Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Gençlerin Atatürk ve AKP ile kuşak farkı

Dünya kurulduğundan beri anlaşılmayan, eleştirilen, yeterli bulunmayan, yozlaştıkları düşünülen ama dünyayı değiştiren bir kuşak var. Gençlik. İçinde bulunduğu toplum tarafından yetiştirilen ama kendi fikirleri oluşmaya başladığı an bulunduğu toplumu eleştirmeye ve dönüştürmeye başlayan bir kitle. Yine de gençler, içinde nefes alabildiği, kendisine bir alan açabildiği müddetçe bulunduğu topluma uyum sağlayabilir ve onlara eklemlenerek yaşamını sürdürebilir.

Farkında mısınız?

AKP’nin bir gençliği yok. Onun için slogan atacak, onun için bir idealin bayraktarlığını yapacak gençliği yok. Sosyal medyada AKP gençliği dediğimiz kitle, ihale veya makam zengini insanların çocukları. Ve bir de genç yaşında eğitimine ve tecrübesine bakılmaksızın sadece ailesinin veya dostluğunun hatırına makam sahibi olması için makam sahibi yapılmış insanlar. Onları söz konusu yapmamızın asıl sebebi emek vermeden elde ettikleri servetle sürdükleri sefa değil, sürdükleri sefanın biçimi. Çünkü belli ki özendikleri yaşam biçimi yirmi yıldır bize övülen yaşam biçimi değil. Yani aslında AKP’lilerin çocukları dahi onların gençliğini temsil etmiyor. Onları temsil etmesi için her 15 Temmuz’da ellerinde bayraklar, demokrasi zaferlerini kutluyor olurlardı. Onları temsil etmesi için sabah namazlarında buluşup genç cami cemaati selfieleri çekiyor olmalılardı. Yusuf Kaplan’ların, İsmet Özel’lerin konferansları hınca hınç dolu, imza günleri coşku içinde geçmeliydi. Dizilerindeki karakterler rol model olmalı, onlara ait müzik türleri, edebiyat ürünleri olmalıydı. 

Ancak gelinen noktada bırakın “dindar ve kindar bir nesil” yetiştirmeyi, üstüne para vermedikçe onlar için tweet atacak bir gençlikleri dahi yok.

Bunun için paralı troll orduları kurmak zorunda kalıyorlar. Aslında burada yadırgadığım bir durum yok. Siyasal İslamcılar gençler için ne yaptı ki? Bakınız 2013 yılında gençler Gezi’de onurlarını ve geleceklerini savunurken, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ülkesinin gençleri için nasıl bir profil çizmiş:

Bu ülke Müslüman bir ülke. Yüzde 99’u Müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya çok zor bir bölge ve Türkiye onun merkezinde bulunuyor. Şimdi Türkiye’nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz. O zaman biz çok daha iyi eğitim almak zorundayız. Öyle kalem efendisi değil.” Bayraktar bu sözleri Ağustos 2013’te Gezi olayları esnasında memleketi Trabzon’da söylüyor. Haksızlık etmeyelim, sadece Bayraktar değil o dönem Erdoğan da sık sık ülkesinin gençlerinin ara eleman olarak yetiştirilmesi gerektiğini söylüyordu. Dünyada çok fazla ara eleman açığı vardı ve “ara eleman” olursanız iş çoktu.

Ülkesinin kalbi Taksim Meydanı’nda despot bir el tarafından ağaçları söküldüğü için yurdunun sürüklendiği yönü gören ve buna isyan eden gençlere sundukları ideal, dünyanın “ara elemanı” olmaktı. Gezi’nin gençleri, bu günün genç yetişkinleri. Gezi’nin çocukları, bu günün gençleri. Ve o gün “meydanlarını” savunurken soludukları gazı, yedikleri dayağı, verilen aklı unutmadılar.

Peki bugün 2022’de ne vaad ediyor AKP gençliğe?

Ülkü olarak bundan 100 yıl önce devri kapanmış bir saltanat, daha ilkokuldan başlayarak ideolojik ve niteliksiz bir eğitim, AKP’li veya daha önemlisi MHP’li bir yakını olmadıkça yerleşemeyeceği devlet kadroları vaad ediyor. Okuyup öğretmen olduysa kasiyer, mühendis olduysa polis olmaya çalışacağı bir çalışma hayatı, asgari ücretin standart haline geldiği, maaşıyla ancak kredi kartının asgarisini kapatabileceği bir iş yaşamı vaad ediyor. Borçlanmadan evlenemeyeceği gerçeği önünde olduğu halde, daha kendine bakamazken gençliğini tüketen yapıya üç asker yetiştirmesini bekliyor. 

Bir defa en başta konuşmaması bekleniyor. Çünkü konuşursa “Silivri soğuktur” hemen hatırlatılıyor. Gerçi şimdi her yer soğuk, gençlerin barınacağı sıcak yurtları, ısınacakları sıcak yuvaları yok. Her daim kötü şartlarda idare etmeleri gerekiyor. Oylarını isteyen insanları idare etmeleri ve onlara tahammül etmeleri isteniyor. AKP’nin bir gençliği yok, çünkü onlara yaşam hakkı tanımıyor. Eğlenmelerine, gülmelerine, sevmelerine müsaade etmiyor. Despot dedemiz büyük salonlarda, büyük saltanat koltuğundan, kulaklarından tutulup getirilen küçücük genç gruplarına nasıl gençler olmaları gerektiğini buyuruyor. Diyanet sürekli nasıl bir yaşam yaşamaları gerektiğinin sınırlarını çiziyor.

Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Gençleri dizayn etmek için onca para akıtılarak düzenlenen gençlik kampında iki genç kız yüzlerce yaşıtının içinde birden bire öpüşüveriyor. Onca zaman, para, emek bir öpücükle puff.

Ahh Min-el Aşk. Hep sen yaktın başımızı.

Belletmenler ne yapacağını bilemiyor. Çocukları ailelerine şikâyet ediyorlar, aileleri “Size ne?” diyor. Gözlerini korkutmak, hayatlarını karartmak için haklarında tutanak tutmaya kalkıyorlar, kızlar “Tutarsanız tutun” diye dikleniyor. Yaptığıyla gurur duyuyor, isyan etmek onun için daha cazip çünkü genç. Çünkü macera istiyor. Çünkü kanı kaynıyor. Kaşları çatık adamların ve sevgi dolu bakışlarıyla uslu durmalarını tembihleyen hanım ablaların vaad ettiği dünyada onun ilgisini çekebilecek hiçbir şey yok. AKP’nin bir gençliği yok çünkü vaat ettiği dünyada bir hayat belirtisi yok.

Yalnız çok daha ilginç bir mesele var. 

Gençlerin AKP ile arasında bir değil iki kuşak farkı var ama Atatürk ile yok. Çok ilginç değil mi? Nasıl olur da daha tazecik 21 yaşındaki ergen AKP ile kurulamayan “gönül bağı” 84 yıl önce aramızdan ayrılmış bir liderle kurulur? Acaba aradaki bağ gönül bağı mı, akıl bağı mı? Yoksa her ikisi birden mi? 

Gençler, neden hala 23 Nisan’da, 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta, 29 Ekim’de kimse size diretmediği halde üstünüze Atatürk tişörtlerinizi geçirip coşkuyla size ithaf ettiği milli bayramlarımızı kutluyorsunuz? Sanki cumhuriyet bugün kurulmuş!! Neden anahtar teslim darbeci FETÖ’yü lanetlemiyor, 15 Temmuz’da ellerinizde bayraklarla tören alanlarını hınca hınç doldurmuyorsunuz gençler? Neden toplu bayram namazları organize etmiyorsunuz da Olimpos’a tatile gidiyorsunuz? 

Gençlerin çoğu hala Atatürk’ün çizdiği ideal Türkiye’nin hayalini kuruyor. Bunun sebebi Atatürk’ün manevi mirası mı? Put sevicilik mi? Atatürk’ün dehası mı? En temel şeyi buluyorlar onda. Oldukları gibi var olabiliyorlar onun karşısında. Karşılarında onlara çatık kaşlarıyla parmak sallayan, kendi varlıklarını ve yaşam enerjilerini reddeden biri yok. Onları ülkesinin göz bebeği, geleceği olarak gören, onlara inanan ve dahası onları ta çocukluklarından itibaren seven bir lider var. Dünya üzerinde insanın doğasını ve bilimi reddeden ne kadar yapı varsa zaman onları tasfiye ediyor. Atatürk’ün gençlerin nezdinde asla demode olmamasının sebebi her daim değişen ve gelişen bilimden ve modern yaşamdan yana olması. Bu yüzden bilim ve modern hayat biçimi ne kadar değişirse değişsin o hep aynı şeyi temsil ediyor olarak yaşayacak. Onlara vaat ettiği Türkiye, modern bilime dayalı iyi eğitim alabilecekleri, özgürlüklerini yaşayabilecekleri ve ülkelerine hizmet edebilecekleri bir Türkiye’ydi. Hayatın ta kendisini yani doğalarında her ne varsa onu özgürce yaşayabilecekleri bir ideal. 

Gençler hiçbir ülkenin taşeronu olmadan, bugünün bilimini öğrenmek, dünya vatandaşı olmak, çalışmak, üretmek, kazanmak ve hakça bir yaşam istiyorlar. Değerlerinin bilinmesini istiyorlar.

Kendi çocuğum olacağı dönem bir müddet kara kara düşünmüştüm. Muhafazakâr bir ailenin içinde sevgi ve saygı görmeden, bir cemaate hayatı boyunca can-ı gönülden ve hiç sorgulamadan hizmet edecek bir nefer olarak yetiştirilmek istenirken zamanla, zorla, zincirlerimi kıra kıra özgürleşmiş bir kadın olarak o bebeğe ben hayatı nasıl anlatacak, ne verecektim? Muhafazakârlığın pompalandığı bu toplumun içinde ayrık otu olmadan, dışlanmadan ve köle olmadan nasıl yetiştirecektim? Birden içimde bir cevap belirdi. Bu ne yapacağını bilememe halini olduğu gibi kabullenmeliydim bir defa. Onun adına karar vermeye çalışmak büyük bir hataydı. Onu sadece sevmeye ve bunu ona her fırsatta hissettirmeye karar verdim. Gerisi bir şekilde gelirdi. Öyle de oldu. Onu sadece çok sevdim ve onu yetiştirirken neye ihtiyacı olduğunu onu gözlemleyerek ondan öğrendim. 

Bugünün Türkiyesi’nde gençlere onları ne kadar çok sevdiğimizi, güvendiğimizi hissettirebilirsek, yeniden dünya standartlarında kaliteli eğitim kurumlarını inşa edebilirsek, onlar bize nasıl bir ülkede yaşamak istediklerini göstereceklerdir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.