiyatları enflasyonuna yansıyacak.

Az önce sözünü ettiğim İSO’nun imalat sanayii satınalma yöneticileri anketi sonuçları raporu var ya, orada da bir yerde, “Türk Lirası’ndaki değer kaybının girdi maliyetlerinde yükselişe yol açan faktörlerden biri olduğu bildirildi. Bu gelişmelerin sonucunda firmalar satış fiyatlarını keskin şekilde yükseltti ve bu artış yılbaşından beri en yüksek oranda gerçekleşti. Satın alma faaliyetleri mayıs ayında ılımlı bir yavaşlama kaydetti ve kısmen ham madde temininde yaşanan zorluklara bağlı olarak girdi stokları da düşüş gösterdi” diyor. 

İkide bir Merkez Bankası başkanı değiştirmekte, sanki matah bir şeymiş gibi “İpler benim elimde” mesajı vermekte, saçma sapan faiz teorilerinde ısrar edildikçe, artık Merkez Bankası’nın elinde de yükümlülükler ile yer değiştirecek bir 128 milyar dolar daha olmadığından, döviz kuru yükselmeye devam edecek, hammadde o kadar pahalı olacak ki imalat sanayii satınalma yöneticisi üretim için gereken miktarı satın alamayacak. Hammadde alınamayınca mal üretilemeyecek. Üretim olmayınca satış da olmayacak. Yeterli satış olmayınca çalışanlar işten çıkarılacak. Dominonun bütün taşları teker teker devrilecek. İşte Erdoğan’ın ve AKP-MHP koalisyonunun Türkiye’yi getirip içine soktuğu açmaz budur. Bu aynı zamanda “şah”ın da “açmaz”ıdır.

Hatırlarsanız, açmaza giren “şah”ını korumak için “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz” diyen bir “piyon” vardı. Piyon artık tahtada değil. Şah ise şu sıralar daha da beter açmazda. Ya bir piyonu daha feda edip oyunu biraz daha uzatacak ya da mat olacak. Ama sonuç ne olursa olsun, oyun bittiğinde şah da piyonlar da aynı kutuya konacak. Ve oyun bitmek üzere.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN BLOOMBERG TV RÖPORTAJI

LONDRA-İNGİLTERE, 14 MAYIS 2018 PAZARTESİ

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pazartesi günü Londra’da Bloomberg TV’den Guy Johnson ile özel bir röportaj gerçekleştirdi. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bağımsızlığı ve faizler, 24 Haziran seçimleri sonrasındaki süreç, Halkbank davası ve ABD ile ilişkilere dek bir çok başlıkta önemli açıklamalarda bulundu. 

GUY JOHNSON: Türk Lirası ile ilgili birçok soru var ama ben basit olanıyla başlamak istiyorum. Dolar karşısında liranın mevcut seviyesinden memnun musunuz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Türk Lirası ile ilgili konuya gelince tabii buradaki hedef sadece TL’nin durumu değil, özellikle kur baskısından uluslararası camiada Türk Lirası’nın da alışveriş yaptığımız ülkelerin paralarının da değerini koruyabilmektir. Onun için yerli ve milli parayla alışveriş yapalım istiyoruz. Bunu Rusya’yla da Kore’yle de Çin’le de İran’la da şu anda yapıyoruz ve bu konu da başarılı bir şekilde devam ediyor. Bu kur baskısını paramızın üzerinden böylece atmış oluyoruz, koruyoruz. Bunu diğer ülkelerle de yapma noktasında atacağımız adımlar var ve ilk etapta faydasını da gördük, görüyoruz.

