Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Emre Erdoğan yazdı: Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin söyledikleri ve söylemedikleri

Geçtiğimiz haftanın en şenlikli olaylarından biri Altılı Masa’nın (kendilerine bir ara Millet İttifakı da dediler) açıklamış olduğu “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”. Hukuktan kamu yönetimine, eğitimden dış politikaya yolsuzluklardan bilime kadar uzanan dokuz başlık altında her şey dahil 244 sayfalık bir metin. Bu tür metinleri didiklemeyi sevenler için bereketli bir malzeme, içinde her türlü görüş olduğundan tekrar tekrar okuyup esrarı yeniden keşfetmek mümkün.

Altı farklı partinin bir araya gelip “şunu yapacağız” diyerek bir metin oluşturması iyi bir pratik, ancak çok da ciddiye almak gerekir mi bilmiyorum. Gelenektir, hemen her demokraside partiler seçim öncesinde birer manifesto açıklarlar, o manifestolarda iktidara gelirlerse ne yapacaklarını madde madde açıklarlar. Bu manifestoları meraklıları haricinde pek kimse okumaz, hatta bazı uzmanlara göre lafügüzaftan ileriye gitmezler. Partilerin iktidara geldiklerinde verdikleri sözleri pek tutmadıkları da göz önünde tutulursa, haksız sayılmazlar. Siyasetçilerin sözlerine ne kadar sadık olduklarını takip eden Politifact sitesine göre Trump sözlerinin %23’ünü tutmuş, Biden’da bu oran %25. Kanada Başbakanı Trudeau için başka bir site %30 olarak hesaplamış, kısmen tutulanlar da eklenirse bu rakam %46 oluyor. Türkiye’deyse bu rakamı ortalama %40 olarak ölçmüşler. Demek ki politikacıların en temizi bile bir iki sözünden birini tutuyor; pandemi, ekonomik kriz ve benzeri dışsal faktörler de göz önünde tutulursa fena değil.

Süleyman Demirel, Adalet Partisi’nin 1973’teki Bursa mitinginde.

Madem çok anlamlı değil, iktidara gelmesi mümkün olmayan partilerin bile bu tür belgeler açıklamaları neden âdet olmuş? Aslında çok da anlaşılmayacak bir şey değil, partilerin ülkenin hangi sorunlarını önemsediklerini ve o sorunlara nasıl çözümler getireceklerini bir şekilde göstermeleri gerekiyor, sonrasında belki reklam kampanyalarında bile kullanılır bu çözüm önerileri. Başka bir açıdan, bu belgeler partilerin zihin dünyasını göstermesi açısından ilginç. Bu yüzden de ManifestoProject adlı bir girişim, dünyadaki partilerin seçim manifestolarını topluyor. Bugüne kadar 61 ülkeden 807 seçimden 1280 partinin 4882 manifestosu toplanmış, üstelik bu belgeler de insanlar tarafından kodlanıp analize hazır hale getirilmiş. Bu veritabanında ülkemiz de var, geçmişe dönük olarak kurcalamak için iyi veriler sunuyor, mesela 1950’lerde CHP’nin daha sağcı, DP’ninse daha solcu bir söyleme sahip olduğunu görüp şaşırabiliyorsunuz. Bu tür sayısal analizler partilerin bu tür söylemlerinde birazcık da olsa tutarlılık sergilediğini gösteriyor. O metinler partinin ideolojik omurgası hakkında bir fikir vermenin yanı sıra güncel sorunlara da ne reaksiyon verdiklerini de bize söylediğinden takip etmeye değer.

CHP, seçimlere İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi ile girmeye hazırlanıyor.

“Ortak Politikalar Mutabakat Metni” bir parti manifestosuna dönüşür mü, göreceğiz. Açıkçası bu biraz da seçime nasıl girileceğiyle de alakalı, her parti bağımsız mı girecek, yoksa başka çatı altında yarışan partiler görecek miyiz; bunu zamanla öğreneceğiz. Masanın en az iki bacağının -CHP ve İYİ- seçime bağımsız gireceği kesin,  o zaman kendilerine ait birer manifestoları olacak, ayrı ayrı incelemek gerekecek. Diğer partiler de belki birer niyet beyanı yayınlarlar. Her hâlükârda nihai olarak analiz edilmesi gereken metin seçim manifestoları ve kısmetse hükümet programı olmalı ki daha iyi fikir versin.

