Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Göksel Göksu yazdı: “Kader’ime dokunma!” | Çocuğun cinsel rızası olmaz

Yeniden Refah Partisi (YRP) lideri Fatih Erbakan’ın ağzından dökülen “15 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir” sözleri bir kez daha çocuk cinsel istismarını tartışmaya açtı. Erbakan tepkiler üzerine geri adım atarak aslında başka bir şey anlatmaya çalıştığını söylese de bu konu Anadolu topraklarının kanayan yaralarından biri. Bu yazı o toplumsal yarayı biraz olsun deşip, yol açtığı ağır bedeli görünür kılmayı hedefliyor.

Yıl: 2014

Van’ın Çatak ilçesine bağlı Atlıhan’ın Kınalıköy mezrasına gidelim. O mezrada doğan ve bir kez olsun köyünden dışarı çıkmadan -evet yanlış duymadınız bir kez olsun çıkmadan-, daha 14’ünde bir başka mezrada; sınır komşusu olan Siirt’in Pervari ilçesine bağlı Yapraktepe mezrasında ölen Kader isimli bir kız çocuğu vardı.

Kader ve adını hiç duymadığımız; yaşadığından, dolayısıyla da öldüğünden hiç haberdar olmadığımız çocuklar adına küçük bir öykü anlatacağım.

Kader’i kim öldürdü? 

Öyküye Kader’in doğduğu; doğup da büyüyemediği topraklarda başlayalım.

Yaşadığı yer yılın neredeyse her mevsimi karlarla kaplı, yalçın kayalıklarla çevrili bir mezra…

Kader 8 kardeşin beşincisi.

Ölümünün hemen ardından gittiğim o mezrada önce kendisine çok benzeyen ablası ile konuşmayı denedim. Olmadı!  Evin erkekleri o daha ağzını açmadan “O Türkçe bilmez!” dedi.

Diğer kadınlara yöneldiğimde yine aynı manzara… Söylediğimi anladığından emin olduğum bir başka kadına soruyorum,  yine araya giriyorlar: “O da Türkçe bilmez!”

Göz göze konuşuyoruz kadınlarla.

Bakışların dili ortak.

Korku var bakışlarda.

Ah o bakışların dilini okuyan bir aygıt olsa da anlatsa söyleyemediklerini!

Mezranın yamacındaki dere, süzüle süzüle Botan Çayı’na akıyor.

Ki, o dereye bu dağlarda “su” diyorlar.

O su, aynı zamanda iki şehrin, Siirt ve Van’ın sınır çizgisi…

Mezra derenin yukarısında…

İki şehri birbirine bağlayan köprüden geçip de karşıdaki dağların keskin virajlı, 20 – 25 kilometrelik kar ve buz kaplı patika yolundan ilerlendiğinde, Siirt’in Pervari ilçesine bağlı Düğümcüler Köyü’nün Yapraktepe mezrasına ulaşılıyor.

O köprü ki, kaderi “Kader” gibi çizilmişler üzerinden ya ölümcül bir hastalıkta geçebiliyor ya da gelin olduklarında!

Babası “Başka hiçbir yer görmedi mi Kader? Van’a bile gitmedi mi?” diye sorunca, “Niye gitsin ki?” diyor “Hiç hastalanmadı ki!”

Kader evin önündeki köprüden gelin olduğunda geçmiş!

Gelin oldu dediysek, öyle telli duvaklı gelin olmak değil sözü edilen.

Ne davul zurna çalınmış o gelin giderken ne de beyaz gelinlik giymiş Kader.

Öylece gitmiş diğer mezraya.

O mezradan da iki gün önce bir başka çocuk getirilmiş yaşadığı eve.

O da Kader’in ağabeyi ile evlendirilmş.

Karşılıklı kız alıp vermiş Ertem ve Atak aileleri.

Bu evliliğin buralardaki adı: Berdel.

Bir taraf Siirt bir taraf Van.

Bir tarafta Ertuşi aşireti var diğer tarafta Botan.