GUY JOHNSON: Sayın Cumhurbaşkanı, hafta sonu faizlerin seçim sonrası düşürülmesi gerektiğine dikkat çektiniz. Soru şu, bu neden şimdi yapılmasın? Bu TCMB’ye 7 Haziran’da faiz artırma yönünde yeşil ışık mı? Zamanlamayı merak ediyorum. 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Her şeyden önce tabii, ben cumhurbaşkanı olarak, yürütmedeki fonksiyonumuz bizim bir başbakanın fonksiyonu gibi değil. Yeni dönemde, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz andan itibaren, oradaki etkinliğimiz çok daha farklı olacak. Dolayısıyla bu konularda atılacak adımlarda artık yürütmenin olmazsa olmaz başı olarak hem sorumluluğu alıyorsunuz, hem de bu konularda siz karar verme noktasına geliyorsunuz. Ve bunu yapacağız ki aldığımız sorumluluğun hesabını da milletimize rahatlıkla verebilelim. Şu ana kadar durum böyle değildi ama bundan sonraki durum öyle olacak. Tabii bizim bütün derdimiz şu: 16 yıl önce biz işbaşına geldiğimizde biz kaynakların çeşitlendirilmesi noktasında çok önemli adımlar attık ve görevi aldığımda bizim faiz oranı yüzde 63’tü. Yüzde 63’ten biz bunu tek haneli rakamlara çekerken yüzde 30 olan enflasyon o da aynı şekilde tek haneli rakamlara düştü. Tek haneli rakamlara geldiği zaman ülkemde bir anda yatırımlarda patlamalar olmaya başladı. O yatırımlardaki patlamayla birlikte kişi başına milli gelir 3.500 dolardan 11.000 dolara çıktı. Şu anda biz bunu yeterli görmüyoruz, hedef 25.000 dolara bunu çıkarabilmek. Bunun olabilmesi için de yatırımın artması lazım, yatırım arttığı zaman istihdam artacaktır, üretim artacaktır ve bununla birlikte uluslararası rekabet gücümüz artacaktır, tek hedefimiz bu.

GUY JOHNSON: Faizler hakkındaki görüşünüzü merak ediyorum. Geçmişte reel faizlerin sıfır olması gerektiği hakkında konuşmuştunuz. Faizlerdeki seçim sonrası bahsettiğiniz değişim reel faizin sıfır olması mı? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bakın burada, özellikle tabii sizin bu açıklamanızdan sonra ben bir konuyu sizlere açık ve net, dünyadaki bazı ülkelerden örneklerle veriyim. Örneğin son dönemlerde çok ciddi bir sıçramayı Arjantin’de görüyoruz. Arjantin’de merkez bankasının nominal faizi yüzde 40, mevcut enflasyon yüzde 25,6 fakat reel faize baktığınız zaman %14,4. Rusya’ya bakıyoruz, merkez bankası nominal faizi %7,3, enflasyon %2,4, reel faiz %4,9. Brezilya’ya bakıyoruz; merkez bankası nominal faiz %6,5, enflasyon %2,8, reel faiz %3,7. Bunun yanında Güney Afrika’ya bakıyoruz. Güney Afrika’da %6,5 nominal faiz – Merkez Bankası, 3.8 enflasyon, 2.7 reel faiz. Geliyorum kendi ülkeme; %13,5 nominal faiz, %10,9 enflasyon, %2,6 reel faiz. Ve bunun yanında ABD %1,75 ama öbür tarafta %2,5 enflasyon, -%0,75 reel faiz. Şu anda tabi İngiltere’deyiz, İngiltere’de nominal faiz %0,5, enflasyon %2,5, ve -%2 reel faiz. Demek ki faiz düştükçe bakın reel faiz nereye düşüyor. Tabii burada istihdam da olur, yatırım da olur, üretim de olur, uluslararası rekabet gücü de İngiltere’deki girişimcinin çok daha fazla olur. Bizim şu anda hedefimiz çok açık net bu. Yani örnekler ortada. örnekler ortada olduğuna göre o zaman başka sağa sola bakmamıza, dünyayı yeniden keşfetmemize gerek yok ki. Bu kadar açık net örnekler varken biz daha niye sağa sola savruluyoruz? Adımlarımızı da buna göre atmamız lazım ve bizim finans sektörümüzün de buna göre kendini dengelemesi lazım. 

GUY JOHNSON: Reel faiz sıfır olması görüşünde misiniz? Nominal faiz oranı TÜFE oranında mı olmalı? Bunun Türkiye için iyi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya da negatif reel faiz. Değişik spekturumdan ülkeleri saydınız. Neden reel faizin sıfır olması gerektiğini düşünüyorsunuz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi burada olayı sıfır olarak değerlendirmeniz yanlış olur. Olaya şurdan bakalım. Bir defa sebep-netice ilişkisine baktığımız zaman, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olacaktır. Biz bunu bi defa iyi ayarlamamız lazım. Faizde hedef nedir? Reel faizdir. Peki reel faiz nedir? Reel faiz, faizle enflasyon arasındaki farktır. Bunu yakaladığınız anda zaten reel faizi ne yapıyorsunuz? Ciddi manada aşağı çekiyorsunuz. Reel faizi aşağı çektiğimiz anda bütün maliyet girdileri de ne yapacaktır? O da aşağı düşecektir. E maliyet girdileri aşağı düştüğü anda da siz gerek ülke içinde, gerekse uluslararası piyasada ürünlerinizi de ona göre çok daha düşük fiyatla satabilme ve rekabet gücünüzü de sağlayabilme imkanını yakalayacaksınız. Olay bu kadar basit.

