
14 Mayıs’taki seçimleri eğer muhalefet kazanırsa, 21 yıllık siyasal İslamcı bir iktidar sona erecek. Bu 21 yılda tarikat ve cemaatler farklı siyasal ve sosyal kırılmalar yaşadı. Bu kırılmaları anlatmak için hazırladığım yazı dizisinde, tarikat ve cemaatlerde yaşanan siyasî anlaşmazlıkları, bu anlaşmazlıklara bağlı olarak yaşanan bölünmeleri, tarikat ve cemaatlerin genç kuşaklarla ilişkisini, yöneticilerinin oy tercihlerine ilişkin verdikleri direktifleri, bu direktiflerin ne kadar karşılık bulduğunu; yani kısacası “Erdoğan iktidarında tarikat ve cemaatlerin serüveni”ni okuyacaksınız.
Türkiye’de tarikat ve cemaat, ya özellikle seçim sathına girildiğinde “Kime oy verecekler?” tartışmalarıyla ya da geçtiğimiz yıl çokça şahit olduğumuz gibi, medyaya acı verici olaylar yansıdığında tartışılıyor ve merak ediliyor. Cemaat ve tarikatlara ilişkin “bomba” görüntüleri her gün Twitter akışımızda veya başka sosyal mecralarda sık sık görsek de hem politik hem sosyolojik yönü oldukça çok boyutlu olan bu konuda, karşımıza detaylı araştırmalar ve analizler pek çıkmıyor.
Türkiye’deki dinî gruplar, geçtiğimiz 21 yıl boyunca AK Parti ile bütüncül, yekpare yapılar olarak görüldü ve mensuplarının yaşadığı siyasî ve sosyal dönüşümler pek tartışılmadı. Ayrıca, yıllarca merdiven altında varlıklarını sürdürmüş bu yapıların bazılarının AK Parti ve Erdoğan döneminde yaşadıkları özgürlükten ve hatta kendilerine sağlanan imtiyazlardan nasıl etkilendikleri üzerine çok kafa yorulan konulardan biri olmadı.
Benzer şekilde, giderek sekülerleştiği/dinden uzaklaştığı kaçınılmaz bir gerçek olan Türkiye toplumunda tarikat ve cemaatlerin nasıl konumlandığı da bilinmiyor. Özellikle, AK Parti iktidarına doğup büyüyen genç kuşağın -ailesi herhangi bir tarikat veya cemaate mensup olsun veya olmasın- bu yapıların içindeki veya karşısındaki konumunun ne olduğu nispeten daha fazla ele alınan bir konu olsa da derinlemesine incelenmiş değil.
liderlerinden Kemal Kacar
Türkiye’de muhalefet tarafından kazanılması durumunda 21 yıllık siyasal İslamcı bir iktidarın sonlanacağı bir seçime gidilirken, bu yapıların geçirdiği değişim ve dönüşümlerini ve önümüzdeki seçimlerde nasıl politik tutum sergileyeceklerini ele almanın önemli olduğunu düşünerek temelde şu soruyu sordum: AK Parti ve Erdoğan iktidarı, tarikatları ve cemaatleri öldürdü mü, güldürdü mü?
Bu sorunun cevabını aradığım dosya kapsamında, Türkiye’de etki alanının en geniş olduğunu düşündüğüm tarikat ve cemaatleri incelemeye çalıştım. Tarikat ve cemaatleri incelerken, bu grupların mensuplarıyla ve bir dönem mensubu olup, daha sonra bu gruplardan ayrılan isimlerle görüştüm, güncel ve politik konuları ele aldıkları dijital veya basılı yayınları varsa bunları inceledim. Ayrıca bu gruplar için önemli olan yerlere giderek gözlemlemeye ve insanlarla konuşmaya çalıştım.
Elbette ki tarikat ve cemaat mensuplarıyla görüşmelerim, araştırmanın en önemli ayağını oluşturdu. Görüşmelerde hem bu yapıların üst kademelerinde bulunan hem de tarikat mensubu insanlarla konuşmak, bunu yaparken kadın-erkek dengesini gözetmek başlıca hedeflerimdendi.
Türkiye’de tarikat ve cemaatler genelde hep erkeklerin perspektifinden ele alınan bir konu olduğundan kadınlara ulaşmak ve onların Türkiye’nin geçirdiği değişim ve dönüşüme ilişkin görüşlerini dinlemek benim için önemliydi. Ancak kadın bir gazeteci olarak bu yapılar içindeki kadınlara nispeten daha kolay ulaşacağımı düşünsem de bu hedefime kısmen ulaşabildiğimi söylemem gerekiyor. Maalesef bu yapılar içerisinde siyaset hâlâ “erkek işi” olarak görülüyor.
Bu çalışmaya başlamadan önce üç temel önermede bulunmuştum. Bunlar şunlardı:
1- Türkiye’de tüm tarikat ve cemaatler cazibesini yitiriyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
2 – Birinci önermeyle bağlantılı olarak, tarikat ve cemaatlerden büyük kopuşlar yaşanıyor.
3 – AK Parti’yle ilişkisi güçlü olan dini grupların mensupları dahi oy tercihlerini belirlerken, ekonomik nedenlerle tarikat veya cemaat yöneticilerinden aldıkları direktifleri dinlemiyor.
Ancak araştırmamın sonunda bu üç önermenin de yüzde 100 doğru olmadığı sonucuna ulaştım. Çünkü Türkiye’deki tarikatlar ve cemaatler, hepsi için ortak önermelerde bulunmamıza izin vermeyecek ölçüde farklı özellikler gösteriyor. Dolayısıyla her bir dinî grubu birbirinden ayrı değerlendirmelere ve analizlere tabî tutmak gerekli oldu. Ancak temelde bu yazı dizisinde cevabını verdiğim soruların şunlar olduğunu söyleyebilirim:
1- İlgili dinî grubun mensuplarına hangi yönde oy vermeleri gerektiğine dair bir direktif veriliyor mu?
2- Bir direktif veriliyorsa bu, cemaat veya tarikat mensupları arasında ne kadar etkili?
3- İlgili cemaat veya tarikatın içerisinde politik kırılmalar var mı? Varsa bu kırılmalar cemaat veya tarikat içerisinde bölünmeye neden oluyor mu?
4- İlgili dinî gruptan büyük kopuşlar yaşanmış mı, yaşanıyor mu?
5- İlgili cemaat veya tarikata karşı gençlerin ilgisi ne düzeyde, özellikle aileleri tarikat veya cemaat mensubu olan gençler, bu gruplar içerisindeki varlıklarını sürdürüyor mu?
6- Cemaat ve tarikatlarda yaşanan ve medyaya yansıyan taciz, şiddet gibi olaylar bu grupların mensuplarını nasıl etkiliyor?
7- İlgili dinî gruplar, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme çağrısından nasıl etkilendiler?
8- İlgili dinî grubun AK Parti ile ilişkisi ne düzeyde?
9- Cemaat ve tarikatlar, 15 Temmuz 2016’dan nasıl etkilendiler?
10- Mevcut ekonomik koşullara rağmen, cemaat ve tarikatların iktidarın desteklenmesi gerektiğine yönelik direktifleri, mensupları üzerinde etkili olabiliyor mu?