Evlendiği gün suyun öte yanına geçtiğinde -ben “küçücük çocuğun” diyeyim siz varın adıyla hitap edin-  Kader’in kaderi değişti!

Annesi de çocuk gelindi, kendisi de çocukken evlendirildi.

Sekiz çocuklu annesi gibi o da çocukken çocuk sahibi oldu.

Anne bile oldu, günümüz iktidarının Anayasa’ya nakşetmek istediği modelin gereğini yerine getirip aile de kurdu, ama hayata tutunmayı başaramadı.

Babası da gördü.

Kader göbeğinden vurulmuş.

Otopsi raporuna göre 14 saçma tanesinin göbek deliğinden toplu girişi sonucu kemikleri parçalanmış.

Yapraktepe köyünde, kaderin öldüğü odanın bitişiğinde, bir oda dolusu erkeğe soruyorum.

“Nasıl öldü?” diye.

“Yan odada kayınpederi uzanmış yatarken” diyor, kocası Mehmet’in amcaoğlu Botan “Azat altını kirletince 10 yaşlarındaki yeğenlerden biri Kader’i çağırmak için odaya girmiş. Bakmış ki baygın gibi yerde yatıyor. Tüfek de başucunda. Hemen büyüklere haber etmiş.”

“Kayınpederi tüfek patladığında duymamış mı yan odadan?” diye soruyorum bu kez.

“Kulakları az işitir diyor” Botan.

Her söze o atılıyor, her soruyu o cevaplamak istiyor.

Kader’in kocasına dönüyorum, yine Botan’ı buluyorum karşımda “O Türkçe derdini anlatamaz, ben çevireyim” diyor.

Oysa Mehmet’in söyledikleri çok net anlaşılıyor:

“Kendi isteğiyle yapmaz… Kazaydı.”

“Intihar etmiş olamaz mı?” diyorum,

“Yok” diyor, “Öyle şey yok. İnanmıyorum.”

“İntihar mıydı yoksa Kader öldürüldü mü?”

Otopsi raporuna göre Kader’in boyu 1.50 cm.

14 saçma göbek deliğinden girip vücuda dağılmış.

Üzerine yığıldığı halıda bir damla kan izi yok.

“Sildiniz mi?” diyorum, “Hayır” diyor  -yine- Botan, “Hiç kan akmamıştı.”

Peki o tüfeğin namlusu ne uzunluktaydı ki Kader kendi göbeğine nişan alabildi?

Eli nasıl uzandı tetiğe?

Yine Botan cevaplıyor.

Kendi kolunu uzatıp, diğer eliyle omuz başını işaret ederek “Bu kadar vardır uzunluğu. İnsan hali. Silah temizlemek istemiş, mermi takmak istemiş!

“Mermi öyle mi takılır?” sorusunu da o cevaplıyor:

“Acaba dayanmış mı, o da var! Bu olayın görgü tanığı yoktur, illaki dayanmıştır”

Iki ay önce askere giderken üç nüfuslu bir ailesi olan -artık iki kişiler- karısının ölümünü gazeteden okuyan, o askere giderken -erken- doğan ikinci çocuğunun ölümünü karısının cenazesinde öğrenen Mehmet de dikkatle dinliyor anlatılanları.

Bir genç kız rüzgar gibi geçiyor önümden.

Göz göze geliyoruz.

Sadece bir an, kesişiyor bakışlarımız.

Korku dolu bakışlarını kaçırıp, hızla uzaklaşıyor.

Kader’in gerçek katili kim?

Ömrü o kadarmış!

Kader’in berdel yoluyla evlendirilen ağabeyi dışında hiç kimsenin gözünde yaş yok.

Taziye çadırı da kurulmamış.

Aileleri kaygılandıran, Kader’in ölümünden çok, iki aşiretin karşı karşıya gelmesi.

Eğer Kader öldürüldüyse bunun anlamı, bir aşiretin diğer aşireti karşısına alması demek.

