Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Yüzüncü yılda taçlanma meselesi

Liz Truss’ın başbakanlığı, Kraliçe II. Elizabeth’in ölümü derken coşup, esinlenip “bizde de olur mu”, “bizde olsa nasıl olurdu” diye kimi sorulara yarım aklımca yanıt arayayım dedim. Öncelik sırası gütmeden, aklıma geldiği gibi bazı düşünceden ziyade dilek (“wishful thinking”) ifadeleri tembel işi alt alta dizdim. İsteyen arkasına soru eki koyabilir, ben üşendim. “Bir gün gelecek” diyerek siftah edelim, siftah bizden, bereket Allah’tan olsun. Bir gün gelecek:

Anglikan Kilisesi’nin de başı olan Kraliçe II. Elizabeth’in ölümünde olduğu gibi bizde de devlet başkanı vefat ettiğinde bu bilgi hiçbir dinsel referans içermeyen kısa bir duyuruyla paylaşılacak.

Başbakanın (dörtlü savunma gibi parlamenter sisteme döndüğümüzü varsayarak) dans ettiği, göbek attığı, halay çektiği vb. “kanlı-canlı” görüntüler yayımlanacak. (Finlandiya)

En ilericisinden de olsa bir anayasa taslak metni, devletin her işe, her yere burnunu sokup, her şeyi düzenlemeye kalkıştığı gerekçesiyle fazla uzun ve ayrıntılı bulunarak halkoylamasında reddedilecek. (Şili)

Turizmde “nerede çokluk, orada bolluk” kafasından çıkılacak. Doğanın, çevrenin, tarihin kapasitesi gözetilerek, sürdürülebilirlik öne çıkarılacak. Nicelikten çok, nitelik düşünülerek, kendi kendimize kısıtlama getirilecek. (Slovenya)

Windsor Sarayı’nda 1992’de çıkan yangın ardında 36 milyon sterlin tutarında hasar bıraktığında, merhum kraliçenin devlet bütçesine yük olmamak adına Buckingham Sarayı’nın belirli bölümlerini bilete ziyarete açması ve yöneticisi olduğu yardım derneklerinin onarım için bir yıla kalmadan 1.1 milyar sterlin bağış toplaması gibi girişimler görülecek. Örnekse, Çamlıca’ya devasa çakma selatin camisi de inşa edilememiş olacak. (Britanya)

Devletin uluslararası yayın yapan televizyon kanalında Kürt Sorunu, Ermeni Soykırımı, imparatorluk geçmişi gibi konular devletinkine karşıt görüşlere de yer verilerek geniş biçimde tartışılacak. (bkz. Fransa)

Siyaset sahnesi bir tür güldür güldür şova dönüşse ve seçmen pek sandığa gitmese de, ekonomi ve toplum yaşamı iyi-kötü tıkır tıkır işlemeye devam edecek. (bkz. İtalya)

Süresine, içeriğine göre elden geçirilerek CIA ve MI6 belgelerinde olduğu gibi devlet arşivlerinin gizliliği peyderpey kaldırılıp, araştırmacıların, gazetecilerin, öğrencilerin, yurttaşların kullanımına düzenli biçimde açılacak. (bkz. ABD-Britanya)

Kabinede (ya da bakanlar kurulunda) türlü köken, inanç, ırk ve cinsiyetlerden bakanlar olacak. Muhafazakârlık, sağcılık badem bıyık, kareli ceket, imam hatip, tarikat, milliyetçilik, hamaset karikatüründen çıkacak. (Liz Truss-Britanya)

Putin gibi Ukrayna’yı işgale kalkarak efelerin efesi değil, mesela “ecdad” Roma İmparatorluğu’nun “torunları” İtalyanlar gibi hem ağırbaşlı hem neşeli olunacak. Sömürge imparatorluğu batıranlardan bir yıl önce (pek de haksız olmadan) Cezayir için (mealen) “politiko-militer bir iktidar yapısı bağımsızlıktan bu yana tarihin rantını yiyor” diyen Macron’un bir yıl sonra Cezayir’e gidip askeri ve istihbari işbirliği dahil “geri döndürülemez bir dinamik” kuran uzlaşıya varabilmesi, Britanya’nın Hong Kong’da Çin’le anlaşmaya uyarak 99 yıl sonra bayrağını indirmesi, Almanya’nın Namibya’da soykırım yaptığını teslim etmesi gibi sayısız örnek üzerine kafa yorulup, ders çıkarılacak. 

