Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İsmail Güzelsoy yazdı: Yumurtaş

Bazen kimin yenildiğine, kimin yendiğine karar vermeden önce sakince beklemen gerekebilir. Her oyun, zamanın koynunda mayalanıp yeniden biçimlenir ve bazen oyunun kuralları bütünüyle değişebilir. Hiç beklenmedik bir şekilde hem de… Yumurtası hiç kırılmayan birinin her oyunu kazandığını sanıyorsun değil mi? Öyle değil işte!

Celal dayım askere gitmeden önce kasabadaki herkesi yumurta tokuşturmada yenermiş. “Ama o yıllarda yumurta tokuşturmak ciddi bir kumardı. Seninle sofrada yaptığımız gibi eğlencelik bir şey değildi” dedi annem.

“Zengin mi oldu Celal dayım?” dediğimde annem gözlerini kapatıp derin bir iç çekti, başını “hayır” dercesine sağa sola salladı, “Ucundan döndü…”

“Gerçekten kimse onun yumurtasını kıramıyor muydu yani? Nasıl olur canım! Her yumurta illa ki bir yerde kırılır” dedim.

“Onunki kırılmazdı çünkü hileliydi” dedi annem. Korkmuş gibi gözlerini iri iri açarak ve neredeyse fısıltıyla söylemişti bunu.

“Yumurta da hileli olur mu ya, dalga mı geçiyorsun, zar mı bu?” dedim.

“Ben dokuz yaşındaydım” diye anlatmaya başladı annem, “Ağustos sıcağında, sabaha doğru su içmek için kalktığımda büyük abimin, yani Celal dayının bir yumurtayı ağzına dayamış olduğunu gördüm. Benim kapının yanında dikildiğimin farkında değildi. Yumurtayı emip emip önündeki tabağa tükürüyordu. Ona ne yaptığını sordum. Öyle bir korktu ki, sanırsın hortlak görmüş. Sonra da ‘Bundan kimseye söz etmeyeceksin’ dedi, sesi nasıl titriyordu, görmen lazımdı. ‘Eğer ne iş çevirdiğini anlatırsan sırrını saklarım’ diye söz verdim. ‘O zaman seyret’ dedi ve yapmakta olduğu hassas işine döndü çakal.”

“Çakal mıydı Celal dayım?” dediğimde kısık sesle güldü ve “Ben öyle derim ama sen söyleme, ne de olsa büyüğün” dedi. 

“Senin de büyüğünmüş ya… Neyse bırak şimdi dalgayı, ne oldu sonra?” 

“Abim iğneyle açtığı delikten yumurtanın tamamını soğurup tükürdükten sonra ispirto ocağında erittiği zifti, bir iğne yardımıyla bunun içine doldurdu. Bu iş hemen oldu zannetme sakın; haftalarca sürdü. Rötuşladı, su zımparasıyla uğraşıp durdu bir zaman. ”

“Sonra?” dedim.

“Sonra ne olacak, başladı kasabadaki bütün gençleri ütmeye. Arada bana da harçlık veriyor, hediye alıyordu ki sırrını açık etmeyeyim. Sekiz, dokuz ay böyle gitti. Celal dayın o senelerde bir araba alacak kadar para biriktirmişti. Sarıkamış’tan Mıstı lakaplı bir tokuşturucu haber göndermiş buna. ‘Bıraksın bıldırcın yumurtası kırmayı, yüreği varsa gelsin büyük oynayalım’ filan demiş. Derken bu salak gitti.”

“Ama bak abine salak dedin… Büyüğün” filan diyecek oldum annem, “Hikâyeyi mi dinleyeceksin yoksa bana terbiye mi öğreteceksin, karar ver” dedi. 

“Tamam, tamam sustum” dedim. 