GUY JOHNSON: Faiz konusunda karar verildiğinde, size soruluyor mu? Süreç nasıl işliyor? Merkez Bankası karar verince sizin görüşünüzü alıyor mu? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii öyle veya böyle, yani siz ülkede yürütmenin başısınız. Tabii ki merkez bankası bağımsızlığı söz konusudur. Ama merkez bankası da bu bağımsızlığının gereğiyle kalkıp heralde yürütmenin başı olan bir başkanın burada vermiş olduğu sinyalleri bir kenara koyacak hali yok. O da tabii buna göre değerlendirmelerini yapacaktır. Adımlarını ona göre atacaktır. Ve ben bunun gelecek için çok isabetli adımların atılmasına vesile olacağına inanıyorum.

GUY JOHNSON: Türkiye cari açığının beklenenden biraz fazla gerçekleştiğini gördük. Ülkenin cari açığı nereden finanse edebileceğini görüyorsunuz? Son yıllarda Rusya ve İran’da yakın dostluklar geliştirdiniz. Bu çeşit ülkelerin dış dengesine bakıldığında Türkiye’nin cari açığını destekleyecek gibi durmuyor. Bu açığı finanse etmek için kime bakıyorsunuz. İran ve Rusya olmayacak gibi gözüküyor. 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi şunu bi defa çok samimi konuşmamız lazım. Yani bizim tabii cari açığımızın bir numaralı nedeni, bir numaralı sebebi, biz petrole bağlı bir ülkeyiz, doğalgaza bağımlı bir ülkeyiz. Yani petrol ve doğalgaz olayı bizim cari açığımızı tahrik ediyor, teşvik ediyor. Tabii biz burada ne kadar doğalgazı, petrolü düşürürsek o bizim cari açığımızı da o kadar düşürecektir. Ama bizim tabii bunun yanında, sanayi ürünlerinde, savunma sanayiinde Türkiye her geçen gün çok daha güçleniyor. Burada da güçlendikçe biz cari açığımızı bu defa sanayiden kapatma durumuna varacağız. Bu da Türkiye’nin şu anda görünmeyen yüzüdür ve bu konudaki gelişmeler de gayet iyi bi şekilde gelişiyor.

GUY JOHNSON: Savunma sanayiinde güçlü olacağınızı söylediğiniz bir potansiyel gelişme de S-400’lerin teslimatı. Emareler S-400’lerin teslim edilmesiyle Türkiye’nin ABD yaptırımıyla karşılacağı yönünde. Bu bedeli ödemeye hazırlıklı mısınız? ABD’nin ne çeşit yaptırım uygulayacağını düşünüyorsunuz? Bu yaptırımlar sizi, ekibinizi, finans sistemindeki Türkler’i nasıl etkileyebilir? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda biz malum, biz NATO üyesi bir ülkeyiz. Fakat NATO’da şu anda Yunanistan yine bir müttefik. Yunanistan S-300 füzelerini malum Rusya’dan aldı. Peki Yunanistan’a S- 300’lerle ilgili olarak herhangi bir şey söylendi mi? Söylenmedi. Öbür tarafta tabii NATO Genel Sekreteri sayın Stoltenberg Türkiye’nin S400’lerle ilgili almış olduğu bu karara yönelik ‘müttefikimizin kendi tercihidir, böyle bir karar alabilir’ dedi. Şu anda bizler de burada ihtiyacımız olan korumacılık anlamında da, önlemler anlamında da bu tür ihtiyaçlarımızı müttefiklerimizden herhangi bir ülkeden alabilme noktasında bir hürriyete, bir bağımsızlığa sahibiz. Eğer biz bunu kalkıp da ABD’den alamıyorsak, Senato buna müsade etmiyorsa, Kongre buna müsade etmiyorsa, biz başımızın çaresine bakmayacak mıyız? Tabii ki başımızın çaresine bakacağız. Ve şu anda biz aynı şekilde bu konuda atacağımız, atmaya hazırlandığımız adımlar var, bunları da atacağız. İcabında Rolls Royce’la bazı görüşmelerimiz oldu, oluyor, devam edecek. Onlarla da bu konuda adımlar atacağız, atmaya devam ediyoruz. Şu anda görüşme paketlerimizin içinde onlar da var.

