Olanlara yetişemiyoruz da, adeta afallamış durumda, ağır aksak yuvarlanarak seçime gidiyoruz gibi. Sanıyorum Erdoğan’ın istediği de zaten bu. Öyleyse neden yüzümüzü habire muhalefete ve özellikle Altılı Masa’ya dönüp sözümüzü söylüyoruz? Çünkü tutumlarını hiç değiştiremesek de en azından belki bazı istisnai hallerde sesimizi onlara duyurabildiğimizi deneyimlediğimiz için. Hani işte, “Bir umudum sende anlıyor musun?” hesabı. Doğrusu, üzerinden devletin silindiri geçmiş HDP’yi de ben kendi adıma sert eleştirmekten sakınıyorum, iki yutkunup bir konuşuyorum mecburen.
Seçime şunun şurasında altı aydan kısa, çok az bir zaman kaldı. Altılı Masa’nın ortak adayı henüz yok. Altılı Masa’nın üç temel işlevi seçimi kazanmak için ortak aday belirlemek, Meclis’te anayasayı değiştirecek veya değişiklik teklifini halkoylamasına götürecek çoğunluğu kazanmak üzere seçim bölgelerinde karşılıklı ödünlerle işbirliği yapmak ve sandık güvenliğini sağlamak. Altılı Masa bunları yaparak seçimi kazanacak ve ülkemizi içine girdiği vasatın tasallutu cenderesinden çıkarıp, çoğunlukçu düzlemden çoğulcu cıvıltıya taşıyacak. Bu yolla, olursa, gerçekten dünyaya da örnek olabileceğiz.
Altılı Masa’nın gelecek toplantısı 26 Ocak’ta İYİP evsahipliğinde. Şimdiye dek yapılan Altılı Masa toplantılarının da, CHP’nin ekonomik vizyon gibi şaşalı buluşmalarının, karmaşık anayasa değişiklik taslağı metni gibi açıklamalarının da seçmende çarpıcı bir ilgi uyandırmadığı, bir heyecan yaratmadığı herhalde teslim edilmeli. Gelecek toplantı bu bakımdan yaşamsal önemde. İşi dekorasyondan arındırıp, özüne indirgediğimizde bence yapılması gerekenleri en akılcı biçimde Doç. Dr. Seda Demiralp Malezya örneğini incelediği Oksijen ve Prof. Dr. Mesut Yeğen Perspektif yazılarında ortaya koydular. Onlara katılıyorum.
Bu bağlamda zihin açıcı bulduğum güncel bir örnek üzerinden ilerlemek istiyorum. TV izlemiyorum ama çok değerli bir büyüğümün uyarısıyla HT’de İYİP Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale’nin konuk olduğu “Açık ve Net” programının ilgili bölümlerini dikkatle dinledim. Burada amacım Sayın Özlale ile kişisel bir polemik kesinlikle değil. Sayın Özlale, tıpkı Sayın Bilge Yılmaz gibi, İYİP’te bulunmasıyla İYİP’in MHP’nin türevi değil, aksine “yüzüncü yılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak” için gereksinim duyduğumuz merkez sağ çatı olduğu esinini, izlenimini veren değerli bir iktisatçı. BAL, ODTÜ, Boston gibi seçkin bir eğitimi var. Hiç yüz yüze gelmedik. Anladığım kadarıyla aşağı yukarı aynı yaşlardayız.
Sayın Özlale değindiğim programda özetle İYİP’in Kürt seçmenin ve HDP seçmeninin oylarına talip olduğunu söylüyor. Kayyum atama gibi “haksız” uygulamaları reddediyor. Ancak HDP’yle konuşmayı da kesin bir dille reddediyor. HDP’nin olduğu masadan kalkacaklarını vurguluyor. DEVA’nın* anadilde eğitim ve vatandaşlık tanımı konularındaki çıkışını kökten reddediyor. HDP’nin Tutum Belgesi’nin** herhangi bir müzakereye zemin olamayacağını ifade ediyor. Kimlik siyasetini reddettiklerini, Kürt seçmene erişmek için eser ve hizmet siyasetini öne çıkaracaklarını söylüyor. HDP’nin yedi milyona yakın oy alan meşru bir siyasi parti olarak gördüklerini kaydederken, keza HDP’yi terör örgütüyle arasına mesafe koymadığı için meşru muhatap alınmayacağını yineliyor.