Siyasette yazılı metinlerin de önemli olacağına inananların bu duruma mana vermek için kullandıkları birden fazla yöntem bulunuyor. Bunlardan birincisi basit, metnin lafzına bakıyorlar. Yani, hangi konu ne kadar vurgulanmış, nasıl söylenmiş, hangi konular daha geri planda kalmış gibi düz bir okuma yapıyorlar. Bunu insan marifetiyle yapmak mümkün olduğu gibi, bilgisayarları da işe koşabiliyorsunuz. İnsanlara bırakırsanız, kendileriyle çelişebildiklerinden bir tutarlılık sorunu yaşayabiliyorlar. Bir insan belli bir konuya duyarlıysa, o konu daha fazla ilgisini çekiyor. Ya da çok sık rastlamışsa, zihnen yoruluyor, gözünden kaçmaya başlıyor. Öte yandan bilgisayarlar yorulmasalar bile biraz “kaba kuvvet” kullanıyor, nüansları gözden kaçırıyorlar. Bir de dilimizin zarafetinden olsa gerek, iyi bir metin analizi yapan yazılım ya da kod bulmak çok kolay değil, İngilizce ve benzeri dillerde iş daha kolay.

Uzaktan bir sayısal değerlendirme yapacak olsak, biraz da insan elinin müdahale ettiği bilgisayar analizi diyor ki, bu metinde en sık tekrarlanan manalı isim “eğitim”. Onu kamu, sağlık, iş, güvenlik ve destek gibi isimler takip ediyor. Ön sıralarda yer alan tarım, istihdam, hizmet ve vergi gibi isimleri de unutmayalım. Çocuk ve kadın kelimelerine bol bol yer verilmiş, sığınmacı kelimesine göçmenlerle birlikte sıkça rastlıyoruz. Neler mi az kullanılmış? Kürt, laik(lik), cinsel kimlik ve benzeri kelimelerin herhangi bir şekilde metinde yer almadığını öğrendik zaten. Özgürlük yok ama hürriyet var; medya kelimesi sıralamada geride kalanlardan.

Sayısal analizin verebileceği fikir bu kadar, eğitim, sağlık, iş ve güvenlik gibi biraz sola çeken; çocuk, kadın, iklim ve hayvanlar gibi olmazsa olmaz kavramlara da değinen bir politika belgesi olarak fena değil. Öte yandan faiz ya da enflasyona Merkez Bankası’na kıyasla çok az değinilmesi, ya ortak bir ekonomi belgesini beklememiz gerektiğini ya da bu konuda pek de uzlaşma olmadığını gösteriyor. Metinde yer almadığından yokluğunda uzlaşılan konuların ne olduğunu da herkes öğrendi, Kürtlük, laiklik ve cinsel kimlikler pek de yer almamış, masada tek bir sol parti olduğu göz önünde tutulursa şaşırtıcı değil.

Bu metni anlamak için başvurabileceğimiz bir ikinci yöntem de hıfzına bakmak; yani söyledikleriyle yetinmeyip ruhuna göz atmak, bunları yazarken ne düşünmüş olabileceklerini anlamaya çalışmak. Sayısal bulgularla beraber bakalım, bu metni yazanlar genel olarak “ördekleri ürkütmemek” kastıyla davranmışlar. Eğitimin “şart” olduğu herkesçe uzlaşılan bir konu, o kadar ki geçen seçimlerde bu konuda partilerin manifestoları arasında fark bile gözlenmemiş neredeyse. Her evin canını yakan sağlık, iş ve istihdam gibi konular da öyle… Herhangi bir ankette sorsanız “ülkenin en önemli sorunu” olarak üstte çıkacak konular listesi diyebiliriz. Herkesin kabul edebileceği sorunlara genelgeçer çözümler bu metinde uzlaşıyla yer almış. Yok sayılan konuların hassas koalisyonu dağıtmamak için göz ardı edildiğini de söyleyebiliriz, buradan da bu konuların masadaki bazıları için çok önemli olduğu sonucuna varılabilir. Hangi konunun kimin kırmızı çizgisi olduğunu herkes rahatlıkla tahmin edebilir. Bir de az sayıda el yakan soruna değinilmiş, sığınmacı sorunu bunlardan biri… Aslında ilginç, sorunu yaratanlardan biri masadayken çözüm önermek zor olabilirdi ama birtakım çözümler geliştirilmiş. Üstelik önerilerin arasında “geri göndermek” fikrinin olmadığı da görülüyor, oysa Altılı Masa liderleri bu fikri sıkça paylaşıyorlar. Buradan iki sonuç çıkabilir: Ya Altılı Masa, Ümit Özdağ’ın sığınmacı karşıtı fikirlerini görmezden gelmeye karar verdi; ya da bu fikirler kâğıt üzerinde kalacak. Dış politika ve iktisat konularındaysa “kurumsallaşma” ve “restorasyon” fikirlerine geri dönülmesi, Altılı Masa’nın İsmail Cem-Kemal Derviş dönemine özlemini bir derece gösteriyor diyebiliriz.