GUY JOHNSON: Netleştirmek için soruyorum. O halde ABD’den S-400 alımlarıyla ilgili bir yaptırım beklemiyorsunuz. Bu olacağını düşündüğünüz şey değil. 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda ABD’de böyle bir yaptırıma girer mi, girmez mi onu bilemem. Ama benim bildiğim tek şey var, yani ABD özellikle bizim için stratejik ürünler olarak düşündüğüm işte doğalgazdı, petroldü vs. bütün bunları Rusya’dan alıyoruz, Rusya’yla ilişkilerimizi bu noktada kesemeyiz. Eğer müttefiksek ABD’yle, bu bizim için yaptırım değil, bize dayanışma gerektirir. Biz şu anda NATO’da beraber miyiz? Beraberiz. O zaman bize ABD yaptırım değil, dayanışma için destek vermesi lazım. Terör örgütlerine destek vereceksin, ama Türkiye’ye yaptırım uygulayacaksın, öyle bir şey olur mu? İşte maalesef Kuzey Suriye’de 5.000 TIR silah mühimmat geldi, 2.000 kargo uçak silah, mühimmat geldi. Kim getirdi bunları? Amerika. Ve ben kendilerine bunları açık ve net söyledim ve dediler ki ‘savaş bittikten sonra biz bunların hepsinin seri numaralarını alıyoruz; bunları toplayıp alacağız’. Biz bunları daha önce Irak’ta gördük. Irak’ta bunlara alamadınız, almadınız. Ve PKK’nın elinde kaldı bunlar. Sonra biz oradaki mücadelede PKK’dan bunları topladık aldık. Bu gerçeklikleri biz müttefiklikle nasıl bağdaştıracağız. Böyle müttefiklik olabilir mi? Biz burada samimiyet istiyoruz. Samimiyet olduğu zaman mesele yok.

GUY JOHNSON: Trump ile ilişkilerinizin verimli olduğunu söyleyebilir misiniz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu ana kadar herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Ama tabii düşüncelerimizin örtüşmediği birçok yerler olmuyor değil, oluyor.

GUY JOHNSON: ABD ile Halkbank’a ceza konusunda görüşmeler yürütülüyor mu? Ceza verilirse ödeyecek misiniz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii Halkbank’a çok büyük bir haksızlık yapılıyor. Özellikle Hakan Atilla herhangi bir suçlu değil. Hakan Atilla sürekli Amerika’ya gidip gelen, son altıncı gidişinde ise herhangi bir suç ortada yokken alıkonulan, gözaltına alınan bir arkadaşımız. Böyle adaletsizlik olamaz. Ve şu anda da ne yazık ki orada gözaltında, tutuklu ve tutuklu olarak da şu anda akıbetini bekliyor. Mahkemeler farklı bir şekilde şu anda devam ediyor ve buradan çıkacak netice nedir bilemiyorum. Bir yargı süreci var. Bir yargı süreci içerisinde de özellikle Halkbank’ımızın avukatları bunları takip ediyor. Temenni ederim ki Türkiye-ABD ilişkilerini tamamiyle yerle yeksan etmeyecek bir netice çıkar.

GUY JOHNSON: Adaletsizlik olduğunu belirtiyorsunuz. Adaletsizlik olduğunu düşünüyorsanız ülke olarak cezayı ödeyecek misiniz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii şu anda netice ortaya çıkmadan bir şey söylemek yanlış olur. Yani neticeyi bir görelim. Ama bizim buradaki şeyimiz şudur, Hakan Atilla kesinlikle suçsuzdur. Dolayısıyla biz onun beraatini bekliyoruz. Çünkü ortada bir suç yok ki. Söyleyebildikleri, isnat edebildikleri bir suç yok ki… Böyle bir insana suç isnat etmek bir defa kabul edilebilecek bir şey değildir. Kaldı ki Hakan Atilla eğer suçlu olarak ilan edilecek olursa bu bir defa Türkiye Cumhuriyeti devletini adeta suçlu olarak ilan etmek anlamına gelir.

GUY JOHNSON: Eğer suçlu ilan edilirse Türkiye devleti cezayı ödemeye hazırlıklı mı? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda tabii çıkacak neticeyi görmeden bişey söylemek mümkün değil. Önce netice çıksın, netice çıktıktan sonra tabii ki kanunlar neyi gerektiriyorsa onun gereğini de bankamız yapacaktır. 