“Gecelerce şurada oturup elindeki, içi zift dolu ucu çatlamış yumurtaya bakıp duruyordu. Artık neşesiz, suskun bir adam olmuştu. O sene tecil yaptırmayıp askere gitti. Yaşıtları üniversiteye kapağı atmaya bakarken dayının öyle yapmasının tek sebebi kendisine duyduğu öfkeydi. Yenilmek bir yana, nasıl yenildiğini anlayamıyordu bir türlü. Yumurtaya dalıp gidiyordu gaz lambasının ışığında. Valizini alıp birliğine giderken de hileli yumurtayı bahçedeki dut ağacının altına gömdü. Bir kuş ölüsü gibi…”

“Ne olmuş peki, zırt diye hikâyenin sonuna atladın, farkında mısın? Allah’tan senarist değilsin ha, film yedi dakikada bitermiş. Ne olmuş, yumurtası nasıl kırılmış Sarıkamış’ta?” dedim.

“Kimse bilmiyordu ki. Mıstı buna ‘Sen mi yatarsın ben mi?'” diye sormuş. Celal dayım yatmış, ardından da Mıstı vurduğu gibi kırmış dayımın yumurtasını. Dayım bir araba parasını orada bırakıp dönmüş. 

Ama hikâye böyle bitmiyor. Aradan üç sene geçmiş. Kars’a mal götüren kamyonculardan biri dayıma, “Zavallı Mıstı pisi pisine öldü” deyince dayım şaşırmış ve birkaç soru sormuş kamyoncuya. 

“O zaman anladı ki Mıstı’nın elindeki yumurta değil, yumurta şekli verdiği bir taşmış. Günlerce, belki aylarca uğraşıp yumurta şekli verdiği o taşla kırmış meğer dayının hileli yumurtasını” dedi annem.

Hâlâ arada aklıma geldiği olur. Acaba dayım Mıstı’ya yenilmese, öfkelenip onu bıçaklayan kumarbaz günün birinde onun yerine Celal dayımı öldürür müydü? Çünkü bıçkın kumarbaz Nusret, yenildiği zaman Mıstı’yı itip elindeki yumurtayı aldığı anda hileyi çakmış. Aynı şeyi dayıma niye yapmasındı ki, değil mi? Bir yumurtanın hileli olduğunu ne kadar saklayabilirsin ki?

Bazen kimin yenildiğini, kimin kazandığını anlamak için oyunun üzerinden zaman geçmeli, diyorum ya… Zaman; o kurnaz avcı bilir işini. En büyük hilebaz odur çünkü. Ve hiçbir hileli yumurta kırılmayacak kadar kusursuz değildir. Hele de daha hileli bir yumurtayla tokuşturulduğunda…

Yıllar geçti ve ben dayımın uğradığı haksızlıktan dolayı üzülmeyi sürdürdüm. Yumurtası kırıldığı zaman yüzünde beliren o şaşkınlığı, o dönüşsüz yenilginin yarattığı yeis ve pişmanlığı hayal ettim. Umutlarının, hayallerinin bir tek “çıt” sesiyle paramparça oluşunu getirdim gözümün önüne. 

“Ya onun hileli yumurtayla üttüğü garipler? Onları da hayal ettin mi hiç?” dedi biri. Dayımın mağduriyetine öyle bir inanmıştım ki işin bu yanını düşünmemiştim bile. Tek bir çehreye bakan herkes gibi, diğer çehrelere kör olmuştum işte. Oysa dayım, yenildiği hileyle yenmişti diğerlerini. Mağduriyete olan sarsılmaz inanç, sinsi bir mikrop gibi sessiz ve derinden yayılır ve doğallaşır. Ta ki birgün “Ya onun hileli yumurtası?” diye soruncaya kadar… Herkes benim kadar şanslı olamayabilir elbet. Herkesin karşısına dobra bir arkadaş çıkmayabilir. Hele de kudret sahibi biriysen kimse cesaret edip odaklandığın noktanın gerilerine, ilerilerine, sağına, soluna bakmaya davet edemeyebilir seni. 

Bir de ne var biliyor musun? Galiba her inanç sistemi, kendi ahlaki önermelerini, imtiyazlı kitle adına rafa kaldırmanın bir yolunu bulmuş. Devrim koşulları, geçiş süreci, cihad vs… Sonra bu parantez açık unutuluyor ve gayrı ahlaki davranışlar yeni bir norm yaratıyor. Dayımızın da bir hileli yumurtası olduğunu böyle böyle unutuyoruz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.