Altılı Masa’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni, 30 Ocak’ta kamuoyuna açıklandı.

Kısa sayılabilecek bir metnin “etinden suyundan” faydalanmakta kullanılacak bir başka yöntem de metnin nasıl oluşturulduğuna bakmak… İster “Ankara Kulisi” deyin, ister anekdotal bilgi; mekanizma şöyle işlemiş: Her parti belli başlıklarda çalışma yürütmüş, o başlıklar bir grup siyasetçi tarafından birleştirilmiş, en sonunda da genel başkanlar kırmızı kalemle metne girişmişler. Partilerin bazıları bu konularda uzman kişileri bir araya getirip tartıştırmış, bazılarındaysa genel merkezde zaten bu uzmanlar varmış -bir televizyon kişisi 25 günde bu metni tek başına yazabileceğini iddia etti-. Sonuçta çıkan metin bir dizi filtreden geçmiş, gördüğümüz de genel başkanların süzgecinden geçenler. O zaman sormak lazım, bu metin kime ait? En altta fikir üreten uzmanlara mı, bunları sentezleyenlere mi yoksa genel başkanlara mı? Altta her genel başkanın bir imzası olduğundan ve Altılı Masa’nın henüz bir tüzel kişiliği olmadığından, buna genel başkanların fikri diyebiliriz belki. Genel başkanların süzgeçlerinin ince delikli olduğu kesin, o yüzden de keskin konuların olmaması şaşırtmıyor. O zaman eldeki malzemenin çoğunluğunun neden renksiz olduğunu da anlıyoruz, teknokratik çözümler herkesin aklına daha kolay yatıyor, siyaset ise biraz zorluyor. Bu da bizi Altılı Masa’nın siyasayı siyasetten arındırmak iddiasına geri getiriyor ki, o başlı başına bir kaşıntı meselesi.

Farkındaysanız bu metnin üretilme sürecinde olmayan birileri daha var: Halk… Bu konularda vatandaşın ne düşündüğünü pek bilmiyoruz, “eğitim şart” mesela ancak eğitimden ne anlaşıldığı konusunda bile bir kamusal uzlaşma yok. “Bu dokuz başlığın her birinde vatandaşa danışılacak olsa bu iş bitmez” diyenlerden olabilirsiniz ancak bir politika geliştirirken bu politikadan etkileneceklere sormamak ve işi tamamen teknokratlarla çözmek biraz demode artık. Danışmadan geliştirilen onlarca güzel politika fikri bürokrasinin raflarında yatıyor. Konunun uzmanlarına sormak, vatandaşa danışmak anlamına da gelmiyor. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Çocuğunuz için neyin iyi olduğunu onu hiç tanımayan pedagoğa sorup çocuğun fikrini hiç almamaya… “Çocuk kendisi için neyin iyi olduğunu bilmez!” diyenlerdenseniz, sizi başlangıç karesine alalım. Çocuk da, vatandaş da, hatta inanmazsınız hayvanlar da kendileri için neyin iyi olduğunu bilebilirler, yeter ki dinlemeyi bilelim. Altılı Masa’nın bu metninin bir eksiği varsa dinlemeyi ihmal ederek inşa edilmiş olması, o yüzden de muhtemelen arşivlerde bir yerde kalacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.