Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ozan Sağsöz yazdı: Meğer ki muhit-i garbi bir berr-i azime müntehi olurmuş

  • MEĞER Kİ MUHİT-İ GARBİ BİR BERR-İ AZİME MÜNTEHİ OLURMUŞ1

Yeni Dünya’nın keşfi insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Aynı büyük evin odalarında birbirinden habersiz yaşayan insan toplulukları Kolomb’un yelkenlileri sayesinde birbirleriyle karşılaştılar. Bu karşılaşma birçok yeniliklere, değişime, zihinsel sarsıntılara ve senteze ön ayak olmuştu. Yüzyıllardan beri metinler vasıtasıyla aktarıla gelen büyük ustaların bilgileri Yeni Dünya’nın etkisiyle kendine çeki düzen vermek zorunda kaldı. Jose de Acosta’nın Batı Hint adaları ziyaretini anlattığı kitabında tecrübî bilgi ile eski metinlerin çatışmasını görebiliyoruz.

“Indies’e vardığımda başıma gelenleri anlatacağım. Şair ve filozofların ‘Sıcak Kuşak’ ile ilgili yazılarını okumuş biri olarak, Ekvator’a ulaştığımda kavurucu sıcağa dayanamayacağıma kendimi inandırmıştım; oysa tam tersi oldu. (Ekvator’u) geçtiğimizde güneş zirvedeydi ve Koç burcuna girdiğimiz bu mart ayında öylesine üşüdüm ki, ısınmak için güneşe çıktım. Aristoteles’in Meteorologika’sına ve felsefesine gülmekten başka çarem yoktu; zira onun kurallarına göre bu yerde ve bu mevsimde her şeyin sıcaktan kavrulması gerekirken, ben ve arkadaşlarım üşüyorduk.2

Peki, Osmanlı’da bu tarz bir zihni sarsıntı olmuş mudur? Buna eğilmek lazım. Popüler kültürde Osmanlı ve Yeni Dünya’yı aynı cümle içinde kullandığımızda hep bir geç kalmışlık ve pişmanlık ifadeleriyle karşılaşırız. “Osmanlılar Yeni Dünya’yı keşfederler miydi?” sorusunu Emrah Safa Gürkan’a bırakarak, burada Osmanlı’da 16. yüzyılda kaleme alınan “Tarihi Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev” üzerinden bir iki ufak not paylaşacağım.

Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere kitap Batı Hint yani Yeni Dünya üzerine yazılmış. Başlıkta yer alan “Hadis-i Nev” ( yeni haber) açıklaması kitabın yazarı Mehmed Suudi Efendi tarafından kitabın ismi olarak da metin içinde kullanılır. Kitabın 1583’te III. Murad’a takdim edildiğini biliyoruz. 16. yüzyılda Piri Reis’in haritasıyla beraber Osmanlılar’ın dünyadaki diğer gelişmeleri yakından takip ettiklerini gösteriyor.

Yazar kitabı üç bölüm olarak tasnif ediyor. Birinci bölüm klasik kozmoloji ve astronomi bilgilerini özetler. İkinci bölüm Eski Dünya’nın fiziki ve beşeri coğrafyasını anlatır. Üçüncü bölüm ise İbtida-i Zuhur-ı Alem-i Cedid ve Kutr-ı Nev ( Yeni Dünyanın ve Yeni Bölgenin Ortaya Çıkışı) başlığını taşır ve Yeni Dünya’yı tasvir eder.

Yazar kitabın girişinde sebebi telifi şöyle ifade eder:

“Derken, insanların dilinde ve halk arasında dünyada yeni bir kıta daha bulunduğu haberi dolaşmaya başladı. Toprak genişliği ve nüfus açısından en az mevcut karalar kadar büyük ve kalabalık olan bu kıtaya şimdiye kadar kimse ulaşamamış ve o kıta hakkında da herhangi bir haber de vermemiştir. İşte ‘yeni olan her şey tatlıdır’ sözünde olduğu gibi ben de o kıta ile ilgili bilgilenmek istedim. Kafam devamlı onunla meşgul oldu. Bu kıtadan haberdar olanlardan bilgi istediğimde her şeyin hakimi olan Allah’ın kudret ve hikmetini doğrulayan, rahmetinin genişliğini ifade eden, dikkat ve ibretle dinleyenlerin inancını arttıran garip şeyler ve şaşılacak olaylar anlattılar. Eski yazmalarda ve önceki kitaplarda o garipliklere ait her hangi bir açıklama ve yazı bulunmamaktadır. Tarihçilerin o kıta hakkında bilgisi yoktur. İşte bu nedenle gayret ve merakım gün den güne arttı, duyduklarımı ve söylentileri araştırdığımda, bu haberleri ve bilgileri içeren bazı yeni kitaplar ve haritalar tercüme edilip açıklandıktan sonra önce özet olarak tarafımdan yazıldı.”3

Sebebi telifte de görüleceği üzere yazar Yeni Dünya’nın keşfinin halk arasında yayıldığını ve kendisinin de meraktan dolayı araştırmaya başladığını ifade ediyor. Burada önemli olan husus eski yazmalarda ve önceki metinlerde merakını giderecek bilgilere rastlayamaması ve bu merakı gidermek için yeni kitaplara başvurması olmuştur. Mehmet Suudi Jose de Acosto’nun aksine araştırmalarını kitaplar üzerinden yapmaktadır. Acosto ise bizatihi Yeni Dünya’ya seyahat ederek müşahede etmiştir.

