Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: Muhalefet ekonomi konusunda halkı neden ikna edemiyor?

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin 28 Temmuz – 1 Ağustos arası gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları önemli bir veriye işaret ediyor. Merkezin Genel Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü’nün Halk TV canlı yayınında açıkladığı sonuçlara göre üç veri dikkatimi çekti: “Herkesin yaşam tarzına kim saygı gösterir?” sorusunu yüzde 34,1 iktidar, yüzde 53,1 muhalefet olarak yanıtlıyor. Yine “Demokratik düzeni kim savunur?” sorusuna yüzde 32,4 iktidar, yüzde 53,7 ise muhalefet olarak cevap vermiş. Sanırım buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Nitekim aynı araştırmada kararsızlar dağıtıldıktan sonra Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 36 civarındayken, “Altılı Masa”yı oluşturan muhalefet partileri ile HDP’nin toplam oyu yüzde 56’yı geçiyor.

Aynı araştırmada, “Ekonomiyi kim iyi yönetir?” diye sorulduğunda ise iktidar diyenler yine yüzde 35’i bulurken, muhalefet bu sefer yüzde 46’da kalıyor. Benzer bir sonuç daha önce MetroPoll’ün yaptığı bir araştırmada da çıkmıştı. Prof. Dr. Özer Sencar’ın 6 Mayıs’ta açıkladığı sonuçlara göre ekonomik sorunları muhalefetin çözebileceğine inananlar yüzde 42,4’te kalırken, inanmayanlar yüzde 53,2’yi buluyor.     

Bu veriler muhalefetin demokrasi ve adalet gibi konularda, mevcut iktidardan çok daha iyi bir sınav vereceği konusunda halkı ikna ettiğini ancak ekonomiyi yönetme, krizi çözme konusunda aynı güveni henüz veremediğini gösteriyor. Aslında yaygın kanının aksine bu hiç de anormal değil. Her şeyden önce muhalefetin güven verme konusundaki en büyük dezavantajı ülkeyi en az 20 yıldır yönetmiyor olması. Bu kadar uzun bir tek parti iktidarından sonra halkın muhalefeti ülkeyi yönetirken, ekonomik sorunları çözerken hayal edememesi çok da garip sayılmaz. Muhalefetin büyük kentlerde kazandığı yerel yönetimler belki bu süreci kısmen kolaylaştırabilir. Ama şu an için yeterli güvenin verildiğini söylemek doğru olmaz. Zira içinde bulunduğumuz çok yönlü krizler yumağında iktidarın elinden sadece halktan sabretmesini beklemek gelirken, muhalefet bu konuda çok daha başarılı olabilmeliydi.

Ama sanırım bu yetersizliğin kaynağında 20 yıldır muhalefette olmanın ötesinde sebepler olmalı. Başta da söylediğim gibi, Altılı Masa ortaya koyduğu parlamenter sistem önerisiyle, farklı partiler olarak bir arada durarak ortak yaşam ve adalet konularında ortaya mevcut iktidardan çok daha iyi bir şeyler koyabileceğini gösterdi. Eldeki veriler halkın buna olan inancının da pek az olmadığına işaret ediyor. Fakat tüm bu çalışmalar ekonomi konusunda ortak bir yol haritası çıkartmadı. Evet, Altılı Masa’nın tüm partilerinde ekonomi alanında güçlü isimler var. Kemal Kılıçdaroğlu da kendi aday adaylığı kampanyası çerçevesinde sosyal adaleti sağlayacak birtakım konulara değiniyor ve bunlar belli bir ilgi de görüyor. Ama tüm bunlar muhalefetin ekonomi konusunda verdiği güvenin, diğer konulardaki seviyesine yaklaşmasını sağlamıyor. Aslında seçmen, seçimleri kazanması durumunda muhalefetin ülkeyi bir süre beraber yönetmesi gerektiğini biliyor ama bu yönetimin özellikle ekonomi alanında ne yapacağını göremiyor.    

Peki Altılı Masa dahilinde ekonomi konusunda, diğer konularda var olan uyum neden yakalanamadı? İki olası sebepten bahsedebiliriz. Birincisi yaygın olarak dillendirilen ideoloji meselesi. Bu argümana göre Altılı Masa’yı oluşturan partilerin ekonomi politikasında anlaşmaları mümkün değil çünkü hepsinin ideolojisi ve programı farklı. Sosyal demokrat CHP ile çok daha liberal DEVA ekonomi konusunda nasıl anlaşabilir? Hatta ikisi de merkez sağda gözükmesine rağmen İYİ Parti ve DEVA’nın bile ekonomi konusunda anlaşması çok zor. Evet, bu önermeler kısmen doğru. Son yıllarda giderek hakim hale gelen kanaatin aksine, ekonomi bilimsel olduğu kadar ideolojiktir de. Ekonomi yönetiminde ideolojik/programatik tercihler en az bilimsel gerçekler kadar belirleyicidir.