Zaten hiç kimse küçük bir çocuğun evlendirilmesinin neden bu kadar sorgulandığına anlam veremiyor.

“Evlendirmezsek kızlar kaçar” diyorlar.

Kızlar kaçarsa törenin -bilinen- başka kuralları devreye girer.

Kızlar gözünü açmadan evlendirilirse kimsenin başı ağrımaz!

Kader çocukken mi evlendirildi?

Evet.

Küçücük çocukların evlendirilmesi “çocuk istismarı” mı?

Evet.

Kader’in gerçek katili tüfeği ona doğrultandan çok gelenek adı altında dayatılan toplumsal değerler mi? 

Evet.

Bu tespitler gerçeği değiştiriyor mu?

Hayır.

Zira köy yolları kucağında bebeleriyle dolaşan Kader’lerle dolu…

Ancak daha beteri de var. 

Dedeleri yaşındaki “adam”lar tarafından cinsel istismara maruz kalan, “aile” ya da “evlilik” müessesinin kalkan olarak kullanılması nedeniyle sesini çıkaramayıp yıllar boyu sistematik tecavüze uğrayan, küçük olması nedeniyle çevredeki yakın akrabaların her türlü istismarını canıyla ödeyen nice Kader’ler…

Bu vesileyle küçük yaştaki çocuklara bu yollarla cinsel istismarda bulunmanın pedofili ile karıştırılmaması gerektiğine de ayrıca vurgu yapmak gerek. Çünkü pedofili tedavi edilmesi gereken bir hastalık iken çocukların evlendirilmesi ise başlı başına “toplumsal” bir sorun. Yani bu noktada medikal tedavilerden medet ummak yerine çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor.

“15 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir”

Bunun için gözlerin de Kader ve kaderi onun gibi olan çocukların varlığından bile habersiz olduğu ancak o ya da bu sebeple TBMM çatısı altında kendisine yer bulan siyasetçilere çevrilmesi ilk etapta atılacak adımlardan biri olabilir… 

Kim bilir yaşasa aile büyüklerinden birinin nüfus cüzdanını ve oy pusulasını alarak sandığa gidip, Kader’e rağmen ve onun adına oy kullandığı ve/veya kullanacağı o siyasetçilerden biri de YRP lideri Fatih Erbakan.

Başlamadan sona eren yaşamını anlattığım Kader, Erbakan‘ın Anadolu’dan örnek vererek kullandığı“15 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir” dediği küçücük çocuklardan sadece biri. Bir gazeteci olarak sadece benim tanık olduğum Kader’lerin dramı ise sayısız. 

Bir başka konuşmasında kendi kızlarına biçtiği yaşam biçimini Anadolu’nun dört bir yanındaki çocuklardan esirgeyen Erbakan  o çocukların tecavüzcülerini kast ederek “Bunları bir sefere mahsus affedin dedik. 15 yaşında evlensin diye bir şey söylemedik” diyerek bu kezde özrü kabahatinden büyük -çocuğu tecavüzcüsü ile evlendirmeyi çözüm yolu gibi sunan- bir açıklamayla öyle demek istemediğini söyledi.

Fatih Erbakan’a bu sözleri söyleme cesareti veren kadim gelenek ve görenekler. Ancak siyasetçileri -günümüzde tartışmalı olsa da- Erbakan ile sınırlı tutmak haksızlık olur. Çünkü aralarında eli öpülesi olanlar ve 1990 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin altına imza atanlar da var. Ve o sözleşmeye göre 18 yaşın altındaki bireyler çocuk olarak tanımlanıyor. Üstelik uluslararası sözleşmeler Anayasamız gereği iç hukukun da üzerinde. Dolayısıyla 18 yaşını doldurmadan evlendirilmek, evlenme izni için yasal zemin oluşturmak ve buna göz yummak Anayasal suçtur. Çocuk yaşta evlendirmeler yasal ve kabul edilebilir değildir.

Ben demiyorum Anayasa diyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.