Soluklanıp, kısa bir Soğuk Savaş parantezi açalım: Fransa’dan bir örnek vermek gerekirse, VGE*** Chirac’ın attığı kazıkla ikinci kez seçilemeyip cumhurbaşkanlığını Mitterand’a kaptırınca inzivaya çekilmiş ama Mitterand’ın komünistleri hükümete dahil etme olasılığı üzerine aktif siyasete geri döneceğini açıklamıştı. Almanya’da Hristiyan Demokrat CDU Nazizm’in hortlaması tehlikesini bertaraf etmek için Bavyeralı ortakları CSU’nun tarihi lideri Strauss’un belirttiği üzere kendi sağlarına hiçbir partiyi sokturmamak üzere kurulu bir yapıydı. İtalya’da Hristiyan Demokrat lider Aldo Moro’nun ülkesini selâmete çıkarmak için gördüğü tek yol komünistleri de hükümete katılmaya davet etmekti ama Gladio’nun**** sızdığı Kızıl Tugaylar kaçırdıkları Moro’yu tam da bu konunun mecliste oylanacağı gün öldürdü.
Dönelim bugüne. Demek ki İYİP, HDP seçmeninin oyunu istiyor ama HDP ile konuşmuyor ve HDP seçmeninin günü veya ikinci tur geldiğinde nasılsa HDP’nin sözünü dinlemeyeceğini varsayıyor. Hatta Kürt seçmeni Güneydoğu’dan ibaret sanıyor. Yine İYİP’nin Altılı Masa’nın belirleyeceği ortak adayının dahi HDP ile temas etmesine yaklaşımı muğlak, muhtemelen olumsuz. Bu durumda İYİP’nin, HDP seçmenine “borçlu kalmadan” seçim kazanma stratejisi, ikinci turda HDP seçmeninin ne yönde davranacağı ve katılımı riskini göze alıyor. HDP seçmeninin ikinci tura kalacak seçimde Altılı Masa adayına bakıp, amiyane tabirle, “aynı şeyin laciverdi” deyip demeyeceğini de önemsemiyor. Kimlik siyasetini haklı olarak eleştirirken, kimlikleri saklamayı da aynı kalemde dayatıyor.
Demek ki İYİP yerinden yönetim yahut merkezden yerele iktidar paylaşım konularına da çok kuşkucu yaklaşıyor. Örnekse Fransa gibi üniter devletin babası sayılacak bir laik cumhuriyetin bu alanda Avrupa Birliği (AB) çatısı altında ne kadar yol geldiğini incelemek gereği hissetmiyor. AB ile vizenin kaldırılması pazarlığında Terörle Mücadele Kanunu’nun uyumlulaştırılması veya imzalanan Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’na konan çekincelerin kaldırılması alanlarında adım atmak eğiliminde değil. Anadilde eğitim gibi bir konuyu o dolayımla çözmek gibi yaratıcı yaklaşımlara da kapalı.
Sayın Özlale HDP’ye saygılı bir dille yaklaşmaya çabaladığı izlenimi veriyor. Buna karşılık toplamak yerine birleştirmeden, toplam değil toplum olmayı öncelemeden, yan yana değil iç içe yaşamayı amaçlamadan Türkiye’yi yönetmeyi hedefliyor. Demek ki cumhuriyetin demokrasiyle taçlanabilmesi bir hayalden ibaret. Zira eşit anayasal yurttaşlık o resme dahil değil. Devlet dönüşmeyecek, yalnızca yönetim değişecek. Yeterince, gerekirse sonsuza dek, bu yolda sebat edilirse, hızlanan metropolleşmenin dahi başaramadığı biçimde Kürt kimliği nihayet öğütülecek. Hoşgörü ve kardeşlik hurafesi alelusul yine anayasa ve yasaların önüne geçecek. Devletin bir aygıt olarak hafızası yani arşivi değil, sanki bir organizmaymış gibi “aklı” olacak.
İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin Başbakanı Rishi Sunak Hindu ve Hint asıllı, İçişleri Bakanı Braverman da öyle (ama Hristiyan). İYİP kendini gelişmiş demokrasilerin merkez sağ partileri liginde görüyorsa, bu ve benzeri örneklerden bir esin alıyor mu? Veya İYİP, CHP ile bir olup, “AKP-MHP’den Müslüman Demokrat çıkmadı, bizden çıkacak” iddiasında mı? Laik cumhuriyette yurttaş, kimliği gibi dinini de gizlemek zorunda değil ama devletin dini olmaz. Bunlar afaki sözlerse, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’ye İYİP’in denli HDP’nin de desteğiyle kazanıldığı unutuluyor mu? Cumhuriyetimiz ise devcileyin bir belediye değil. Milli savunmadan dış politikaya ve eşit anayasal yurttaşlığa dek bambaşka bir vizyon, kapasite ve dirayet hatta heybet gerektiriyor genel seçimi kazanmak ve ülkeyi yönetmek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
AKP bize veya benim gibilere “yaw sen kimsin be, İslâm dairesine dışarıdan musallat mukallit haşere, senin derdin ezanla, bayrakla” diyor. Acaba Sayın Özlale örneğinden hareketle İYİP de “sen anlatmak isteyebilirsin ama ben seni dinlemeyeceğim” mi diyor? CHP ise “her şey güzel olacak, sen fazla şey etme şimdi, tıpış tıpış gel sandığa” diyerek yanağımızı mı avuçluyor? Durum buysa, şu “cehennemin kapılarını” nasıl kapatacağız? İran’daki halk ayaklanmasına susan AKP yönetimi ve Putinizm’e özenen AKP sivil-asker bürokrasisine alternatif getirecek liderlik şuur ve tasavvuru görebiliyor muyuz Altılı Masa’da?
Cumhur İttifakı çoktan beridir devlet ittifakına dönüştü. Millet İttifakı’ndaysa baki soru, Kürt millete dahil mi? Mesut Yeğen’in kitabının başlığı gibi: Kürt, “müstakbel Türk” mü olacak, “sözde vatandaş” mı kalacak? Bana soracak olursanız, “hukuk devleti” zeminine bir erişebilsek, “hassasiyetler ve değerler” yahut “özgürlük ve güvenlik dengesi” gibi safsatalardan bir kurtulsak, hepimiz “ağız tadıyla” solculuk/sağcılık yapabileceğiz. Gerçek siyaset de o zaman başlayacak. Oraya da ne Erdoğan ve onun meydanı boş bulup kibir dağları zirvelerinden yargı dağıtan çakma entelektüel sözcüleri karşısında pısarak, ne Altılı Masa’nın düşünsel alternatifsizlik iddiası karşısında susarak değil karşılıklı oturup insan gibi konuşarak varacağız ve umarım bir gün elbet yurttaş olacağız.
*Sayın Özlale de bir bilim insanı; kendi gibi bir diğer bilim insanı olan sevgili Murat Sevinç’in örnekse şu yazısını okusa veya içinde link verdiği diğer “66.madde/Türklük” yazılarına da göz atsa, bilmem bakışı değişir mi?
**HDP’nin kendi 11 maddelik Tutum Belgesi’ni yine kendi resmi internet sayfasında bulabilmek maalesef zor hatta belki olanaksız.
***Valery Giscard d’Estaing, 1974-81 Fransa Cumhurbaşkanı.
****Allan Francovich’in 1992’de BBC’de yayınlanan “Operation Gladio” belgeselini kötü görüntü kalitesine ve altyazısız İngilizce izlemeye razı olacak okurlara özellikle öneririm.