Ancak bugün muhalefet partilerinin henüz ortak bir ekonomi programı çıkarmamasının sebebi bence bu değil. Nitekim içinde bulunduğumuz krizin doğası, çok farklı ideolojik arka planlardan gelen partilerin dahi akılcı bir asgari ekonomi programında anlaşabilecekleri bir çerçeve sunuyor. Bir başka deyişle, ülke öyle bir yere saplanmış durumda ki çıkarmak için yapılacaklar üç aşağı-beş yukarı belli. Ayrıca, Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği öyle bir noktaya geldi ki partilerin ideolojik tercihleri ne olursa olsun mevcut derin yoksulluktan çıkışın klasik kemer sıkma tedbirleriyle gerçekleşemeyeceği, sosyal devletin kurumsal mekanizmalarının güçlü bir şekilde tekrar inşa edilmesi gerektiği konusunda kısmi de olsa hem ulusal hem de küresel düzeyde bir uzlaşı söz konusu.       

Dolayısıyla buradaki asıl sebep, Altılı Masa’yı oluşturan partilerin ekonomi alanında birbirleriyle olan rekabeti sürdürmeyi tercih etmesi. Özellikle İYİ Parti ve DEVA arasında göze çarpan, kısmen kişiselleştirilmiş bu rekabetin iyi anlaşılması gerekiyor. DEVA Partisi ve lideri Ali Babacan, aslında yukarıda bir dezavantaj olarak bahsettiğim 20 yıldır muhalefette olma özelliğine sahip değil. Dolayısıyla halk nezdinde inandırıcılık sorununun DEVA açısından, CHP ve İYİ Parti’ye nazaran daha az olması beklenir. Ancak DEVA Partisi kurulduğu Mart 2020’den bu yana henüz kendisinden beklenen çıkışı yapamamış gibi duruyor. Evet, partiye dikkat çeken bir ilgi var. Türkiye genelinde yapmaya başladıkları mitingler bunu gösteriyor. Ancak tüm eksiklerine rağmen anketlerin tümünün DEVA’yı olduğundan çok daha aşağı bir yerde ölçmesi mümkün değil.

Bu durum Babacan’ın elindeki “ekonomi kartı”na çok daha sıkı bir şekilde sarılmasını sağlıyor. Çünkü DEVA’nın oy oranı ne olursa olsun, olası bir ortak muhalefet kabinesinde ekonominin dümeninde Babacan’ın olabileceği çok fazla dile getiriliyor. Babacan’ın elindeki bu karta, İYİ Parti ve özellikle de ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı Prof. Dr. Bilge Yılmaz’dan büyük bir meydan okuma gelince, iki parti arasındaki rekabet iyice ayyuka çıktı. Prof. Yılmaz, dünyaca ünlü saygın bir ekonomist olarak yaygın kanının aksine Babacan’ın dümende olduğu AKP’nin ilk yıllarında da ekonominin çok daha iyi yönetilebileceğini ancak bunun yapılmadığını iddia ediyor. Bu iddiaya DEVA Partisi’nden ise ilk günden beri pek de sakin sayılmayacak tepkiler geliyor.

Bana kalırsa buradaki asıl sorun daha en başta ekonominin tümüyle Babacan’a emanet edileceği konusundaki yaygın kanıydı. Altılı Masa, her konuda ortak bir komisyonla, uzlaşıyı ilmek ilmek örerek çalışırken ve her partide saygın ve liyakat sahibi ekonomistler varken neden bu konuda da ortak bir masa kurulmuyor da doğrudan “Ekonominin başına Babacan geçsin” kolaycılığına kaçılıyordu? Tabii liderler bu konuda bir açıklama yapmadılar ama İYİ Parti’nin Prof. Yılmaz’la yaptığı hamle, doğrudan doğruya bu kolaycılığa karşı bir itiraz olarak algılandı ve öyleydi de. 

Geldiğimiz noktada kendini daha çok İYİ Parti ile DEVA, Babacan ile Prof. Yılmaz arasında gösteren bu meselede “falanca haklı, filanca haksız” tartışmasına girmek istemiyorum. Bu konular elbette ki önemli ancak belki de hiç olmadığı kadar geçmişten ziyade geleceğe bakma gereğinin net olduğu bir zamandan geçiyoruz. Dolayısıyla, muhalefetin önümüzdeki seçimleri kazanması durumunda ülkeyi geçiş sürecinde beraber yönetmesi söz konusu olacaksa, ki başka çare yok, er ya da geç tüm muhalefet partilerinden oluşan ortak bir yapının Haziran 2023’ten itibaren Türkiye ekonomisini düzeltmek adına ne yapacağını konuşması ve halka anlatması gerek.

Altılı Masa’nın diğer komisyonlarında olduğu gibi bu komisyonda da genel başkanlar yer almayacağından olayın Babacan üzerinden tartışılması çok da anlamlı değil. Mademki her partide saygın, liyakat sahibi kişiler var, teknokrat bir bakış açısıyla çalışacak böyle bir ortak komisyonun bir araya gelmesinde ne gibi bir sakınca olabilir? Her durumda yazının başında bahsettiğim, muhalefetin halka vermekte zorlandığı güveni vermesi, ekonomi yönetimi konusunda da en az diğer konular kadar muktedir görünmesi için yeni ve cesur bazı adımların atılması gerekiyor.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.