Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Batuhan Aydagül yazdı: Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde eğitim ve öğretim (I)

Memlekette özünde demokrasi ve millet olarak tekrar gün yüzü görmemizi sağlamaya yönelik bir niyet barındıran bir mutabakat görmeye hasretiz. Böyle olunca, altı siyasi parti başkanının imzasını taşıyan Ortak Politikalar Mutabakat Metni kıymete biniyor. Altılı Masa’yı ve ortaya koydukları mutabakatı esasen 2015’te halkın oyladığı iktidar değişimini sekiz yıl gecikmeyle de olsa gerçekleştirme iddialarından dolayı önemsiyorum. Siyasetçilerin ve düşünürlerin metne ilgisinin eksiklerini işaret eden eleştirilerin de temelinde değişim iradesine gösterilen özen olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, Emre Erdoğan’ın yazdığı gibi metni seçime etkisi açısından ne kadar ciddiye almak gerekir ben de bilmiyorum. Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin Eğitim ve Öğretim başlığını da bu bağlamda değerlendireceğim; eğitimi konuşmak için önemli bir belge ve zaman.

Sembolik önemi ötesinde metinde önerilen eğitim ve öğretim politikalarını öncelikle bir bütün olarak ele almak şu noktada daha yerinde olacak. Tahmin ediyorum Eğitim Reformu Girişimi ve TED-MEM gibi eğitim politikası çalışan kurumlarımız detaylı ve teknik değerlendirmeleri yapacaktır. Kendi adıma, sıralanan maddeleri belgeye emek verenlerin eğitime dair neler yapabiliriz diye düşündüğü ve daha sonra derinlemesine tartışmak üzere uzun bir liste olarak liderlere sunduğu bir metin olarak okumayı tercih ediyorum.

Öncelikle, metnin “bu ülkenin yurttaşları olarak çocuklarımızı niye okula gönderiyoruz” sorusuna cevap veren bir eğitim felsefesi, ileriye dönük hepimizi heyecanlandıracak bir vizyon tanımı ve önerilerin tümünün nasıl bir eğitim sistemi ortaya koyacağına dair strateji göremediğimiz bir hali var. Cumhuriyet’in ilk teknokrat Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un liderliğinde hazırlanan ve ömrü de ancak Selçuk’un bakanlığı kadar olan 2023 Eğitim Vizyonu belgesi içerik olarak eksikliklerine rağmen felsefe, vizyon ve strateji arasında kurduğu bağlam ile iyi bir örnek oluşturabilir. Aynı zamanda arkasında siyasi irade olmayan politika belgelerinin akıbetini göstermesi açısından kötü bir örnek tabii; bu konuda Aydın Selcen’in mutabakat metninin dış politika önerilerini değerlendirdiği yazısını da okuyabilirsiniz. Dolayısıyla, olası bir iktidar değişiminde eğitim kurmaylarından sabırla hazırlanmış, paydaşları can kulağıyla dinlemiş, felsefe-vizyon-strateji kurgusu uyumlu, arkasında siyasi iradenin koşulsuz desteği olan taze bir eğitim-öğretim politikası görmeyi dileyelim.

Ziya Selçuk, 2018-2021 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yaptı.

Eğitim ve öğretime dair önerilerin en güçlü yanı sosyal devletin derin yoksulluk ve eşitsizliklere müdahale edecek şekilde devreye girmesi. Ücretsiz öğle yemeği ve eğitime destek kartı gibi sosyal koruma ve yardım önerilerine ek olarak okullara öğrenci başına kaynak aktarılması ve eşitsizliklerle sistematik mücadelede kritik okul öncesi eğitimin ve kreşlerin yaygınlaştırılması çok yerinde öneriler. Kreş Ekosistemi Modeli ve Erken Çocukluk Bakımı ve Eğitimi Programı çocuklara doğrudan fayda üretmenin ötesinde kadınların işgücüne katılımına önemli katkı yapabilir.

Eğitim ve öğretime dair önerilerin en zayıf yanı ise özellikle öğretmenlerin ve öğrencilerin sessiz haysiyet isyanına dair hiçbir sözü olmaması, hatta haberi yokmuş gibi davranması. Nedir bu haysiyet isyanı diye soracaksınız – ilgilenenler Emre Erdoğan’ın “Bir haysiyet meselesi olarak siyaset” yazısına da bakabilir. Bana göre, haysiyet isyanı bir düzeyde toplum ve yurttaşlar olarak çok uzun zamandır devlet tarafından ve devletin büyüklüğü söylemi bağlamında örselenmemizle ilgili. Hâlâ devletin bize vergilerimizle temel adalet, eğitim, güvenlik ve sağlık hizmetlerini nitelikli ve kapsayıcı şekilde ve mümkün olduğunca yerinden yönetimle sağlaması gereken bir kurum olduğu noktasından çok uzağız. Bu açıdan Selahattin Demirtaş’ın mutabakat metnine yönelik “devletçi bakış açısıyla kaleme alınmış” eleştirisi önemli.