Suudi’nin imkanı olsa belki de Yeni Dünya’ya giderdi. Fakat yeni haberler karşısında merakını gidermek için eski metinlere sarılmış fakat o metinlerde bir şey bulamadığı için Yeni Dünya üzerine yazılanları tercüme ettirerek kendi kitabını yazmıştır. Thomas Goodrich Tarih-i Hindi Garbi’nin kaynakları üzerine yazdığı makalesinde doğulu kaynaklarını yazarlarına göre sıralar. Bunlar arasında Mesudi’nin  Murûc el-Zeheb, Kitab el-Tenbih ve’l-lşrâf adlı eserlerini kullanmıştır. Metinleri kullanılan diğer yazarlar Nasreddin Tusi, Kazvini, İmam Razi, Suyuti, Kurtubi gibi coğrafya ve kozmoloji üzerine yazan yazarlardır. Bu büyük ustalar, ikinci bölümün yani Eski Dünya’nın tasvirinde sıkça kullanılmıştır. İkinci bölümün sonunda ise bilinmeyen yerler hakkında büyük ustaların metinlerinden alıntı yapar. Suudi Atlas Okyanusu’nu şu şekilde tasvir eder:

“Tanca ve Septe yakınlarında iyice küçülür. Söz konusu dar bölgenin dışı okyanustur. Derinliğinin ve sınırının sonu yoktur. Önde gelen ilim adamlarınca Atlas Okyanusu’nun bir noktasından diğer bir noktasına ulaşmak mümkün değildir. Hiç kimse onun bir noktasında ki kara parçasından diğer noktasındaki kara parçasına ulaşamamıştır.”4

Suudi Eski Dünya’yı kadim ulema ile gezdikten sonra Afrika ve İberya’nın kıyılarından batıya bunlarla beraber yelken açamayacağını ifade eder. Bir-iki sayfa sonra bize şöyle bir ifadeyle karşılar:

Yine kitabın yazarı der ki: ’16. yüzyılın başlarında İspanyollardan bir topluluk o korkunç okyanusa açıldılar. Bu hazinenin kilidini açarak engin denizin sonuna ulaştılar. Bu olay kitabın üçüncü bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmış ve tuhaflıkların hepsi yazılmıştır. Meğer, Atlas Okyanusu batıda büyük bir kara parçasında son bulmaktaymış. Güneyi ve kuzeyi oldukça geniş ve diğer yanından pek çok yeri Hint Okyanusu’nun güney doğusu ile çevrili imiş. Bu kara parçasının ekvator çizgisine yakın olan kısmında iki okyanusun arası daralarak ve neredeyse Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu’na ulaşarak birbirlerine karışacak derecede yaklaşmıştır.'” 5

Yazar meğer6 bağlacını kendinden önce gelen âlimlerin bilgisine ufak bir ara vermek için kullanır. Bir şaşkınlık ifadesidir. “Meğer”den sonra üçüncü bölüm boyunca eskilerin seslerini duymayız. Artık Yeni Dünya üzerine yazılan metinlerden alınan bilgiler vardır.7 Her ne kadar Acosto gibi kitabi – tecrübi bilgi çatışması olmasa da Suudi de kendi içinde yeni bilgilerin eski metinlerle uyuşmadığının farkındadır.

1 Meğer Atlas Okyanusu bir karayla son bulurmuş

2 Antony Grafton, Yeni Dünyalar, Eski Metinler Geleneğin Gücü ve Keşiflerin Yarattığı Şaşkınlık, s. 7, İstanbul 2004, Kitapyayınevi

3 Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev, s.34-35, Tarih Araştırmalar Vakfı, 1999, İstanbul

4 Tarihi Hindi Garbi, s.169

5 Tarihi Hindi Garbi, s.175

6 http://lugatim.com/s/me%C4%9Fer, “Oysa ki, halbuki” anlamıyla önceden farkına varılmayıp sonradan anlaşılan bir durumu bildirir.

7 Thomas D. Goodrıch. “Osmanlı Amerika araştırmaları: XVI. Yüzyıla ait tarih-i hind-i garbî adlı eserin kaynakları ile ilgili bir araştırma *”Belleten, vol. 49, no. , 1985, pp. 667-691 Dört Avrupalı yazar tarafından yazılmış, beş ayrı kitap kullanmıştır: Bunlar, Francisco Lopez de Gomara’nın iki ciltlik La Hisloria de las İndias (Batı Hind Adaları Tarihi), Peter Martyr Anghera’nın De Orbe Novo (Yeni Dünya), Agustin de Zarate’nin Historia del Descubrimiento Conquista del Peru ( Peru’nun Keşfi ve Fethi Tarihi) ve Gonzalo Fernandez de Oviedo’nun çoğunlukla Sumaria ( Özet) adı da verilen De La Historia natural y general de las indias (Batı Hind Adalarının Doğa ve Genel Tarihi) adlı eseridir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.