GUY JOHNSON: Seçim sonrası ekonomi ekibinin nasıl olacağını düşünüyorsunuz? Finans piyasalarında Mehmet Şimşek’in ayrılacağı, yerine piyasa dostu bir ismin gelip gelmeyeceği konuşuluyor. Ayrıca seçim sonrası ekonomi politikalarında, para politikasının belirlenmesinde daha fazla rol alıp almayacağınızı da merak ediyorum.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi her şeyden önce bunlar için şu anda konuşmak yanlış olur. Bütün mesele 24 Haziran’dan sonrasını görmek. 24 Haziran’dan sonra çünkü parlamento-parlamento dışı tablo farklı olacak. Bakın şu anda Amerika’da malum parlamentoda olanların kabinede yer almadığını görüyorsunuz. Değil mi? Dolayısıyla, bizim de belki bu süreç içerisinde parlamentoda olanlar değil, parlamento dışından bir kabinenin oluşması söz konusu olabilir. Ama bu bir de parlamento içi dengelerle parlamento dışı dengeleri de ilgilendiriyor. Tabloyu görelim, ona göre de adımlarımızı tabii ki atacağız.

GUY JOHNSON: Kendinize para politikası belirlemede daha büyük rol görüyor musunuz? Para politikası konusunda büyük değişim başkanın bu politikanın belirlenmesinde daha büyük rol oynaması mı? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi bir defa devlet başkanısınız; halk para politikalarında sıkıntıya düştüğü zaman bunun hesabını kime sorar? Başkana sorar. E başkana soracağına göre bu konuda da tabii ki para politikalarında da etkin olan bir başkan görüntüsü vermeye mecburuz.

GUY JOHNSON: Para politikasında rol oynayacaksınız. Büyük değişim bu mudur? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Evet. Birilerini bu rahatsız edebilir. Ama mecburuz çünkü vatandaşa hesabı veren devleti yönetendir. 

GUY JOHNSON: Bu durumda Türkiye para politikası dünyanın geri kalanından farklı bir kulvarda ilerleyecek. Bundan memnun olur musunuz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Bütün bunların hepsini yaparken şüphesiz ki uluslararası anlamda bir defa biz bu işi bir yerleri rahatsız etsin anlamında değil, ama ülkemin çıkarlarını koruma noktasında bu adımları, ülkemin çıkarları neyi gerektiriyorsa bunu yaparız.

GUY JOHNSON: Merkez Bankası Başkanı ile ilişkileriniz nasıl değişecek? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda da Merkez Bankasının ilişkileri nasıl devam ediyorsa bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir. Biz ülkeyi yeni yönetmiyoruz ki. Bu yönetimi yeni almıyoruz ki… 16 yıldır biz ülkeyi aralıksız yönetiyoruz.

GUY JOHNSON: Sizin para politikanızda daha fazla rol almanızla Türkiye bağımsız bir Merkez Bankası’na sahip olacak mı? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Her şeyden önce, sadece Türkiye değil, küresel anlamda da nasıl yönetiliyorsa, biz aynı yönetimi Türkiye’de de uygularız. Bugün bu yönetim anlayışı Amerika’da neyse, bu Avrupa’da neyse, aynı şeyi Türkiye’de de uygularız. Onlar için meşru olan bizim için gayrimeşru olamaz. Bunu herkesin bilmesi lazım. Ve ona göre adımlarımızı atacağız. Ama ülkemize asla kaybettirmeyeceğiz.

GUY JOHNSON: ABD ile kıyaslarsam, bu değerlendirmeniz Trump-FED Başkanı Jerome Powell ilişkisinde, Trump’ın Powell’a faizler hakkında konuşması gibi mi? Para politikasında daha fazla rol alacağınız model uygulayacaksınız. Burada Türkiye’yi başka ülkelerden ayrıştığı bir modelden mi bahsediyoruz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Hayır, tartışmaya gerek yok ki. Amerika’nın faiz politikası belli, bunu biliyoruz zaten. Yeniden onu icat etmemize gerek yok. Onu bildiğimiz için bütün bilgiler elimizde. Yani şu anda dünyadaki bütün ülkelerde ülkelerin faiz politikaları nedir ne değildir bunların hepsi bizim bilgimiz dahilinde. Yeni keşfetmiyoruz buraları. Dolayısıyla buna göre de adımlarımızı tabii ki atacağız. Değerlendirmelerimizi ona göre yapacağız. Yani Amerika’da nedir, Arjantin’de nedir, Meksika’da, Brezilya’da, Almanya’da, İngiltere’de nedir, ne değildir bunların hepsini değerlendirmesini her zaman yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Ve ona göre de kendi kararımızı vereceğiz.