Bir diğer düzeyde, öğretmenler ve öğrenciler, devlet ve yurttaş arasında var olduğunu iddia ettiğim “devletin büyüklüğü ve yüceliği karşısında yurttaşın haysiyetinin değersizliği” normunu eğitim kurumlarındaki rolleri nedeniyle sürekli olarak deneyimliyorlar. Bu yazımda sadece öğretmenlere değineceğim; görüşlerim hem eğitim politikası deneyimime hem de öğretmenlerden bizzat dinlediklerime yaslanıyor. Bu bağlamda, daha çok Milli Eğitim Bakanlığı’nda kurumsal olarak vücut bulan devletin öğretmene güvenmediğini, sözünü dinlemediğini, görüşlerini dikkate almadığını, entelektüel birikimini göz ardı ettiğini ama bir uzman olarak da değer vermediğini ve mesleğin toplumsal statüsünü koruyamadığını öne sürüyorum. Ülkenin dört tarafında farklı coğrafyalarda, sosyoekonomik şartlarda ve kültürlerde yaklaşık 70 bin okulun tamamı aynı kefede değerlendiriliyor, hatta birbirlerine benzemesi bekleniyor. Bu merkeziyetçi ve hiyerarşik eğitim yönetimi anlayışı tarihsel olarak inşa edilmiş ve yıllar içinde bürokraside ve okullarda uygulamalarla her gün tekrar üretilen bir kültüre dönüşmüş durumda.

Bu bağlamda, okullarda karşılıklı saygı, takdir ve özene dayanan meslektaş ilişkileri sıra dışı müdürler çıkmadıkça oluşamıyor çünkü öğretmenin değersizliği zaman içinde öğrenilmiş çaresizliğe dönüşüyor; genç veya idealist öğretmenlerin karşısına mevzuat değil de değişimden umudunu kesmiş meslektaşları çıkıyor. Oysa, Türkiye’deki öğretmenlerin çoğunluğunun eğitime dertlendiğini iddia edebilirim. Ama bu merkeziyetçi ve hiyerarşik kültür öğretmenlerin dertlenmekten dert edinmeye geçişini, yani değişim eylemini zorlaştırıyor. Geriye her okulda inatla didinen ve pes etmemek için de kamudan ve sivil toplumdan kendisine eşit olarak yaklaşanlarla işbirliği yapmaya hevesli öğretmenler kalıyor. Bu öğretmenler her gün inadına dertlerinin peşinden eyleme geçerek küçük harfle devrim yapıyorlar aslında; bence yeni bir iktidarın eğitimde büyük harfle devrim yapmasının anahtarı da onları tanımak, takdir etmek ve önlerini açmak olacak.

Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin Eğitim ve Öğretim başlığındaki öneriler öğretmen ile beraber sorun çözmek yaklaşımından çok uzakta, hâlâ öğretmene iyi niyetli de olsa bir şeyler yapma gayreti içinde alışageldiğimiz devletçi yaklaşımı belki de farkında olmadan tekrarlıyor. Metinde buna çok örnek verebilirim, hem öğretmeni eğitim reformunun yıllardır süregelen yap-boz döngülerinden çıkarmayı vaat etmiyor hem de birçok önerinin okulların bu haliyle başarısız olacağını öngörebiliyorum. Bugün sekiz yıllık eğitimden sonra 15 yaşındaki öğrencilerin Türkçe okuma, matematik ve fen bilgisinde en temel yeterliliklere sahip olmayanların oranının sırasıyla yüzde 26, 36 ve 25 olduğu bir noktada öncelikle bu soruna “okulda neler niye ol(m)uyor diye?” sormalı ve bunun cevabını okullarda aramalıyız. Bu sırada eğitimde reform olarak nitelendirebileceğimiz yenilikleri bir süre ertelememiz yerinde olacaktır.

Bir süre Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nden yola çıkarak eğitim ve öğretim politikaları üzerine yazacağım. Son olarak, ortada konuşabileceğimiz bir belge olmasının önemini ve harcanan emeğin kıymetini hatırlatayım. Umuyorum eğitimin paydaşları olarak bu belgeyi ortak akıl süzgecimizden geçirir ve belgeye hak ettiği takdiri samimi ve cesur bir şekilde tartışarak gösterebiliriz.

e-mail: baydagul@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.