Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Genç seçmenlerin tercihi ve Türkiye’nin geleceği

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Nisan ayında yaptığı araştırmaya göre ilk defa oy kullanacak 18-22 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 36.9’u CHP ve yüzde 9’u ise HDP’ye oy vereceğini belirtiyor. Bu yaklaşık olarak bu yaş grubundaki iki seçmenden birinin sol ve sosyal demokrat bir çizgiye yakınlaştığını gösteriyor.

Çarpıcı bir veri çünkü Türkiye’de 1980’lerden bu yana hakimiyet kuran sağ görüşün en azından genç seçmen tercihinde artık etkili olamadığını gösteriyor. Seçmen tercihleri üzerine derin bir literatür var ve derdim bunu sermek değil. Ama biliyoruz ki seçmen tercihleri sadece nasıl bir hayat görüşüne ve yaşam şansına sahip olunduğunu değil ama aynı zamanda nasıl bir hayat istendiğini belirten işaretler sunuyor. Bu yönüyle Yöneylem’in verisi sadece bu pazar seçim olsa nasıl davranırdınız sorusuna bir cevap olmuyor. Nasıl bir Türkiye istiyorsunuz sorusunu da yanıtlıyor. Bir dönüşüm hali var. Bundan önceki dönüşümden oldukça farklı.

Türkiye 1980’lerde küresel trende bağlı olarak derin bir muhafazakâr devrim yaşadı. Bu kavramı Lübnanlı yazar Amin Maalouf’tan alıyorum. Muhafazakâr devrim, dünyanın dört bir yanında siyaset aracılığıyla yaygınlaştı ve toplumlar katında da içselleştirildi.

1970’lerin Türkiye’sinde işçi mahalleleri ve dış çeperler çoğunlukla CHP’ye oy verirken (1973 ve 1977 seçimlerinde Ecevit’in CHP’sini hatırlayalım) bu mahallelerdeki esas dert paylaşım problemleriydi. Albert Hirschman’ın deyimiyle “az ya da çok çatışması” hakim çatışma biçimiydi. Bu sorun ekonomik ve sosyal paylaşım problemlerini esas alıyordu. Siyasete bakışı ve tercihleri etkileyen de bu çatışma biçimiydi. Buna uygun siyaset ve söylem üreten sol ve sosyal demokrat görüşlere büyük alan açıyordu.

Ancak muhafazakâr devrim çatışmanın yönünü başka bir noktaya çekti ve çatışmayı kimlik temeline kaydırdı. Az ya da çok çatışmasından “ya hep ya hiç” çatışmasına geçti dünya. Artık paylaşım değil kimlik sorunları ana çatışma biçimiydi. Türkiye de bu trendin içinde yerini aldı. Sol ve sosyal demokrat görüşlerin hakim olduğu işçi sınıfı ve gecekondu mahalleri de buna uygun derin bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşüm Türkiye özelinde söz konusu mahallelerde sosyalizmden İslamcılığa geçişi getirdi. Kıyı ve iç kesim ayrımının baş aşağı olduğu bir dünyaya geçilmiş oldu.

Muhafazakar devrim ve onun kimlikçi vurgusu öyle bir etki yarattı ki 90’ların gençleri ve ilk defa oy kullanacaklar hayata bakışlarını İslamcılık, laiklik gibi değerler üzerinden ifade etmeye başladılar. Dönüşen bir toplumu belki de en iyi onun gençlerinin tercihleri üzerinden anlayabiliriz. İslamcı siyaset ve bunun karşısında konumlanan laik mahalle de siyasal kanallarını ve söylemlerini bunun üzerinden oluşturdular. Biri parlarken diğeri de parladı. Biri olmadan diğeri de olamazdı. Bu siyasal atmosferin ve devrimin içinde 40 yıl kalındı.

Şimdi veriler bize başka bir dünyayı işaret ediyor. Ve Türkiye yine küresel eğilimden ayrı bir yön izlemiyor. Fransa’da, İngiltere’de, ABD’de, İspanya’da, Irak’ta, Lübnan’da yapılan seçimlerde gençlerin başka bir dünyayı tasavvur ettiğini, bunun siyasetini yapanlara ya da bunun sözünü verenlere yönlendiklerini gördük ama halen düşünme biçimi ve tarzı bambaşka olan eski kuşaklarla ve onların siyasi temsilcileriyle çatışma yaşadıklarını da gözlemledik.

İngiltere’de Brexit’in kararını esas olarak yaşlı seçmenler almıştı. İngiltere’de İşçi Partisi’nin o zamanki lideri Jeremy Corbyn yaşlı bir aday olmasına rağmen en çok gençlerden destek alıyordu. Fransa’da son seçimlerde üçüncü sırada gelen ve Marine Le Pen’le arasında sadece 400 bin oy farkı bulunan Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin lideri 70 yaşındaki Jean-Luc Melenchon ağırlıkla genç seçmenlerin desteğini aldı. ABD’deki Bernie Sanders’ı hepimiz biliyoruz. Bir geçiş hali söz konusu. Toplumlar ısrarlı bir şekilde yeninin arkasında duruyor.

Türkiye’de ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun gençler arasındaki desteği giderek artıyor. Bu aynı zamanda CHP’nin (ve onun siyasal-sosyal duruşunun onaylanması olarak da düşünebiliriz ) oy oranlarına yansıyor. Seçmen davranışı ile nasıl bir gelecek istendiğinin örtüştüğünü düşünüyorum.

Önümüzdeki seçimler sadece muhalefet ile iktidar bloğu arasında değil, kuşaklar arası bir mücadeleye de sahne olacak. Bu süreçte hem bu çatışmayı hem de küresel dönüşümü iyi okuyabilenler avantajlı olacak. Bu mücadele çok boyutlu ve kesinlikle tek bir cevabı yok. Ama bu çatışma biçimlerini ve süreci en iyi yönetebilen ve onlara en iyi şekilde seslenebilenler seçim güvenliği riske girmediği takdirde – buna izin vermezlerse – seçimi alacaklar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.