GUY JOHNSON: Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığınız ancak parlamentoda 2015’teki gibi karışık bir tabloyla karşılaştığınız bir sonuç çıkarsa, parlamentoda çoğunluğu elde etmek için yeni bir tur seçime gider misiniz? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şimdi tabii şu anda bizde bir söz var, ‘dereyi görmeden paçayı sıvamak’. Şimdi dereyi görmeden paçayı sıvamanın hiçbir anlamı yok. Önce neticeyi bir görelim. Neticeyi gördükten sonra şu anda tabii bizim sizin dediğiniz anlamda bir neticeye göre hazırlıklarımız şüphesiz olacak. Ama tam planladığımız gibi işin yürümesi, yani A planı, B planı, C planı, bütün bunların hepsi tabii ki olacak. Fakat şu anda görünen o ki iyi gidiyoruz ve 40 gün sonra da arzu ettiğimiz bir plan ortaya çıkacaktır ve 40 gün sonra Türkiye çok daha farklı bir döneme uyanacaktır.

GUY JOHNSON: Tasarladığınız sistem sadece hem cumhurbaşkanlığı hem parlamento seçimlerini kazanmanız durumunda mı iyi çalışan bir sistem? Bir parçası buna uymadığında çalışmayan bir sistem mi?

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Şu anda dersimizi iyi çalıştık, iyi çalışıyoruz ve sistemi çalıştırmayacak herhangi bir gelişmeye de fırsat vermeyiz. Nitekim bunu 7 Haziran’da sistemi tıkayanlar, veya tıkamak isteyenler oldu. Ben cumhurbaşkanı olarak sistemin önünü açtım ve hemen bir Kasım seçimine gidildi. Kasım seçiminde halkımız, milletimiz bu böyle olmaz dedi ve tek başına AK Parti’yi tekrar iktidara getirdi ve sistem önü açıldı, çalışmaya başladı.

GUY JOHNSON: ABD tarafından İran’a yaptırımların yeniden uygulamasının bölge için sonuçları ne olur? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Tabii bu yaptırımları artık sürekli duymaktan bıktık. Tabii Amerika’nın İran’a yaptırımı yeni değil. Daha önce de biliyorsunuz bir yaptırım uyguladı. Ama biz bölgenin huzuru açısından bunu doğru bulmuyoruz. Zira nükleerle ilgili olarak İran uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun da yaptığı açıklamayla ‘İran edimlerini yerine getirmiş bir ülkedir’ diyor. Peki neye göre şu anda İran’ı cezalandırıyorsunuz? Bunlar doğru şeyler değil. Kaldı ki sayın Obama döneminde yürüyen bir süreç var. Sayın Obama döneminde yürüyen süreçte her şey normal, Obama işten ayrılınca bu defa yeni bir uygulamayla İran cezalandırılıyor. Şimdi bunlar doğru şeyler değil. Ve bunların hepsi de, yani bölgenin barışına değil, bölgede gerginliklere neden olan gelişmeler. Ve biz bölgenin gerginliklere gitmesini istemiyoruz. Artı bu bölge yoruldu. Bu bölgede bir an önce barışı temin edelim; huzurlu bir dünyaya hep birlikte katkıda bulunalım. İşte bugün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etme adımı yine bölge gerilmesine çok ciddi bir adımdır. Ve işte Gazze’de bugün öldürülen insanların sayısına bakıyoruz. Bakın bu bir felakettir. 37 kişi ki daha fazla olduğuna inanıyorum ve yüzlerce insan yaralı ve gerçek mermiyle bunlar yaralandılar. Bu nasıl bir şeydir? 700 yaralı şu anda Gazze’de söz konusu, böyle bir şey olamaz ve bunun iki tane sorumlusu var: Sayın Trump ve Netanyahu.

GUY JOHNSON: Son soru. Putin ve Netanyahu el sıkıştı. Bu iki lider arasında yeni bir dönemin başlangıç işareti mi sizce? Bölgede jeopolitik dönüşüm mü yaşanıyor? 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Ben şu anda sayın Putin’le Netanyahu arasındaki el sıkışmanın ne getirip ne götüreceğini doğrusu henüz anlamış değilim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.