Cumhurbaşkanlığı, parti başkanlığı vb. adaylıklar kulislerde kongre, delege kurdu ağır abilerce değil kamuoyuna açık ve halkın da katılabildiği ön seçimlerde belirlenecek. (Britanya – Liz Truss, Fransa)

AB, NATO, G-20, BM, AK gibi zirve toplantılarında Türkiye’nin de devlet başkanının, başbakanının muhataplarıyla kuliste, aralarda, akşam yemeğinde vb. en azından İngilizce güler yüzle sohbet ettiği veya ziyaret edilen ülkelerin meclislerine yine en azından İngilizce hitap ettiği görülecek. (bkz. Mitsotakis)

Yüzölçümü kabaca Konya’ya denk ve topraklarının önemli bölümü deniz düzeyinin altında olduğu halde, tarım gelirleri bizim üç yanı denizle çevrili, toprağından tarih fışkıran ülkemizin turizm gelirinden yüksek ülkede ve hayvancılık kalemi ekonomisinde başat bir yer tuttuğu halde, “hayvancılığı dolayısıyla karbon gazı salımını nasıl azaltırız” kaygısıyla düşünülmesi, tartışılması, çözüm aranması garipsenmeyecek. (Hollanda) 

Batı’dan, gelişmekten söz ederken “orasını alalım, burasını bırakalım” veya “üçüncü yol” safsatalarının, “biz bize benzeriz” palavrasından farksız bir çıkmaz sokak olduğu anlaşılacak. (bkz. Çin)  

“Amariga bilmemkaç bin kilometre uzaktan geldi, Amariga da Amariga…” diye tutturmadan önce nasıl oluyor da dünyanın en iyi on üniversitesinden sekizi ABD’de (kalan ikisi de İngiltere’de) bulunuyor ve bilmemkaç bin km uzaktan, Çinliler başta neden yedi düvelin en parlak öğrencileri koşa koşa ABD’ye gidiyor ve çoğu orada kalmayı yeğliyor araştırılıp, öğrenilecek.   

Milletvekilleri kendileri seçildiğinden listeye konmak için liderlere yaranmaya mecbur kılınmayacak. (Tüm demokratik ülkeler)

Beka gerekçesiyle, ilk akla gelen medyanın kısıtlanması olmayacak. (bkz. İsrail)

Merkez Bankası bağımsız olacak. TÜİK zamanında ve akıbetleri belli Arjantin ve Yunanistan’da olduğu gibi yalan söylemeyecek.  

Geçmişten kaçınılmayacak, yüzleşmeden sağaltım anlaşılacak. Milliyetçiliğin yurtseverlik, İslamcılığın Müslümanlık demek olmadığı öğrenilecek. Güvenlik ile özgürlük dengesi, laiklik ama kutsallar hariç gibi galat-ı meşhurlar terkedilecek. Yasalar ve ifade özgürlüğü, herkesin kafasına göre uydurduğu değerler ve hassasiyetlerden önce gelecek.   

Yok dayı, aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş, sen öyle san, asıl olasılıklar Şi Çin’i, Putin Rusya’sı, Sisi Mısır’ı, Kayıs Sait Tunus’u vs. diyecekler çıkabilir. Dilerim onlar yanılır. Belki bir gün gelir bizde de izan, tahammül, hürriyet yerleşir. O gün geldiğinde özgür, laik, hukukun üstünlüğü tartışmasız, yurttaşın gösteri yürüyüşü gibi anayasal hakları devlete karşı güvencede ve devletin güvenlik kuvvetlerince de korunan, katılımcı, dinamik, çoğulcu, akılcı, huzurlu, sakin, kendi tarihsel kimlik ve yönelimiyle kavga etmeyen demokratik bir cumhuriyetimiz olur.

İkide bir yıkıp baştan yapmaya gerek göstermeyecek temelleri sağlam bir yapı, başımızı altına sokacak işlevsel bir çatı kurarız. Bizi yönetenler Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi deyince kırmızı görmüş boğaya dönmez. Aklı yurttaşı kısıtlamaya değil bağımsızlaştırmaya, yetkileri tek elde toplamaya değil olabildiğince yerele dağıtmaya çalışır devletin. Hayır-hasenata değil dayanışmaya dayanan toplumculuk, yüzyıl önceden kalma dirijizm değil kamuculuk ve etkin düzenleme (regülasyon) anlamında devletçilik benimsenir.

Değerli tarihçi Ali Yaycıoğlu’nun alıntıladığı Mustafa Kemal’in Başkomutan Meydan Muharebesi’nin ikinci yıl dönümündeki TBMM konuşmasında belirttiği üzere:  “Efendiler, medeniyet yolunda muvaffakiyet teceddüde vâbestedir. İçtimaî hayatta, iktisadî hayatta ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne tekâmül ve terakki yolu budur. Hayat ve maişete hâkim olan ahkâmın, zaman ile tagayyür, tekâmül ve teceddüdü zarurîdir.”

Atatürk, değişimin yeterli değil dönüşümün zorunlu olduğunu vurgulamış daha 1924’te. “Tagayyür” dediği gayrılaşma, başkalaşma, dönüşüm. Bu kavramı merhum Özal da “transformasyon” diye gündeme sokmuştu bir ara. Tırtıl, koza, krizalit, kelebek akışı gibi canlanıyor gözümde. Hop, Ramazan topu gibi patlar yanıt: “Ne kelebeği ulan, tırtılız biz tırtıl!” Yahut “koza ve krizalit parantezini kapatıyoruz, artık hedef kelebeğe dönüşmek değil, tırtılın o eski ihtişamına geri yürümektir.” Binaenaleyh, tükürürüm Liz Truss’ın da, yok bilmemkimin de muhafazakârlığının içine birader, yok öyle, bura Türkiye! Burada tagayyür, ahlâka mugayır!    

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.